๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Güncel Meseleler ) => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 01 Aralık 2011, 18:42:14



Konu Başlığı: İnsana yardım veya insanî yardım
Gönderen: Sefil üzerinde 01 Aralık 2011, 18:42:14
   

Ahmet Kurucan
   
İnsana yardım veya insanî yardım


Soru şu; insana yardım için mazlum ve mağdur olanın yardım talebini beklemeli mi? Önemli ve esaslı bir soru.

Önemli; çünkü zulmün hemen her çeşidiyle ve dünya üzerinde hemen her yerde yaşandığı bir dönemin insanıyız. Maalesef. Ailede, okulda, çevrede, toplumda, siyasette, ekonomide. Zalim kim, mazlum kim? Zalim de insan, mazlum da insan ve bunda hiç şüphe yok.

Esaslı bir soru dedim; esas kelimesinin kökeni ve mana bütünlüğünü de hesaba katarak. Çünkü İslami perspektiften dünyaya bakan, hayat felsefesini, yaşam tarzını, düşünce sistemini ve istikametini İslam'ın emir ve yasaklarına göre belirleyen insanlar olarak bizlere bu hususta ciddi mükellefiyetler yüklenmiş. "Doğrusu, O zalimleri sevmez." (Şura, 42/40) mealinde onlarca ayette yer alan fezlekeler, bu fezlekelere dayanak olarak zikredilen onlarca zulüm çeşidi Kur'an'da anlatılmaktadır.

Efendimiz de (sas) birçok hadiste kavli olarak bu hakikati tebliğ etmiş ve fiili hayatı ile de yaşayarak göstermiştir. Mesela şu hadis oldukça camii bir hadistir: "Kişi zalim de olsa, mazlum da olsa din kardeşine yardım etsin." Sahabi sorar burada ve der ki: "Ya Rasulallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zalimse nasıl yardım edeyim?" Belki o mekânda olsaydık çoklarımızın soracağı bir soruydu bu. Cevap, alabildiğine nettir: "Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu, ona yardım etmektir." (Buhari, Mezalim, 4)

Zulme hiç değinmedik? Zulüm ne peki? Tersten başlayayım; adaletin zıddı. Adalet, hakkın gözetilmesi ve korunması ise zulüm, adalet sınırlarını korumamak, gözetmemek demek. Adalet her şeye hakkının verilmesi ise zulüm verilmemesi demek. Ve adalet her şeyin yerli yerine konulması ise zulüm, yerli yerine koymamak, koyamamak demek. Bu zaviyeden bakınca hem adaletin hem de zulmün çok geniş bir anlam çerçevesi var. En basitinden insanın kendisine Allah tarafından bahşedilen kabiliyetlerini, özelliklerini, maddi-manevi imkânlarını yerli yerinde kullanmaması zulümden öte bir kavramla açıklanamaz. Bununla beraber biz genelde zulüm dendiği zaman kendimizin kendimize yaptığı haksızlıkları değil de başkalarına yapılan veya başkaları tarafından bize yapılan haksızlıkları gündeme alırız. Zaten sorunun devamında bu açıkça belirtiliyor.

İmdi; zulme maruz kalan insanlara yardım için onların yardım çığlıklarını beklememek gerek. Halk arasındaki öngörüyü, feraseti, basireti ifade eden enfes yaklaşımla söyleyecek olursak; "perşembenin gelişini çarşambadan görüp" ona göre tedbir alma cihetine gitmek, insan olmanın gereğidir. Din kardeşliği bu sürece hız kazandırır. Komşuluk, arkadaşlık, akrabalık münasebeti ve yakınlığı mükellefiyet dozajını artırır. Aynı vatan topraklarını paylaşıyor olmamız; bir tek devlet çatısı altında yaşıyor bulunmamız şuur, dikkat, temkin, tedbir, fedakârlık gibi insani vasıfların hayat sahnesinde zuhuruna öncelik tanır, daha doğrusu tanımalıdır.

Fakat yaşanan gerçeklere göre şekilleri değişecek bu yardımların kalıcı ve sürekli olmasına dikkat edilmelidir. "Balık ikramı yerine balık tutmayı öğretme" deyimi ile ifade edilen tarzda mazlum ve mağdurların onur, şeref ve haysiyetleri ile de oynamadan, onları sürekli yardım alan değil, aksine başkalarına da yardım eden bir pozisyona yükseltme temel hedef olmalıdır. Planlamalar an'lık, günlük değil, gelecek nesilleri de içine alacak şekilde düzenlenmelidir.

Kendisine zulüm yapılanın dini kimliği önemli mi? Tek kelime ile hayır. Bir insanın ihyasını insanlığın ihyası olarak niteleyen bir dinin mensuplarının başka türlü düşünmesi zaten düşünülemez.