๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Güncel Meseleler ) => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 03 Ekim 2011, 20:19:16



Konu Başlığı: İnsan seçimini kendisi yapar
Gönderen: Sefil üzerinde 03 Ekim 2011, 20:19:16
İnsan seçimini kendisi yapar

Rabbimiz yarattıklarını hayırlı neticeler versin diye yaratmıştır. Bunu yaşadığımız dünyaya baktığımızda pekala anlayabiliriz. Dünya öylesine muazzam bir düzen içinde yaratılmıştır ki, burada başıboş hiçbir şey göremezsiniz. Allah insana varlık alemi içinde özel bir konum biçmiştir. Bu konumunu koruyabilmesi için sorumluluklarını yerine getirmesi gerekmektedir. Ancak insanlar kainatta yaratılan bu hayırlı şeyleri kendi iradeleriyle şerre çevirebilmektedirler. Mesela, su hayırlı bir varlıktır, hayattır ve bütün canlıların yaşam kaynağıdır. Ancak insan gidip kendini bir okyonusa attığında boğulabilir ve artık bu kişi için su şer olmuştur. Oysa su doğru kullanıldığında insanların ihtiyaçlarını giderir ve onlara hayat verir. Ancak insan, kendi iradesiyle bir okyonusa atlamış ve boğulmuşsa bu neden yaratıldı demeye hakkı yoktur. Çünkü Allah'ın kainata koymuş olduğu kanunlar vardır ve insan bunlara riayet etmelidir.

    İnsan seçimini kendisi yapar -

İnsan insana muhtaçtır

Sahip olduğunuz maddiyatın boyutu ne olursa olsun insan olarak insana ihtiyacınız var. Küçük bir çocuğun kavga ettiği arkadaşıyla ilişkilerini izlediğinizde dahi bunu görebilirsiniz. Çocuk arkadaşıyla anlaşamamakta ve onunla tartışmaktadır. Ama yine de onun yanında olmasını istemektedir. İnsanın insana olan ihtiyacı, varoluşsal gerçeğini ifade etme, kendini görme, iyilik etme, paylaşım içinde olma ve toplumsallaşma gereksiniminin sonucunda ortaya çıkıyor. Doğan Cüceloğlu insanın iletişim kurma ihtiyacını şu gerekçelerle açıklar. İletişim esnasında insanın sezgisel olarak sorduğu beş soru vardır.

1- Kaale alınıyor muyum? Beni umursuyorlar mı?

2- Kabul ediliyor muyum? Beni olduğum gibi yargılamadan kabul ediyorlar mı?

3- Değerli miyim? Beni vazgeçilmez ve eşsiz olarak görüyorlar mı?

4- Yeterli miyim? Beni becerikli bir şeyler yapabilecek güçte görüp yapabileceğime güveniyorlar mı?

5- Sevilmeye layık mıyım? Beni ben olduğum için özleyip benimle zaman geçirmek istiyorlar mı?

Bütün bu soruların her biri, insanın varoluşunun farklı birer boyutunu ifade etmektedir. Yani kişi karşılaştığı insanlar tarafından değerli olduğunu hissetmek, kale alınmak ister ve bunu zaman zaman sorgular. Bütün isteği, sevilmek, değer verilen biri olmak ve kabul edilmektir.

Her insan kabul edilmek ister

İnsan için çevresi tarafından kabul edilmek, sağlıklı ilişkiler kurmak oldukça önemli bir gereksinimdir. Anne babamızla, yakınlarımızla arkadaşlarımızla ve pek çok insanla farklı türlerde ilişkiler kurarız. Bu insanlarla ilişkilerimizde, karşımızdaki kişiyi kabul ettiğimiz gibi onun da bizi kabul etmesini isteriz. Bu konuda karşımızdaki insanlarla kimi zaman da kendimizle çatışma içine gireriz. Kimi zaman da, kabul edilmek için karşımızdaki kişiye bağımlı hale gelebiliriz. Şu bir gerçek ki, yaptığımız her işi biraz kendimiz biraz da karşımızdakiler için yaparız. Mesela, güzel şeyler giyiniriz, güzel sözler söyleriz, çevremize uyum sağlamaya çalışırız. İstenmeyen bir davranışımız olduğunda hemen değiştirmeye çalışırız. Çünkü kabul edilmek beğenilmek ve takdir almak isteriz.

İnsanız, elbette, sevilmeye, onaylanmaya ve takdir edilmeye ihtiyaçlıyız. Ancak bütün bunlar, insani sınırlar içinde kalmalı ve bizi bulunduğumuz konumdan aşağı düşürmemelidir. Çünkü bizler her şeyden önce yaptığımız her eylemin Allah'ın rızasına uygun olup olmadığını dikkate alırız. Eğer, giyim tarzımızla, konuşmalarımızla yaşantımızla Allah'ın rızasına uygun tarzda yaşıyorsak ve insanlarla ilişkilerimizi de bu minvalde ele alıyorsak "ben değersizim, beni takdir etmediler" diyerek hayatı kendimize zehir etmeyiz.

Kısa bir yolculuk

Sabah evinizden çıktığınızda, kapı komşunuzla karışlaşırsınız ve selam verirsiniz. Bu iletişimin ilk basamağıdır. O da, size sıcak bir tebessümle karşılık verdiği takdirde, önemsendiğinizi kâle alındığınızı hissedersiniz. Ancak, yüzünüze dahi bakmıyor, başını çevirip geçiyorsa, artık bu insan için ben yokum, beni önemsemiyor, diye düşünürsünüz. Bütün bunlar sizin varoluşsal kodlarınızda gizilidir. Aynı şeyi bir kere daha yaşadığnıızda, nereye varacağınızı bilirsiniz ve aynı şekilde kayda değer görülmediğinizi düşünür üzülürsünüz. Zihninizin kavşağında kısa bir yolculuk yaptığınızda, sizi rencide eden, adam yerine koymayan, kuyunuza kazan, selamınızı dahi almayan, insanların bıraktığı izleri görürsünüz. O zaman dışlandığınızı başkalarının varlığında yokluğunuzu anlar ve böyle zamanlarda kendimi aradım, varlığımı hissetmek istedim diye düşünürsünüz.

Her çocuk farklıdır

Her anne baba bir bahçıvan gibidir. Bahçıvan bahçesinde ne varsa hepsinin özelliklerini bilir ve bakımını buna göre yapar. Mesela bir bitki güneşi sever, diğeri serin gölgeyi biri akar su kıyısını, diğeri çorak toprağı sever. Hepsinin kendine has özelliği ve sevdiği ortam vardır. Bahçıvan bunların dilini bilir ve her birine ihtiyacı olan şeyi verir ve bahçeden bol ürün elde eder. Anne babalar da çocuklarını tanımalı, onların ihtiyaçlarını belirlemeli ve çocuklarına faydalı olmalıdırlar. Aksi takdirde onları kaybedebilirler.

Denize düşmüşsek yüzeceğiz

 "- Bir insan havuza da düşse, denizin ortasına da düşse, yapacağı iş yüzmektir değil mi?

- Şüphesiz.

- Öyleyse, biz de yüzmeye başlayalım, belki bir yunus sırtına alır bizi, beklenmedik bir şey olur da işin içinden çıkarız."

Platon, Devlet.

milli gazete