๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Güncel Meseleler ) => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 09 Eylül 2012, 19:14:54



Konu Başlığı: Tefekkür ve tevekkül
Gönderen: Sefil üzerinde 09 Eylül 2012, 19:14:54
   

Ahmet Selim
   
Tefekkür ve tevekkül


Etnik meselenin bazı konularındaki fikirlerimde, "münevverler efkâr-ı umumiyesi" açısından yalnız kaldığımı hissediyorum. Yalnız kaldığım bazı fikirlerimi gerekiyorsa kendime saklamak gibi bir kişilik özelliğim vardır. Bunu özel hayatımda uyguladığım da olmuştur. Bunun doğru olduğuna inanırım.

Öyle ya. Herhangi bir düşünce konusunda bu kadar yalnız kalıyorsam belki ben yanılıyorumdur. Tekrar tekrar düşünmeye devam etmem gerekir. Bazen yalnızlığı ve sessizliği kabullenmek bana göre doğru bir tavırdır. Başka çözüm yolu bulamıyor isem, düşüncemi korumaya devam ederim; fakat doğruluk yoklamasını kendi içimde canlı tutarak, susarım. Doğruluğuna inanmadığım şeyi yazamam, söylemem; ama en küçük bir fayda sağlayacağına inanmadığım şeyi de yazmam, söylemem. Yalnız kalmışsan, sessiz de kalacaksın bazı hallerde. Ne var ki bu tercih çok zor, anlatılmaz derecede zor bir sabır gerektiriyor.

Gençliğimde, bir arkadaşım evlenme hazırlığı yapıyordu. Ben uygun görmüyordum. Bazı endişelerim, şüphelerim, gözlemlerim vardı. Hazırlıklar ilerlemiş. Susup seyretmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Samimi arkadaş olduğumuz için de, halimde bir tuhaflık olduğunu fark edebileceğini düşünerek durumu idare etmeye çalışıyordum. Her şey somut delille ortaya konulamaz; bazı meselelerde buna imkân da ihtiyaç da yoktur. İzlenimlerle, kanaatlerle oluşan kesin bilgiler ve hükümler de doğabilir. O arkadaşım evlendi, fakat kısa bir süre sonra "vukuat"lı bir ayrılık yaşadı. Keşke yanılıyor olsaydım, önceden konuşup uyarmayışım, bir çaresizlik zaruretiydi. Bazı şeyleri benden öğrenmesine tahammül edecek gücüm yoktu. Tepki alırdım ve taşıyamazdım. Arkadaşımın temiz beraberlik duygusuna karşılık, ötekinin kirli bir oyun peşinde olduğunu biliyordum. O kirli oyunu kendisinin görmesini ve bir bedel ödemesini beklemek zorunda kaldım.

Bizde bir "moda konjonktürelliği" vardır. Onun dışına çıkmayı kimse pek istemez. Bu, aktüelliğin de dışına çıkmak gibi yorumlanır. Modaya uymak, prim getiren bir şey gibi yorumlanır. Her dönemde böyle olmuştur. Mesela arşivlerde, kendi tuttuğu partiye itidal tavsiye eden bir "iç-eleştiri" yazısı ve yorumu bulamazsınız. Çünkü her dönemin bir kavga modası vardır ve ona uymak hem kolaydır, hem cazip. Güya riskleri vardır ama bunlar popülarite oyunlarıdır. Zor olan ve asıl riskli olan, o modaya kapılmamak ve itidalin bedelini ödemeyi kabullenmektir.

23 Mart 1980'de başlayan cumhurbaşkanı seçimleri, 11 Eylül 1980'e kadar 115 tur oylama yapıldığı halde sonuçlanamamış, sonra da 12 Eylül gelmiştir. Ve bu şaşılası gaflet, hiçbir partide özeleştiri konusu olmamıştı. Her parti kendi halinden çok memnundu! Ben dayanamayıp "Hizip başkanından cumhurbaşkanı olmaz" diye bir yazı yazmıştım, rahmetli Bilgiç beni gazetenin patronlarına şikâyet etmişti. Halbuki Demirel onu seçilsin diye değil, seçilemeyeceğini bildiği için aday göstermişti. Bilgiç, anlayamıyordu. Sanki Evren'i bekliyorlarmış gibi son oturumu 12 Eylül'e ertelemişlerdi! CHP'den biri çıkıp Ecevit'e, DP'den biri çıkıp Demirel'e "nereye gidiyoruz?" demez mi? Demedi işte. Konjonktürel moda "kilitleme" modasıydı. Medyadaki taraftarları da aynen onlar gibiydi. Herkes kendisinin en iyiyi yaptığına, yazdığına, söylediğine inanıyordu. Konjonktürel modanın gösterdiği senaryo aynen uygulanıyordu.

İnsanın tuttuğu, seçtiği tarafı eleştirmesine ben iç eleştiri diyorum. Özeleştiri, kendini eleştirmesidir. Bizde tuttuğu takımı, partiyi eleştiren var mı? Özeleştiri olmazsa bu da olmaz zaten. Hizip çekişmesi eleştiri değil, yanlışta yarışmadır; ve dostane değil hasmane bir üslup taşır. İç eleştiri de özeleştiri de muhalif eleştiri de bizde bir hicran yumağıdır. Buna rağmen bir itidal yolunu bulmak ateşten gömlektir.

Her dönemde, şunun bunun değil, "konjonktürel moda"nın yasakladığı şeyler var. Ve o sözler yazılırsa söylenirse, herkesin canı sıkılır, sahibinin üzülmesinden başka hiçbir işe yaramaz. Fikrî cesaretin bu özel hali, yasalarla ilgili cesaretten çok daha zordur. Günlük hayatta "söylesen olmaz" dediğimiz şeyler de o türdendir. Fakat bir şansım var: Tefekkürü tevekkülden asla ayırmam. Düşünerek dua etmek de, tevekkülle düşünmek de içerimizdeki düğümlenmeleri çözer. Dinamik sabrın başka yolu yok.


Konu Başlığı: Ynt: Tefekkür ve tevekkül
Gönderen: Ceren üzerinde 16 Aralık 2015, 21:56:51
Esselamu aleykum.Allaha her konuda teslim olan tefekkur ve tevekkul edip ona layik bir kul olan kullardan olalim insallah...


Konu Başlığı: Ynt: Tefekkür ve tevekkül
Gönderen: İkraNuR üzerinde 16 Aralık 2015, 22:13:44
bu kavramları daha iyi öğrendim. Rabbim ona layık bir kul olmayı nasip etsin. paylaşımdan dolayı Allah (c.c.) razı olsun.