Konu Başlığı: Maaliftihar her cihetle Ispartalıyım Gönderen: Sefil üzerinde 06 Ocak 2012, 16:30:19 Maaliftihar, her cihetle Ispartalıyım
Bismillahirrahmanirrahim İki asker, kemâl-i sevinçle, gayet dostâne, “Sen Ispartalısın, bizim hemşehrimizsin.” Ben de dedim: “Maaliftihar, her cihetle Ispartalıyım. Isparta taşıyla, toprağıyla benim nazarımda mübarektir, benim vatanımdır ve herbiri yüze mukabil, yüzer ve binler hakikî kardeşlerimin meskat-ı re’sleridir.” Evet, bu havaliye gelen Ispartalılar asker olsun, başkalar olsun, ekseriyet-i mutlakayla beni hemşehri biliyorlar. Hangisi benimle görüşüyor, “Sen Ispartalı mısın?” Ben de diyorum: “Maaliftihar, ben Ispartalıyım.” Ve Isparta’da o kadar hakikî kardeşlerim ve akariblerim var ki, meskat-ı re’sim olan Nurs karyesine pek çok cihetlerle tercih ediyorum. Ve büyük Isparta’nın bir küçük evlâdı hükmünde olan Isparit nahiyemize, büyük Isparta’nın birtek köyünü tercih ediyorum. O kadar hâlis, kahraman kardeşleri bana veren Isparta, taşı da, toprağı da bana ve belki Anadolu’ya mübarek olmuş. İnşaallah hem Anadolu’ya hem âlem-i İslâma neşrettikleri Nur tohumları birer rahmete mazhar olur, sümbül verir. Hem gıda, hem ziya, hem deva olup mânevî galâ ve veba ve zulmü ve zulmeti dağıtır. (Kastamonu Lâhikası, 162) Bediüzzaman Said Nursi SÖZLÜK: âhir : son alâkadarlık : ilgili olma aziz : çok değerli, izzetli, saygın celb etme : çekme dümdâr : ordunun geriden gelen emniyet kuvveti ehemmiyetli : önemli evvelâ : ilk olarak gaye-i hayal : hayal edilen gaye, hedef hakikat : gerçek, doğru havali : çevre, civar icmalen : kısaca, özetle kerime : kız evlat medrese-i Nuriye : Nur medresesi; Risale-i Nur’un okunduğu yerler mesrur : sevinçli, mutlu Mirac : Peygamberimizin (a.s.m.) Allah’ın huzuruna yükselişi ve bütün mânevî âlemleri gezdiği yolculuk muhabere : haberleşme, konuşma muvaffak : başarılı olma, erişme nazar : bakış, görüş, düşünce nazar-ı dikkat : dikkat içeren bakış niyaz : dua, yalvarma rahmet-i İlâhiye : Allah’ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmeti rüfeka : arkadaşlar sıddık : çok doğru ve bağlı suret : biçim, şekil sünnet-i seniye : Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler şakirt : talebe, öğrenci takdirât : takdirler, övgüler teşrik : ortak etme zarfında : içinde biçare : çaresiz bidayet : başlangıç bilhassa : özellikle cihet : yön, taraf cüz’î : az, küçük, ferdî defter-i a’mâl : amellerin kaydedildiği defter diyaneten : dinî yönden ehemmiyet : önem hakikî : gerçek hâlis : içten, katıksız, samimî hasenat : iyilikler, sevaplar hayrat : hayırlar, iyilikler hürmet : saygı inâyetkârâne : lütfederek, ihsan ve ikram ederek ittiham : suçlama izdivaç : evlilik kâfi : yeterli kat’î : kesin olarak kemâl-i hürmet ve itâat : tam bir hürmet ve saygı küfüvv-ü şer’î : şeriatın eşler arasında uygun gördüğü denklik; birbirine uygunluk liyakat : lâyık olma mâsumen : mâsum, günahsız bir şekilde merhamet-i mütekabile : karşılıklı merhamet besleme meşakkat : güçlük, sıkıntı mezkûr : anılan, sözü geçen mimsiz medeniyet : “deniyet” alçak medeniyet mukabil : karşılık muvakkat : geçici mütebaki : geri kalan kısım nam : ad nazar : bakış, görüş, düşünce peder : baba rencide etmek : incitmek saadet-i hayatiye : hayatın mutluluğu, huzuru sadâkat : bağlılık, doğruluk sadık : bağlı, doğru sadıkane : dürüstçe, sadıkça salâhat : dindarlıkta çok ileri olma hâli, günahsız ve temiz oluş seciyeten : huy ve karakter yönünden şefkat : acıma, merhamet şekvâcı : şikayetçi tâbir edilen : adlandırılan tenasül : üreme, nesil yetiştirme terbiye-i İslâmiye : İslâm terbiyesi tevafuk-u lâtife : güzel tevafuk, uygunluk valide : anne vazife-i fıtriye : yaratılıştan gelen görev vaziyet-i ferzendâne : evlâda yakışır vaziyet, hal veled : çocuk, evlad ziyade : çok, fazla acip : hayrette bırakıcı, hayranlık verici alâkadar : ilgili celbeden : çeken dostâne : dostça has talebeler : kıymetli ve ileri gelen mühim talebeler hilâf : zıt, ters hususî : özel karye : köy kemâl-i sevinç : tam bir sevinç mahdum : evlat memul : beklenilen, umulan muhacir : göçmen mukabil : karşılık münasebet : bağlantı, ilişki müstehak : hak eden, lâyık nam : ad nazar-ı dikkat : dikkat içeren bakış sadakat : bağlılık, sebat şakirt : talebe, öğrenci şerik : ortak tayin : erzak, yiyecek teberrük : bereket vesilesi tevafuk : denk gelme, uygunluk tevafukat : tevafuklar, uygunluklar vilâyet : il akarib : akrabalar, yakınlar âlem-i İslâm : İslâm âlemi cihet : yön, taraf ekseriyet-i mutlaka : genel çoğunluk evlâd : çocuk fıkra : belli bir düşünceyi anlatmak üzere kaleme alınan yazı; makâle galâ : pahalılık hakikî : asıl, gerçek hâlis : içten, katıksız, samimî havali : çevre, civar İhlâs Risaleleri : Yirminci ve Yirmi Birinci Lem’a’lar inşaallah : Allah dilerse keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, olağanüstü hal ve fiiller maaliftihar : iftiharla, memnuniyetle mağlûbiyet : yenilgi mânidar : mânâlı, anlamlı mazhar : ayna olma, erişme meskat-ı re’s : bir kimsenin doğduğu yer mukabil : karşılık mübarek : bereketli, hayırlı münasebet : bağlantı, ilişki nahiye : bucak nazar : bakış, görüş, düşünce rahmet : şefkat, merhamet ve ihsan Risale-i İhlâs : İhlâs Risalesi, Yirminci ve Yirmi Birinci Lem’a’lar sabık : geçen, önceki takdirkâr : takdir eden, beğeniyi ifade eden tefsir : açıklama, bir sözü izah etme, Kur’ân’ın âyetlerini açıklama, yorumlama tevafuk : denk gelme, uygunluk veba : bulaşıcı ve öldürücü hastalık ziya : ışık zulmet : karanlık |