๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Aile Hayatı ) => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 15 Temmuz 2010, 13:46:53



Konu Başlığı: Evimiz Kalbimizdir
Gönderen: Eflaki üzerinde 15 Temmuz 2010, 13:46:53
EVİMİZ KALBİMİZDİR

SEMERKAND YAZI İŞLERİ   

Allah, önce bir can, sonra o candan eşini yarattı. Birbirinin tamamlayıcısı olsunlar diye. Biri olmadan diğeri olmaz.

İnsan çift yaratıldı, başka bütün canlılar gibi. Aynı kökten, fakat farklı özelliklerle donanmış bir çift: Erkek ve kadın.

Bu fark, Hak Tealâ tarafından takdir edilmiş fıtrî bir farktır. O, erkek ve kadını farklı isimlerinin tecelligâhı yapmıştır. Birinde olan diğerine verilmemiş, biri diğeriyle tamamlanmıştır.

Bu farklılığa rağmen bir ayrılık sözkonusu değildir. Nihayetinde bu iki insan birbirine aittir. Ancak bir arada bütündürler. Birlikte tamlık hissine, ahenge, uyuma kavuşurlar.

Hz. Adem ve Hz. Havva (selam üzerlerine olsun), ilk insan çiftini oluşturmuşlardır. Allahu Tealâ, önce Adem Aleyhisselam'ı yaratmış ve ondan eşini, Hz. Havva Annemiz'i yaratmıştır. Sonraki bütün çiftler, erkek ve kadınlar da onların neslidir.

Bu ilk çift, yaratıldıkları andan itibaren aynı hayatı paylaşan iki insan olmuşlardır. Cennette birlikte yaşamışlar, birlikte hata etmişler, birlikte yeryüzüne indirilmişlerdir.

Yeryüzüne indirildiklerinde hata ettiklerini anlayıp, “Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ziyana uğrayanlardan oluruz.” diyerek Yüce Allah'a sığınmışlar, O da rahmetiyle karşılık verip, tevbelerini kabul etmiştir.

Biri diğerinden hiçbir zaman ayrı olmamıştır. Bazen birbirlerine üzüntü kaynağı olabilirken, sevinci yaşamak için de birbirlerine ihtiyaç hissetmişlerdir.

Rabbimiz bu ilk erkek ve kadına ve onların nezdinde bütün insanlara, kendisinden sakınmayı, emir ve yasaklarına uymayı, ayrılığa düşmemeyi ve hayatı birlikte omuzlayıp, istikamet üzere yürümeyi emretmiştir.

Bu emre uyanlar, sağlam aileler kurarak güçlü toplumları oluşturmuş, bir yandan ahirete hazırlanırken, dünyadaki hayatları da her zorluğa rağmen huzur içinde geçmiştir.

Erkek ve kadın tabiatı  

Erkek ve kadın her insan iman etmek ve Allah'ın emir ve yasaklarına uymakla aynı şekilde sorumlu tutulmuştur. Fiziki farklılıklardan kaynaklanan özel durumlar (kadınların özel hallerindeki hükümler, ya da ailenin geçiminde veya savaş gibi durumlarda erkeğin öncelikle sorumlu olması vs.) dışında, dinimizin bütün hükümleri erkek ve kadın herkese yöneliktir.

Buna göre, cinsiyet önemli olmaksızın herkes yaptığı iyi işlere karşılık alacağı mükafatta da, kötü işlere karşılık göreceği cezada da birdir. Bu manada herkes kendi sorumluluğunu taşır.

Bu gerçeğin bir tezahürü olarak bir ailede eşler arasında bir üstünlük veya aşağılık olmaz. Fakat farklı sorumluluklar ve buna bağlı farklı roller vardır. Allah'ın insan için takdir ettiği cins farklılıklarını görmezden gelmek, hayat içinde hepsine eşit yük yüklemek elbette büyük bir adaletsizlik ve büyük bir zulüm olur.

Erkeği ve kadını aynı görmeye çalışmak ya da erkeği kadına, kadını da erkeğe benzetmeye, böylelikle yaklaştırmaya kalkışmak, fıtrî olan ayrımı çiğnemektir. Allah insanı nasıl ve hangi özelliklerle yaratmışsa (erkek ya da kadın), insan da bu özellikleri belirginleştirmek ve kendi vasfına sahip çıkmak hususunda Allah'a karşı sorumludur.

Müslümanlar için erkek ve kadının konumu, görevleri çok açıktır ve aile kurumu da ulvi bir nitelik taşır. Fakat günümüzün yaygın zihniyeti tamamen fıtrata aykırı bir bakışla her şeyi dünyevîleştirmiş ve kitle iletişim yollarını kullanarak müslüman toplumları da etkilemişlerdir. Müslüman bir toplumun aile kurumunu sarsmak, o topluma egemen olmak için büyük bir avantaj olacaktır. Bunda kısmen başarılı da olunmuştur. Fakat her şey bitmiş değildir. Yeter ki müslümanlar batıl olanı değil, ilâhî olanı kendilerine rehber edinsinler.

Onlar birbirinin örtüsüdür

Erkek kadınsız, kadın erkeksiz olamaz. Bu fıtrata aykırıdır. Yaradılışımız bizi karşı cinsten biriyle eş olmaya zorlar. Buna direnen kişi neye sahip olursa olsun, eşi yoksa tamam olma duygusunu tadamaz, bir boşluk hisseder ve hiçbir şey bu boşluğu doldurmaz.

Eskiler hiç evlenmemiş kişileri, bekâr kelimesi yerine daha çok “cüftsüz” (çiftsiz) kelimesiyle ifade etmişlerdir. “Yalnız”, “tek başına” gibi tabirler de kullanabilirlerdi. Fakat burada hiç evlenmemiş olmanın bir yarımlık olduğunu ifade için, çiftini bulamamış anlamında cüftsüz tabiri tercih edilmiştir. Çift, birbirinden ayrı iki şey değildir; ancak birbiriyle işe yarayan, anlam kazanan iki şeydir. Ne erkek ne kadın cinsi birbirlerinden ayrı olarak bir anlam ifade etmez. İnsan diğer bütün mahlukat gibi çift olarak yaradılmış ve ancak karşı cinsten bir eşle bir araya gelindiğinde “eksiksiz” olarak tanımlanmıştır.

Allah Tealâ'nın, “Onlar sizin elbiseniz, siz de onların elbisesisiniz.” (Bakara, 187) buyurduğu üzere eşsiz olma durumu çıplaklığın verdiği rahatsızlık hissiyle birlikte tarif edilmiştir. Erkek kadınla, kadın erkekle örtünür, korunur, eksiklerini tamamlar ve mahremiyetini (kendine has hayat alanını) muhafaza eder.

Erkek, güzeli kadınla tanımlar. Ve o güzel korunması gereken bir hazinedir. Kadın da yiğitliği, cesareti, korunacağı sığınağı erkekle tasvir ve tasavvur eder. Kadın, erkeğin koruması altında sağlam bir kaleye sığınmış, kendi devletine girmiş gibi olur. Kendine güven bulur. Erkek namusunu, şerefini, kıymetli neyi varsa hepsini kadına emanet eder. Kadın kendisini güçlü kılan bu emanetleri canı pahasına korur ve gölge düşürmez. Erkek de kadını incitilmemesi gereken narin, mukaddes bir emanet olarak görür.

Bütün bunlar hayatı daha anlamlı yapan, insanı olgunlaştıran ve ahlâken güzelleştiren hususlardır. Bu nedenle erkek ve kadın asla birbirinden ayrı düşünülemez ve bağımsız olarak değerlendirilemez.

Çift olmaya giden yolda  

Bütün erkek ve kadınlar çift olma ihtiyacını hissederler. Fakat bu bir araya gelmede, eş olmada dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Çünkü gelişigüzel beraberlikler bütünlüğü sağlayıcı bir çift olmakla sonuçlanmaz.

Herhangi bir sınır tanımayan, kuralsız beraberliklerin yaşandığı toplumlarda erkek ve kadının birbirini tamamlayıcılığından bahsedilemez. Hatta birbirlerine düşman oldukları ve birbirlerinden uzaklaştıkları görülür. Bu durum “doğru” beraberlikler oluşturmanın da bazı kurallara bağlı olduğunu gösterir.

Erkek ve kadının ne maksatla ve nasıl bir araya gelecekleri, eş olmanın yolu dinimizce bildirilmiş, bu konudaki görev ve sorumluluklar, sınırlar belirlenmiştir. Erkek ve kadın arasında varolan fıtrî alaka, duygular ve arzular, ihtiyaçların karşılanması, ancak dinimizin bildirdiği bir evlilikle karşılığını bulur ve doğru bir mecrada yol alır.

Dinimiz evlenmeyi emretmiş ve geçerli bir evliliğin kurallarını, şartlarını bildirmiştir. Buna göre doğru bir evlenmeyle, yani şartlarına uygun bir nikâhla müslüman erkek ve kadınların bir araya gelmeleri gerekir. Çünkü bekârlık dinimizce hoş karşılanmamıştır. Bekâr yaşamanın zararlarına dikkat çeken Hz. Rasulullah s.a.v. Efendimiz de “Sizin fenalarınız bekârlarınızdır.” (Suyuti, el-Camius-Sağir) buyurarak evliliğin önemini vurgulamıştır. Fakat insanlar ancak Allah Tealâ'nın sınırlarına riayet ederek, kendilerini zarardan koruyacak doğru bir evlilik gerçekleştirebilirler.

Bununla birlikte evlilik hayatının da insanca, müslümanca sürdürülmesi gerekir. Ancak bu şekilde erkek ve kadın, ailenin şeref ve haysiyetini muhafaza edebilir, karı-koca hukukunun gereklerine uyar, mutlu, huzurlu bir aile hayatı yaşar ve temiz nesiller dünyaya getirebilirler.


Konu Başlığı: Ynt: Evimiz Kalbimizdir
Gönderen: Ceren üzerinde 26 Mayıs 2017, 20:52:58
Esselamu aleykum.Rabbim bizleri onun yolunda giden ve onun rizasi icin helal dairede evlilik yapip aile kuran ve evini ayakda tutan kullardan olalim insallah...


Konu Başlığı: Ynt: Evimiz Kalbimizdir
Gönderen: Sevgi. üzerinde 26 Mayıs 2017, 22:19:13
Ve aleykümselam bir insanın en huzurlu yeri evidir huzurlu bir ev içinde huzurlu ailelere gerek vardır bunun için İslam a uygun evlilik yapmak ve öyle yaşamak gerekir inşaAllah