> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Aile Hayatı > Sizden Gelenler( Aile Hayatı ) > Evli kalmak mı zor boşanmak mı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Evli kalmak mı zor boşanmak mı  (Okunma Sayısı 727 defa)
04 Ağustos 2010, 14:00:34
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 04 Ağustos 2010, 14:00:34 »



Evli Kalmak mı zor? Boşanmak mı?


Aile kurumuyla övünen Türkiyede boşanma oranlarının artması uzmanları endişelendiriyor. Peki kutsal evlilik müessesesi nasıl oldu da bu hâle geldi? Türk toplumu nasıl bir çözülme yaşıyor? Çözüm için neler yapılabilir?

Evlenme fikri ne kadar zor geliyorsa kişilere boşanma kararı da bir o kadar kolay alınıyor artık. Tek kişilik ‘özgür’ hayatlarda ikinci kişinin varlığına tahammül etmek ‘mesele’ hâline geldi. Birlikteliklere adım atılırken dillendirilen “İyi günde ve kötü günde hastalıkta ve sağlıkta…” sözleri çoktan demode oldu. İyi günde bir derece; fakat kötü günde neredeyse imkânsız! Beklentiler yüksek herkes kendi konforunun derdinde hayatının standartlarını yükseltme telaşında…

İki gönül bir olunca samanlık seyran olmuyor günümüzde; beraberinde lüks eşyalarla döşeli bir ev araba vs. gerekiyor. Bütün bu şartlar altında evlilik zorlaştıkça boşanmak “tek çareymiş” gibi sunuluyor. Sonuç ise hüsran; bütün sorumlulukları yüklendiği için bunalıma giren ebeveynler anne veya babasından ayrı yetişen problemli çocuklar sorunlu kalabalıkla r...


KEŞKE BİRAZ DAHA SABRETSEYDİK

Ayşe Hanım üniversite yıllarında tanışır Mehmet Bey’le. Evlenmek için maddî imkânları yeterli değildir; fakat iki gönül bir olmuştur ve beklemek anlamsızdır. “İkimiz de az çok para kazanıyoruz.” diyerek bir yuva kurarlar; ama çiftin şansı çok da yaver gitmez. Önce evin hanımı işten çıkarılır daha sonra eşi aynı sorunla yüz yüze gelir. Sorumluluklarla beraber artan sıkıntılar Ayşe Hanım’ın rahatsızlanmasına sebep olur; panik atak hastalığına düçar kalır. Bir süre idare ederler; lakin hastalık ciddileşince geçici olarak ailesinin yanına gider Ayşe Hanım. Çiftin ilişkisindeki çözülme de bu dönemde başlar. İki gencin arasındaki problemler ailelere yansıyıp farklı bir boyuta taşınır. 1990’da başlayan evlilik hayatları bir yıl sonra dünyaya gelen çocuklarıyla biraz şenlenir; ama geçim sıkıntısı peşlerini bırakmaz. Bu sırada evin hanımı hâlâ iyileşememiştir. Eşine ‘zulmettiğini’ düşünmesi onu ayrılma kararına kadar götürür. Çiftin sorunlarından neşet eden aile tartışmaları sebebiyle herkes bu karardan memnundur; Mehmet Bey hariç. O karısını zor gününde bırakmak istemez; ancak kendisinden bağımsız alınan karara kırılmıştır. Karı-koca birbirini sevmesine rağmen ayrılır ve uzun yıllar birbirlerini görmezler. Şimdi 15 yaşındaki kızı annesiyle yaşıyor; ne yazık ki babasıyla hemen hiç görüşmüyor. Ayşe Hanım zor şartlarda büyütmüş çocuğunu boşandığı için pişman ve biraz da kendini suçlu buluyor: “Karşılıklı oturup konuşabilseydik biraz daha sabretseydik bunların hiçbiri yaşanmazdı.” diyor.

DAHA ÇOK KADINLAR BOŞANMAK İSTİYOR 1990’lardaki boşanma hikâyelerinden yalnızca biri bu. Ayşe Hanım’ın sorunlarla boğuşup kızını bugünlere getirdiği süreç içerisinde Türkiye’de çok şey değişti. Boşanma oranlarında ise ne yazık ki ciddi bir artış var. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün verileri bunu ortaya koyuyor: 1990’da 25 bin 712 olan boşanma sayısı 15 yıl sonra 88 bin 736’ya çıktı; yani yüzde 245’lik bir artış var. Peki bize ne oldu? Bu rakamların arka planında nasıl bir sosyal ekonomik psikolojik ahlakî değişim yatıyor? Türk aile yapısı nasıl bir dönüşümden geçiyor? Aslında sokakta karşımıza çıkan tabelalar televizyonda sık tekrarlanan sloganlar bu sonuca nasıl gelindiğine dair ipuçları veriyor: “Ayaklarınız üzerinde durabilirsiniz” “Esir değilsiniz” “Kendime yetmeliyim” “Hayatın tadını çıkar”… Reklâmlarda şahıslara özel ürünler hatta ikinci bir kişiyle paylaşılmak istenmeyen çikolatalar… Dizi filmlerde her akşam farklı şahıslarda tekrarlanan aynı senaryolar; boşanan çiftler entrikalar aldatılan eşler… Ben merkezli bu tür manzaralar etrafımızda örülen ‘yeni hayat’a davet ediyor adeta. Gün boyu değişik mecralarda talim edilen bu ‘başka’ hayatlar aile içinde de reaksiyonlara dönüşmekte. Dışarıda ve dahi ev içinde sürekli telkin edilen bu öğütlerin aile içi ilişkilerdeki tercümesi ‘şiddetli geçimsizlik’ oluyor. Boşanma davalarına bakan Avukat Nurettin Alan şiddetli geçimsizlikten kastı özetle açıklıyor: “Eşe karşı şiddet uygulanmasından saygısız davranışlara dinlenilen radyodan eşin katıldığı toplantılara diş macununu ortadan sıkıyor gerekçesine kadar her şey bu başlık altında yazılı kayda geçebiliyor.” Boşanma nedenlerinin başında gelen şiddetli geçimsizlik Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün istatistiklerine şöyle yansımış: 2005’teki 95 bin 895 boşanmanın 91 bin 989’unun nedeni geçimsizlik. Bu yüzde 95’e tekabül ediyor. Alan’a göre artık boşanmak için özel bir sebebe ihtiyaç yok: “Ortaya sürülenler bahane esas itibarıyla bu noktaya getiren süreç dikkate alınmalı.” Avukat Alan’a son yıllarda daha çok kadınlar boşanma talebiyle başvurmuş. Medya ve sosyal hayattaki telkinlerin birinci muhatabının kadınlar olması burada belirleyici. Toplumda boşanmanın özgürleşmekle eşdeğer tutulmasının da sonuçta muhakkak payı var. Zira evlilik artık erkek ve kadın için hayatı belirli bir kalıba sokmak; özgürlüklerden fedakârlık şeklinde algılanıyor.


BULUŞMALAR ARTIK RASLANTISAL

Sosyolog yazar Ali Bulaç her yıl ortalama üç ayını mahkemelerde gözlem yaparak geçiriyor; cinayet ve boşanma davalarını takip ediyor daha çok. Boşanma sebeplerini anlamak için öncelikle büyük bir yüzdeye sahip “şiddetli geçimsizlik” faktörü dikkate alınmalı ona göre. Fakat şiddetli geçimsizlik çok muğlâk bir ifade; her türlü sorun bu kapsama girebiliyor. Şiddetli geçimsizliğin kökenine indiğinizde birkaç faktör çıkıyor karşınıza. Bunlardan ilki insanların birbirine karşı tahammül sınırlarının azalması. Bulaç evlenmek için sevginin esas şart olmadığı inancında. Çünkü birbirlerini sevdiklerini düşünüp yola çıktığı hâlde ‘objektif şartlar’ı yetersiz olan ilişkiler uzun ömürlü değil. Objektif şartlardan birinci kastı; kadın ve erkeğin birbirine denkliği.


EŞİTLİK ÇABASI KADINA ZARAR VERİYOR


Fakat günümüzde bu ‘denklik’ uyumunu tespit etmek çok da kolay değil. Geleneksel toplumda kadın ile erkek kendine özgü mekânlarda buluşur ve aileler birbirini tanırdı. Ailelerin müdahil olduğu bu doğal süreçte objektif şartlar da tahakkuk ederdi. Şimdilerde büyük kentlerdeki beraberlikler ise daha çok ‘rastlantısal’ özellikler taşıyor.

Ali Bulaç’a göre modern kültürün kadınla erkeği birbiri ile rekabete zorlaması; özellikle kadına sürekli eşitlik fikrini telkin etmesi ilişkileri ciddi manada zedeliyor. Hâlbuki geleneksel toplumda kadın ile erkek eşit değil ‘farklı’ olarak algılanırdı. Kadının ev içindeki erkeğin ise dışarıdaki sorumluluğu fazla idi. Eşitlik ideolojisinin kültürümüze girip kurumsallaşmaya başlaması önemli bir erozyona daha sebep oldu; erkek de dışa dönük sorumluluklarını birer birer terk etti. “Kadının lehine gibi görünse de hakikatte aleyhinedir bu ideoloji.” diyor Bulaç. Artık evlenilecek kadın seçilirken bakımlı çalışan aynı zamanda evde hamarat ve ses çıkarmayan tipler tercih ediliyor. Bu erkeklerin kadınlara yönelik beklentilerinin çok değiştiği ve de yükseldiğinin göstergesi. Kadınlar ise bu istekleri karşılama gayretinde.

Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Nilüfer Narlı Türkiye’de kadınların çok hızlı bir değişim geçirdiği; fakat bundan erkeklerin nasiplenmediği görüşünde: “Kadın evi yarı yarıya geçindiriyor; ama erkek evde eşe destek olmayı reddediyor.” Evde rollerin değiştiğine işaret eden bu cümleleri aile terapistlerinden dinlediğimiz vakalar da teyit ediyor. Mesela birçok kadının artık kocasından para isteyemediğini öğreniyoruz. Evde sorumlulukları azalan erkek ‘koca’ kimliğini tam manasıyla yaşayamaz hâle geliyor. Evi geçindirmeyi birincil sorumluluğu görmüyor. Tabii ki kimliklerin yeniden şekillendiği bu süreçten en fazla kadınlar etkileniyor; ‘kendi ayakları üzerinde durma’ çabasıyla hem ev içindeki hayatı organize etmek hem de bütçeye katkıda bulunmak adına sorumluluklar yükleniyor. Bu ise ilişkide en gerekli duyguyu tahammülü tüketiyor. Nihayetinde en küçük sebeplerle kavgalar çıkıyor ve şiddetli geçimsizlik gerekçesiyle boşanma davaları açılıyor.

28 yaşındaki Emel Hanım’ın yaşadıklarında yukarıdaki tespitlerin yansıması mevcut. Severek evlendiği eşinden iki ay içinde ayrılmış. Kayınvalidesinin üst katında oturan Emel Hanım hayatına çok müdahale edilmesinden rahatsızlık duyarak evden uzaklaşmak için bir bankada çalışmaya başlamış. Böylece eve maddî açıdan da destek olurum düşüncesi kısa zamanda hüsranla sonuçlanmış. İş çıkışı gelir gelmez ev işlerine dalması ya da eşinin tüm isteklerini karşılamaya çalışması sonucu değiştirmemiş. Zamanla memnuniyetsizliği artan kocası “Yemek hazır değil mi?” ya da “Niye salata eksik?” gibi sudan sebeplerle evin atmosferini tartışmalara boğunca bu yükü kaldıramayan Emel Hanım bir yıl dolmadan boşanma kararını vermiş.


Yüksek beklentilerin mağduru tabii ki sadece kadın değil. Kemal Bey görücü usulüyle evlendiği eşinden bir yıl içerisinde boşanmak zorunda kalmış. Karısının evlilikten önce ve sonraki maddî beklentileri birlikteliklerinin sonunu hazırlamış. Başlangıçta tozpembe gördükleri ilişkileri evlilik hazırlıklarıyla kararmaya başlamış. Eşi evlenmeden önce maddî açıdan “her şeyin tam olmasını” isteyince Kemal Bey elinden geleni yapmış. Böylece ciddi bir borç ve gerilimle evliliğe ilk adımı atmışlar. “İkimiz de barut fıçısı gibiydik evlendiğimizde.” diyen Kemal Bey yaşadıklarını aralarındaki güven problemiyle de ilişkilendiriyor. Ailelerden destek görmemeleri de süreci hızlandırmış. Boşandıktan sonra eski eşi gibi kendisi de yaşadıklarını kolay atlatamamış. Aklını işlerine vererek unutmaya çalışmış geçmişini. Ona göre t...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Evli kalmak mı zor boşanmak mı
« Posted on: 19 Nisan 2024, 20:31:12 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Evli kalmak mı zor boşanmak mı rüya tabiri,Evli kalmak mı zor boşanmak mı mekke canlı, Evli kalmak mı zor boşanmak mı kabe canlı yayın, Evli kalmak mı zor boşanmak mı Üç boyutlu kuran oku Evli kalmak mı zor boşanmak mı kuran ı kerim, Evli kalmak mı zor boşanmak mı peygamber kıssaları,Evli kalmak mı zor boşanmak mı ilitam ders soruları, Evli kalmak mı zor boşanmak mıönlisans arapça,
Logged
04 Ağustos 2010, 14:04:06
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #1 : 04 Ağustos 2010, 14:04:06 »

BÜTÜN SORUMLULUK TEK EBEVEYNİN SIRTINDA


Eskiden geniş aileler vardı; ninelerin dedelerin tedrisatından geçerdi ilk önce çocuklar. Büyük şehirlerdeki şartlara adaptasyon dar alanlarda yaşlılarla ortak hayatı kaldıramadı. Apartman dairelerinde dedeye nineye yer bulunamadı! Dışarıdaki hayatın hızına yetişme telaşındaki eşlerin artık birbirine de neredeyse tahammülü kalmadı. Bu sebeple tek ebeveynli ailelerin sayısı artmakta. Çocuklar sadece anneleri ya da babalarıyla birlikte büyümekte. Eskiden geniş ailelerin bir vazifesi de ebeveynlerin yapamadıklarını telafi etmekti. Büyük aile modellerinin parçalanmasıyla beraber çiftlerin sorumluluğu arttı. Tek ebeveynli ailelerde ise bütün yük bir kişinin sırtında. Yasemin Uçal insanların birey olarak ‘her şeyi yapabilirim ayaklarım üzerinde durabilirim’ mücadelesini gerçekçi bulmuyor: “Böyle bir hakikat yok insan yaratılış itibarıyla acizdir bu yüzdendir ki doğarken de ölürken de hep başkasına ihtiyaç duyar.” Eşlerin birbirine yönelik beklentilerinin de aynı kaynaktan beslendiği inancında. Karı-koca birbirine çok rol yüklediğinde beklentilerin karşılanamaması sıkıntıları artırıyor: “Kocanız hem anneniz babanız hem de arkadaşınız rolünü kaldıramaz.” Ailelerin kısa sürede bu kadar hızlı değişmesinin en önemli sebebi medya. Özellikle son on yıldır kişisel ilişkilerden ziyade cam ekranla muhatabız. Dünyada televizyonun en çok izlendiği ülkelerden biri olduğumuz ise artık herkesin mâlumu. Günde 12 saat televizyon izleyen çok sayıda insan var Türkiye’de. Saatlerce televizyon başında kalan bu kitlenin en büyük sosyal çevresi de tabiri caizse ekrandaki sanal karakterler…


MEDYADA ANNE DEĞERSİZ SUNULUYOR


Gülsüm Kurt Aile Koruma ve Destekleme Derneği’nin başkanı. 2004’te grup halinde başladıkları faaliyetleri hâlâ sürmekte. Derneklerinin tüzüklerinde amaçları “Medya tarafından aile kavramının yıpratılmaması.” cümlesiyle özetleniyor. Yıllardır televizyon kanalları ve RTÜK’e telefon faks ve mail aracılığıyla örgütlü bir şekilde şikâyetlerini bildiriyorlar. Şimdiye kadar birçok programın sansürlenmesinde onların gayretleri etkili. Aile kavramının televizyonda bir değer olarak sunulmadığına değiniyor Gülsüm Kurt. Aile içindeki kadın yani anne de programlarda değerli gösterilmiyor. Medyanın yücelttiği karakter ise çalışan zengin güzel kariyer sahibi kadın modeli. Bu sıfatları haiz olmak için kendini yıpratan kadın nihayetinde yorularak evlilik yükünü taşıyamaz hâle geliyor. Gülsüm Kurt özellikle çok eşliliğin ve aldatmanın son yıllarda medyada sık vurgulandığına değiniyor. Bunda ona göre ‘metroseksüel’ kavramının üreticisi geçen yıl Türkiye’yi ziyaret eden trend mucidi Marian Salzman’ın da etkisi var. Metroseksüel kavramını dile getirdikten sonra başta diziler olmak üzere ekranı istila eden bu karakterlerin yerini yavaş yavaş çok eşli ya da aldatan karı-kocalar almakta. Zira Salzman konferansta bu yılın trendinin “çok eşlilik” olacağını ilan etmişti! Bu örnekleri yıllardır magazin programlarında ünlülerin hayatında görüyoruz hemen bütün dizi filmlerde de aldatan bir karakter mevcut. Medyanın kadınları dönüştürdüğüne inanan Kurt akşam dizilerde gösterilen mevzuların sabahki kadın programlarında tartışılmasını problemli buluyor. Zira sabah yayınlanan kadın programları adeta ‘onay makamı’ niteliğinde. Diziler ve yarışmalardaki fikirleri savunarak izleyenleri iknaya çalışıyor bu programlar. “Sadakat önemli değildir birbirimizin kölesi olmamalıyız” gibi düşüncelerin tohumları bu programlarda atılıyor; olayın ucu cinayetlere kadar varabiliyor. Sabah-akşam ekranda bu tür manzaralara şahit olanların da değerler dünyası çözülüyor. Medya aracılığıyla yeniden toplumsal normlar üretiliyor. Bu sözde normlar tedricî olduğu için “demek böyle davranılmalı” tavrı gelişiyor insanlarda. Kalıp davranış modelleri şekillenerek

CHAT İLİŞKİLERE ZARAR VERİYOR

“Artık sosyal ilişkilerde teknik bir boyut var.” diyor Yasemin Uçal. Cep telefonu değil belki; ama internet ona göre aldatma ve boşanma oranlarının artmasında etkili. Kendisine başvuran eşlerin çoğunun şikâyeti ortak: “Kocam evde çocuklarıyla ya da evin sorunlarıyla ilgilenmek yerine bilgisayar başında vakit geçiriyor.” Eskiden sosyal ve psikolojik içeriğe sahip ilişkilere teknik bir boyutun dâhil olduğunun tespiti bu cümleler. Durumun daha vahim örnekleri de var; mesela danışanlarından biri Uçal’a “Eşimle ancak bilgisayarla ilgili sorular yönelttiğimde diyalog kurabiliyorum.” demiş. Eşinin bilgisayar dışında ilişkiye geçit bırakmaması onu bu davranışa mecbur kılmış. Artık insanlar evde ya televizyon karşısında ya da internet başında vakit geçiriyor. Kişilerin daha kolay birbirine ulaşmasına zemin teşkil eden chat odaları ilişkiler açısında risk barındıran mecralardan biri. Cep telefonu ve internetarabada ya da evde otururken bile yasal olmayan ilişkilere denetimsiz bir ortam sunuyor. Kişiler kendilerini bu ilişkilerde pek suçlu görmüyor başlangıçta “rüya kadar masum” iken sonuçlar ailenin yıkılmasına kadar gidebiliyor.

BİR GÜN BİLE EVLİ KALAMADILAR


Aile içi ilişkilerde artan problemler son yıllarda aile terapistleri ile evlilik terapistlerine ilgiyi artırdı. “İlişkilere ayna tutmak vazifemiz.” diyen terapistleraile sorunlarına merhem olmaya çalışıyor. Terapi her zaman boşanmanın önlenmesi anlamına gelmiyor; zira bazı ilişkiler taraflara çok zarar veriyor. Beraber yaşama ihtimali düşük bu çiftler için şartlar uygunsa boşanma sürecini destekleyici görüşmeler de yapılıyor. İdemer Danışmanlık Merkezi’nden Pınar Koç Yıldırım dokuz yıldır ailelerle çalışıyor. Evliliğin ilk bir buçuk yılının kritik olduğuna değiniyor.

İşte size bir yıl değil bir gün bile evli kalamayan bir çiftin hazin hikâyesi. Âlim Bey 34 yaşında evlenmeye karar verir. Arkadaşları vesilesiyle tanıştığı 25 yaşındaki Dilek Hanım ile dört dörtlük uyum sergilemezler; lakin zamanla nasıl olsa birbirlerine alışacaklardır! Kendisi üniversite mezunudur varlıklı bir aileden gelmektedir Dilek Hanım lise çıkışlıdır. Aile yapıları birbirinden çok farklıdır. Üç yıllık beraberliklerinde arada tartışırlar; hatta bir dönem ayrılırlar; fakat bu uyumsuzluklar onları evlenme kararlarından vazgeçirmez. Düğün gününde bile basit meseleler krizlere dönüşür. Kuaföre gitme saati mevzu edilir mesela ya da ailelerin daha önce birbirine yönelik olumsuz ifadeleri hatırlatılır.


Bütün gerginliklere rağmen nihayet nikâh masasına oturur çiftler. İmzalar atılır evlilik yeminleri edilir. Fakat nikâhlandıkları anda Âlim Bey boşanma kararını almıştır. Düğün gecesi tekrar tartışır ‘çiçeği burnunda’ çift. Sabah Âlim Bey dışarı çıkar ve ancak akşam saatlerinde geri döner. Dilek Hanım’a boşanmak istediğini söyler ve ayrılırlar.


ARTIK BOŞANMAK İÇİN TERAPİSTE GİDİLİYOR


Peki Âlim Bey örneğindeki gibi yeni tanışıklıklar bir tarafa seneler süren beraberlikler nasıl oluyor da resmî kimliğe bürününce noktalanabiliyor? “Evlilik toplumsal manada bir duyuru.” diyor Pınar Koç Yıldırım. Ona göre eşler başlangıçta karşısındakinin güzel yönlerini görse de sorumluluklar devreye girince durum değişiyor. Eskiden aile terapistlerine daha çok ilişkilerini düzeltmek amacıyla gidermiş çiftler şimdilerde tavır biraz farklı. Genelde taraflardan biri boşanmaya kararlı ve eşini ikna edemediği için terapiste yardım etmesi amacıyla gidiyor. Terapistlerin kapısını daha çok kadınlar çalıyor; lakin evlilik terapisine çiftlerin bir arada katılması elzem.

Aile terapistlerine başvuran kadınların çoğu ekonomik özgürlüğünü kazanmış “kendi ayakları üzerinde durabilir” konumda. Bu durum birçok kadın için çalışmanın “boşanma ehliyeti” anlamına geldiğinin göstergesi. Bunun rakamlarla ifadesi şöyle; boşanmayı tercih edenlerin yüzde 80’i çalışan kadın yüzde 20’si ise ev hanımı. Çalışan kadınların eğitim düzeylerine baktığımızda ise şu manzara çıkıyor karşımıza: Yüzde 60’ı üniversite yüzde 28’i lise ve yüzde 12’si ilkokul mezunu. Fakat çalışmayan kadınlar da ilişkilerinde yaşadığı problemler için terapistlere sıkça gidiyor. Uçal’a göre kendilerine gelen kadınların sıfatları ne olursa olsun temel problem hep aynı: “Erkek tarafından kadına hissettirilen benlik değersizliği. Sürekli ezilen kişi zamanla suçluluk psikolojisine bürünüyor.” Bununla baş edemeyen kadınları ise aynı sonuç bekliyor: Depresyon.

Yıldırım’a göre sosyal hayattan uzak kendini ailesine adamış çalışmayan kadınların temel problemlerinden biri eşlerinden ve çocuklarından beklentilerinin çok yüksek olması: “Tüm ihtiyaçlarını onlarla karşılamak istiyorlar. Çocuklar bir vakit sonra sosyal hayatın içine girerek aileden uzaklaşıyor eş ise işinden dolayı yeterince vakit ayıramayabiliyor.” Bu durumda ihtiyaçları karşılanmayan kadın yine mutsuzluk girdaplarına sürükleniyor.


EV AYNI HAYAT TARZI FARKLI Boşanma vakalarının sık karşılaşılan sebeplerinden biri de evlenirken ‘eşit’ görünen çiftlerden birinin daha sonra kendini geliştirirken diğerinin aynı hızda değişim göstermemesi. Aynı evi paylaşan eşlerin farklı hayat tarzlarına maruz kalmaları bu sonuçta etkili. Dün birbirine denk olan karı koca kısa zamanda her anlamda birbirinden ayrı karakterlere bürünebiliyor. Sosyallikleri deneyimleri gibi birçok açıdan farklı dalgalarda seyreden eşler bir vakit sonra şikâyetlere başlıyor; kadın sürekli erkeğin değiştiğinden dem vururken erkek karısının sönük kalmasından yana serzenişlerde bulunuyor. Erkeğin “değişmeyen karısı” ile dışarıda “kendini geliştiren birçok kadına” aynı süreçte tanıklık etmesi sorunu körüklüyo...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes