> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Aile Hayatı > Sizden Gelenler( Aile Hayatı ) > Aile vahdetin çekirdeği
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Aile vahdetin çekirdeği  (Okunma Sayısı 530 defa)
05 Ağustos 2010, 18:18:24
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 05 Ağustos 2010, 18:18:24 »



Aile: Vahdetin çekirdeği


İslam akidesinin omurgasını teşkil eden tevhid, “birlemek” manasına gelir. Akidevi alanda tevhid olarak tezahür eden şey, toplumsal alanda vahdet olarak tezahür eder. Bu açıdan, “Tevhid akidevi vahdet, vahdet sosyal tevhiddir” diyebiliriz. Kuldan Allah’a uzanan boyutta “birlemeyi” tevhid, kuldan kula uzanan boyutta “birleştirmeyi” vahdet ifade eder. Mü’minde birlik düşüncesi, tevhid akidesinin bir tezahürü olarak tecelli eder. Aile adını verdiğimiz müessese de bir birliktir. Zira aile, birbiri için yaratılan iki cinsin bir araya gelmesiyle oluşur.
Cinsiyet, üreme yeteneğine sahip tüm varlıkların hilkatinde vardır. Bunun kökeni bütün bir yaratılmışlar âleminin çift kutupluluğu yasasına dayanır. Her ne ki tek, o Yaratan’dır. Her ne ki çift, o yaratılandır. İşbu hilkat kuralı açısından, aile kurmak, yaratılmışlığı kabullenmek, yaratılış amacına (mâ-hulika leh) teslim olmaktır. Hilkat ve fıtrata saygı bunu gerektirir. Hz. Peygamber’e atfedilen; “Nikâh sünnetimdir, kim sünnetimden yüz çevirirse o benden değildir” hadisi bu hakikate işaret eder. Zira insanlık içerisinde hilkat ve fıtrata en saygılı olanlar, insanlığın ufuk şahsiyetleri olan peygamberlerdir. Hadisteki “benim sünnetim” ifadesinin açılımı “benim de tabi olduğum fıtri sünnet” olsa gerektir.
Hilkat ve fıtratın bir gereği olan aile kurumunun yokluğu düşünülemez. Bu takdirde insanın ictimai hayatından, dahası insan türünün bekasından söz edilemez. Neslin devamı sadece cinsel üreme yeteneğine indirgenemez. İnsan, adı üstünde, ötekiyle ünsiyet kurduğu zaman insan denilmeyi hak eder. Ancak teennüs ettiğinde “vahşi” olana mensup olmaktan çıkıp “insi” olana mensup olur. Zira insan İbn Haldun’un dediği gibi sosyal bir canlıdır. Bir ebeveynin bakım ve gözetimine olan ihtiyacı, diğer hiçbir canlıyla kıyaslanamaz. Diğer canlılar için hacet olan bakım ve gözetim, insan için zarurettir. Kaldı ki insanın psikolojik, akli ve ruhi ihtiyaçları, biyolojik ihtiyacından hiç de az değildir. Bu hakikat, konuyla ilgili Nisa 1 ve Hucurat 13. âyetlerde dile gelir. Sureye “kadınlar” anlamına gelen adını veren ve aileyle ilgili hükümler de içeren surenin 1. âyeti, çekirdeğini kadın ve erkeğin oluşturduğu aileyi ortaya çıkaran biyolojik süreci ele alır: “Ey insanlık! Sizi bir tek canlı varlıktan yaratan, ondan da eşini var eden ve her ikisinden de birçok erkek ve kadın üreten Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun!” (4:1) Yine Nisa suresi gibi aileyle ilgili bir çok hüküm içeren Hucurat suresinin 13. âyeti ise kavim ve kabileleri ortaya çıkaran sosyolojik süreci ele alır ve Nisa 1’in kaldığı yerden devam eder: “Ey insanlık (ailesi)! Elbet sizi bir erkekle bir dişiden yaratan Biziz; derken sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki tanışabilesiniz. Elbet Allah katında en üstününüz, O’na karşı sorumluluk bilinci en güçlü olanınızdır” (49:13). Her iki âyette müşterek olan iki unsur vardır: “Ailenin çekirdeği olan erkek ve kadın çiftleri” ve “takva”. Bu iki unsurdan birincisi insanın biyolojik ve sosyal varlığını, ikincisi ise manevi varlığını ayakta tutuyor.
Aile: Birini çekince diğeri ayakta kalamayan unsurlar
Burada akla gelen ilk soru şu: Peki, çekirdeğini karı-kocadan müteşekkil eşlerin oluşturduğu aileyi bunlardan hangisi ayakta tutuyor?
