๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Güncel Meseleler ) => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 08 Eylül 2012, 19:03:54



Konu Başlığı: Ruh kuşu
Gönderen: Sefil üzerinde 08 Eylül 2012, 19:03:54
         

Leyla İpekçi
   
'Ruh kuşu' uçarken...


Nasıl da acıtır teni yakan ateş. Peki ya ateş ruhu yakıyorsa? Ayrılık günü gelip çatmıştı. Efendimiz'in (sas) huzuruna çıkacağım ve hatmimi ona takdim edeceğim son gündü.

Çocukluğumdan beri ilk kez bu kadar şiddetle vücudumu kuşatan bir ateşle kavruluyordum. Medine'de... En Sevgili'ye (sas) bir karış mesafede! En değerli hediyemle birlikte... Kıpırdayamadan duruyordum öylece. O vakit bu ateşin vücudumu değil, ruhumu yaktığını fark ettim. Müthiş bir özlem içindeydim. Hasretim dağlarcaydı. Sanki ömür boyu süren bir kederdi bu. Yeryüzündeki tüm gurbet ve sıla özlemi bana yüklenmişti. Istırap veriyordu kavuşamamak. Vedanın hüznüyle ve yeniden kavuşma arzusuyla kıvranıyordum. O an bir teselli esintisi oldu. Mescid-i Nebevi'de, Ravza-i Mutahhara'nın hemen karşısındaki Cennet-ül Baki'nin kuşlarını düşündüm. Orada 'kayıtlı' isimlerin nasıl da 'canlı' olduklarını bu kuşların sabah zikrinde hissetmiştim. Gerçi şehidleri ziyaret edenlerden bazıları güvercinlere yem atıyorlardı ama yine de 'diri' ruhların kuş biçimine bürünüp yolculuklarına devam ettiğini söylemişti bir yakınım. Ne zaman Cennet-ül Baki'nin yakınından geçsem, buna şahitlik ediyordum.

Kadim kültürlerde ruh, kuş imgesiyle sembolize edilir. Kuşlar, fiziksel ve ruhani dünyalar arasında aracılık yaparlar. Denildiğine göre, ruhun gelişimi boyunca karşılaştığı bazı 'arketipsel deneyim'leri de yansıtırlar. Tevhid sanatçısının nazarında ruh, bedendeki haliyle, kafesteki kuşa benzer. "Ölmeden önce ölme" mertebesine ulaşanların da, doğal yolla ölenlerin de ruhu vücudun dehlizlerinden kurtulur, bağlarını koparır ve kuş misali yukarı âlemlere doğru kanat açar, uçar. Yukarı doğru yükselen ruh, evet kuşa benzetilir. Fakat yukarı doğru yükselen başka bir şey daha vardır: Güzel söz. "Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir." (35, 10) Yükselen güzel söz, canlıdır. Ameldir çünkü. Canlı söz; bu anlamda Ruh'tur aynı zamanda. Şair Pessoa 'Huzursuzluğun Kitabı'nda sorar: "Peki ruh bizim midir?" Ayetin sır perdelerini bir anda kaldırmak olanaksız elbet ama bir adım atalım: "Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh; Rabb'imin emrindedir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir." (1, 85)

Bilmiyoruz. Pek az biliyoruz. Ve bu muğlâklık bize ruhun yansımalarıyla kendini hissettiriyor. Bir kokuyla, bir tınıyla bazen; biliveriyoruz şeydeki ruhu. Her şeydeki ruhu... Daha doğrusu hissediyoruz o ruhu değil mi! Sanırım tevhid sanatı tam da bunun için var. O'nun (cc) ruhundan insana (Âdem'e) üflenenin sırrını hatırlatmak için. Tabii aynı zamanda Allah'ın sanatını gösterebilmek için var tevhid sanatı: Güzelliğin cevherine, her şeydeki hakikat ruhunun bölünemezliğine, parçalanamazlığına, öngörülemezliğine bize şahit tutmak için. Öyle ya; ruh, Pessoa'nın da sezdiği gibi, insanın emrinde değil! Canlı Söz. Kelime. Ruh... Bizi usul usul vahiy meleği Cebrail'in (as) özelliklerine ve oradan da Hz. Meryem'in hamileliğine ve İsa'nın (as) doğuşuna, ölüleri ve kuşu diriltmesine yaklaştıracak. Ama şimdilik kuşların, daha doğrusu Cennet-ül Baki'deki güvercinlerin uçtuğu seviyede kalalım: Hicret esnasında Efendimiz'i (sas) Sevr mağarasında yaptığı yuvayla koruyan güvercinin bazı yorumlara göre insanın evcilleştirdiği ilk hayvan olduğu söylenir. Nuh'un (as), tufandan sonra yeryüzünün kuruyup kurumadığını öğrenmek için gemiden gönderdiği yine güvercindir zira. Sanatta güzel'in ölçüleri üzerine düşünmeyi denediğim bu otuz sekizinci yazımda, kalbe hitap edebilen bir eserin taşıdığı ruhun bizi -kuş gibi kanatlandıran- niteliğinden bahsetmeye başladım. En Sevgili'nin huzuruna yaklaşamamanın mahcubiyetiyle yükselen ateşimde kavruluşumu da bu vesileyle ifade edebileceğimi umarak.

Âdem'in yaratılışından bahseden ayetlerden birini; "Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman..." (15, 29) ayetini de anmalıyım bu başlangıçla birlikte. Sanırım Sühreverdi'de okumuştum. Her nefes alıp verdiğimizde Rabb'imizi bize hatırlatan bir ses çıkarıyoruz belki de. Soluğumuzun sesi vardır sahiden. Boğuk bir 'H' harfi gibi. Ya da 'Hû' tınısı gibi. Doğumdan ölüme dek sonsuz nefes alıyor, veriyoruz. İnsanın ruhuna üflenen ve içinde canı bir nefes gibi barındıran sır, işte o haberci güvercin misali, O'ndan (cc) bize kesintisiz haber getiriyor diye düşünüyorum. O'nu (cc) nefsimizde bilmemiz için... O'nu bu bilişin hayret ve hayranlığıyla aşk ile anmamız için... Ve belki de nefsimiz 'ruh' olduğunda, o bize üflenen ruha; o ilk nefesin sırrına kavuşacağız. Yani baştan aşağı insan olabildiğimizde... Tanpınar, dilin içinde insanı bütünüyle aramaktan bahseder. İşte belki böylesi bir baştan aşağı arayışta 'insan-ı kamil'i öyle bir yerde bulacağız ki, zat sırrına vâkıf Süleyman'a (as) öğretilen kuş dilinin hakikatine de bir nebze olsun yaklaşacağız. Çünkü "kuşdili ruhun dilidir:" Mustafa Tatcı'nın 'Dervişler ve Hüma Kuşu' (H Yayınları) adlı çalışmasından aktararak söylersek yine... Hayatta da, sanatta da, evet, ruhun dili gerek bize. Birlikte güzelleşebilme serüvenimize katkıda bulunabilmek için.


Konu Başlığı: Ynt: Ruh kuşu
Gönderen: Ekvan üzerinde 14 Ekim 2012, 15:56:18


      Hakikatine bu alemde vakıf olamadığımız en kıymetli varlığımız ruhumuz..Kalbin ve ruhun derece ve mertebeleri olduğu kesin..En yüksek derece ve mertebelerine ulaşabilmek duasıyla..