> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Güncel Meseleler > Sizden Gelenler( Güncel Meseleler ) > Şöhret sizi büyütmesin!
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Şöhret sizi büyütmesin!  (Okunma Sayısı 421 defa)
15 Mart 2012, 03:59:04
Sefil
Yeni Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 28.807


« : 15 Mart 2012, 03:59:04 »



Şöhret sizi büyütmesin!

Kibir, hep sahne ışıklarını üzerinde hissetmek istiyor. Vitrinde olma arzusu, şöhrete kavuşma heyecanı, kibri besleyen bir fasit daireye dönüşüyor zamanla. Alkışlar olmadan yaşayamamak, görünmeden bilinmeden duramamak, kalbi etkisi altına alıyor. Gölgesi büyüyor insanın, peki ya kendisi?

Kendini diğer varlıklardan üstün görme olarak ifade edilen kibrin, kelime manası, büyüklük, ululuk, üstünlük ve kendini beğenmişliktir. Günümüzde de bir salgın hastalık gibi yayılan bu haslet, insanın kalbî ve ruhî hayatı için büyük tehlike arz ediyor. Ancak kibrin kaynağına bakılınca şan, şöhret, zenginlik, güzellik, zekâ, makam, mansıp, rütbe, soy, ilim, kabiliyet gibi geçici bazı değerler yer alıyor. Bunlardan herhangi birine sahip olan kişi, kendini diğer insanlardan üstün görebiliyor. Özellikle makam, mansıp, şan ve şöhreti olanlar, çevresindekiler üzerinde üstünlük kurmaya çalışıyor. Oysa bu tavrın ne dinen ne de ahlâken uygun görülecek bir yanı yok. İslâm dinine kadar gelmiş geçmiş tüm dinler de bu konu üzerinde durarak, tevazuun ehemmiyetine değiniyor. Kibrin kaynağı olan şöhret tutkusu ya da şöhretperestlik, kibri içinden çıkılamayacak bir gayyaya çevirebiliyor. Bu sebeple de her adımda tevazu, kibirden uzak durma ve şana-şöhrete kapılmama tavsiye ediliyor. Iyaz bin Himar'dan (ra) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), bu mevzuda şöyle buyuruyor: "Allah (cc) birbirinize karşı alçakgönüllülük ediniz ki hiç kimse üstünlük taslamasın diye bana vahiy etti." Diğer bir hadis-i şerifte ise kibirlenen ve tevazu sahibi kişilerin derecesine değiniyor: "Kim Allah rızası için bir derece tevazu gösterirse, Allah o kimseyi buna karşılık bir derece yükseltir. Kim de Allah rızası hilafına bir derece kibirlenirse Allah bu kimseyi kibirlenmesine karşılık bir derece alçaltır ki, nihayet onu aşağıların en aşağısında kılsın."

BÜYÜKLERİN KİBRE KARŞI TAVRI

Büyük zatların hepsi kalplerinin başında ömürlerinin sonuna kadar nöbet tutmuşlar, oraya küçük-büyük hiçbir hastalığın girmesine fırsat tanımamışlar. Bir tevazu timsali olan Hz. Ömer (ra), benlik namına kalbinde en ufak bir bulanıklık hissedince, minbere çıkıp herkesin huzurunda kendisini kınar ve devlet başkanı olmasına rağmen omzuna yüklediği su güğümüyle halka su taşırdı. Heybet ve vakarıyla kalpleri muma çeviren bu büyük zat, hane-i saadetinin temizliğini yapar, yırtılan ayakkabısını tamir eder, elbisesini diker ve yamardı. Ülkeler fetheden Halife Ömer, kimi zaman hizmetçisiyle birlikte yemek yer kimi zaman da hizmetçi yorulduğunda onunla birlikte buğday öğütürdü. Çarşıdan aldığı bir şeyi ailesine götürürken bizzat kendisi taşırdı. Zengin-fakir herkese selam verirdi. Ömer (ra), kuru hurmaya bile olsa, çağrıldığı hiçbir daveti küçük görmeyip icabet ederdi. Oysa Hz. Ömer, bugünün süper-güçleriyle yarışacak bir ülkeye hükmediyor, ümmetin neredeyse tamamı tarafından hürmet ediliyor ve düşmanlarca da faziletleri kabulleniliyordu. Buna rağmen, şöhrete kapılmıyor, kibre girmiyor ve sürekli halkla birlikte bulunuyordu.

