๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Kuran-ı Kerim) => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 09 Ekim 2010, 22:05:08



Konu Başlığı: Kuran anlatimindaki edebi icaz
Gönderen: Sümeyye üzerinde 09 Ekim 2010, 22:05:08
KUR’ÂN ANLATIMINDAKİ EDEBİ İ’CAZ (YUSUF KISSASINDAKİ SİMETRİK YAPI)

1. Giriş

Kur’ân-ı Kerim’in ana konuları denildiğinde ilk akla gelenler uluhiyyet, nübüvvet, haşr ve ibadet meseleleridir. Bu dört unsur Kur’ân’ın tamamında bulunduğu gibi bir suresinde hattâ bir âyetinde, bir kelamında bile sarahaten veya işareten yer alır. Bu dört temel mevzunun beyan edildiği başlıca anlatım unsurlarından birisi kıssalardır. Enbiya-i izamın ve ümmetlerinin kıssaları takriben Kur’ân’ın üçte birini meydana getirir ki kıssalardaki anlatımın önemini göstermesi açısından sözü uzatmaya hacet bırakmaz.

Kur’ân-ı Kerim yirmi üç yılda peyderpey nazil olmuştur. Bazen bir sure bir defada nazil olduğu gibi, bir surenin âyet yahut âyet grupları farklı zamanlarda indirilmiştir. Bununla beraber Kur’ân’daki âyetlerin tertibi (dizilişi) ilahi tayin (tevkifî) iledir. Kur’ân’ın edebî icazı denildiğinde akla ilk gelen nazmıdır ki âyetlerin sıralanışı veya dizilişindeki hem lafzî hem de manevî ahenk, bütünlük ve mükemmelliği ifade eder. Buradan hareketle ayet ve sureler arasındaki ilgiye bütünlüğe dair Tenasübü’l-Kur’ân ilmi doğmuştur.1 Kur’ân anlatımı denildiğinde ise ilk akla gelen kıssalar ve mesellerdir.

Kıssa’nın Tanımı: “Kıssa” kelimesi, bir şeyi takip etmek, iz sürmek, peşinden gitmek manalarına gelen kasas kelimesinden türetilmiştir. Ve anlamı da ibret alınması için anlatılan olay ve hadiseler dizinidir.2 Nitekim olaylar, birbirini takip eden, tarihi bir süreç ve sıralama dahilinde anlatıldığından kıssa denilmiştir.

Mesel’in Tanımı: Mesel bir şeyin benzeri demektir ki misal vermek, örnek vermek bu kabildendir. Temsil ise, herhangi bir şeyle ilgili ona uygun, onun paralelinde, onu destekleyen bir dengini ve benzerini getirmek, bir hikaye veya atasözü söylemektir.4 Herhangi bir hakikati müşahhas bir olayla açıklamaya muhatabı iknaya yarar. Meseller kısa ve özlü olmakla beraber anlamca geniştir. Şu ayette olduğu gibi: “İşte şimdi Allah bir temsil daha getiriyor: İki adam var, bunlardan ilki, birbirine rakip birbiriyle hep çekişen ortakların elinde. Diğeri ise sadece bir kişinin emrinde çalışıyor. Bu ikisinin durumu hiç bir olur mu? Olmaz Elhamdülillah! Fakat çokları bu gerçeği bilmezler.” (Zümer 39/29)

2. Yusuf Kıssasının Genel Olarak Tanıtımı
a) Kıssanın Diğer Kıssalardan Farkı
Kur’ân’da Hz. Adem, Hz. Musa gibi nebilerin kıssaları parçalar halinde, değişik surelerde eşanlamlı yahut farklı lafızlarla, özellikle de anlatılan konunun hedefi ve maksadı ekseninde kıssanın bazı yönlerine vurgu yapılarak yani ibret alınması gereken hususlar öne çıkarılarak anlatılmıştır.

Yine kıssalar kıyamete kadar devam edecek olan külli bir kısım kanunların ucunu göstermektedir.

