> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Aile Hayatı > Sizden Gelenler( Aile Hayatı ) > Aşk asla yetmez
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Aşk asla yetmez  (Okunma Sayısı 515 defa)
07 Eylül 2010, 17:58:59
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 07 Eylül 2010, 17:58:59 »



Aşk asla yetmez

BİR İŞİN gerek şartı aynı zamanda yeter şart olmadığı gibi, parça da bütün değildir. Gelin görün ki, insanoğlu çoğu kez gerek şartı yeter şart zanneder ve çoğunlukla parçayı bütünle özdeşleştirir. Zira, bir iş gerek şart olmaksızın gerçekleşmez ve bir bütün parça tamam olmadan bütün olmaz. Ve bu durum, dikkatlerin kendisi olmadan sonucun gerçekleşmediği 'gerek şart' ile kendisi olmadan bütünün yarım kaldığı 'parça' üzerinde yoğunlaştırır. Bu yoğunluk--parça-bütün ilişkisi gözden kaçtığı ve gerek şartın yeter şart olmadığı unutulduğu takdirde--sair şartlara ve sair parçalara, hatta işin ve bütünün tamamına dair bir algı körlüğünü getirir. Bu körlük, idraki daraltır. Sonuç parçanın bütünün tamamı imiş gibi muamele görmesi, 'gerek şart'ın ise 'yeter şart' makamına terfi etmesidir.

Evliliğe ve aile hayatına dair yazılan, çizilen, konuşulan, düşünülen ve paylaşılan şeylere baktığında, insan bu yanılgı zincirinin bir yansımasını rahatlıkla görüyor. Birçok zihinde, evlilik ile aşk, aile hayatı ile birbirine aşık iki insan neredeyse eş-anlamlı hale gelmiş bulunuyor. Evliliğin 'gerek şart'larından biri olarak aşk, genelde, 'yeter şart' olarak algılanıyor. Ve, sıhhatli bir aile hayatının ayrılmaz bir parçası olarak birbirine aşık iki kalb, bu aile tablosunun tamamı gibi muamele görüyor.

Evliliğe ve aile hayatına dair 'aşk' üzerinde yoğunlaşan bu vurgu, birçok alanda çok farklı tezahürleriyle çıkıyor karşımıza. Nikah davetiyelerinin çoğunda, olan-bitenin birleşik iki kalb figürüyle özetlendiğini görüyoruz. Düğün pastalarını kalb suretinde yaptırıyor kimileri. Düğün arabalarına bir çift kalb yapıştırılıyor ve her birinin içine hanımın ve erkeğin isminin ilk harfi yerleştiriliyor. Öte yandan, binlerce film, onbinlerce roman, yüzbinlerce şiir 'beraberlik' ile 'aşk'ı âdeta özdeş tutuyor. 'Aşkın gücü'ne dair filmler yapılıyor, mutlu evliliğin biricik formülü olarak ömür boyu aşkı öneren kitaplar hazırlanıyor, "Sevmek ne güzel şey/Sevgiyle düzelir herşey" türünden şiirler yazılıyor.

Ve, aşka dair bu vurguyla birlikte, bir evliliği başlatmak veya yaşatmak, bir aile hayatını kurmak veya kurtarmak için aşkın yeterli olduğunu zanneder hale geliniyor.

Ama öte yandan, hüsranla sonuçlanmış, mahkeme kapısına dayanmış, önemli kısmı bir seneye varmadan tükenmiş evliliklerle karşılaşıyor. Aşk, evlilik için yeterli görülüyor; ama aşklar evliliği kurtarmaya yetmiyor. 'Aşk evlilikleri'nin ciddi bir oranının yaşadığı akıbet, gerek şart olarak aşkın evliliğin yeter şartı olmadığını apaçık gösteriyor.

Bu vâkıa, aşkın kötü birşey olduğunu göstermiyor elbette. Rabb-ı Rahîm'in insan kalbine yerleştiği, insanı heyecana ve harekete sevkeden, insan gayrete ve cevelana yönelten bir duygu olarak aşk, elbette hayatlara bir renk, bir anlam katıyor; ve açılmamış birçok duygu aşk ile açılıp olgunlaşıyor. İnsan aşkla gelişiyor, farketmediği bir dizi nüansın anlamını ve önemini aşkla farkediyor, pek çok insanî özellik aşk sayesinde inkişaf kaydediyor. Aşk insanı yontuyor, törpülüyor, inceltiyor, olgunlaştırıyor ve 'mükemmel'e uzanan yolda adımlar attırıyor. Bütün bu yönleriyle, aşk, evliliği anlam katıyor, renk katıyor, neşe ve lezzet kazandırıyor.

Ne ki, evlilik denen şey, aşkla başlayıp bitmiyor. Bir aile hayatının kurulmasında 'gerek şart' olarak kesinlikle önem taşıyan aşk, 'yeter şart' da olamıyor. Zira, yetmiyor! Bu bakımdan, hem 'gerek şart' olarak aşkı vurgulamak, hem de aşkın 'yeter şart' olarak sunumuna açık bir muhalefet şerhi koymak gerekiyor. Aşka dair bu iki sunumun arasını açıkça ayırmak gerekiyor.

Bu noktada, öncelikli olarak, sevmenin çok bilinen ve çok vurgulanan bir yansıması olarak aşkın, sevmenin ta kendisi ve yegâne yansıması olmadığını farketmek gerekiyor öncelikle. Sevmenin, şefkat gibi, hürmet gibi, acımak gibi başkaca tezahürlerinin de olduğunu bilmek gerekiyor. Meselâ, anne çocuğunu sever, ama âşık değildir ona. Çocuğun anneye olan sevgisi de aşk değildir. Birincisi şefkat sınıfından, ikincisi ise hürmet cinsinden bir sevgidir.

Hem, sevmenin yegâne türü değil, bir türü olduğunu bildikten sonra, bir sevgi türü olarak aşkın tarifini doğru yapmak da gerekiyor. Nedir aşk, nasıl bir sevmektir? Karşılıklı sevmektir. Karşılık bekleyerek sevmedir. Karşılıklık görmediği halde dahi, karşılık beklemektir. Bir başka insanı aşkla seven, ondan mukabele bekler, karşılık görmek ister. Ve, tatlı başlayan bütün aşklar, karşılık görmeyince yahut karşılık görmez duruma gelince veyahut karşılık görme ümidi dahi tükenince, biter. Karşılık görmeyeceğini kesinkes bilerek, karşılık göreceğine dair zerre miskal bir ümit hissetmeyerek devam eden tek bir aşk yoktur. Bütün aşklarda ya bir 'hemen şimdi' boyutu vardır, veya 'bir gün mutlaka' boyutu.

Sözün kısası, aşk karşılık ister. Aşk, karşılıklı sevmektir. Aşk, karşılık bekleyerek sevmektir.

Dolayısıyla, yalnızca aşk üzerine kurulan bir evlilik, bir açıdan, pamuk ipliğine bağlı bir evliliktir. Ömrü ve sıhhati, karşılığa endekslenmiş bir evliliktir. Karşılık görme yüzdesi yükselince sağlamlaşan, karşılık görme yüzdesi düştükçe zayıflayan ve hatta çöken bir evliliktir. Aşk, bir evliliği ömür boyu taşımak, bir aile hayatının aslî ve yegâne direği olmak için asla yeterli değildir.

Sarsılan, sallantıda olan, hatta yıkılan evliliklere bakalım. Karı ve kocadan her ikisi veya en azından biri, eşinden lâyık olduğu ilgiyi ve karşılığı görmediğini düşünmektedir. Ki, ya gerçekten karşılık görmemekte veya görüldüğü halde görülmediği düşünülmektedir. Aşka dair onca filme ve romana kırılma veya kopma anlarının cümleleri olarak yazılan, gündelik hayatta da sıklıkla duyulan "Eskiden böyle miydi?," "Sen o eski sen değilsin," "Seni tanımakta zorlanıyorum," "Bazan benim evlendiğim adam bu muydu diye düşündüğüm oluyor" kabilinden bin türlü söz yalnız aşka dayanan bir evliliğin karşılık görülmediği zaman nasıl çökebildiğini belgelemektedir.

Açıkçası, aşk karşılıklı sevmektir; ve, karşılık beklediği için, aşk asla fedakâr değildir. Fedakâr bir sevgi olmadığı için de, bir evliliğin devamı için aşk asla yeterli değildir.

Zira, Rabb-ı Rahîm, ehadiyet sırrıyla, her insanı ayrı bir âlem olarak yaratmış, her insanı sonsuz sayıda duygu ve arzuyla donatmıştır. Bu sonsuz çeşitlilik içinde, her insanın sair insanlardan ayrıldığı bir yön, ayrıştığı bir özellik muhakkak vardır. Hâlik-ı Zülcelâl, birbirinin tıpatıp aynısı iki insan yaratmamıştır. Dolayısıyla, iki ayrı âlem olarak iki insanın evlilik sûretinde beraberliği--akrabalıktan iş hayatına, okul arkadaşlığından yol arkadaşlığına başka tüm beraberliklerde de olduğu gibi--içinde bir dizi ayrışma ve çatışma noktasını gizlemektedir. Meselâ, eşlerden biri maviyi çok severken, öbürü pembeye bayılıyor olabilir; ve evi boyamak sözkonusuysa, bu pekâlâ bir problem üretebilir. Hatta aynı rengi seven iki insan, bu rengin tonları konusunda çatışabilir. Patlıcanı imambayıldı suretinde seven bir koca ile kendisi öyle sevdiği için karnıyarık suretinde yapan bir hanım, sırf bu sebepten dolayı birbiriyle tartışabilir ve en azından biri diğerine darılabilir. Her evliliği, böylesi küçük meselelerden hayata ve dünyaya dair daha derinlikli tercihlere uzanan uzun bir çizgide çok sayıda gerilim ve çatışma beklemektedir.

İşte bütün bu çatışma noktalarında, aşk çözümü garanti etmez. Zira, aşk fedakâr değildir, karşılık istemektedir, "Ben şunu yaptım, ondan da bunu beklerim" demektedir.

Oysa, hayatın kıvrımlarında yaşanan nice mesele, taraflar "Ya o ya bu!" noktasında kilitlendiğinde, ancak feragatla çözülebilmektedir. Feragat yoksa, kilit çözülmez. O yüzden, birbirini gerçek bir aşkla seven iki insanın, birbirine aşık olduğu halde birbirine küstüğü, darıldığı çokça görülmektedir. Herkesin kendi tercihinde direttiği bir kilitlenme hali, taraflardan en az biri feragata yönelmez ise, ciddi bir kopmayı getirebilmektedir. Sonradan, "Onu hâlâ seviyorum," "Şimdiki aklım olsaydı" diye ağıtlar yakılıyor olsa bile...

Kısacası, feragat temininde aşkın yetersiz kaldığı bir özelliktir, ama yine feragat bir evliliğin sıhhati ve devamı için kesinlikle gereklidir. Birbirini sevdiği halde sürekli çatışan ve çözümü hep karşıdan bekleyen insanların bir evliliği sürdürmeleri mümkün değildir.

Ve bu noktada, 'karşılıklı sevgi' olarak aşkın yanısıra, 'karşılıksız sevgi' olarak şefkat gündemimize girmektedir. Edgar Allen Poe'nun en güzel aşk şiirlerinden biri olarak hafızalara yer eden Annabel Lee'sinde söylediği "We loved with love that was more than love" dizesinde kasdettiği şey şefkat midir, yoksa Türkçe müterciminin yazdığı üzere karasevda mıdır bilinmez; ama bilinen, şefkatin 'aşktan da üstün bir sevgi' anlamına geldiğidir. Zira, karşılık görerek veya en azından karşılık bekleyerek sevmenin adı olarak aşka mukabil, şefkatin en temel özelliği karşılık beklememesidir. Yolda gördüğü bir kedi yavrusuna, günün birinde evime giren fareleri yakalar beklentisiyle süt vermez insan. Yahut, bir anne, otuz-kırk sene sonra belki bana yardım ederler beklentisiyle hayatî tehlikeyi de göze alıp hamileliğe yönelmez. Çocuğu ezilmesin diye kendisini arabanın önüne atan bir annenin, yavrularını yemesin derken kendi başını köpeğe kaptıran tavuğun, kuzusunu kurtarmak isterken kurda yem olan koyunun veya koçun davranışı 'beklenti'yle izah edilebilir türden değildir. Bütün bu davranışların muharriki şefkattir; ve bu davranışların gösterdiği üzere, şefkat karşılıksız sevmektir, beklentisiz sevmektir. Aşkta olmayan bir özellik, şefkatin en belirgin özelliğidir. Aşk fedakâr değildir, ama şefkatin meyvesi feragattir.

Bu bakımdan, aile hayatı içinde aşkın çözemediği gerilim noktalarında şefkatle gelen bir feragat ve fedakârlık kesinlikle işgörmekte; aşkın kurtaramadığı birçok evlilik, eğer...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Aşk asla yetmez
« Posted on: 28 Mart 2024, 16:18:04 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Aşk asla yetmez rüya tabiri,Aşk asla yetmez mekke canlı, Aşk asla yetmez kabe canlı yayın, Aşk asla yetmez Üç boyutlu kuran oku Aşk asla yetmez kuran ı kerim, Aşk asla yetmez peygamber kıssaları,Aşk asla yetmez ilitam ders soruları, Aşk asla yetmezönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes