๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Güncel Meseleler ) => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 25 Haziran 2011, 15:55:50



Konu Başlığı: Alan el veren elden üstündür
Gönderen: Sefil üzerinde 25 Haziran 2011, 15:55:50


    Alan el veren elden üstündür

Alan elin veren elden üstün olduğuna inanan günümüz insanı, sürekli aldığından vermenin getirdiği pozitif enerjiyi pek tanımıyor.

Bir şeyler verebilmek için büyük bir servete sahip olduğuna inandığından da gün be gün cimrileşiyor. Oysa varlıkta da yoklukta da bir şeyler verebilmek, insanı güçlendirir, kalbini yumuşatır, şefkat ve merhamet duygularını geliştirir.

Yoksul olduğu halde bir şeyler vermek, insanın nefsine ağır gelen bir davranıştır. Çünkü vermekten çok almaya alışığızdır. Vermek isteyip de ellerimizi geri çektiğimiz, sağduyumuz "ver" derken, nefsimizin "hayır" dediği zamanlar çoktur. O yüzden ihtiyaçlıyken verebilmek büyük bir erdemdir. Rabbimiz ayetinde şöyle buyurur: "O takva sahipleri ki, bollukta da, darlıkta da Allah için infak ederler. (harcarlar) Öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever" (Âl-i İmran, 3-134)
Sahiplenme duygusuna sahibiz

Her birimiz, sahip olduğumuz eşyaları, içinde bulunduğumuz mekanı ve yakınlarımızı kendimizin kılma, benimseme ve sahiplenme duygusuna sahibizdir. Sahip olduğumuz nesneleri sahiplenme duygumuz çocukluk döneminde daha barizdir, çocuk elindeki oyuncağı, battaniyesini, biberonunu başkalarına vermek istemez, onlara sımsıkı sarılır. Bu biraz da insan kompleks yapısıyla ilgili bir durumdur... Sokakta yaşayan bir kedinin sadece yatacağı alan ve beslendiği çanağı dışında sahiplendiği ve ihtiyaç duyduğu bir şey olmadığı halde, insanın ihtiyaçları, ruh ve duygu zenginliği kadar geniş ve kapsamlıdır. Dolayısıyla sahiplendiği nesneler de o kadar şumullüdür. İnsan bu nesneleri, benim arkadaşım, benim eşyam, benim okulum, benim kedim, benim çocuğum... diyerek sahiplenir.

Doğduğumuzda ilk bağlanma nesnemiz annemizdir, daha sonra biberonumuz, oyuncaklarımız, büyüdükçe arkadaşlarımız, sosyal çevremiz derken sahip olduğumuz nesneleri genişletir ve onlarla bütünleşiriz. Benimsediğimiz kişileri ve eşyaları sadece aidiyat kulvarımıza katmakla kalmayıp onlara birer anlam da yükleriz.
Veren insanların kalbi daha yumuşaktır

Olaya bir bütün olarak bakacak olursak, bağlanma nesnelerimizin sadece maddi ve manevi ihtiyaçlarımızın karşılanması bakımından önemli olduğunu görürüz. İnsan, hayata ve olaylara nefsi heva ve heveslerinin penceresinden baktığında ise sahip olduğu eşyayı araç olmaktan çıkarıp kutsuyor ve kendini belli konumlara taşıyabilecek bir güç olarak görmeye başlıyor. Oysa mal, para, sağlık, güç, güzellik, akıl, zeka, yetenek, kariyer... hepsi insan olma ve bu yolda ilerleme noktasında işimizi kolaylaştıracak birer araç olmanın dışında bir anlam ifade etmezler... Mal ve para gerek ihtiyacın karşılanması açısından gerek ahiret yurduna yatırım yapabilme açısından önemli birer köprüdür. Nitekim, maddi anlam taşıyan şeyler, yığılmış, biriktirilmiş ve maksadına uygun olarak kullanılmamışsa, kişinin kalbini katılaştırıp, duyarsızlaştırırken, ihtiyaç sahiplerine verildiğinde kalp yumuşaklığına, şefkat ve merhamet duygusunun gelişmesine sebep oluyor. O yüzden veren insanların kalbi daha yumuşaktır. Unutmamalı ki, insan ancak, sevdiği şeylerden verdiğinde olgunlaşır ve iyi bir insan olma şerefine ulaşabilir.
Verebilecek bir şeylerimiz vardır

İnsan her durumda ve her şartta verebilecek bir şeylere sahiptir. Ve farkında olmadan aslında her gün kendinden bir şeyler vermektedir. İsterseniz, gündelik hayatımızı gözden geçirelim ve buna biraz açıklık getirelim:

Diyelim ki bir sabah, işe gitmek için evinizden çıktınız kimlerle karşılaşırsınız ve kendinizden neler verirsiniz?

* Kapıda karşılaştığınız komşunuza selam verebilirsiniz.

* Az ileride yaşlı bir kadının torbasını taşıyarak gücünüzden verebilirsiniz.

* Durakta bekleyen kişilere tebessüm ederek sevginizden verirsiniz.

* Küçük bir çocuğa çikolata alarak, paranızdan verebilirsiniz

* Otobüste yoksul birinin yol parasını verebilirsiniz.

* İş yerine geldiğinizde çalışma arkadaşlarınıza hal hatır sorabilirsiniz.

* Hemen yanınızda çalışan kişinin sıkıntısını dinleyebilirsiniz.

* Öğle aralığında, bir yakınınızı arayıp hal hatır sorabilirsiniz.

* Yemek saatinde yanınızdaki arkadaşınızın yemeğini taşıyabilirsiniz.

* Öfke duyduğunuz bir arkadaşınızı af edebilirsiniz.

* Çalışma arkadaşlarınıza çay ikram edebilirsiniz.

* Ortam müsaitse arkadaşlarınızla konuşarak, bir şeyler paylaşabilirsiniz.

* Evinize dönerken, çocuklarınıza bir şeyler alabilirsiniz.

* Akşam vakti onların günlük maceralarını dinleyebilirsiniz.

Farkında olmasak da, sıradan bir günde dahi yoğun bir alışveriş aktivitesinin içinde yaşarız. Bu alışverişlerimiz, bizim insani kalitemizle orantılı olarak artar ya da eksilir.

milli gazete