๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Aile Hayatı ) => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 22 Aralık 2011, 01:59:03



Konu Başlığı: Bitmeyen rekabet
Gönderen: Sefil üzerinde 22 Aralık 2011, 01:59:03
Bitmeyen rekabet

Günümüz insanı, sürekli bir rekabet ve yarışın içinde yaşıyor. Çünkü, ulaşmak istediği hayalleri, peşinde koştuğu idealleri ve benzemek istediği idolleri var. Kadınlar ise bu yarıştan fazlasıyla etkilenen bir kesim olmaktan kurtulamıyor.

Çocuklar kendilerinden yüksek beklenti içinde olan ebeveynlerine, başarıları üzerinden ulaşmaya çalışıyor.

Tüketim kültürü, sürekli olarak genç kalmak, sağlıklı olmak ve iyi görünmek temalarını desteklendiğinden yarış daha da hızlanıyor ve her şey ulaşılmaz oluyor. Bunun sonucunda ise, estetik ürünler, estetik cerrahi müdahaleler, anti-aging ürünler, sürekli zayıf kalma mücadelesi ve bunun için kullanılan diyet kürleri, ya beğenilmezsem kaygıları kadınları kendileri olmaktan koparıyor.

BU yarışın içinde aktif olarak yer alan kadın, kendinden olanı dışlıyor ve çağın getirdiği modern kimliğe bürünebilmek için sürekli koşturuyor. Dolayısıyla, en değerli rolünü, anneliğini ikinci planda tutarak vaktini ve enerjisini sadece dış görünüşüne harcıyor. Tüketim kültürü, sürekli olarak genç kalmak, sağlıklı olmak ve iyi görünmek temalarını desteklendiğinden yarış daha da hızlanıyor ve her şey ulaşılmaz oluyor. Bunun sonucunda ise, estetik ürünler, estetik cerrahi müdahaleler, anti-aging ürünler, sürekli zayıf kalma mücadelesi ve bunun için kullanılan diyet kürleri, ya beğenilmezsem kaygıları kadınları kendileri olmaktan koparıyor. Modern kültür, kadından aldığı anne ve eş rolünün açığını kapatabilmek için bu ürünleri pazarlıyor ve onu bir rekabetin içine sürüklüyor. Bir şeylerin yolunda gitmediğini hisseden kadın ise, bozulan aile ilişkilerini bu şekilde tamir etmeye ve kendini avutmaya çalışıyor.

Kadınlar olduğundan daha genç görünebiliyorlar, daha zayıf ve çekici hale gelebiliyorlar, en pahalı giysilere ve araçlara sahip olabiliyorlar ama bütün bunların karşılığında bazı değerlerini kaybediyorlar. Anne artık çocuğuyla yeterince vakit geçiremiyor, eşiyle paylaşım içinde olamıyor, kul olarak sorumluluklarını hakkıyla yerine getiremiyor. Ve bir kısır döngünün içinde kendini avutacak araçların peşinde sürükleniyor. Bir belirsizlik ve çaresizliğin içinde geziniyor. Bunların sonucunda ise, depresyon, korku, endişe ve çeşitli kaygılar ortaya çıkıyor.

Evden taşınıyoruz

Günümüz insanı dünyevi olan her şeye sahip oldu. Ama bütün bunlara rağmen yoğun bir boşluk ve anlamsızlık duygusu yaşamaktan kurtulamadı. Çünkü kendinden sürekli bir şeyler kaybetti ve yoksullaştıkça yoksullaştı.

Evin erkeği erken saatte gelse dahi, eşiyle birkaç kelime dahi konuşmuyor, çocuklarına hal hatır soramıyor. İçeri girer girmez televizyonu açıyor ve bütün ilgisini dizilere veriyor. Anne işten geldiğinde gündelik programını çiziyor sonra o da baba gibi ya televizyona kilitleniyor ya da gündüzden kalan işlerinin peşine takılıyor. Gündüz vakti okuldan gelen çocuklar ise en pahalı oyuncaklara sahip oluyorlar, en değerli eşyaları alabiliyorlar ama anne babanın ilgisinden mahrum kalıyorlar. Çocuklar kendilerinden yüksek beklenti içinde olan ebeveynlerine, başarıları üzerinden ulaşmaya çalışıyor. Ev artık ev olma özelliğini kaybediyor ve adeta bir otele dönüşüyor. Oysa ev deyince kendimizi ait hissettiğimiz, sıkıntılarımızı dağıttığımız ve sohbet ettiğimiz huzur dolu bir ortam akıllara gelirdi.

Ev bizi korurdu, evin duvarlarına anne babanın sevgisi ve çocukların umutları sinerdi. Ev artık bir otele dönüştü, insanlar burada yiyip içiyorlar, geceleri kalıyorlar ama vakitlerini sadece dizilerin başında geçiriyorlar. Birkaç dakikalık konuşmalarında dahi ailenin gündemini diziler ve dizilerdeki olaylar işgal ediyor. Ve evin içi yavaş yavaş boşaltılıyor.

YENİ BİR EVE İHTİYAÇ VAR

Ev, iyi günümüze kötü günümüze şahitlik eden, dışarıdan gelecek tehlikelere karşı bizi koruyan bir mekan olarak aklımıza gelir. O yüzden, canımız sıkıldığında, yorgun düştüğümüzde " evime gidip şöyle bir dinleneceğim" deriz. Ya da kimseye söyleyemediğimiz sırlarımızı burada ifade eder ve göz yaşlarımızı evimizden başka herkesten gizleriz. Ev, neşemizi duvarlarında tutar ve acılarımızı alıp götürür. Kimselerin görmesini, kimselerin bilmesini istemediğimiz şeyleri sadece evimizde ifade etmiş ve evden dışarı çıkmasın diye de tembihlemişizdir. Ev rahat ettiğimiz kendimiz olabildiğimiz ve özgürleştiğimiz bir alandır. Bu nedenle yıkılan aile değerlerini yeniden yapılandırmalı ve evimize kavuşmalıyız.

milli gazete