๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Aile Hayatı ) => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 20 Ekim 2010, 14:39:29



Konu Başlığı: Yatalak ebeveyn ve bakım görüm
Gönderen: Sefil üzerinde 20 Ekim 2010, 14:39:29
  Yatalak ebeveyn ve bakım görüm
   
Allah kimsenin başına vermesin, hanelerimizden uzak tutsun; yatalak ebeveyne sahip bir insan soruyor: Annemin-babamın bakım ve görümünü illa evde ve ben mi yapmak zorundayım? Bu soru karşısında önce şaşırsanız da ilerleyen satırları okuduğunuzda rahatlıyorsunuz.

Çünkü her satırında gözyaşlarının döküldüğünü hissettiğiniz satırlara baktığınızda, karşınıza ebeveynini sokağa atmak değil, aksine Kur'an'ın ebeveyne verdiği ve bizden vermemizi istediği değere göre değer veren hayırlı bir evlat çıkıyor. Ama ne çare ki ebeveyn, kızını-oğlunu dahi tanıyamayacak kadar bunamış, sürekli etrafına bağırıp-çağıran, mantıksız istekleri hiç bitmeyen birisi olmuş. Yıllar süren böylesi bir hayat, ne evlatta, ne de o hanede yaşayan eş ve çocuklarda rahat ve huzur bırakmış. Herkesin sinirleri yıpranmış, ruh halleri bozulmuş ve nihayet uzman psikolog yardımı almaya başlamışlar. Bu durum karşısında kayınvalide/kayınpederine bakılmasına ses çıkarmayan, aksine maddi-manevi desteğini esirgemeyen eş, eşinin karşısına, "Masrafını ben karşılarım, böylesi hastaların bakım ve görümünün profesyonel olarak yapıldığı kurumlardan birine hastamızı yatıralım" teklifi ile çıkmış.

Evladın belli ki içine sinmiyor bu teklif; anne-babasını sokağa atmak gibi, Kur'an ve sünnetin emirlerine muhalefet etmek gibi geliyor; ama beri tarafta da eşi ve çocuğu ile devam eden bir hayatı var. Dünyaya yönelik yaşanmayan, yaşanamayan ve belki de sürekli ertelenen planlar-programlar var. Bu ikilem içinde okuyucumuz 'Ne yapayım?' diye soruyor.

Böyle bir meselede nihai karar verebilmek için perspektifin amaç-araç aralığına getirilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu bir. İkincisi, müftüler ya da çevre ne derse desin, kişi nihai kararı kendisi vermelidir. Verdiği karardan vicdanen rahat, kalben mutmain ve aklen mukni bulunmalıdır.

Birincisine geri döneyim; bu hadisede -tekrarlayalım isterseniz, evladını tanımayacak derecede bunak, yatalak, her şeye bağırıp-çağıran bir hastadan söz ediyoruz- asıl amaç, hastamızın bakım ve görümünün en iyi şekilde yapılmasıdır. Yani karşımızda sıradan değil, sıra dışı bir hasta var. Sıra dışı bir hasta ise sıra dışı ihtimam, özen ve ihtisas gerektirir. Evlat ve hane halkı, bu hastaya bakacak ne sıra dışı bir eğitimi, ne de ihtimam ve özenin tamamlayıcı unsurlarına sahipler. Yani ne ellerinin altında her an hizmete amade doktorları, ne de kurum şartlarında var olan sosyal imkânları var. Eşin teklif ettiği kurumda ise hem profesyonel bir ekip hem de ihtimam ve özenin tamamlayıcı unsurları mevcuttur. Bu şartlar altında eğer amaç yukarıda dediğimiz gibi hastanın bakım ve görümünün kâmil manada yapılması ise nerede daha iyi bakım yapılacağı izahtan varestedir.

Eğer tereddüt edilen nokta bazı TV programlarına, gazete haberlerine konu olan kötü bakım, suistimal vb. şeyler ise; mevcut kurumlar arasında tercih ve tercih sonrası kontrolü yapmak evladın elindedir. Amaç gerçekleşmiyorsa, hastayı yeniden eve taşımaya, başka bir kurum arayışı içine girmeye mani bir şey yoktur.

Buraya kadar sunmaya çalıştığımız akli yaklaşımların hiçbiri, ebeveyne bakışını Kur'an ve sünnet çizgisinde belirleyen her evladın görevi olan ebeveynin hak ve hukukunu gözetmeye, evlatlık vazifesine muhalif şeyler değildir. Bununla birlikte daha önce belirttiğimiz gibi nihai karar, ilgili şahıs ve şahıslara aittir. Hele eş, "ya ben ya annen-baban" noktasına gelirse, bu tam anlamıyla bir yol ayrımıdır. Aklen ikna, kalben tatmin, vicdanen rahat olma verilecek kararın sonucu olmalıdır.

ZAMAN