๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Güncel Meseleler ) => Konuyu başlatan: zahdem üzerinde 23 Mart 2010, 02:13:28



Konu Başlığı: AB Filistin'e Araplardan daha mı yakın?
Gönderen: zahdem üzerinde 23 Mart 2010, 02:13:28
(http://www.timeturk.com/images/news/220320101718433697691_2.jpg)

AB bile İsrail'e yerleşimleri durdurma baskısı yapmak için ticari bağları koz olarak kullanmayı düşünürken, bazı Arap rejimlerinin İsrail'le ilişkileri gelişiyor.


“İsrail’i Filistinlilerle barış görüşmelerine yeniden başlamaya teşvik etmek için sağlam ticari bağları kullanma imkânımız var.” Bu sözler, gerçek verilerle iyi ilişki kuramayan aşırılıkçı bir siyasetçiye, Arap direniş ülkelerindeki bir yetkiliye ve barış anlaşmalarına karşı olan birine ait değil. Bu ifade, AB Dışişleri Bakanı Catherine Ashton’a ait. AB dışişleri bakanlarının 13 Mart’ta Finlandiya’da yaptığı toplantının, İsrail hükümetinin Kudüs’te 1600 yeni konut inşaatı kararının körüklediği kargaşanın ardından yapılması bir tesadüftü. Yeni konut kararı Batı başkentlerinin çoğunda olumsuz yankılara yol açtı. Toplantı sonrası gazetecilerin Avrupalı bakanlara sorularının bir kıskı İsrail hükümetinin bu kararına odaklandı. Yukarıdaki cümle de Ashton’ın söylediklerinden bir alıntı.

Ashton, “İsrail bizimle ticari ilişkilerini güçlendirmeye istekliyken, AB bölgedeki yardım ve kalkınmanın önemli bir kaynağını temsil ediyor. Bu arka plan bizlere İsrail’i Filistinlilerle barış görüşmelerine yeniden başlamaya teşvik etme imkânı veriyor” diye ekliyordu. Bu sözler AB’nin, İsrail’e yerleşimleri geçici de olsa durdurması yönündeki taleplere olumlu karşılık vermeye teşvik etmek için ticari ilişkileri baskı kartı olarak kullanabileceğine dair bir mesaj taşıyor.
AB’nin esasında İsrail yanlısı olduğunu biliyorum. Ayrıca ben müzakerelerin arkasından koşturmanın ve barış görüşmelerine yeniden başlamanın yararından şüphe ediyorum; bu müzakerelerin Filistinlilerin 1991’deki Washington görüşmelerinden bu yana içinde döndüğü faydasız halkalardan biri olacağını düşünüyorum. Fakat yukarıdaki açıklamanın beni ilgilendiren tarafı, Ashton’ın İsrail’e baskı için ticaret kozunu kullanma imkânını sunması. Bu düşünceyi Arap yetkililerden hiçbiri dile getirmedi. Arap yetkililer artık bu konuyla ilgili bir sorumluluk taşımadıklarını ifade ediyor. Dolayısıyla son haftalar boyunca İsrail’in uygulamalarını sadece kınamakla ve dış dünyadan ‘gerekeni’ yapmalarını istemekle yetindiler.

Zira İsrail’in Batı Şeria ve Kudüs’teki suçlarını sürdürdüğü, Gazze ablukasına devam ettiği, Filistin direnişinin sembol isimlerinin izini sürdüğü bir zamanda, İsrail’in bazı Arap ülkeleriyle ilişkileri etkilenmedi. Hatta ilişkilerdeki sıcaklık arttı. Mısır, Ürdün ve Fas’la ticaretini sürdüren İsrail, Körfez’de de ilerleme kaydediyor. İş İsrail mallarının Körfez pazarlarına girmesiyle de sınırlı kalmıyor. Son olarak İsrailli uzmanların bazı Körfez’deki güvenlik organlarını eğittiğini okuduk. Ayrıca bazı İsrailli yetkililer, uluslararası örgütlerin Körfez’de düzenlediği faaliyetlere katıldı.
İsrailliler Mescid-i Aksa baskınını sürdürürken, Mısır’ın tarihi bir sinagogu restore etmesi ironik. İsrail’le diplomatik veya ticari ilişkileri muhafaza eden Arap rejimleri hâlâ Filistin’de yaşananlara seyirci kalıyor ve bu devletin her gün işlediği suçlara çıkarlar kozunu kullanarak yanıt vermek aklına gelmiyor. Ne bir büyükelçi çağrıldı veya çekildi, ne ekonomik anlaşmalar askıya alındı, ne heyetler durduruldu, ne de projeler donduruldu. Avrupalı bakanın açıklamaları, bu rejimlerin yanlışlarını açığa vurduğu gibi, onurlarını korumak için hâlâ birşeyler yapabileceklerini hatırlattı. Ashton iki gün önce Kahire’yi ziyaret etmişti. Ashton’ın, Mısır Dışişleri Bakanı Ahmed Ebu Geyt’i İsrail’e baskı için çıkarlar kartını kullanmaya ikna etmesini ummuştum. Fakat aslında Geyt’in, Ashton’ın söylediklerinin İsrail’i hiç gereği yokken kızdırıp gerginliği tırmandırma sayılacağına ikna etmiş olmasından korktum...