Bu soruya cevap vermek için aile kelimesinin soyağacına uzanmamız şart. “Kişinin bakmakla yükümlü olduğu hane halkı” için kullanılan terim, en dar anlamda birbirine dayanan karı-koca ikilisini ifade eder. Buna varsa çocuklar ve yakınlık derecesine göre bakımıyla mükellef olunan diğer yakınlar girer. Kelime “destek ve dayanak” anlamına gelen ‘avl/‘ayl köküne dayanır. Biri diğerine “dayalı” olduğu için terazinin bir kefesinin yukarıda olmasına ‘avl denir. Altına destek verilerek yapıldığı için gölgelik ve çardağa el-‘âle denilir. Destek alınan mutemet kimseye el-‘ıvel denilir. Bu köken bilgisinden yola çıkarak ‘aile için verilebilecek en güzel mana şudur: “Birbirinden destek alan, birbirine dayanan ve yaslanan, birini çekince diğeri ayakta kalamayan birden fazla unsur.”
Aile’yi, birbirini ayakta tutmak için çatılmış bir “çatı” olarak tanımlayan bu etimoloji, aile geometrisini birbirine paralel iki düzlem (------║) olarak değil, bir “üçgen”in çatısı (∆) olarak vermektedir. Birincisinde aileyi oluşturan ana sütunlar birbirine dayanmazlar. Onlar birbirine dayanmadıkları sürece de aile olamazlar. Zira ferttirler. Aynı çatı altında yaşasalar da bu böyledir. Zor da olsa çatıyı ayakta tutabilirler, fakat o çatı aileyi koruyan ve ayakta tutan bir çatı değil, aynı çatı altındaki bireylerin koruduğu ve ayakta tuttuğu bir çatıdır. Bireyler yorulunca o çatı da çöker. İkincisinde ise fertler birbirine dayanarak aile olmayı hak etmiştir. Bu geometride elemanlardan birini çekince diğeri ayakta kalamaz. Birbirine dayanmak için kafa kafaya vermişlerdir. Baş başa veren başlar, tek bir baş gibi olmuştur. Bereketi ise 2 baş değil 11 baş bereketidir. Tıpkı bir çift ayağın tek başa bağlı olduğu gibi, ailenin uyumu da bu geometriye bağlıdır. Ayaklardan biri diğerine “Ben olmazsam sen bir hiçsin” diyemez. İkisi de birbirine destek ve dayanaktır. Biri diğerine “Varlığını bana borçlusun” diyemez. İkisi de diğerinden bağımsız hareket edemez. Her biri, birbirinden kopunca çatının ayakta kalamayacağını bilir. İşbu noktada, vahyin inşa ettiği akılda ‘saçma’ ile birebir olan “Kadın mı erkekten, erkek mi kadından üstündür?” sorusunun hiçbir anlamı kalmaz. Zira onlar zevc’dirler. Zevc Kur’ani bir kavramdır ve anlamı aynı zamanda vahyin inşa etmek istediği aile tasavvurunu da yansıtır. Yukarıda verdiğimiz Nisa 1. âyette kullanılan kelime de budur. Zevc’in en güzel tarifi “biri diğerinin yerini tutmayan ve birbirini bütünleyen iki unsudan her biri”dir. Buna en güzel örnek İbn Manzur’un Lisanu’l-Arab’ta kelimeye verdiği zevcâ na’lin örnek cümlesidir: “Bir çift ayakkabının teki”. Bu durumda yukarıdaki sorunun “Sağ ayak mı soldan, sol ayak mı sağdan üstündür?” veya “Sağ ayakkabı mı soldan, sol ayakkabı mı sağdan üstündür?” sorusundan farkı yoktur.
Tabi ki aynı şey “eşitlik” tartışması için de geçerlidir. “Eşitse, sağ ayakkabıyı sol ayağa, sol ayakkabıyı sağ ayağa giy!” diyen haklı çıkacaktır. Bu hem ayağa, hem de ayakkabıya zulümdür. Bunlar “eş”tirler. Bazı eşleri eşitleme ve aynı kılma çabası, eşleri eşitlemez ve aynı kılmaz, fakat onları eş olmaktan çıkarabilir. Sonuçta ne eşit olurlar, ne de eş. Bu konudaki en güzel tanım, Kur’an’ın ba‘dukum min ba‘d (3:195) tanımıdır. Al-i İmran 195. âyette salih ameller işleyen erkekler ve kadınlar zikredildikten sonra bu kalıp kullanılır. Ba‘dukum min ba‘d kalıbı insan türünü oluşturan iki cinsten birinin diğerine mutlak üstünlüğüne değil, “bazı hususlarda birinin bazı hususlarda ise diğerinin üstünlüğüne” delalet eder. Bu üstünlüğü “çatı geometrisi” üzerinden açıklayacak olursak, ailede erkek sütununu oluşturan eleman hem dayanan hem de “onun üzerine çardak (el-‘âle) olup, koruyup gözeten” (kavvâm) rolüne sahiptir (Krş: Nisa 34). Kadın ise kendisine dayanan erkeğe dayanak (‘âile) ve sığınak olan; eşinin kendisini koruyup gözetme yükümlülüğünü, kutsi bir akitle ona teslim ettiği iffetini ve ondan olan neslini koruma sorumluluğuyla dengeleyen, aile çatısının diğer elemanıdır.
Ev şahsiyet okuludur
Aile geometrisi birbirine paralel iki düzlem değil, birbirine dayanan üçgendir dedik. Aile üçgeninin dik iki kenarını eşler oluştururlar. Yatay kenarını ise “mekân”, yani “ev” oluşturur. Zira aile kun (ol) emrinin tecellilerinden olan bir kevn’dir (oluş). Her kevn’in bir mekân’a ihtiyacı vardır. Aile de mekânsız olmaz. İşte “ev” o mekândır. Kur’an’da “ev” için iki kelime kullanılır: Beyt ve dâr. Birincisi kök olarak “gecelenen mekân” için kullanılır. İkincisi ise “sürekli insanların deveran ettiği, sağlam bir dîvar’ı (duvar) olan, girilip çıkılan, bazen sosyal işlevi de olan mekân” için kullanılır. Çadır beyt’tir, fakat taş bina dâr’dır. Her çadır beyt’tir, fakat Kâbe’ye verilen Beytullah (Allah’ın evi) adından da anlaşılacağı gibi, her beyt çadır değildir. İki kelime de ilerleyen zamanda birbirlerinin yerine kullanılmıştır. Daru’l-Erkam, Dâru’n-Nedve, Daru’s-Suffe adlarının, bu mekânların sosyal işleviyle bir irtibatı olsa gerektir.
Ahzab 33 ve 34. âyetlerin verdiği mesaj ışığında, vahyin kadını, “eve sahip olma” anlamında “evli” olmaya çağırdığı sonucuna varabiliriz. Bu çağrı, “modernizmin evsizliği”nin modern bireylerin başına açtığı musibetle daha bir önem kazanmıştır. Vahyin kadını vakarıyla oturmaya çağırdığı ev, bir tembelhane değil, içinde vahyin talim edildiği ve hikmetin hâkim olduğu “Kur’an ve hikmet evi”dir (33: 33-34). Böyle bir ev mü’min kadının ikinci tesettürüdür. Tabii ki bu durumda tesettür de mü’min kadının birinci evi hükmündedir. Bu yüzdendir ki tesettür emri bir “giyinme” değil, bir “örtünme” emridir. Giyinme her zaman örtmeyebilir. İçinde tesettür şuuru olmayan bir giyinme, kolayca teşhirin tamamlayıcı bir unsuruna dönüşebilir. Bu sonuç, giyinmeyi “ikinci ten” olarak gören bir akla dayanır. Vahyin inşa ettiği bir akla göre ise giyinme, tesettür şuuruyla birlikte kadının birinci evidir.
Hz. Peygamber vahyi ilk aldığında “sokağa” değil “eve” döndü. Çünkü ev “Nereden başlamalı?” sorusunun tam cevabıydı. Hz. Peygamber de oradan başladı. Aynı soru şöyle de sorulabilir: “Firavun’un zulmü annelerin rahmine kadar uzandığında ne yapılabilir?” bu suale vahyin verdiği cevap açıktır: “Derken Musa ve Kardeşine şöyle vahyettik: “Şehirde toplumunuz için bazı evleri karargâh edinin; kendi evlerinizi ise ibadethaneye dönüştürerek ibadetinizi eda edin! Ve (bunu yaparsanız, o zaman) mü’minleri (zaferle) müjdele!” (10:87) Burada tarif edilen evin işlevini Mekke’de Erkam’ın evi görüyordu. Muhammedi davete ilk icabet edenlerin Daru’l-Erkam’a “Daru’l-İslam” (İslam’ın Evi) adını vermeleri boşuna değildi (İbn Sa’d, Tabakât).
Kur’an’ın tarifini yaptığı...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Aile vahdetin çekirdeği
« Posted on: 20 Nisan 2024, 06:34:06 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Aile vahdetin çekirdeği rüya tabiri,Aile vahdetin çekirdeği mekke canlı, Aile vahdetin çekirdeği kabe canlı yayın, Aile vahdetin çekirdeği Üç boyutlu kuran oku Aile vahdetin çekirdeği kuran ı kerim, Aile vahdetin çekirdeği peygamber kıssaları,Aile vahdetin çekirdeği ilitam ders soruları, Aile vahdetin çekirdeğiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes