๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Aile Hayatı ) => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 27 Ocak 2012, 02:07:25



Konu Başlığı: Annelerin dikkatine
Gönderen: Sefil üzerinde 27 Ocak 2012, 02:07:25
Annelerin dikkatine

Günümüz ebeveynleri, kendi hayatlarında eksikliğini hissettiklerini çocuklarıyla telafi etmeye çalışıyorlar. Bu kimseler çocuklardan yüksek beklenti içinde oluyorlar ve onlar üzerinde bir baskı oluşturuyorlar.

Çocuğa iyi not alamadığı sürece sevilmeyeceği duygusu veren bu ebeveynler, çocuğun güven duygusunu zedeleyebiliyorlar. Bu konuda yapılan bazı yaygın hatalar var:
Sen farklısın söylemi: Özellikle anneler, kız çocuklarına aşırı pahalı giysiler giydirerek, sen farklısın, sen çok daha güzelsin söylemiyle üstünlük kompleksi aşılıyorlar. Bu çocuklar bir süre sonra, arkadaşlarını küçük görmeye ve kendilerini bulundukları ortamda en üstün kişi olarak algılamaya başlıyorlar.

Sen filanın kızısın: Bazı aileler, bulundukları konumu ya da statülerini çocuklarına mal ederek, sen şu kişinin kızısın ya da sen şu aileden geliyorsun gibi söylemlerle, çocuğa enaniyet aşılıyorlar . Bu çocuklar bir süre sonra zaten ben aileden şanslıyım düşüncesiyle hareket ederek, çaba gösterme, emek verme ihtiyacı hissetmiyorlar.
Sen üstün olduğun için kıskanıyorlar yargısı: Özellikle genç kızlar arkadaşları arasında yaşadıkları sorunları anneleriyle paylaşmak isterler. Anne burada sorunu anlayarak çözüme teşvik etmek yerine, seni kıskanmışlardır, sen zaten onlardan farklısın diyerek onun egosunu şişirmeye çalışır. Bu genç de, hiçbir zaman sorunlarını çözme gayreti içinde olmaz, zaten ben haklıyım, beni kıskanıyorlar diye düşünmeye başlar.

Sen şehrin en güzel kızısın düşüncesi: Anneler kız çocuklarına sen dünyanın en güzel kızısın diyerek onları bencilliğe teşvik ederler. Bunun yerine her insanın kendine özgü özellikler taşıdığını kendisinin ise anne baba için özel bir yere sahip olduğunu söyleyebilirlerdi.
Bu bir üstünlük değildir

Bazı anneler, çocuklarını marka düşkünü olmaları için teşvik ederler ve bunun bir üstünlük olduğuna inanırlar. Bu çocuklar topluma açıldıklarında, arkadaş grubuna uyum sağlamakta zorlanırlar. Çünkü evdeki ilgi ve üstünlük vurgusunu burada da görmeyi arzu ederler. Dış görünüşleri ve giysileriyle beğenilmeye alışan çocuklar, çevrelerindeki insanlarla ilişkilerinde, "ben sizden farklı ve üstünüm" duygusuna kapılmakta ve grup içinde dışlanmaktadırlar. Aileler, kendi yaşamlarında hissettikleri eksiklik duygusunu çocuklarına bu şekilde yansıtıyorlar. Oysa bu yaklaşım, çocuğun ruh ve duygu dünyasına ve insanlarla ilişkilerine zarar getirir. Burada anne, çocuğun benlik saygısını bir bütün olarak dikkate almalı ve onu abartılı olmayacak şekilde temiz ve düzenli giyinmesi ve aynı şekilde ahlaki değerlerine bağlı kalması için teşvik etmelidir. Çocuk öncelikle bir insan olarak değerli olduğunu ve bu değerlilik duygunsu korumak için de ahlak kurallarına bağlı kalması gerektiğini bilmelidir.

3 veya 4 yaşlarında giysilerini seçmeye başlayan çocuklar, tercihlerini yaparken televizyonda izledikleri dizilerden etkileniyorlar. Burada ebeveynler çocuklara, kendi kültürümüzü ve değerlerimizi yansıtan giysiler tercih etmeleri konusunda teşvik etmelidirler. Ayrıca, anne çocuğa "insanların sadece dış görünüşüyle değerli olamayacaklarını, aksine her insanın insan taraflarını geliştirerek değer kazanabileceğini izah etmelidir.
İç dünyamız zengin bir şehir gibi

Birey duygu ve düşüncelerinde, görüşüp konuştuğu kimselerin iç dünyasındaki varlığıyla temsili olarak ilişkilerini sürdürmeye devam eder. Her birimizin belleğinde, kendi tarihimizin miadi süresince karşılaştığımız, tanıdığımız bir başkasından işittiğimiz, alış eriş yaptığımız, sevgi ve saygı beslediğimiz, yolda karşılaştığımız, birlikte iş yaptığımız... kişilerin temsili fotoğrafları yani ikinci bir kişilik periyodları vardır. Kişi bazen kendisini yalnız hissettiği zamanlarda iç dünyasındaki bu zengin insan kalabalığıyla ilişkilerini sürdürür ve kendini yalnızlığın ürkütücü saldırganlığından korumaya çalışır. Burada o kadar zengin bir insan şehri var ki, kimileri içimizi acıtır kimileri ise neşelendirir... Ama yine de içimizdekilerden çok dışımızdaki somut dünyayla iletişim kurmak orada varlığımızı göstermek isteriz.

Fakat, kişi, kendisini olumlu ve olumsuz taraflarıyla karşısındaki kimselere aktarır ve bunu yaparken, karşılık almak ve hem bireysel taraflarıyla hem de içinde yer aldığı aile grup kültür olarak bütünsel bir duygu zenginliğiyle hareket etmek ister. Dolayısıyla simgesel dünyasından ziyade, gerçek hayatta kendi türüyle ilişkilerini sürdürmeye meyleder.
Çünkü, toplumsal alan, bireyin ihtiyaçlarının karşılanması ve kişiliğinin gelişmesi hususunda da önemli bir yan faktördür.
İnsanın dört gereksinimi:

1- Yemeğe ve ya suya duyulan gereksinim.
2- Bağımlılık isteği: Özellikle güçlü ve yetenekli kişiler için korunma yardım edilme ve yol gösterilme gereksinimi.
3- Yakınlık duyma eğilimi: Başkalarıyla ilişki kurma onlarla yakından görüşme ve belli bir içtenlik düzeyine ulaşma isteği.
4- Egemen olmaya önderliğe eğilim duymak ve karar alma grubu etkileme isteği..
İnsanın hayatında bir başkasına da yer vermesi onu geliştirmekte ve beslemektedir. Burada kişiyi geliştiren şey, diğer insanlarla girişilen sosyo-psişik alış veriştir.
Küçük bir çocuk, varlığını ortaya koyabilmek için yaptığı cedelleşmelerin, çevresindeki insanlarla inatlaşmasının, istediğini yaptırmak için her yola başvurmasının ardında dahi, bir başkasının varlığını ve ona olan ihtiyacının tezahürleri vardır. Çocuğun bu arayışlarında, sadece kendisi yoktur, tepki verdiği kişi, yani karşısındaki de vardır, fakat karşısındakinin kendisine boyun eğmesini istemektedir. Ama yinede çocuk bu cedelleşmesinin ardından bir şeyler öğrenmektedir.
Obezitenin nedeni "mide beyni"

Araştırmaya göre çok yağlı ve şekerli beslenme tarzı, 100 milyondan fazla sinir hücresinin bulunduğu sindirim sistemindeki 'ikinci beyni' olumsuz etkiliyor.
Obezitenin, "mide beyninin" gelişim bozukluğundan kaynaklanıyor olabileceği belirlendi. Fransız Ulusal Sağlık ve Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü'nden (Inserm) Fransız ve Alman bilim insanları Raphael Moriez ve Michel Neunlist'in fareler üzerinde yaptığı araştırma, çocukken yağlı yiyecekler ve şekerli içecekler tüketmenin sindirim sistemindeki sinir hücrelerinin gelişimine zarar verdiğini gösterdi.

"The Journal of Physiology" dergisinde yayımlanan araştırma, çok yağlı ve şekerli beslenme tarzının sindirim sisteminin çevresindeki 100 milyondan fazla sinir hücresinin bulunduğu karındaki "ikinci beyni" olumsuz etkilediğini ortaya koydu. Bilimciler, bu tür beslenme şekliyle fareleri obez hale getirdi. Bu beslenme tarzının, sinir hücrelerinin bir bölümünün doğal olarak kaybolmasını engelleyerek, farelerin "ikinci beyninin" doğal gelişim sürecini değiştirdiği görüldü.

milli gazete