> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Aile Hayatı > Sizden Gelenler( Aile Hayatı ) > Müslüman Kadın şahsiyeti nasıl olmalı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Müslüman Kadın şahsiyeti nasıl olmalı  (Okunma Sayısı 635 defa)
27 Aralık 2010, 11:20:33
Hadice
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 5.945


« : 27 Aralık 2010, 11:20:33 »



Müslüman Kadın şahsiyeti (kimliği) Nasıl Olmalı?


İslam’i çerçeve ve anlayış doğrultusunda Müslüman kadın şahsiyeti nasıl olmalı sorusuna değinmeden önce, şahsiyet terimi sözlükte ve ıstılahta ne manaya geliyor anlamaya çalışalım. Istılahı mana olarak şahsiyet; nefsiyet ve zihniyetten oluşur. Nefsiyet; insanoğlunun sahip olduğu içgüdü ve organik ihtiyaçlara verilen addır. Zihniyet ise akletme ve idrak etme yoluyla insanın sahip olduğu düşünce ve fikirlerdir. Bir diğer adıyla zihniyet insanın hayatına yön veren, dünya görüşünü ve yaşam tarzını belirleyendir. Şahsiyet terimini tarif ettikten sonra, İslam’ın kadına verdiği değer, cahili batı toplumunun (her ne kadar kendilerini çağdaş ve ilerici olarak nitelendirseler de) kadını oturtturduğu yer, Müslüman kadının sahip olması gereken şahsiyet, İslam’i şahsiyete sahip Müslüman kadının davadaki samimiyeti ve mücadelesi ve sonuç olarak örneğimiz olan mücahide sahabe kadınlarının sahip olduğu şahsiyet ve mücadelelerine değinmek istiyoruz.

Muhakkiki İslam’ın kadına verdiği değeri, itibarı, şerefi, haysiyeti, oturtturduğu yeri hiçbir din, hiçbir ideoloji vermemiştir ve veremeyecektir. Çünkü bu değer ve itibar âlemlerin rabbi olan, her zerreye yön veren Allah (c.c.) tarafından verilmiştir. Mahlûkatın yaratıcısı kadına ve erkeğe öyle mükemmel haklar belirlemiştir ki ona yönelip fiiliyata geçirdiğimizde hem dünyada, hemde ahirette saadetin, huzurun doruğuna ulaşırız.

Kendilerini demokrasi havarileri olarak tanıtan cahili batı hadaretinin, kültürünün savunucularıysa kadını öyle bir yere oturtturmuştur ki, kadının sahip olduğu şeref ve haysiyeti ayaklar altına alan, onu bir dünya metaı haline dönüştüren, şahsiyetsiz kimliksiz, adeta salyalarını akıtan sinsi timsahların avı haline getirip, hayvanların dahi sahip olmadığı aşağılık bir hayata mahkum etmiştir. Aile kurumunu ortadan kaldırıp kadını kariyer yapma telaşına itip çocuk sahibi olma düşüncesinden uzaklaştırmıştır. Bencillik duygusu onları sarıp sarmalamıştır. Öyle ki, çocuk bakma sıkıntısına girmektense köpeklerle yaşamayı tercih etmişlerdir. Son dönemlerde çocuk yapmamaktan ötürü nesilleri tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır. Çocuk sahibi olan ailelerse çocuğu belli bir yaşa geldikten sonra sanki onu bir paçavra gibi sokağa atmaktadır. Hâlbuki İslam’a göre annelik kadının en büyük sorumluluğu ve evliliğin en büyük gayesidir. Çocuk sahibi olup onu en güzel bir şekilde yetiştirip terbiye etmek İslam'ada çok büyük sevabı olan kutsal bir görevdir. İslam şeriatında kadın her türlü tehlikeden, kem gözlerden korutulması, sakınılması gereken bir namus bir cevherdir. Asıl haksızlık ve kötülük onu namussuzca açıp saçmak değersiz bir meta gibi sergilemek, sahipsizce elden ele dolaşan eğlence aracı kılmaktır. Nitekim kâfirler eşlerini kıskanmazlar.
İşte görüldüğü gibi İslam inancından uzak haya ve heveslerinin esiri olmuş insanlar kendilerine hayvanların dahi yaşamaktan hayâ ettiği bir hayatı yaşamayı reva görüyorlar vede bu yaşantılarıyla gurur duyuyorlar.
Bir de herkesin uzaktan veya yakından bildiği bir mesele var oda şu; feminizm. Evet, batı hadaretinin, kültürünün ürünü bir düşünce biçimi. Feminizm; kadın ve erkek eşitliğini, sosyal hayatın her alanınında erkeğin sahip olduğu hakların aynı surette kadına da verilmesi gerektiğini savunan bir düşünce biçimi. Kadın ve erkeğin eşitliğini savunmak realist fıtri yapıyı inkâr etmek demektir. Çünkü kadın ve erkek yaratılış itibariyle eşit değildir. Kadın kadın olarak muayyen özelliklere, erkekte erkek olarak muayyen özelliklere sahiptir. Kadının sahip olduğu özelliklere erkekler kadir olmadığı gibi erkeğinde sahip olduğu özelliklere kadınlar kadir değildir. Bunlar Allah’ın yarattığı varlık âlemine koyduğu değişmeyen kanunlardır. İslam erkeği ve kadını içgüdü ve organik ihtiyaçları olan bir insan olarak ele alır ve ne bunları yok sayar ne de fıtratta var olmayan özellikleri sanki varmış gibi gösterir.
Zaten batı toplumu bu düşünceyi savunurken bir yandanda kendi kendileriyle çelişmektedir. Misalen; ağır sanayi, kazı, inşaat yapımı vs. gibi işlerde kadın çalışan yok denecek kadar azdır. Yine yönetim gibi siyasi işlerle uğraşan kadınların sayısıda erkeğe nazaran çok azdır. Çocuk bakımıyla ilgili mesleklerde, hemşirelik, hasta bakıcılığı vs. gibi işlerde de erkek çalışan sayısı yok gibidir. Madem erkek ve kadın eşittir neden kadınlar ve erkekler her meslek alanında eşit sayıda değildir? Zarafette, duygusallıkta, nezakette, şefkat ve merhamette erkek kadına yetişemez. Aklî muhakemede, soğukkanlılıkta, fikri tahlil, yani çözümlemede de kadın erkeğe yetişemez. Burada kadın ve erkek eşit değildir derken kastedilen fıtri özellikler açısından eşitlilik söz konusu değildir. Yoksa Allah indinde kadın-erkek eşittir ve herkes ahirette yaptığının karşılığını görecektir.
“Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adın cennetlerinde güzel meskenler vaat etti. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluş da budur.” (Tövbe 72)
Bu konuda Allah Resulü ise;
“Sizler tarağın dişleri gibi eşitsiniz. Ne arabın, aceme, nede bir kölenin, araba üstünlüğü vardır. Üstünlük ancak takva iledir” buyurmaktadır.
Peşin fikir ve kabullenişlerden uzak olarak düşünebilen herkes; mutlak anlamda kadın erkek eşitliğini savunanların, bu tür bir eşitliği bir türlü gerçekleştiremedikleri gibi, kaş yaparken göz çıkardıklarını ve bu uğurda insânî eşitliği de ortadan kaldırdıklarını kabullenmek zorunda kalacaktır. Çünkü girift bir makinede, kendi yerinde çok büyük görevler yapan bir dişliyi, aynı makinedeki bir başka dişliye benzemiyor diye yerinden alıp, onun gibi yapmaya çalışmak, hem her iki dişlinin görevini aksatmak, hem de makineyi bozmak demektir. Çünkü bu her iki dişlinin de, kendi yerinde çok önemli görevleri vardır. Hiçbiri değersiz olamaz. Ve bu onların birinin diğerinden mutlak üstünlüğünü de göstermez.
Bunlar eşit yapacağız diye sokaklara döktükleri kadını erkek yapamamışlar ama kadınlığından da çıkarmışlar ve maskaraya çevirmişlerdir. Kadın, bu gayretlerle tavus kuşuna özenen karga durumuna düşmüştür.
Bir öğretim görevlisi yazar Ayşin Şişman’a göre Türkler İslam’ı seçtikten sonra kadınlar ikinci sınıf muamele görmeye başlamış, bakınız bu düşüncelerini nasıl dile getiriyor;
“Türk kadının sosyal ve siyasal boyutunu ele almak için öncelikle tarih içerisindeki durumunu ve gelişim seyrini incelemek gerekir. Türklerin Orta Asya’daki varlığından itibaren İslam dininin kabul edildiği 8. yüzyılın ortalarına kadar olan dönemde, Türk kadını toplumsal konum bakımından büyük ölçüde erkekle eşitti. Hun hâkimiyetinin sürdüğü devirlerde devletin başı hakan, eşi hatun ile birlikte devleti temsil ederlerdi. Türklerin ilk yazılı belgeleri olan Orhun Kitabelerinde Türk kadınından saygı ile bahsedilir. Devlet ve milletle ilgili önemli kararların alındığı kurultaylara hatunlar da katılır ve etkili olurdu. Kadın erkekler gibi çok iyi ata biner ve kılıç kullanırdı.
8. yüzyılın başlarında önceleri tek tek, daha sonra ise topluca İslam dinini kabul eden Türklerde, zamanla Arap ve İran kültürünün etkileri kendini göstermiştir. Bilindiği gibi İslamiyet Arap Yarımadasında doğmuştur. Dolayısıyla Arap kültürünün gelenek ve göreneklerinden etkilenmiştir. Cahiliye devri Arap toplumunda kadın eşya değerinde bir varlıktır. Bir erkek istediği sayıda kadınla evlenebilir, isterse onları öldürebilir, hatta kız çocuklarını diri diri toprağa gömerdi. Buna karşılık İslam dini evlilik kurumunu uygulamaya koymuş, eş sayısına bir sınır getirmiş ve boşanma durumunda erkeği kadına nafaka ödemekle sorumlu tutmuştur. Ancak dini kurallar doğru bir biçimde yorumlanmamış ve bu yorumlar İslam’ı yetin ruhuna ve amacına uygun bir şekilde yapılmamıştır. Bu nedenle de kadın ikinci sınıf insan olarak addedilmiş, çarşafa sokulup eve kapatılarak sosyal hayattan men edilmiştir. Bu durum İslam topluluklarına büyük zarar vermiştir." şu iyi bilinmelidir ki, bu gibi terennümler yalnızca İslam’i düşünceden uzak zihniyete sahip insanların terennümleri değil!
İslam şeriatına göre kadın sosyal hayattan kopuk sadece evinde oturan bir varlık değildir. Sosyal hayatta kadın ve erkek birbirinden ayrı olduğu ve tesettürüne büründüğü müddetçe kadın yönetimle ilgili konular hariç diğer mesleklerde yer alabilir. Buna ilişkin bir haramlılık söz konusu değildir. Yönetimle ilgili alanlarda (halife, vali, kadı) bulunması caiz değildir.
Rasulullah kendisine Pers halkının kendilerine Kira’nın kızını kraliçe olarak tayin ettiklerine dair haberi ulaşınca şöyle dedi: “Bir kavim kendileri için ulul-emir olarak bir kadın tayin ederse felah bulmayacaktır.” (Buhari)
İslam’ın hükümleri ve kaideleri herkesin lastik gibi oraya buraya çekiştirebileceği heva ve heveslerine göre yorum yapabileceği hükümler değildir. Bilakis her şey ayan ve beyandır. Ve hiçbir zaman İslam toplumu İslami hükümleri yürürlüğe soktuğundan dolayı zarar görmemiştir bilakis İslami hükümlerden uzaklaşarak batının kültürünü ve hadaretini almaya başladığından ötürü zarar görmüştür. İslam şeriatının kâmilen tatbik edildiği dönemlerde İslam devleti maddi, siyasi, fikri, ahlaki açıdan en zirve noktada olduğu gibi inanmayan kâfirlerin dahi hayranlıkla baktığı hatta orada var olan adaleti görüp yaşamak için göç ettiği bir yerdi. İslam ideolojisi öyle mükemmel ve muazzam bir ideolojidir ki cehaletin en alasının yaşandığı küfrün, fişkın, her türlü fuhşiyatın ve ahlaksızlığın kol gezdiği bir dönemde bütün bu pisliklerden arınmış bir kişinin daveti ile başlayıp kısa zamanda dünyanın üçte birinin Müslüman olduğu ve İslami ideolojinin o topraklarda tatbik edilip yaşandığı bir yer haline gelmiştir. Tarihte böyle bir örnek asla hiç bir yerde görülmemiştir...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Müslüman Kadın şahsiyeti nasıl olmalı
« Posted on: 18 Nisan 2024, 18:14:20 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Müslüman Kadın şahsiyeti nasıl olmalı rüya tabiri,Müslüman Kadın şahsiyeti nasıl olmalı mekke canlı, Müslüman Kadın şahsiyeti nasıl olmalı kabe canlı yayın, Müslüman Kadın şahsiyeti nasıl olmalı Üç boyutlu kuran oku Müslüman Kadın şahsiyeti nasıl olmalı kuran ı kerim, Müslüman Kadın şahsiyeti nasıl olmalı peygamber kıssaları,Müslüman Kadın şahsiyeti nasıl olmalı ilitam ders soruları, Müslüman Kadın şahsiyeti nasıl olmalı önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes