๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Aile Hayatı ) => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 18 Ağustos 2010, 22:14:12



Konu Başlığı: Evlilik ve efendimizin evlilikleri
Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Ağustos 2010, 22:14:12
EVLİLİĞİN HİKMETLERİ
Evlilik Ve Efendimizin Evlilikleri

“O Allah ki, sizi bir tek canlıdan yarattı ve bundan da, gönlü kendisine ısınsın diye eşini yarattı” (Araf, 189) “O Allah’ın delillerinden biri de, kendilerine ısınmanız için size içinizden eşler yaratması, birbirinize karşı sevgi ve şefkat var etmesidir” (Rum, 21) Abdullâh İbn-i Mesûd radiyallâhu anh anlatıyor: Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem ile bulunduğumuz sırada Resûlullâh şöyle buyurdu: “Kimin evlenmek külfetine gücü yeterse evlensin! Zîrâ tezevvüc, gözü haramdan son derece muhafaza eder İffeti de o nisbette korur Nikâh masrafına muktedir olmayan kimse de oruç tutsun: Zîrâ oruç, sâim için ş‏ehveti keser” Yeni evlenen Cabir bin Abdullah’a Allah Resulü şöyle buyurur: “Âilene kar‏şi âkil ol, reş‏id, bagli ol! Allâh'dan evlâd taleb ediniz!”

“Evleniniz, çoğalınız, ben kıyamette sizin çokluğunuzla övüneceğim”

EVLİLİĞİN HÜKÜMLERİ

Farz evlilik: Eğer insan, kendini muhafaza edemiyorsa, harama düşme ihtimali varsa, evlenmesi farzdır Sünnet evlilik: Harama düşme ihtimali olmadığı halde vakti geldiğinden dolayı ve Efendimiz’in sünnetine tabi olmak için evleniyorsa bu, sünnet evliliktir

Haram evlilik: Evlendiğinde eşine zulmedecekse, haram yedirecekse, bakımını görümünü yapamayacaksa bu şahsın evlenmesi haramdır

EFENDİMİZ’İN ÇOK EVLENMESİNİN HİKMETLERİ

Peygamberler sultanı Zât-ı Risâlet-penâhın izdivaçlarında, değişik yönler vardır: Zât-ı Ahmediye (sav)’ye taâlluk eden hususlar, umumî olarak izdivaçlarında gözetilmiş olabilecek hedef ve maksatlar; bir kısım zarûretler ve nihayet zevcâtın hususi durumlarının gereğini yerine getirme gibi keyfiyetler Şimdi sırasıyla bu hususları teker teker tahlil edelim

Mevzûu ilk önce, O pâk şahsiyete bakan yönüyle ele alalım Her şeyden evvel bilinmelidir ki, O mübeccel Zât, yirmibeş yaşına kadar hiç evlenmedi O sıcak memleketin hususi durumu da nazar-ı itibara alınacak olursa, bu kadar zaman iffetiyle yaşaması ve bunun da, dün ve bugün böylece kabul ve teslim edilmesi, O’nda iffetin esas olduğunu ve müthiş bir irade ve nefis hâkimiyeti bulunduğunu gösterir Eğer bu hususta, küçük bir inhiraf bulunsaydı, dünkü ve bugünkü düşmanları, bunu cihâna ilân etmekten bir an bile geri kalmayacaklardı Halbuki eski ve yeni bütün hasımları, O’na hiç olmayacak şeyleri isnad ettikleri halde, bu istikamette birşey söyleme cüretini gösterememişlerdir Peygamberimiz (sav) ilk izdivaçlarini, yirmibeş yaşlarinda iken yaptilar Bu izdivaç Allah (cc) ve Resûlü (sav) katında çok yüce ve müstesnâ; fakat başından iki defa evlenme geçmiş kırk yaşındaki bir kadınla olmuştu Bu mutlu yuva tam yirmiüç sene devam etmiş ve peygamberliğin sekizinci senesi, kapanan bir perde gibi arkada acı bir hasret bırakarak sona ermişti Bu defa Efendimiz (sav) yirmibeş yaşına kadar olduğu gibi, yine yapayalnız kalmıştı Evet, aile, çoluk-çocuk her şeyiyle yirmiüç senelik bu mesûd hayattan sonra, yeniden dört-beş sene bekâr olarak yaşamışlardı ki; yaşları da elli üçe ulaşmış bulunuyordu

İşte, bütün izdivaçları da böyle izdivaca alâkanın azaldığı bu yaştan sonra başlar ve devam eder ki; sıcak bir memlekette ellibeş yaşından sonra yapılan izdivaçta, beşerîlik ve şehevîlik görmek, ne insafla ne de iz’anla kat’iyyen te’lif edilemez Burada akla gelen diğer bir mes’ele de, Peygamberlik müessesesiyle çok evlenmenin te’lifi keyfiyetidir Buna da bir iki cümle ile temas etmek istiyorum

1 Evvelâ, bilinmelidir ki, bunu serrişte (2) edenler, ya hiçbir din ve prensip kabul etmeyenlerdir ki, onlarin böyle bir şeyi kinamaya aslâ ve kat’â hakları yoktur; zîrâ onlar, bütün prensiplere karşı râfızîdirler Hiçbir kânun ve kayda tâbi olmaksızın, pekçok kadınla münasebet kurar; hatta mahremleriyle dahi nikâhı tecviz ederler Yahut bunlar, hristiyan ve yahudi gibi ehl-i kitab olanlardır Onların hücumu da insafsızca, garazlı ve ara‏t‎ırılmadan teemmül edilmeden yapılmış, hattâ kendi namlarına üzülecek bir keyfiyetdir Çünkü, İncil ve İncil ehlinin kabul ve teslim ettiği; Tevrat ve Tevrat ehlinin, kendi peygamberleri bilip uydukları, nice Enbiyâ-ı İzâm vardır ki; bunlar daha çok kadınla evlenmiş ve başlarından daha çok nikâh geçmiştir Bir Süleyman ve Davud Peygamberleri (Aleyhümaselâm) düşününce, her iki cemaatin de nasıl haksız ve tecâvüz içinde bulundukları açıkça ortaya çıkar Binâenaleyh, çok kadınla izdivâcı, Peygamberimiz (sav) başlatmadığı gibi; aynı zamanda çok izdivâç, nübüvvetin ruhuna da zıd değildir Kaldı ki; daha sonra anlatmağa çalışacağım hususlarda görüleceği gibi “teaddüd-ü zevcât”ın peygamberlik vazifesi nokta-i nazarından, tasavvurlar fevkinde fâideleri vardır Evet, çok kadınla izdivâç, bilhassa ahkâmla gelen Enbiyâ için bir bakıma zarûrîdir Zîrâ, dinin, aile mahremiyeti içinde cereyan eden pek çok yönleri vardır ki, ona ancak bir insanın nikâhlısı muttali olabilir Binâenaleyh, dinin bu yönlerini anlatmak için herhangi bir istiâre ve kinâyeye başvurmadan -ki çok defa bu türlü anlatma tarzı anlamayı bulandırır ve istinbatı zorlaştırır- herşeyi alabildiğine vuzûh içinde anlatacak, mürşidelere ihtiyaç vardır İşte, herşeyden evvel, nübüvvet hânesinde olan bu temiz ve pâkize zevcât, kadınlık âlemine karşı irşâd ve tebliğ vazifesinin sorumluluları ve nakilcileri bulunmaları itibariyle, peygamber için de, peygamberlik için de; kadınlık âlemi için de gerekli, hattâ elzem olur

2 Diğer bir husus da, umumî ma’nâda Efendimiz (sav)’in zevceleriyle alâkalı oluyor ki, o da:

a Zevceler arasında, yaşlı, orta yaşlı ve gençler bulunması itibariyle, bu devre ve dönemlerin hepsine ait çeşitli ahkâm vaz’ediliyor Ve bizzat Peygamber (sav) hânesi içinde bulunan bu pâkize zevceler sayesinde tatbik imkânı buluyordu

b Zevcelerin herbirisi, çeşitli oymaklardan olması sebebiyle, evvelâ o kabileler arasında; sonra da muazzez şahsiyetiyle akrabalık te’sis buyurduğu bütün cemâatler içinde, köklü bir sevgi ve alâkaya yol açılıyordu Her kabile ve oymak, O’nu, kendinden biliyor, din hissinin yanında, cibillî bir bağlılıkla O’na karşi derin bir alâka hissediyordu

c Her kabileden aldigi kadin, O’nun hayatında ve irtihalinden sonra, kendi cemâatı arasında çok ciddî dînî hizmete vesîle olabiliyor; uzak-yakın bütün akrabalarına, zâhir ve bâtın-ı Ahmediye (sav) hususunda tercümanlık yapıyordu Bu sayede O’nun kabilesi de, kadın ve erkeğiyle, Kur’ân’ı, tefsîri, hadîsi ondan öğreniyor ve dinin ruhuna vâkıf olabiliyordu

ç Bu izdivaçlar vâsıtasıyla, Nebiyy-i Ekmel, âdetâ bütün Cezîret-ül Arap’la yakınlık te’sis etmiş gibi, her hânenin, teklifsiz misafiri hâline gelmişti Herkes bu karâbet vasitasiyla o mehâbet âbidesine yaklaşabiliyor ve dînî hükümleri ögrenme firsatini buluyordu Ayni zamanda bu ayri ayri aşîretlerin herbiri, bir çeşit, kendini O’na yakın sayıyor ve bununla iftihar ediyordu Mahzum Oğulları, Ümmü Seleme (ranha) vasıtasıyla; Emevîler, Ümmü Habîbe (ranha) vasıtasıyla; Hâşimîler, Zeynep bint-i Cahş (ranha) vasıtasıyla kendilerini O’na yakın kabul edip, bahtiyar sayıyorlardı

3 Buraya kadar olanlar umumî ma’nâda ve bazı yönleriyle de, diğer peygamberlere şâmil olacak şekilde idi Şimdi bir de, hususî ma’nâda ve teker teker her zevcenin serencâmesi içinde, mes’eleyi ele alalım: Evet, burada dahi göreceğiz ki; mantık, vahiy ile müeyyed O Zât’ı hayat-ı seniyyesi karşısında toprak kadar aşağı kalıyor; tabir-i diğerle beşer düşüncesi Fetânet-i A’zam (3) önünde rükûa varıp iki büklüm oluyor

EFENDİMİZ’İN HANIMLARI:

I İlk zevceleri - seyyidetinâ - Hz Hatîce (ranha)’dir Kendinden onbeş yaş daha büyük olan bu nâdîde kadinla izdivaçlari, her evlilik için en büyük örnek mâhiyetindedir O, bütün bir hayat boyu, derin bir vefâ ve sadakatla eşlerine bagli kaldiklari gibi, zevcelerinin vefatindan sonra dahi O’nu hiçbir zaman unutmamış, hatta her vesîle ve fırsatta O’ndan bahisler açmıştır Hz Hatîce’den sonra Peygamberimiz (sav) dört-beş sene evlenmediler Başlarinda birçok yetim bulunmasina ragmen, onlarin meûnetine katlanıp, bir bakıma hem annelik, hem de babalık vazifesini yürüttüler Muhâl-farz, evvel ve âhir kadınlara karşı küçük bir za’fı olsaydı, böyle mi hareket ederlerdi?

II Sıra

itibariyle olmasa bile ikinci zevceleri, Âişe-i Sıddîka’dır En yakın arkadaşının kızı Acı-tatlı bütün bir hayatı beraber yaşayan bu büyük insana karşı, Nebî’nin en mu’tenâ ikramı Umum neseblerin sona erdiği günde, sona ermeyen karâbetiyle O’nun yanında bulunma şerefi ancak bu sayede olacaktır Evet, Âişe-i Sıddîka ile Hz Ebu Bekir, maddî-mânevî hiçbir boşluk bırakmayacak şekilde kurb-u Nebevîye mazhar olmuşlardı Ayrıca, Hz Âişe (ranha) gibi çok zekî bir nâdire-i fıtrat, da’vâyı nübüvvete tam vâris olabilecek yaradılışta idi İzdivaçtan sonraki hayatı ve daha sonraki hizmetleriyle kat’iyyen sübut bulmuştur ki; o muallâ varlik, ancak Nebî zevcesi olabilirdi Zira o, yerinde en büyük hadîsci, en mükemmel tefsirci ve en nâdîde fikihci olarak kendini gösteriyor, zâhir ve bâtin-i Muhammed (sav)’i emsâlsiz kavrayışıyla, bihakkın temsil ediyordu Bunun içindir ki; Efendimiz (sav)’e rüyasında, onunla izdivaç yapacağı iş’âr ediliyor ve henüz gözlerine başka hayâl girmeden peygamber hânesine kadem basiyordu Yine Aiş‏e radiya'llâhu anhâ'dan rivâyete göre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem Hazret-i Aişe'ye şöyle demiş‏tir: - Ey Aişe sen üç gece rüyamda bana gösterildinÖyle san‎‎i‎yorum ki ben, bir ipekli kumaş parçasi‎nda senin sûretini gördüm de (Cibrîl taraf‎ndan): Bu resmin sâhibi senin müstakbel zevcendir! denilmiş‏ti - Şimdi ben suretinden anli‎yorum ki, o sûret sendin - Cibrîl'in o sözü üzerine ben: Eğer b‏u rü'yâm Allah tarafı‎ndan gösterilmiş ise Allâh'ı‎n takdîri infâz buyurulurum Bu sayede o, Hz Ebu Bekir (ra) için vesîle-i şeref olacak ve kadınlık âlemi içinde, bütün isti’dad ve kâbiliyetlerini inkişaf ettirerek, Efendimiz (sav)’in en başta talebelerinden biri olma hüviyetiyle, büyük mürşide ve mübellige olmaya hazirlanacakti Işte böylece, o da hem bir zevce, hem de bir talebe olarak saadet hânesine intisab etmiş bulunuyordu Hazreti Ai‏şe’nin evlenirken dokuz yaşinda olmasini yadirgayanlar var O sicak diyarlarda ergenlik çagina erken erilir Bu yaşlarda evlenmek gayet tabiidir Kaldi ki, Anadolu’da bile 14 yaşinda evlenme hadisesi çoktur veya yakin zamana kadar çoktu Yaygin bir şeydi ki, türkülerde bile yerini almiştir bu mesele 13-14 yaşinda…vs O devirde, 9-10 yaşlarinda kiz çocukalrinin evlenmesi örfen de sakincali degildi Bu meseleyi dillerine dolayanlar o zamanin ve sicak memleketlerin şartlarini ya hesap etmiyorlar, ya da meseleyi anlamak istemiyorlar, kasitli olarak çarpitiyorlar

III Yine izdivaç sirasina göre olmamakla beraber üçüncü zevceleri Ümmü Seleme (ranha)’dir Mahzum Oymağı’ndan ve ilk müslümanlardan olan Ümmü Seleme, Mekke’de tazyik görmüş; ilk olarak Habeşistan’a, ikinci defa da Medine’ye hicret etmiş ve o günkü şartlara göre ilk saftakiler arasinda yer almişti

Kendisiyle beraber bu uzun ve meşakkatli yolculuklara katlanan bir de kocasi vardi Ve, Ümmü Seleme’nin nazarında eşi-menendi olmayan bir insandı Bütün çile devrini beraber yaşadığı, bu eşsiz hayat arkadaşı Ebu Seleme’yi Medine’de kaybedince çocuklarıyla başbaşa kaldı Yurdundan, yuvasından uzak, bir sürü yetimle, hayat külfetini yüklenmiş bu kadına, ilk şefkat elini, Ebu Bekir ve Ömer (ranhüma) uzatırlar; fakat o bu talepleri reddetti; zîrâ onun gözünde Ebu Seleme’nin yerini dolduracak insan yoktu Nihayet, izdivaç teklifiyle Allah Resûlü (sav) ona el uzattı Bu izdivaç da gayet tabiiydi, zira İslâm ve îman uğrunda hiçbir fedâkârlıktan dûr olmayan bu muallâ kadın, Arabın en soylu oymağı içinde uzun zaman yaşadıktan sonra yapayalnız kalmıştı ve dilenciliğe terk edilemezdi Hele ihlâs, samimiyet ve İslâm için katlandığı şeyler düşünülünce, ona muhakkak ki el uzatılmalıydı

Ve, işte

kâinat’ın Fahrı, onu nikâhı altına alırken bu inâyet elini uzatmıştı Evet, gençliğinden beri yaptığı; kimsesizleri görüp gözetme ve yetimlere el uzatma iş ve vazîfesini, o günkü şartların iktizasına göre bu şekilde yerine getiriyordu Ümmü Seleme de Hz Âişe gibi dirâyet ve fetâneti olan bir kadındı Bir mürşide ve mübelliğe olma istidâdındaydı Onun için bir taraftan şefkat eli onu, himâyeye alırken, diğer taraftan da, bilhassa kadınlık âleminin medyûn-u şükran olabileceği bir talebe daha ilim ve irşad medresesine kabul ediliyordu Yoksa, altmış yaşına yaklaşmış Fahr-i Kâinat Efendimiz (sav)’in, bir sürü çocuğu olan, bir dul kadınla evlenmesini ve evlenip bir sürü külfet altına girmesini, başka hiçbir şeyle îzah edemeyiz Hele şehevîlik ve kadınlara düşkünlükle aslâ ve kat’â!

IV Bir diğer zevceleri de Remle bint-i Ebi Süfyan’dır (Ümmü Habîbe) Peygamber (sav) ve peygamberlik karşısında bir müddet küfrü temsil eden birinin kızı Bu da ilk müslüman olanlardan ve birinci safda yerini alanlardandı Çile devrinde Habeşistan’a hicreti, orada kocasının önce tenassur etmesini, sonra da vefâtını görmüş muzdarip bir kadın O gün Sahâbe, sayı itibariyle az; mal yönünden fakirdi Herhangi birine bakacak, medar-ı maîşetini temin edecek durumları yoktu Buna göre, Ümmü Habîbe ne yapacaktı? Ya tenassur edip, hristiyanların yardımına mazhar olacak; ya küfür yuvası olan baba evine dönecek veya kapı kapı dolaşıp dilenecekti Bu en dindar, en soylu, aile itibariyle en zengin kadının bunlardan hiçbirini yapması mümkün değildi Birtek şey kalıyordu; o da Efendimiz (sav)’in müdâhalesi ve muâlecesi İşte, Ümmü Habîbe ile izdivaçta da bu yapılıyordu Dini için her türlü fedakârlığa katlanmış bu kadın, yurdundan yuvasından uzak; zenciler arasında; kocasının irtidat ve vefâtı kendisini dilgîr ettiği günlerde; Necâşi’nin huzuruna çağırılıp, Peygamberimiz (sav)’le nikâhının kıyılması gibi en tabiî birşey yapılıyordu Bunu değil kınamak “Rahmeten li’l-âlemîn” olmanın gerektirdiği bir hususun îfâsı sayarak alkışlamak lâzımdır

Kaldı ki; bu büyük kadının da, emsâli gibi kadın-erkek müslümanların irfan hayatına getireceği çok şey vardı O da bu suretle hem bir zevce hem de bir talebe olarak, o saadethâneye intisab ediyordu Aynı zamanda bu evlilik sayesinde, Ebu Süfyan ailesi de, Hâne-i Nübüvvete teklifsiz girip çıkma imkânını elde ediyor ve değişik bir bakış kazanarak yumuşamış oluyordu hem değil sadece Ebu Süfyan ailesi, belki bütün Emevîlerde te’sir icrâ edebilecek bir hâdise olma karakterinde Hatta denebilir ki; alabildiğine sert ve bağnaz olan bu aile, Ümmü Habîbe’nin nikâhı sayesinde oldukça yumuşadı ve her türlü hayrı kabul etmeye hazır hâle geldi

V Saâdet-hânesine girenlerden biri de Zeyneb bint-i Cahş (ranha)’dır Alabildiğine asîl ve o kadar da ince, iç derinliğine sâhip Hz Zeyneb, Sultân-ı Enbiyânın yakın akrabası ve yanıbaşında büyüyen, gelişen bir kadındı Efendimiz (sav) Zeyd (ra) için onu talep ettiği zaman, ailesi biraz çekimser kalmış ve bu arada Efendimiz (sav)’e verme temâyülünü göstermişlerdi Sonunda Peygamberimiz (sav)’in ısrarıyla Zeyd b Hârise’ye vermeye râzı olmuşlardı Zeyd, bir zamanlar hürriyetini yitirmiş; esirler arasına girmiş ve sonra Kâinatın Efendisi (sav) tarafından hürriyetine kavuşturulmuş bir âzâtlı idi Peygamber Efendimiz (sav) bu izdivaçtaki ısrârıyla, insanlar arasındaki müsâvâtı te’sis, tahkîm ve tersîn etmek istiyor ve bu çetin işe de, yine yakinlariyla başliyordu Ne var ki, Zeyneb gibi çok yüce fitratli bir kadin, emre imtisâlden ibâret olan bir evliligi, uzun sürdüremeyecek gibiydi Bu evlilik, Zeyd için de bir şey getirmemiş ve sadece bir izdirab ve hasret olmuştu Nihayet boşama hâdisesi oldu; fakat Efendimiz (sav) Zeyd’i vazgeçirmeye ve evliliğin devam ettirilmesine çalışıyordu Tam o esnâda, Cibrîl (as) geldi ve semâvî fermanla, Zeyneb’in Efendimiz (sav)’le izdivaç etmesi emrini getirdi Efendimiz (sav)’in ma’ruz kaldığı imtihan oldukça ağırdı, zira, o güne kadar, kimsenin cesaret edemediği birşey yapılıyor ve yerleşmiş, kök salmış âdetlere karşı, ilân-ı harp ediliyordu Bu çok çeşit bir mücâdeleydi Ancak Allah (cc) emrettiği için yapılabilirdi Ve işte Efendimiz (sav), derin bir kulluk şuûruyla, nezîh şahsiyetine karşı çok ağır gelen bu işi yaptı Hz Âişe (ranha)’nin dediği gibi, muhâl-farz, Peygamberimiz (sav)’in, Vahy-i Münzel’den bir şeyi ketmetmesi câiz olsaydi Zeyneb’le izdivâcını emreden âyetleri ketmederdi Evet, Zât-ı Risâlet Penâhi’ye o kadar ağır gelmişti

İlâhi hikmet ise, bu temiz ve yüce varlığı, peygamber hânesine sokmak, ilim ve irfan yönüyle hazırlamak, irşad ve tebliğle vazifeli kılmak istiyordu Nihayet, öyle de oldu Ve daha sonraki nezîh hayatı boyunca, peygamber zevceliğinin iktizâ ettiği inceliklere riâyet etti

Ayrıca, câhiliye devrinde, evlâtlıklara evlât deniyor ve onların eşleri de aynen evlâdın eşi gibi kabul ediliyordu Câhiliyeye ait bu âdet, kaldırılmak murad buyurulunca, yine tatbikata Efendimiz(sav)’le başlanildi Herhangi bir kimseye “evlâdım” demekle evlâdınız olamayacağı gibi, “evlâdım” dediğinizin zevcesi de gelininiz olamaz Zeyneb’le izdivaç hususunda söylenecek daha çok şey olmakla beraber, sual-cevap mevzuunun istiâb haddini aşacagi için, şimdilik tek başina tahlil edilecegi âna havale ediyor ve kisa kesiyorum

VI Saâdet hânesiyle şerefyâb olanlardan biri de, Cüveyriye bintü’l-Hâris’dir Gayr-i müslim olan kabîlesine karşi harb edilmiş ve kadin erkek esârete dûçar olmuşlardi Hissiyati alt-üst olmuş, gururu kirilmiş bu saray mensubu kadin, huzûr-u risâlete getirildiğinde, kin ve nefretle doluydu İşte o zaman Fetânet-i A’zam, yağdan kıl çekme kolaylığı içinde mes’eleyi bir hamlede halletti Hz Cüveyriye (ranha) ile nikâh akdedince Cüveyriye, mü’minlerin anası mevkiine yükseldi ve sahâbenin bakışında bir ihtirâm âbidesi hâline geldi Hele Ashâb-ı Resûlullah’ın “Peygamberin akrabaları esir edilmez” deyip, ellerindeki esirleri bırakınca, hem Cüveyriye (ranha) hem de aşîretin gönlü fethediliverdi Görülüyor ki, Peygamberimiz (sav) altmış yaşları dolaylarında yaptıkları bu izdivaçta dahi pek çok mes’eleyi bir çırpıda hâllediyor; kızıl kıyamet hâdiselerin içinde, sulh ve sükûn meltemleri estiriyordu

VII Talihliler arasına karışanlardan birisi de, Safiyye bint-i Huyey (ranha)’dir Hayber emirlerinden birinin kızı Meşhur, Hayber Vak’ası’nda, babası, kardeşi ve kocası öldürülmüş, kavim kabilesi de esir edilmişti Safiyye (ranha) büyük bir öfke ve intikâm hırsıyla yanıp tutuşuyordu Nikâh akdedilip, mü’minlerin hürmet duyacağı, Efendimiz (sav)’e zevce olma muallâ mevkîine yükselince, ashabın“anam-anam” ta’zimleri ve Efendimiz (sav)’in eritici ve tüketici yüceliği karşısında, Safiyye de olup biten herşeyi unuttu ve Peygamberimiz (sav)’e zevce olmakla iftihar etmeye başladi

Ayrica, Hz Safiyye (ranha) vasitasiyla pek çok yahudinin, Efendimiz (sav)’i yakından görüp tanıma ve yumuşama imkânı da doğuyordu Bir şeyle her şey yapan ve bir fiilinde binler hikmet bulunan Hazreti Allah (cc), bütün izdivaçlarda olduğu gibi, bunda da pek çok hayır ve bereket yaratmıştı Bundan başka, düşmanlarının iç âlemine muttalî olma bakımından, ümmetine bir ders vermiş olabileceğini zikretmek de muvafık olur zannederim Hele hele yahudilere karşı

Hazreti Safiyye (ranha) ve emsâli ayrı milletlerden olan kadınların, o milletlerin iç durumlarına nüfûz bakımından büyük ehemmiyeti vardır; elverir ki insan onların hâin olanlarıyla kendi sırlarını düşmanlara kaptırmasın VIII Bu bahtiyarlardan biri de Sevde’dir İlk safta yerini alanlardan; kocasıyla Habeşistan’a hicret edenlerden ve Ümmü Habibe’nin kaderine benzer şekilde, kocasinin vefatiyla ortada kalanlardan

Efendimiz (sav), bu kalbi kirigin da, yarasini sardi; onu perişan olmaktan kurtardi ve ona enîs oldu Zaten sadece Efendimiz (sav)’in nikâhı altında bulunmayı düşünen bu büyük kadının, dünya adına istediği başka hiçbirşey de yoktu

İşte bütün evliliklerinde bu türlü hikmet ve maslahatlar bulunan Peygamber Efendimiz (sav) hiç mi hiç nefsânî duygular‎yla bu iş‏in içine girmemiştir Ya Râşid Halîfeler’in ilk ikisine karşi oldugu gibi, vezirleriyle bir yakinlik te’sisi ve zevcesi olacak kadındaki istidat ve kabiliyet veya teker teker, diğerlerinde gördüğümüz gibi, başka hikmet ve maslahatlarla evlenmiş‏ ve büyük yük ve sıkıntıların altına girmi‏ştir

Bunlardan baş‏ka, bu kadar kadının, mesken, nafaka, elbise gibi ihtiyaçlarını‎, en âdil ‏şekilde temin etmesi ve onlara karşı‏‎ muâmelesinde kılı kırk yararcas‎na, adâlet ve hakkâniyete riâyette bulunması‎; araları‎nda meydana gelmesi muhtemel huzursuzlukları‎ peşinen önlemesi, vârid olan geçimsizlikleri yağdan kıl çekme rahatlığı‎ içinde hâlletmesi, Bernard Shaw’‎n ifadesiyle “En büyük problemleri kahve içme kolaylığı içinde hâlleden” O müstesnâ Zât’ı‎n peygamberliğine delâlet eder Bir kadın ve bir-iki çocuğun dahi, idaresinin ne kadar mü‏şküll olduğunu gören ve bilen bizler; daha evvel ba‏şka yuvalar kurmuş‏; ba‏şka âile yapı‎larına ‏şahid olmuş, girdiği yuvalarda farkl‎ mîzaclar kazanmış ‎‏ pek çok kadını‎, bir şiir âhengi ve ritmi içinde idare eden, o muallâ ve mübeccel Varlık (sav) karşısında iki büklüm oluyoruz

Bir husus kaldı ki o da, zevcelerin adedinin, ümmetine meşru kılınan adedin üstünde olma keyfiyetidir Bu bir hususî uygulamadır Evet, bildiğimiz ve bilemediğimiz pek çok maslahat ve hikmetleri hâvi bir hususî kanundur Bir müddet bu mevzuda mutlak izin verilmiş‏; belli bir müddet sonra ise sınır konmuş‏ ve evlenmesi yasak edilmiştir

(*) Asrın getirdiği tereddütlerden alınmıştır 1, 84/97)

(1) Magâzi ve Siyer: Peygamberimiz (sav)’in savaşlarini ve hayatini anlatan kitaplar

(2) Fetanet-i Azam: Peygamber mantigi, akli aşan akil

(3) Serrişte: Dile dolama, alaya alma

Kisaca ifade edecek olursak, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in çok evliliğini; 1- Dini anlatma, 2- Yakınlık kurma ve böylece yine bazı kabile ve milletlerin hidayetlerine vesile olma,(Ümmü Habibe vasıtasıyla Emevilerle, Ümmü Seleme vasıtasıyla Mahzum Oymağı ile, Hazreti Safiyye vasıtasıyla Hayber yahudileriyle, Cüveyriye vasıtasıyla Beni Müstalik ile yakınlık sağlanmıştır) 3- Dul ve sahipsiz kalan kadınlara şefkatinin gereği sahip çıkma ve onlara bir şeref kazandırma (Dul kalan Sevde Validemizle olan evliliği gibi) 4- Bazı dostlarının kalbini kırmama, mesela Hazreti Ömer’in kızı Hafsa’yla evliliği bu şekilde cereyan etti 4- Hazreti Aişe gibi kendisine eş olabilecek kabiliyette olan kadınların kabiliyetlerini görmesi ve sırf tebliğde kullanabilme düşüncesiyle nikahlaması (ki, Hazreti Aişe ve Ümmü Seleme Validelerimiz’in dine ne kadar hizmet ettikleri açıktır) şeklinde temellendirebiliriz

Dört Evlilik Konusunda Yanl‎‎‏ış Anlayışlar: Bugün İslam deyince bazı çevrelerde maalesef hemen akla dört evlilik geliyor Sanki İslam sadece evlilikten ibaret bir dinmiş gibi Tabi öncelikle bu mesele, İslam’ı hazmedemeyenlerin ortaya attığı bir şeydir Evliliğin yanında, el kesme, taşlama, cihad gibi konular da ileri sürülen İslam imajları oluyor Diğerlerini başka zamana bırakarak şimdilik sadece dört evlilik meselesine temas etmek istiyoruz Bir defa

dört evlilik, ne farzdır, ne vaciptir, ne sünnettir, ne de örf açısından bugün hoş görülen bir şeydir Hayır bunların hiçbiri değildir Dört evlilik meselesi, mecbur kalanlar ve imkanı olanlar için sadece ve sadece bir ruhsattır Bir insan dört evliliğe nasıl mecbur kalır ve nasıl imkan bulur? Bir kadınla iktifa edemez, harama düşme ihtimali vardır Harama düşmektense bir kadınla daha evlenir İkinci eşine bakacak geliri de vardır Hiç birini mahrum etmeyecektir Asli ihtiyaç olan ev, yeme içme gibi şeyleri temin edecektir Bu imkanlara sahipse ikinci evliliğini yapabilir Yine aynı tehlike söz konusu olursa, bir evlilik daha yapar Bu konuda Cenabı Hakk dörde kadar izin vermiştir Fakat Allah bu ruhsatı verirken, şu önemli hakikati hatırlatır: “Gerçi, ne kadar isteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlayamazsınız!” Evet ruhsat var ama, adalet nasıl sağlanacak? Bakım görüm işlerini, kendilerine vakit ayırmayı çok iyi ayarlaması lazımdır Birini daha fazla sevme, birini az sevme meselesi insanın elinde olan bir şey değildir ve mesul de değildir Ancak acaba bu fıtri olan fazla sevmelerde-sevmemelerde dengeyi koruyamazsa nasıl bir manzara ortaya çıkar Bugünün dünyasında bu dengeye hassasiyetle dikkat edilir mi? İnsafla düşünmeli Allah insanın fıtratını biliyor ve ona göre konuşuyor Adaleti sağlayamazsınız diyor Evet bu bir hakikattır Kaldı ki bugün, bir erkeğin bir eşini memnun etmesi bile çoğu zaman zor olmaktadır Hele hele Amerika gibi bir toplumda, erkek biraz eve geç gelse, hanımı şüpheye düşmektedir İnsan çok çok mazbut olmalı, dine çok bağlı yaşamalı ki, eşler

kocasından şüphe etmesin Ancak, Sahabe Asrında yaşamıyoruz Şu zamanda zihinler, motivasyonlar çok dağınık, değerler alt-üst olmuş, her şey birbirine karışmış ve anne-babadan öğrenme bir dinimiz var Bu halimizle biz örnek bir dünya kurmaya çalışıyoruz Örnek bir dünya da örnek insanlarla kurulur Ve bizler bugün şahsî, ailevî, ictimaî ve ticarî hayatımızla böyle bir dünyayı kurma çabasındayız Eşlerin birbirlerinden gayet emin olduğu, mutlu ailelerin kurulduğu, örnek bir neslin yetiştiği örnek bir dünyayı Burada önemli bir mesele daha var ki, bütün şartlar müsait olsa bile, bu mesele hepsine mani olmaktadır O da şudur: İslam’a karşi dört evlilik noktasinda bir sürü saldiri yapilirken, hele örf ve adetlerde dört evlilige neredeyse zina gibi bakilirken ve hatta Islam toplumunda bile bu mesele yadirganirken, Islam’ı temsil etme konumunda olan insanların kesinlikle bu işe teşebbüs etmemeleri gerekir Yoksa dine karşı bir ihanet sözkonusu olur Bugün, bu ve benzeri meselelerden dolayı tenkid edilen müslümanların bu işe teşebbüsleri, o tenkid edenlere hazır malzeme sunma manasına gelir Bir de birinci

hanımının haberi yokken ikinci bir evlilik caiz mi şeklinde bir soru var Bu kesinlikle caiz değildir Dinen, vicdanen, mantıken ve örfen böyle bir şeye cevaz vermek mümkün olamaz Hele Amerika gibi gayet serbest bir toplumda, böyle bir şeye mümkün nazarıyla bakmak, vahim neticeleri doğurabilir Bizler farklı insanlarız Allah’ın lütfuyla önemli bir hizmetin içinde

bulunuyoruz Dini adına herhangi bir gayesi olmayan insanlardan bir farkımız olmalı Onlar çakırkeyf yaşayabilir Hiç evlenmeyip bağışlayın flört yapabilir, metreslerle hayatını devam ettirebilirler Ama bizler bunu yapamayız Yapamamakla beraber, bunların yakınından bile geçemeyiz Herkes bize bakarak hayatını düzene koymalı Evlilik nasıl olur, cennet köşesi bir aile nasıl kurulur, aile nasıl mutlu olur Bütün bunlarda ölçü biz olmalıyız Çünkü, yeryüzünde şu an bu tabloyu aksettirecek örnek bir toplum görtermek mümkün değil Belki Japonlar, aile konusunda mazbut olsalar da bizim kadar hassas olamazlar Çünkü dayandıkları sağlam bir din yok Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem gibi önlerinde bir rehber yok Sünnet gibi bir ölçüleri yok Sünnet bizim için en önemli pratik kaynaktır O Örnek İnsan’a bakar, hayatımızı ona göre şekillendiririz Bu da en güzel ahlakı ortaya koymak demektir

Hasılı; bizler birer müslüman olarak, dinimizi yaşamak kadar dinimize söz getirmemekle de mükellefiz İslam’a en ufak bir yan bakışa sebep olmamız, bizi ciddi mesuliyet altında bırakır Önemli bir nokta da, her şey temelde imana bakar İman noktasında evliliğe nazar eden biri, onu cennet köşelerinden birini tesis etme şeklinde görür Onu yıkmanın da ne demek olduğunu elbette idrak eder Evlendiği eşinin, kendisine ebedî eş olacağının şuuruna erer Ona sahip çıkar,kesinlikle ihanet etmez Ona geçici zevkler için değil, ebedi hayatını kurtulmasi için bir vesile olarak bakar Güzel yönlerini kendine örnek alır Mahsurlu olan yönlerini tadile çalışır

Ne mutlu, birbirlerinin güzel taraflarını örnek alan, güzel olmayan taraflarını da yumuşaklıkla ıslah eden eşlere!


ALINTI