๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Aile Hayatı ) => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 12 Eylül 2010, 16:26:32



Konu Başlığı: Risale i nur nazarında aile
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 12 Eylül 2010, 16:26:32
Risale i nur nazarında aile

AİLE

Aile, cemiyetin temelidir. Ailenin huzur ve saa detinin en birinci vesilesinin, kalbde ve vicdanî hislerde  şuurlu olarak yerleşen ahiret imanına bağlı olduğunu anlatan Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:

«Nev-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cemiyetli merkez ve en esaslı zenberek ve dünyevi saadet için bir cennet, bir melce, bir tahassüngah ise; aile hayatıdır. Ve herkesin hanesi, küçük bir dünyasıdır. Ve o hane ve aile ha yatının hayatı ve saadeti ise; samimi ve ciddi ve vefadarane hürmet ve hakiki ve şefkatli ve fedakârane merhamet ile olabilir. Ve bu hakiki hürmet ve samimi merhamet ise; ebedî bir arkadaşlık ve daimî bir refakat ve sermedî bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hududsuz bir hayatta birbiriyle pederane, ferzendane, kardeşane, arkadaşane münasebetlerin bulunmak fikriyle, akidesiyle olabilir. Meselâ der: Bu haremim, ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta daimî bir refika-i hayatımdır. Şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de zararı yok. Çünki ebedî bir güzelliği var, gelecek. Ve böyle daimî arkadaşlığın hatırı için her bir fedakârlığı ve merhameti yaparım diyerek o ihtiyar karısına, güzel bir huri gibi muhabbetle, merhametle mukabele edebilir. Yoksa kısacık bir iki saat suri bir refakattan sonra ebedî bir firak ve müfarakate uğrayan arkadaşlık; elbette gayet suri ve muvakkat ve esassız, hayvan gibi bir rikkat-i cinsiye mânasında ve bir mecazi mer hamet ve sun’i bir hürmet verebilir. Ve hayvanatta olduğu gibi başka menfaatlar ve sair galib hisler, o hürmet ve merhameti mağlûb edip o dünya cennetini, cehenneme çevirir.» (Sözler: 97)

 «Bu zamanda aile hayatının ve dünyevî ve uhrevî saadetinin ve kadın larda ulvi seciyelerin inkişafının sebebi, yalnız daire-i şeriattaki âdâb-ı İslâmiyetle olabilir. Şimdi aile hayatında en mühim nokta budur ki; kadın, koca sında fenalık ve sadakatsızlık görse, o da kocasının inadına kadının vazife-i ai levîsi olan sadakat ve emniyeti bozsa, aynen askerîdeki itaatın bozulması gibi, o aile hayatının fabrikası zir ü zeber olur. Belki o kadın, elinden geldiği kadar ko casının kusurunu ıslaha çalışmalıdır ki, ebedî arkadaşını kurtarsın. Yoksa o da, kendini açıklık ve saçıklıkla başkalara göstermeğe ve sevdirmeğe çalışsa her ci hetle zarar eder. Çünki hakiki sadakatı bırakan dünyada da cezasını görür..» (Lem’alar: 202)

Evet, “Bedbaht tır o adam ki; sefahete girmiş zevcesine ittiba eder, vaz geçirmeye çalışmaz, kendisi de iştirak eder. Bedbahttır o kadın ki; zevcinin fıskına bakar, onu başka bir surette taklid eder. Veyl o zevc ve zevceye ki; birbirini ateşe atmakta yardım eder. Yani medeniyet fantaziyelerine birbirini teşvik eder.» (Lem’alar: 202)

Dünyada iki kere evlenen bir kadının âhirette hangi kocasıyla beraber ola cağını soran sahabeye Peygamberimiz (A.S.M.), “Güzel ahlâklısı kocası olur.” cevabını verdi. (Diyanet İ.B. Yayınlarından Seçme Hadisler 1.Kitap, 10. Hadis) Bu rivayetten anlaşılıyor ki, diyanetçe küfüv olanlar âhirette beraberdirler.
“Şimdiki terbiye-i medeniye perdesi altındaki hayvancasına muvakkat bir refakattan sonra ebedî bir müfarakata maruz kalan o aile hayatı, esasıyla bozuluyor.» (Lem’alar: 201)

Halbuki «İnsanın, hususan müslümanın tahassüngahı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmağa başlamış dedim, sebebini ara dım. Bildim ki: Nasıl İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesine ve dolayısiyle Din-i İs lâm’a zarar vermek için gençleri yoldan çıkarmak ve gençlik hevesatıyla sefa hate sevketmek için bir-iki komite çalışıyormuş. Aynen öyle de; biçare nisa tai fesinin gafil kısmını dahi yanlış yollara sevk etmek için bir-iki komitenin tesirli bir surette perde altında çalıştığını hissettim. Ve bildim ki; bu millet-i İslâma bir dehşetli darbe, o cihetten geliyor. Ben de siz hemşirelerime ve gençleriniz olan manevi evlatlarıma kat’iyyen beyan ediyorum ki: Kadınların saadet-i uhreviyesi gibi, saadet-i dünyeviyeleri de ve fıtratlarındaki ulvi seciyeri de bozulmaktan kurtulmanın çare-i yeganesi, daire-i İslâmiyedeki terbiye-i diniyeden başka yoktur!..» (Lem’alar: 201)

Yani bu zamanda münafıkların, çılgın bir sefahet hayatına medeni yaşayış diyerek yaptıkları telkinlerle aşılanıp yagınlaşan bu bid’atlara karşı kalben nefret edip uzak durmak, müslüman aileler için şarttır. Bu ifasd telkinleri ise, daha çok televizyon ve matbuat vastalariyle yapılmaktadır. Bu bid’atlı yaşayışı normal görenler, fasık-ı mütecahir olmak felâketine düşmek yolunu açarlar.

Aile hayatında maneviyat hislerini tahrib eden bidatlardan kaçıp İslâmî hayat ve terbiye takib edilirse, bunun mükâfatı, dünyada olduğu gibi âhirette daha ulvi olacağını müjdeleyen Bediüzzaman hazretleri şu ikazı yapar: Evet «refika-i hayatına meşru dairesinde, yani latif şefkatine, güzel hasletine, hüsn-ü siretine binaen samimi muhabbet ile, refika-i hayatını da nâşizelikten sair gü nahlardan muhafaza etmenin netice-i uhreviyesi ise: Rahim-i Mutlak, o refika-i hayatı hurilerden daha güzel bir surette ve daha zinetli bir tarzda, daha cazibedar bir şekilde, ona dar-ı saadette ebedî bir refika-i hayatı ve dünyadaki eski maceraları birbirine mütelezzizane nakletmek ve eski hatıratı birbirine ta hattur ettirecek enis, latif, ebedî bir arkadaş, bir muhib ve mahbub olarak verile ceğini vadetmiştir. Elbette vadettiği şeyi kat’i verecektir.» (Sözler: 648)
Yukarıda geçen naşizelik: Dinde teme l teşkil eden kitablardaki hükümlere bağlı olan koca’nın ailedeki idaresine itaat etmeyip kendi sözünün geçerli olmasını isteyen kadın manasında olup, Kur’an: (4/34.)ayetinde geçer. Bu naşizelik, aile hayatının şer’î nizamını temelinden bozduğu için, kavvam olan erkeğe, Kur’an meşru şekliyle olmak şartiyle dövme hakkını verir
Ebeveyn ve evlad arasındaki münasebetlerin de, aynı İslâmî ruh ve terbiye içinde cereyan etmesi gerektiğini anlatan Hz. Üstad, şu bilgiyi verir: «...bir çocuk küçüklüğünde kuv vetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkil bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkanlarını ruhuna alabilir. Adeta gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti ka bul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa, peder ve vâlidesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade ya banilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve vâlidesine hürmet yerinde is tiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevi bela olur. Âhirette de onlara şefaatçi değil, belki davacı olur. Neden imanımı terbiye-i İslâmiye ile kurtarma dınız!..» (Emirdağ L.I.41)

İlmi küçüklükte öğrenmeye dair bir hadis şöledir:“İlmi küçüklüğünde öğrenmenin misali, taş üzerine yazılan nakış gibidir. İhtiyarlığında ilim öğrenmenin misali, su üzerine yazı yazmak gibidir.” (Ramuz-ül Ehadis: sh: 39)


ALINTI