๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Güncel Meseleler ) => Konuyu başlatan: Mehmed üzerinde 28 Mart 2010, 03:19:08



Konu Başlığı: Gözleri Haramdan Korumak..
Gönderen: Mehmed üzerinde 28 Mart 2010, 03:19:08
Kur’ân, bütün olarak kâinatı yaratanın, kâinat içinde insanı yaratanın ve insana ‘görecek gözler’ verenin Allah olduğunu hatırlatır; ve işte o Allah’ın ezelî kelâmı olarak emirler getirir: “Gözlerini haramdan korusunlar.”

Bu emri veren, insanı bu fıtratla yaratandır. İnsan için en fıtrî ve en uygun hali, Fâtır-ı Hakîm’den başka kim bilebilir? Kim o fıtratı verenin üstünde söz söyleyebilir?

Fâtır-ı Hakîm, bu emriyle, bizi fıtratımızın gereği olan bir duruma davet eder. Gözünü haramdan sakınmama, her önüne gelene bakma, fıtratla çelişen bir durumdur. Çünkü, insana verilmiş hadsiz duyguları tek bir duygunun emrine verir. İradesini hükümsüz bırakır. Bütün hayatını, bütün dünyasını ve bütün düşüncesini uçkurunun hizmetine veren insan bozması kişilikler ortaya çıkarır.

Gözlerin harama kaymasının, imanî bir zaafın eseri olup bu zaafı giderek beslemesinin yanı sıra, insanı insanlıktan sukut ettiren bir boyutu da vardır. Zira, bütün kâinatı ihata edecek duygu ve kabiliyetlerle donanmış olan insanı, tek bir organın esiri kılmakta; karşı cinsten olanları da yalnız belli organlardan ibaret göstermektedir. ‘İnsan’ tarifini bu denli bayağılaştırmaktadır.

Her iki âyetle gelen ‘gözünü haramdan koruma’ emrinin manidar bir veçhesi de, öncelikle içe dönük bir çabayı emrediyor olmasıdır. Gerek mü’min erkeklere, gerek mü’mine kadınlara söylenen ilk söz “Gözünüz önüne gelen haramları ortadan kaldırın” değildir: “Sen gözünü koru.”

Bu, Kur’ân’ın önceliği insana veren, düğümü fertlerde çözen genel üslubunun manidar bir yansımasıdır. Çünkü, problemin kökü, ‘dış dünya’da değil; içimizdedir. İç dünyası muhkem, iman kalesi sağlam olan biri, tüm dünya haram tablolarla dolu olsa bile, sarsılıp sapmayacaktır.

Nitekim, Yusuf (a.s.) kıssası, bunun bir örneğidir. Önünde kendini tüm zinetleriyle sunan bir dünyalar güzeli karşısında, Yusuf’un tavrı, gözünü ve sırtını dönmek olmuştur. Yusuf aleyhisselâm, tüm insanlığa şu dersi vermektedir: İnsan, eğer ‘gözünün sahibi’ni tanır ve O’nun emrini hakkıyla bilirse, en ‘baştan çıkartıcı’ manzara bile onu baştan çıkartamaz.

Tüm şehvanî şeylerde en kritik husus, yaklaşmaktır. Eşik noktası geçildi mi, gerisi çorap söküğü gibi gelir. Meselâ, açık bacaklara bakan bir göz, onunla yetinmez, daha fazlasının izini sürer. Çünkü, ‘gözü haramdan korumama’ gibi eşiklerde, artık iradeyi devre dışı bırakan, insanı kalben ve vicdanen istemese bile günahın son kertesine sürükleyen şeytanî bir çekim vardır. Sonuçta, bugün gözünü haramdan sakınmayan, yarın fercini de koruyamaz. Öte yandan, göz haramdan sakındığında, ferc de harama bulaşmayacaktır.

Hususî bir hayasızlığın umumîleşmesi görme yoluyla gerçekleşir. Göz göre göre, ‘kural-dışı’ olan ‘kural’ haline gelir; anormal olan ‘normal’leşir. Gerek mü’min erkeklere, gerek mü’mine kadınlara yönelik ‘gözlerin haramdan korunması’ emri, işte bu umumî yozlaşmayı ta başından kesmektedir. Nur sûresinin 30. âyeti, nice mü’minin kalb hanesini yandıran açık-saçıklık fitnesi karşısında, bize imanî bir şuurlanmaya dayalı aydınlık bir çıkış yolu sunuyor.