๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Güncel Meseleler ) => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 18 Eylül 2011, 18:14:45



Konu Başlığı: Vicdanı olmayanın insanlığı yoktur
Gönderen: Sefil üzerinde 18 Eylül 2011, 18:14:45
Vicdanı olmayanın insanlığı yoktur

Vicdanın  kalbi yumuşaktır, istese de gönül kıramaz, çalamaz, vuramaz, kem söz söyleyemez, haksızlık yapamaz, yoksulu ezemez, karanlığa göz yumamaz. Vicdan bencil değildir, duyarsız değildir, kendini bilmez değildir...


Bu durum yine insanın iki kutupluluğunu gözler önüne seriyor, insanın aşkın yönünü ortaya koyuyor.  Tabiatı icabı insanoğlu, bazen, toprağa bakan beşeri tarafına, bazen insani tarafına meyleder, bu onun, yapısındaki girift ilişkiden kaynaklanır, yani toprak ile ruhun karışıp birleşmesi sonucunda bu kombinazyon ilişki ortaya çıkar.

Şöyle ki, insan, ayaklarıyla toprağa, gönlüyle sonsuzluğa bağlıdır. Hislerin, eğlencelerin, dürtülerin arzu ve beklentilerin sonu gelmez hayallerin etkisinde kaldığı zamanlar toprağın hakimiyetine girer, kimi zaman batar, orada kaldığı olur. Bilincini devreye sokup,  gönlüne doğru ilerlediğinde ise, ayakları yükselir, kanatlanır  ufuklara ulaşır.

İşte gönül ve toprak...İki ayrı kavram, iki ayrı dinamik...Toprak hevesleri barındırır, gönül aşkı, muhabbeti, insan bu iki kuvvetin güdümünde gider gelir...

Ayaklarımız toprağa ruhumuz sonsuzluğa bağlı

"İnsan, beden ruh, nefs, gönül dörtlüsünün sentezinden kuruludur." İlk unsur maddeyle yaşadığımız maddi dünyayla alakalı olduğu halde, ötekiler madde ötesiyle ilgilidir. İnsan hayatının oluşturan, aşk, nefret, sanat, zevk bilim... ne varsa, bu karmaşık kombinazyonun bir versiyonudur.  Ayrıca onun kendini ve yaratıcısını tanıması, sırf  maddi dünyayla sınırlı bir bedenden müteşekkil olmadığını gösterir.

"Beden canlılığa has bir durumdur, ölümle beraber ceset haline gelier. Ruh,  bizim evren, bilinç kelam yönümüzü ilahi merkezlere bağlayan ceryandır. Nefis...kararsız, korkumuz, maddesel varlıkları görüp, kendini sonlu sayarak bize tuzaklar hazırlayan yanımız ve de Allah'ın özenle yarattığı sonunda arınarak Allah'a dönebilen manevi bir öz varlığımız. Gönül, Kalbimizin mana yanı, doğrudan doğruya merkezi kalbimizde olan tanımı en zor yanımız. Sevgilerin, önsezilerin, tüm sezgi ve sezilerin hamuru..."(İnsan Bilinmezi, Onk. Dr. Haluk Nurbaki, Damla yayınevi, s, 27)

Vicdan ise, insanın ruhsal boyutunda suskunca uyuyan bir askerdir. Ne zaman bir haksızlık, zulüm, şiddet ya da göz yaşı görse hemen uyuduğu yerden uyanır,  ortaya çıkar. Onun hiç sevmediği şey adaletsizliktir, şirktir, zulümdur.  Ezilmişlerin, gönlünde  yaşar ama zalimin gönlünde  yaşamaz oraya hiçbir zaman uğramaz. Vicdan iyiliği sever, iyilikten hoşlanır. Ama insan ne yazık ki, yönünü her zaman iyilikten yana dönmez, bu da onun nefsine uymasından kaynaklanıyor.

Platon'a göre insan, üç eşitsiz kısımdan meydana geliyor. "Birinci ve en alt kısmı, hazlarla ilgili olan aşağı itiler. (Açlık, cinsiyet gibi) insanın hayvansal kısmıdır. (karın ve karın altı bölgesi) Onun üzerinde ruhla (yiğitlikle, cesaretle) ilgili kısım (göğüs, bölgesi) en üstte de akılla ilgili en değerli en üstün kısım (kafa) işte insan hareketlerine bu en üst bölüm hakim olmalı, o buyurmalı, diğer bölümler ona uymalıdır" (Devlet ve İnsan, Aleddin Özdenören, Nehir, sayfa, 71, 72)

Aslında platon, insanı ilgi alanlarıyla bir bütün olarak  düşünüp üç tür kişilik yapısından söz etmiş. Bunlar; hazlar ve içgüdülerle yaşayanlar, kuvvete önem verenler ve bilgi üretenler. Birinci yapıdaki insanlar,  için hayat sadece fiziksel varlığın devamı açısından önemlidir. Onlar yaşamsal fonksiyonlarını maksimum düzeyde yaşamalı, istedikleri her şeye sahip olmalıdırlar bununla da kalmayıp, zevk sefa içinde bir hayat sürmelidirler. Doyumsuzdurlar, kanaatkar değildirler. Sahip oldukları nimetlerin farkına varmazlar, gözleri hep başkalarının mallarındadır. Bu tür insanlar için yaşamak, bedensel hazların giderilmesi, yemek içmek, cinsellik, tatile çıkmak... gibi rutin sıradan ihtiyaçlarla sınırlıdır. İkinci grupta yer alanlar ise, kuvvete önem verirler, bunlar daha çok toplumun korunmasında etkin rol oynayan, bedensel güçlülüğü ön planda tutan kesimdir. Bilgiye önem verenlere gelince onlar, asıl toplumu yönlendiren, insanlığın geleceğini belirleyenlerdir.

Allah'a inanan kurtulur

Dinimizin bize öğrettiği en önemli kıstaslardan biri itidaldir. İnsan, üst bir varlıktır ve onun beşeri yönü, kendini korumaya yönelik refleksleri, bilgi üretebilmesi...yaratılışının bir gereğidir,  aslolan, kişinin bütün eylem ve hareketlerinin inanan bir aklın ve iradenin kontorülünde tutabilmesidir.

Platon insanı analiz ederken, aklı öne çıkarsa da, inancımıza göre makbul olan, imanlı akıldır. Yani iman kişinin sadece kalbine değil, bütün organlarına, hayatına ve yaşam şekline kadar ulaşmalı ve kendi rengini vermelidir. Burada problematiğin çözümüne akıl bağlamıyla yaklaşan düşünür, bir yandan da insanın zaaflarına parmak basıyor ve şöyle diyor:

"İnsanların  büyük bir çoğunluğuna akıl bölümü değil, hayvansal aşağı itiler, bölümü hakim olur. Daha az sayıda insana ruhla ilgili bölüm (yiğitlik, cesaret) hakim olur. Çok az sayıda insana ise, akıl bölümü hakimdir."

Şu da bir gerçek ki, toplumları yönlendiren, bilinçli olmaya çağıran,  hayatı imanla anlamlandıran kimseler, sayı bakımından çok olmasalar da eylemleri ve misyonlarıyla büyük kitlelere ulaşmakta ve tesir bırakmaktadırlar.  Ve bu insanlar Allahın dinine tabi olurlar ve insanlığı kurtuluşa çağırırlar. Ne mutlu onlara!

MİLLİ GAZETE