Yusuf kıssası ise, sadece ismiyle anılan bu surede, tarihi sürece riayet edilerek bütün yönleriyle anlatılmış, tabir caizse bir solukta bitirilmiştir. Bu yönüyle ilginçtir. Hz. Yusuf ’un nübüvveti ve insanları hakka çağrısı da diğer enbiyadan ayrılır. Sadece hapishanede insanları hakka çağırdığı anlatılır. Anlaşılan odur ki Yusuf ’un mesajı bizatihi kendi hayatıdır. Ve bu açıdan Yusuf kıssası da tabir edilmesi gereken bir hadisedir. Yine işarî (tasavvufî) tefsir geleneği tarafından bu sureye ayrı bir ihtimam gösterilmiş ve sıklıkla tevil edilegelmiştir.

b) Yusuf Kıssasının Resûlullah’a (s.a.s.) ve Sahabe-i Kirama Bakan Yönü
Anlatılan her kıssa, değişik açılardan Allah Resûlü’nün hal ve durumuyla doğrudan ilgili ve onun durum ve vaziyetine mutabıktır. Sözgelimi A’raf suresinde Hz. Musa’nın kıssası özellikle de Mısır’da çekilen işkenceler Mısır’dan çıkış Firavunun takibi ve kızıl denizi geçerek İsrailoğullarını kurtarması yani Hz. Musa’nın hicreti anlatılır. Bu sure Mekke’den Medine’ye hicret aylarında inmiştir. Hz. Peygamber’in hicretiyle, Mısırdan çıkış arasındaki uygunluk ne kadar dikkate şayandır.

Bu çerçevede Yusuf kıssasının asr-ı saadetle alakası nedir? Yusuf kıssası da Resûlullah’ın Amcası Ebû Talib’in ve Hz. Hatice validemizin vefat ettiği, hüzün senesi olarak anılan yılda inmiştir. Bi’setin onuncu yılı Hüzün senesi olarak isimlendirilmiştir ki boykot yıllarının devamıdır. Akabinde ayrıca Peygamber Efendimiz Mi’rac ile şereflenmiş ve teselli edilmiştir. Takip eden ikinci senede de Medine’ye hicret gerçekleşmiştir. İşte hadiselerin cenderesinde bunalan Ashab-ı kiram Efendilerimiz, Resûlullah’a gelerek kendilerini teselli edici öğüt vermesini istemişler, bunun üzerine de şu âyet-i kerime nazil olmuştur: “Allah sözlerin en güzelini, müteşabih ve mesânî özelliği olan bir kitap olarak indirmiştir. Rab’lerini tazim edenlerin derileri O’nu okuyup dinlerken ürperti duyar. Sonra derileri ve kalbleri Allah’ı anmakla ısınıp yumuşar, sükûnet bulur. İşte bu Allah’ın hidayetidir ki, onunla dilediğine yol gösterir. Ama Allah’ın şaşırttığı kimseyi ise, hiç kimse doğru yola koyamaz.” (Zümer, 39/23). Bu âyet nazil olduktan bir süre sonra sahabe efendilerimiz tekrar gelerek çektikleri sıkıntıları ve hüzünlerini hafifletecek onları manen teselli edecek bir kıssa anlatmasını Peygamber Efendimiz’den talep ederler. Bunun üzerine hem en yakınlarını kaybetmiş Resûlullah’ı, hem de boykot ve bin bir işkence ve sıkıntının içinde bunalan Ashabı teselli edici onların acılarını hafifletici mahiyette Yusuf suresi nazil olmuştur.6

İlginçtir ki, Yusuf ismi de hüzün anlamına gelmektedir. 7 Hatta kıssa hep hüzün ve gözyaşı yüklüdür. Kıssaya bir ıstırap ve çilenin sindiği, satır aralarından birilerinin inleme ve ah çekişlerini duyar gibi olursunuz. Yusuf kuyuda, zindanda ve hayatının büyük bir kısmında ailesinin hasretiyle, Yakup ise Yusuf ’un hasretiyle, kardeşleri babalarının kendilerini sevmediğini düşünerek, Zeliha Yusuf ’un aşkıyla hep ağlar ve ıstırap çekerler. Surede Hakk’ın kazasına rıza göstererek, sabırsızlık gösterip de yanlış yollara tevessül etmeksizin çekilen çilenin sonunda vuslat ve mutluluk olduğu anlatılır.

c) “Ahsene’l-hadis” ve “ahsane’l-kasas” İlişkisi:
Taberî, tefsirinde Yusuf suresinin nüzul sebebi olarak yukarıdaki rivayetleri zikrettikten sonra, Zümer suresi 23. ayetteki “ahsene’l-hadis” tabiri ile Yusuf suresinin başındaki “ahsene’l-kasas” tabirleri arasında ilgi olduğuna işaret eder. Gerçekten bu ilişki Yusuf kıssasındaki edebî üslup veya anlatımın keşfedilmesi ve mahiyeti adına şifre niteliğindedir. Diğer bir ifadeyle “en güzel anlatıma sahip en güzel kıssa olarak nitelenen Yusuf suresindeki edebi i’caz veya simetrik yapı, asıl itibarıyla, Kur’ân’ın “sözlerin en güzeli” olma hususiyetinin bir buudu veya tezahürüdür:

Dikkat edildiğinde anlaşılacağı üzere yukarıdaki (Zümer, 39/23.) âyette Kur’ân yedi vasfıyla nitelenmektedir. İlk vasıf olan “Ahsene’l-hadîs - sözlerin en güzeli” olması, diğer yedi vasıfla açıklanmakta ve şerh edilmektedir. Bunlardan üçüncüsü “müteşabihen” vasfı ve özellikle de dördüncüsü “mesâni” vasfıdır ki bizim kıssada müşahede ettiğimiz anlatımdaki simetri ile doğrudan alakalıdır. Bu vasıf aşağıda tefsir edileceği için burada işaret etmekle yetinilecektir. Kur’ân’ın özellikle söz oluş keyfiyetindeki güzelliği meydana getiren yedi unsurdan birisinin simetriyi kapsadığını belirtmekle söz konusu ilişki herhalde anlaşılacaktır.

3. Kıssanın Anlatımındaki Simetrik Yapı Üzerine
Kur’ân ayetleri ve surelerinde, mikro planda bir tek ayetin kendi içinde, makro planda ise, Kur’ân’ın tamamında gerek lafız gerekse mana olarak bir tenasüb ve bütünlük vardır. Münasebâtü’l-Kur’ân ilmi Fahruddin er-Razî’den, özellikle Bikâî, Suyutî ve çağdaş dönemde Bediüzzaman Said Nursî, M. Abdullah Draz ve Seyyid Kutub’a kadar pek çok âlim tarafından tefsirlerine yansıtılmış ve hakkında kitap telif edilmiştir. Sözgelimi Fahreddin Razî’ye göre “Kur’ân’ın bütünü adeta bir tek suredir, hatta sanki bir tek ayettir”8 Yine Bediüzzaman Said Nursî, “Üslub-i Kur’ân’ın o kadar acîb bir cem’iyeti var ki, bir tek sure kainatı içine alan bahr-ı muhît-i Kur’ânî’yi içine alır. Bir tek âyet, o surenin hazinesini içine alır. Âyetlerin çoğu, her birisi küçük bir sure, surelerin çoğu, her birisi birer küçük Kur’ân’dır… Kur’ân’ın küllü, cüzlerinde göründüğü gibi, cüzleri de küllüne âyinedir.”9 ifadeleriyle âyetler arasındaki insicam ve uyuma vurgu yapmıştır.

İşte Kur’ân’daki bu edebî i’cazın, dahilî bütünlük ve salabatin fesahat ve belagatındaki güzelliğin bir buudu, kısaca “müteşabihen mesânî” keyfiyetinin bir tezahürü kıssalarındaki veya genel olarak anlatımındaki simetri özelliğidir. Ancak bununla beraber Suat Yıldırım hocamızın, “Kanaatimizce şimdiye kadar yazılan tefsir ve Ulumu’l- Kur’ân kitaplarının az bir kısmında mücmel bir tarzda yer verilmekle beraber bol örnekleriyle değişik nevileriyle, ayrıntılı olarak bu i’caz vechinin inceleme konusu yapıldığını görebilmiş değilim.”10 ifadesinden de anlaşılacağı üzere bu edebî hususiyet hak ettiği ilgiyi henüz görmüş denilemez. Aslında bu hal “Zaman ilerledikçe Kur’ân gençleşiyor” vecizesinin bir isbatından başka bir şey değildir.

a) Simetrik Yapının Anlamı
Kur’ân i’cazının kendini gösterdiği alanların başında onun nazmı ve üslubu gelmektedir. Suat Yıldırım hocamız, Kur’ân anlatımındaki simetrik yapıyı bir i’caz vechi olarak değerlendirmekte ve Zümer suresi 23. âyette geçen “mesâni” kelimesini simetri olarak açıklamaktadır: “Kanaatimizce mesâni kelimesi kelimenin asli anlamlarından olan “ikişer, ikili, çifteli” anlamlarıyla “simetrik” manasını da kapsamaktadır. Osmanlı Türkçesi’nde mütenâzır denilen, fakat şimdi unutulmasıyla, karşılığı bulunmaksızın kullanmaya mahkum olduğumuz bu yabancı simetri terimi şu demektir: İki şey arasında konum biçim ve belirli bir eksene göre ölçü uygunluğudur. Türkçe’de bakışımlı kelimesiyle karşılanabilir ki öyle zannediyorum çağdaş muhataplara Kur’ân’ın sözlerin en güzeli oluş keyfiyetinin neticesi olan mesânî özelliğini en iyi anlatan kavramların başında simetri terimi gelmektedir.”11

Kur’ân’ın veya sözgelimi Yusuf suresi gibi bir bölümünün simetrik olması demek, bizim gelecek paragraflarda göstereceğimiz üzere kıssadaki kesitlerin veya ayet gruplarının karşılıklı olarak birbirine bakışımlı, ikişerli, büklümlü veya karşıt yansımalı olması halidir.

Dikkatlice bakıldığında kâinatta da bir simetri vardır. Mikro kâinat olan insan vücudundaki simetri çok barizdir: Baş ve gövde ortada olmak üzere iki yanda iki kolumuz, iki ayağımız, başımızda iki göz ve iki kulağımızın konumu, kalbimiz tek olsa da iki karıncığı iki de kulakçığı vardır. Damarlarımız da atar ve toplar damarlar şeklinde yine simetriktir.

Allâme Elmalılı bu konuya “Kur’ân’da sureler, ekser surelerde kıssalar, kıssalarda ayetler, ayetlerde kelimeler, kelimelerde harfler ve bütün bunlar arasında açık ya da gizli, lafzi veya manevi birçok yönden uyum ve nazm-i beliğ vardır”12 sözleriyle değinir. M. Abdullah Draz bir suredeki iç bütünlüğü ve insicamı tespit etmek isteyen kimse için şu esasları zikreder: “Sureyi başından sonuna kadar seri bir şekilde okuyarak surenin maksadını (ana fikrini) bulup ortaya koymalıdır. Araştırıcı, belli başlı kısımlarını ve maksatlarını tespit ederek, sure hakkında genel bir fikir sahibi olmadan, kısımlar arasında bulunan mevziî bağları bulmaya çalışmamalıdır. Ayrıca surenin nazmını anlamak isteyen kimse ona bütün olarak bakmak ve surenin üzerine bina edildiği küllî nizama dikkat teksif etmek mecburiyetindedir.”13

Bir başka açıdan suredeki anlatım özelliklerine ve edebî güzelliğe ulaşmak için yapılması gerekenler şöylece sıralanabilir: Öncelikle yapılması gereken sureyi kendi bütünlüğü içinde alt bölümlere ayırmaktır. Bu noktada konu değişiklikleri, üslup değişiklikleri, fâsılalar, karşıtlıklar ve benzerlikler, suredeki geçişlere işaret niteliğindeki kelimeler kıssanın üslubuna hakim olan dahili sistemi veya edebi güzelliği keşfetmekte birer ipucu niteliğindedir.14

Kıssanın anlatımındaki simetrik yapıyla ne kastedildiğine dair bu kısa bilgiden sonra, Yusuf suresindeki ayetleri sırasıyla okuyarak gruplandırmaya ve neticede ortaya çıkacak anlatım tarzına dikkatleri çekmeye çalışalım:

b) Yusuf Kıssasındaki Simetrik Yapı 15
A. Hz.Yusuf ’un Rüyası (4-6. Âyetler)
B. Kardeşlerinin Yusuf ’a Tuzak Kurması (8-21. Âyetler))
C. Zelihanın ve diğer kadınların Yusuf ’a İftirası (23-33. Âyetler)
D. Hz. Yusuf ’un Zindana Girmesi (35-42.Âyetler)
E. Mısır Kralının Rüya Görmesi (43-44.Âyetler)
E’ Kralın Rüyasının Tabiri (45-49.âyetler)
D’ Hz. Yusuf ’un Zindandan Kurtuluşu (50.Âyetler)
C’ Zelihanın ve Kadınların Yusuf ’u Aklamaları (51-53. Âyetler)
B’ Hz. Yusuf ’a Kardeşlerine Karşı Bir Plan Öğretilmesi (54-98. Âyetler)
A Hz. Yusuf ’un Rüyasının Gerçekleşmesi (99-101. Âyetler)

A. Hz. Yusuf’un Rüya Görmesi: (Yusuf Suresi, 4-6. Âyetler)

Yusuf Kıssası, Hz. Yusuf ’un rüyasında, on bir yıldız, güneş ve ayın saygıyla önünde eğildiklerini veya secde ettiklerini görmesinin anlatılmasıyla başlamaktadır. Nübüvvetin kırk altıda biri rüya-yı sâdıka olduğundan Hz. Yakup ilerde olacakları sezmenin endişesiyle Yusuf ’a rüyasını anlatmamasını salık vermektedir. Surenin ilerleyen kısımlarında da görüleceği gibi, her defasında Yakup (a.s.) hadiseler karşısında tedbir cihetine riayet etmektedir. Bununla beraber surenin 67. ayetinde dile getirdiği gibi takdirde yazılanın tedbirle bozulmayacağını bilmekte ve inanmaktadır: “Gerçi ne yapsam Allah’tan gelecek takdiri önleyemem. Zira hüküm yetkisi yalnız Allah’ındır. Onun içindir ki ben ancak O’na dayanır O’na güvenirim.” Bir başka ayette ise “Artık bana düşen ümitvar olarak güzelce sabretmektir. Sizin anlattıklarınız karşısında bana Allah’- tan başka yardım edecek yoktur.” (12/18) demek suretiyle tevekkül ve teslimiyetini Rabbine arz etmektedir. Surenin yedinci âyeti suredeki anlatımlar ya da simetrik gruplar arasındaki geçişleri temin eden “fasıla” niteliğindedir. Zira burada istidradî bir açıklama yahut fezleke niteliğinde bir beyan vardır.

B. Kardeşlerinin Hz. Yusuf’a Tuzak Kurmaları: (8- 21. Âyetler)
Hz. Yakup’un diğer çocukları, Yusuf ve öz kardeşi Bünyamin’i babalarının daha fazla sevdiğini, kendilerinin daha güçlü ve bir topluluk oldukları halde ihmal edildiklerini, sevilmediklerini düşünmüşler. Bu kıskaçlık ve ihmal edilmişlik duygusuyla Yusuf ’tan kurtulmayı böylece babalarının sadece kendilerine kalacağını düşünmüşlerdir. Onu öldürmeyi planlamışlar. Neticede ona bir tuzak ve komplo düzenleyerek bir kuyuya atmışlardır. Gömleğine de bir kan lekesi bulaştırarak onun kurt tarafından yenildiğini babalarına söylemişlerdir.

C. Zeliha ve Diğer Kadınların Hz. Yusuf’a İftira Atması (23-33. Âyetler)
Kervan tarafından Mısır’a getirilen Yusuf ’u alan vezirin hanımı Yusuf ’a sahip olmak ister. Yusuf ise buna karşı çıkar ve kapıya doğru koşarak kaçmak isterken, kadın gömleğini tutar ve bunun üzerine gömlek arkadan yırtılır. Kapıda vezirle karşılaşırlar. Kadın hemen Yusuf ’un kendisine kötü maksatla yaklaşmak istediğini söyleyerek ona iftira atar. Neticede kadın tarafından bir şahidin tespitiyle Yusuf ’un haklı olduğu ortaya çıkar. Burada da gömlek figürü vardır. Tıpkı kuyuya atıldığında olduğu üzere…

Her ne kadar Zeliha’nın Yusuf ’u istemesi birkaç kişiyle sınırlı olsa da “İki kişinin bildiği sır değildir” atasözünü doğrularca bu hadise şehirdeki kadınların diline düşmüştür. Vezirin hanımı (Zeliha) söz konusu dedikoduları duyunca, kadınları, konağına davet ederek bir sofra hazırlatmış, ikram edilen meyveleri soymaları için ellerine birer bıçak vermiş, tam meyve yenirken de Yusuf ’u onların huzuruna çıkarmıştır. Yusuf ’u gören kadınlar ellerini kesmişlerdir. Neticede vezir ve adamları dedikoduları kesmek için Yusuf ’un zindana atılmasının daha uygun olacağına karar vermişlerdir.

D. Hz. Yusuf’un Zindana Girmesi ve Orada Hayli Kalması (35-42. Ayetler)
Hapishaneye onunla beraber iki genç girmişti. Onlardan her birisi gördükleri rüyayı Hz. Yusuf ’a anlattılar ve tevil etmesini istediler. Yusuf öncelikle onlara bir tevhid dersi verdikten ve tebliğde bulunduktan sonra rüyalarını tabir etti. Onlardan kurtulacağını anladığı arkadaşına efendisine kendisinden bahsetmesini söyledi. Fakat şeytan bunu ona unutturdu. Takriben sekiz yıl daha zindanda kaldı.

E. Mısır Hükümdarının Rüya Görmesi (43-44. Ayetler)
Günün birinde kral rüyasında yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin yediğini gördü. Yine yedi yeşil başak ile yedi kuru başak gördü. Ve bu rüyasının tabirini istedi. Etrafındaki kahinler rüyayı yorumlayamadılar ve karışık düşler olarak nitelediler. Derken arkadaşı Yusuf ’u hatırladı ve zindana giderek melikin rüyasını tabir etmesini istedi. İlginçtir kralın rüyasında bile simetri bulunmaktadır. Buraya kadar aynı minval üzere, adeta bir eksen üzerinde cereyan eden hadiseler kıssada simetrik bir yapıda, karşıt yansımalarıyla yeni bir mecrada cereyan etmeye başlamıştır. Artık Yusuf için çileli yolculuk, kurtuluşa atılan iftiradan tebrieye ve vuslata doğru uzanmaktadır.

E’. Mısır Hükümdarının Rüyasının Tabiri (45-49. Ayetler)
Hz. Yusuf yedi sene bildikleri üzere ekip biçmelerini, yiyecekleri az miktar dışında depolamalarını zira gelecek yedi yılda kıtlık olacağını bu dönemde yapılan bu iktisatla aşılacağını daha sonra bolluk olacağını söyler.

D’. Hz. Yusuf’un Zindandan Kurtuluşu (50. Ayet )
Bunun üzerine kral Yusuf ’u yanına getirmelerini ister. Ancak Yusuf, arkadaşına ‘Ellerini kesen kadınların meselesi neydi bir efendine soruver.’ demek suretiyle kendine yapılan haksızlıktan ve iftiradan tebrie ister. Neticede zindandan çıkarılıp huzura getirilir.

C’. Zeliha ve Diğer Kadınların Hz. Yusuf’u Aklamaları (51-53. Ayetler)
Gerek Yusuf ’u gördüklerinde ellerini kesen ve ona iftira atan şehirdeki kadınlar gerekse vezirin hanımı ‘Yusuf ’tan hiçbir kötülük bilmiş görmüş değiliz.’ dediler. Zeliha kendisinin nefs-i emmaresine uyup çirkin bir şeyi istese de fiili olarak bunu yapmadığını ve dolayısıyla da efendisi’ne ihanet etmediğini söyler. Böylece hakikat ortaya çıkar. Bundan sonra simetrik olarak bakıldığında geriye doğru kıssanın büklümlerine ve katlarına dönüldüğünde tahmin edileceği üzere kardeşlerinin Yusuf ile yüzleşmesi ve ona yaptıkları haksızlığı itiraf edip hatalarını ikrar etmelerine sıra gelmektedir. Tıpkı Mısırlı kadınlar gibi…

B’. Hz. Yusuf’a, Kardeşlerine Karşı Bir Plan Öğretilmesi ( 54-98. Ayetler)
Bir rüya ile, hayatı değişmeye başlayan ve kuyadan zindana uzanan Yusuf (a.s.) yine kralın gördüğü rüya ile hayatı değişmiş, ülkenin hazine ve maliye işlerinden sorumlu bakanı olmuştu. Neticede rüyada işaret edildiği üzere tedbirini alan Hz. Yusuf ’un iktisat politikasıyla ülke kıtlık dönemini rahat aşmış hatta civar memleketlerden gelenlere de yardımda bulunur hale gelmişti. Bu süreçte Yusuf ’un kardeşleri de Mısır’a gelip onun huzuruna çıkmışlardı. Yusuf onları tanımış ama onlar onu tanımamışlardır. Onlardan baba bir kardeşi Bünyamin’i de gelecek sefer yanlarında getirmelerini şart koşmuştu. Hz. Yakup için tıpkı Hz. Yusuf ’ ta olduğu gibi yine endişeli bir süreç başlamıştı. Yusuf ’un kaybı gibi benzer şeyler bu kez Bünyamin için söz konusu olacaktı. Neticede Hz. Yusuf kardeşi Bünyamin’i yanında alıkoymak için Bünyamin’in yüküne, su kabını koydurdu. Bünyamin’i alıkoydu. Babalarına dönen kardeşleri durumu anlattılar. Yakup (a.s.) yine ‘sabır’ dedi olanları sineye çekti. Rabbine iltica etti. Yusuf ’u aramak ve zahire temini için yeniden Yusuf ’un huzuruna çıktıklarında Yusuf kendisini tanıttı. Onların beraberinde gömleğini göndererek babasının yüzüne sürmelerini istedi.

A’. Hz. Yusuf’un Rüyasının Gerçekleşmesi ( 99-101. Ayetler)
Yakup ailesi Mısır’a gelip Yusuf ’un yanına girdiklerinde Yusuf annesi ve babasının kucaklayıp tahtına oturttu. Hepsi onun önünde saygı ile eğildiler, secde ettiler. Yusuf kardeşlerini affetti. Onlara geçmişe ait bir sitemde bulunmadı. Hz. Yusuf, ‘Babacığım işte küçükken gördüğüm rüyanın tevili.’ dedi. Ve akabinde rabbine verdiklerinden dolayı şükretti. Ve ‘Müslim bir kul olarak canımı al ve beni hayırlı dürüst insanlar arasına dahil eyle.’ diye dua etti. Kıssa böylece bitirildi.

Sonuç
Kur’ân nazmındaki harikalıklardan birisi de anlatımındaki simetri özelliğidir. Kur’ân’ın peyderpey indirilişi, ne nesre ne de şiire benzemeyip kendine has bir anlatıma sahip olmasını fırsat bilen inkarcılar, Kur’ân’ı düzensiz estetikten ve bütünlükten uzak, sıkıcı bir metin olmakla itham etmişlerdir. Simetrik yapı bize göstermiştir ki Kur’ân anlatımı çok tutarlı ve güçlü bir iç bütünlüğe sahiptir. Kur’ân bir söz mucizesi ve harikasıdır. Simetrik yapının en önemli sonucu bu hakikati göstermesidir.

Her nebiye kendi kavmini ikna etmesi için, akıllarını hakka yönlendirmekle beraber iradelerini ellerinden almayacak şekilde mu’cizeler verilmiştir. Hz. Peygamber (s.a. s.)’e ise, diğer enbiyanın mucizelerine benzer pek çok hissî ve kevnî mucize verilmekle beraber O’nun en büyük ve aslî mucizesi Kur’ân-ı Kerim’dir. Söz ve beyan insana verilen ve öğretilen en yüce nimetlerin başında gelse gerektir. Yüce Allah Kelam-ı Kadimini Gaybın Son Habercisi Hz. Muhammed Mustafa (sallalhu aleyhi vesellem)’e indirmekle kalmayıp onun bir benzerinin getirilmesi noktasında bütün insanlığa da meydan okumuştur. O halde Kur’ân’ın edebî icazı ve derinliği onun mahiyetinin anlaşılması adına çok önemlidir. Yine Zümer 23. âyetten anlaşıyor ki “En güzel Söz”ün güzelliklerine, fesahatındaki enginliğe vukûfiyet, inanan ve Rabbine ta’zimle kulluk edenlerin imanlarını artırmakta, kalplerinde bir uyanışa bir dirilişe sebep olmaktadır: Zira derileri onu dinlerken ürpermekte, kalpleri ise hasıl olan itmi’nan ve sekîneyle yumuşamakta, huzura ermektedir. Bu yazıda Yusuf suresinin anlatımındaki edebî güzelliği ve derinliği göstermekle ulaşılacak neticelerin ilki herhalde kalb ürpertisi ve imanda itminan olsa gerektir. Bir başka açıdan Yusuf kıssasındaki simetrik yapıyı tespit bizi Kur’ân’ın, bütün kuşatıcılığıyla, insanın hem duyu, hem akıl, hem de duygularına ve latifelerine birden hitap ettiğini göstermektedir. Estetik, sanat ve edebiyat itibarıyla insanı hakka yöneltmekte iz’an ve idrâkini irşad etmektedir.

Yusuf kıssasının nüzûlü ve muhataplarının durumundan hareketle kıssaya bakıldığında ise, tıpkı Hz. Yusuf gibi kardeşleri tarafından ölüme terk edilen, vefasızlığa maruz kalan hatta canına kastedilen İnsanlığın İftihar Tablosu Allah Resulü’nün gelecekte Mekkeli kardeşlerine nasıl mukabele edeceği de işareten beyan edilmektedir. Zira Mekke fethedildiğinde Peygamber Efendimiz’in Mekkelilere gösterdiği civanmertlik, affetme, iyilik ve ihsan, Hz. Yusuf ’un kardeşlerine karşı tavrını hatırlatmaktadır. Nitekim asr-ı saadetten bugüne ve yarına uzanan çizgisinde tarih, hep Gaybın Son Habercisi Âlemlerin Efendisi’nin terbiyesinde yetişen ve kemalât merdivenlerini tırmanan evliya ve asfiyanın, üstadların ve hoca efendilerin benzer muamelelerine şahit olmuştur ve olacaktır. O Yüce Nebinin güzide varisleri ve Kur’ân’ın hadimleri de memleketlerinden sürgün edilmelerine bin bir cefaya ve ezaya maruz bırakılmalarına hatta canlarına kastedilmelerine rağmen beddua etmemiş, bedduaya “amin” dememişler, milletlerinin ve insanlığın hidayetine kendilerini adamışlardır. Muhabbetin sevdalısı olmuşlar, vefasızlıklara hep af ile müsamaha ile civanmertlikle mukabele etmişlerdir.



* Sakarya Üniv. İlahiyat Fak. Öğrt. Üyesi



DİPNOTLAR

1. Tenasübü’l-Kur’ân konusunda detaylı bilgiler için bk. Faruk Tuncer, Tenasüp ilmi Açısından Kur’ân
Surelerindeki Eşsiz Ahenk, İstanbul 2003.
2. Rağıb el-İsfehanî, Müfredât, Beyrut 1995, “k.s.s.” md.
4. Veli Ulutürk, Kur’ân’da Temsilî Anlatım, İstanbul 1995, s. 9-13..
6. Taberî, Câmiu’l-beyân, 1995, XII, 196.
7. Kurtubî, El-Câmi’ li Ahkami’l-Kur’ân, Beyrut, 1995, IX, 107; Âlusî, Ruhu’l-Meânî, Beyrut 1997, XII, 266.
8. Razî Mefâtihu’l-ğayb, Tahran ts., VII, 128; Tuncer, Kur’ân Surelerindeki Eşsiz Ahenk, s. 26.
9. Said Nursî, Sözler,s. 523, İzmir 2002, Işık yay.; İşâratü’l-İ’caz, İstanbul 1986, s. 12.
10. Suat Yıldırım, “Kur’ân-ı Kerim’in Müteşabihen Mesânî Özelliği”, Yeni Ümit Dergisi, sayı 69 (2005),
s. 10.
11. Yıldırım, “Kur’ân-ı Kerim’in Müteşabihen Mesânî Özelliği”, s. 10.
12. Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul 1979, I, 50.
13. Draz, M. Abdullah, En Mühim Mesaj, Ankara 1985, 190-194.
14. İsmail Albayrak, “Kur’ân ve Anlatı(m) Bilim”, EKEV Akademi Dergisi 13 (2002), s. 96-99.
15. Kıssadaki simetrik bölümlerin tespitinde İsmail Albayrak’ın ilgili makalesinden istifade edilmiştir.


Yrd.Doç.Dr Yunus Ekin