Kibirli kimse, giyim-kuşam, yüz ifadesi, bakışı, başını dikerek kimseye bakmaması, oturup kalkması, gerilip yaslanması, yürüyüşü, kendisi otururken insanları ayakta bekletmesi, ses tonu ve daha birçok tavır ve davranışından anlaşılır. Kur'an-ı Kerim'de bir müminin bu özelliklerin aksine tevazu sahibi olması gerektiği anlatılır: "Rahman'ın kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) 'Selam!' der geçerler." (Furkan, 63) İmam Gazalî de kibirli insanın niteliklerini şöyle tarif eder: "Bir mesele üzerine konuşulurken hakikatin kendi fikirlerine ters olmasından rahatsız olmak; doğruları memnuniyetle, hoşlukla kabul etmemek, akranları ile bir ortamda bulunduğu zaman onları başköşeye geçirmek ve kendi emsallerinin ardından yürüyememek."

Kendini beğenmiş insanın sergilediği davranışların hemen hepsi, belli bir seviyeden sonra psikiyatri bilimini yakından ilgilendiren anormal davranışlar olarak karşımıza çıkıyor. Fatih Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Sayar, bunun temelinde çocukların eğitim sürecinde çok fazla pohpohlanması ve egolarının şişirilmesi olduğunu düşünüyor. Zira çocukların, ebeveynleri ve yakın çevreleri tarafından her şeye hakkı olan, her şeyin en iyisine layık, en akıllı, zeki, güzel/yakışıklı denilerek büyütülmesi kibre yol açıyor. "Prens" ya da "Prenses" nitelemesiyle büyütülen çocuklar, hayatlarının sonuna kadar çevre tarafından böyle karşılanacaklarını düşünüyor. Bediüzzaman Said Nursî'ye göre bu türlü kibre kapılmamak için her şeyden önce, insanın kendi nefsinin bir sinek değerinde olduğunu nefsine kabul ettirmesi gerekiyor. Aksi halde insanın tevazu ufkunu yakalaması imkânsız denecek ölçüde zor olur. Bu hastalığı yenmek içinse, aczini itiraf edip hakikati söyleyenleri takdirle yâd ederek teşekkür etmek lazım.

ŞÖHRET RİYANIN GÖZÜDÜR'

İmam-ı Rabbanî ve Bediüzzaman gibi büyük zatların hayatına baktığımızda, çok büyük hizmetler gerçekleştirmelerine rağmen daima bir tevazu ve mahcubiyet içerisinde yaşadıklarını görüyoruz. Onlar, hiçbir zaman yaptıklarıyla gururlanmayıp halkın teveccühüne bakmamışlar. Kendilerini sürekli sorgulayan bu zatlar; şan, şöhret makam gibi şeylere asla iltifat etmemiş, ön planda olmaktan hep kaçınmışlar. Üstad Hazretleri, şöhreti bir 'musibet' olarak nitelendirirken bu hisse kapılmış kişiyi şöyle ikaz ediyor: "Şöhret ayn-ı riyadır ve kalbi öldüren zehirli bir baldır. Ve insanı insanlara abd ve köle yapar. Şan, şeref, nam ve şöhret zehirli bir bal gibidir. Zahirde cazibeli görünür ama kişinin tüm amel ve çabasını beyhude eder ve Allah muhafaza hüsran kapılarını açar." Şöhret duygusunu ruhu felç eden ölümcül bir afete benzeten Fethullah Gülen Hocaefendi de, böyle bir duruma gelmeden önce kişinin kendisiyle yüzleşerek önlem alması gerektiğini ifade ediyor. Hocaefendi, şöhreti bir girdaba benzeterek şu uyarıda bulunuyor: "Yapılan bütün güzelliklerin arkasındaki hakiki Zat-ı Ecell-i A'la'yı görerek her şeyi ondan bilmeli. Yoksa o takdir ve teveccüh, o alkış ve şöhret seylâpları (girdap) önünde kütük gibi sürüklenip gitme ihtimali vardır."

Kibir, öyle bir hastalıktır ki insan ruhunda hızla yayılarak onu esir alır. Tedavi edilmediği takdirde yeni hastalıklara da kapı aralar. Şöhret ve makam-mansıp sevdası, kibirle yakından ilintilidir. Yapılan bir konuşma, yazılan bir yazı, söylenen bir şarkı, yapılan başarılı bir ameliyat, ortaya konan bir eser ciddi takdir görüp teveccüh ve beğeniye mazhar olabilir. Zamanla kişi, yapılan iltifatlardan zevk almaya, takdir ve tebcillerden lezzet duymaya başlar. Daha sonra yapacağı her işte takdir beklentisine girebilir. Zira şöhretle tanışan veya şöhreti isteyen biri, buna ulaşmak için kendisini ön plana çıkaracak işler yaparak toplumun ya da çevresinin dikkatini çekmeye çalışır. 'Şöhretperestlik' öyle menhus bir duygudur ki kişiyi esaretine alır ve parmağında oynatır. Bu sebeple şöhreti sadece ekranlarda gördüğümüz kişilerden ibaret sanmamız yanlış olur. Nitekim şanla tanışan veya onu isteyen sıradan biri de, buna ulaşmak için kendisini ön plana çıkaracak işler yaparak toplumun ya da çevresinin dikkatini çekmeye çalışır. Yani sadece sanat ve siyaset dünyasındaki bazı şahsiyetleri değil, bir günlüğüne kahramanlık sevdası ile canlı bomba olan bir teröristi de bu kategoride ele alabiliriz.

Şöhretin esiri olmuş kişiler, çoğu kez kendi gibi davranmayarak kişiliğinden ve manevî değerlerinden ödün verir. Bediüzzaman Hazretleri'nin belirttiği gibi böyle insanlar, çevresinden itibar görmek için çabalarken bir riyakârlık yapmak durumunda kalır, insanların teveccühü ile böbürlenir, ona biçilen makam için sürekli olduğundan farklı görünür, kendisini hatasız, kusursuz ve üstün göstermek için büyük gayret sarf eder. Çoğu zaman da kendisinde olmayan kabiliyet ve hasletleri varmış gibi gösterir. Bu hırs beraberinde bir nevi 'gizli şirk' olarak kabul edilen 'riyakârane' davranışları getirir. Bu zehirli bal, böyle kaygılar içerisinde olan herkesi zehirleyip iki dünyasını da mahveder. Dolayısıyla teveccühleri kabul etmeme, dinen esastır. Hangi büyük başarı elde edilirse edilsin, bütün iyilik ve güzelliklerin, muvaffakiyet ve başarıların Allah'tan olduğu ve O'na verilmesi gerektiğini hiçbir zaman hatırdan çıkarmamak gerekir. Aksi takdirde, çevresindekilerin teveccüh, pohpohlama, alkış ve iltifatlarının altında kalır insan. Oysa Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) yanında birisi başarılarından dolayı bir başkasını takdir ettiğinde, "Kardeşinin boynunu kırdın!" diyor. Buradan da anlaşılacağı üzere birini överken ya da iltifat ederken onun mahviyetine sebep olunacağı akıldan çıkarmamalı.

ŞAN-ŞÖHRET, HİKÂYE

Şöhret kişiyi yüceltmez, aksine milyonların gözü önünde olmak bazı sorumlulukları beraberinde getirir. Yaklaşık elli yıldır sanat dünyasında yer alan ünlü sinema sanatçısı Hülya Koçyiğit, insanların şöhreti gözünde çok büyütmemeleri gerektiğini anlatırken bunu amaç edinenler için şu tavsiyelerde bulunuyor: "Sanatçı; şöhretin kulu değil, sanatının âşığı olmalı. Şöhreti halka yapacağı işi ulaştırmada bir araç olarak görmeli. Yeni nesil sanatçılar, sanat dünyasında kalıcı ve saygın bir yer edinebilmek için şöhret ya da para kazanma hırsıyla hareket etmemeli. Şöhret ya da para tutkusu ile çalışanlar, ileride mutlaka bir çıkmaza girer. Sanatı sanat adına üretmeli ve topluma bir şeyler katabilmeli. Şöhret ya da para tutkusu olmadan ilerleyenler sekteye uğramaz. Onlar ilerleyen dönemlerde 'En iyisini nasıl üretebilirim?' diye düşünür ve sanatını kendine dert edinirse; şöhretin tuzaklarına yakalanıp uyuşturucu, alkol ya da kötü alışkanlıklar edinmez, bunalıma da girmezler."

Daha 16 yaşındayken müzik sektörüne atılan ünlü sanatçı Yonca Evcimik, 22 yıldır müzik piyasasının içinde....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Şöhret sizi büyütmesin!
« Posted on: 23 Nisan 2024, 12:08:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Şöhret sizi büyütmesin! rüya tabiri,Şöhret sizi büyütmesin! mekke canlı, Şöhret sizi büyütmesin! kabe canlı yayın, Şöhret sizi büyütmesin! Üç boyutlu kuran oku Şöhret sizi büyütmesin! kuran ı kerim, Şöhret sizi büyütmesin! peygamber kıssaları,Şöhret sizi büyütmesin! ilitam ders soruları, Şöhret sizi büyütmesin!önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes