๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Aile Hayatı ) => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 23 Mayıs 2012, 13:29:57



Konu Başlığı: Çocuk deyip geçmesek
Gönderen: Sefil üzerinde 23 Mayıs 2012, 13:29:57
Çocuk deyip geçmesek...

Din eğitimi ile ilgili meseleler tartışılsa da tam anlamıyla gündemimizi meşgul etmiyor. Oysa bu mesele, en az ekonominin iyiye gidip gitmediğini tartışmak kadar önemlidir.
 
Unutmamalıyız ki ekonominin iyi olmaması bizim dünya hayatımızı sıkıntıya sokarken, ‘dinimizi/ İslâmiyeti’ doğru şekilde öğrenemeyişimiz ahiret hayatımızı tehlikeye düşürür.
Önümüzdeki eğitim yılında yeni bir sistem uygulanmaya başlayacak. Ancak bu sistemde de (4+4+4) sıkıntılar yaşanması ihtimali var. Çocuklarımıza din eğitiminin hangi yaşlarda verileceği konusu eskiden beri tartışılır. Din dersi, ancak ilkokul 4. sınıfta başlıyor ki buna itiraz var. “Bunlar daha çocuk, hele biraz büyüsün de ondan sonra din dersi veririz” anlayışı pek de fıtrata, yaratılış gerçeklerine uyan bir yaklaşım değil. Aksine mümkün olan en erken yaşlarda ve elbette pedagojik gerçekler de göz önüne alınarak çocuklarımıza din eğitimi verebilmeliyiz.
Tabiî ki din eğitimi denildiğinde aklımıza sadece okullarda okutulan ‘din dersi’ gelmemelidir. Din eğitimi en başta ailede verilir ve verilmeli. Ayrıca, okullarda verilen din eğitimi de gerçek anlamda ‘din eğitimi’ olmalıdır. Yoksa dersin adı ‘din dersi’ olup da, içindeki konular ‘doğru İslâm’dan bahsetmiyorsa ona din dersi diyemeyiz. Hele hele din dersi adı altında ‘bir kişi ideolojisi’ öğretiliyorsa ona temelden itiraz etmek lâzım.
Milletin arzu ve taleplerinin bu noktada da dikkate alınmasında fayda var. Doğru İslâm ve İslâmiyete lâyık doğruluk mümkün olduğunca erken yaşlarda çocuklarımıza sunulmalı. Eğitim sistemi bu gözle elden geçmeli, gerekiyorsa eğiticiler de eğitilmelidir. Hele hele, ‘din dersi’nin uzman olmayan başka ‘eğitimci’ler tarafından verilmesine göz yummamak lâzım.
Eğitimci Kenan Alpay’ın bir tesbitini daha önce bir vesile ile hatırlatmıştık, yeri geldi yeniden hatırlatmakta fayda var: “İlköğretimin ilk üç sınıfında işlenen derslerin, yapılan etkinliklerin hiçbir yerinde, evet hiçbir yerinde Allah-u Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim, Hz. Muhammed, İslâm veya Müslümanlara bir kelime ile olsun yer verilmez. (...) Selanik’ten Dolmabahçe Sarayı’na uzanan ve bütün dünyası ‘Ulu Önder’in biyografisiyle kuşatılan bir çocuğun zekâ ve karakterinin gelişme imkân ve ihtimali olabildiğince daraltılmaktadır. (...) Millî Eğitim süreci başından itibaren İslâmî değer ve ibadetlerden arındırılmış, tesettüre-başörtüsüne yasaklar koyan, haram-helâl sınırlarını itibarsızlaştıran bir hat üzerinde işliyor.” (Yeni Akit, 12.3.2012)
Milyonlarca velimiz bu acı gerçekten haberdar mı? Kimler, hangi ‘pedagojik tesbit’leri dikkate alarak böyle bir uygulamayı düne kadar devam ettirebilmiş? Sadece velilerimiz değil, ‘uzman eğitimciler’imiz bu vahim durumun farkında mı? Böyle bir uygulamayı yapanlar, millete, velilere sordu mu?
Dikkat edilirse, Türkiye’ye büyük acılar yaşatan 28 Şubat sürecinin bir maksadı da din eğitimini, Kur’ân öğrenimini ileriki yaşlara erteletmekti. Meselâ; bir dönem çocuklarımızın Kur’ân öğrenebilmesi için 8 yıllık ilköğretim okulunu bitirme şartı vardı. Peki niçin? Kur’ân öğrenimi ne kadar ileriki yaşlara ertelenirse öğrenilmesi o kadar zorlaşır da ondan! Dolayısı ile ilköğretimin ilk 3 sınıfında, işlenen derslerde, yapılan faaliyetlerin hiç bir yerinde İslâmdan, Kur’ân’dan, Hz. Muhammed ve Kâinatın Yaratıcısı Allah’dan (cc) bahsedilmesi tesadüf olamaz.
Tuzakların farkına varalım ve Türkiye’yi idare edenleri uygun lisan ile ikaz edelim: Çocuklarımızın “doğru İslâmı ve İslâmiyete lâyık doğruluğu” öğrenmesi engellenmesin!
 
yeniasya