Konu Başlığı: "Evlilik aşkı Öldürür" diyenler . . . Gönderen: Ekvan üzerinde 20 Temmuz 2011, 10:54:02 "Evlilik aşkı Öldürür" diyenler . .
Yapılan bir araştırmaya göre ülkemizde günlük konuşmada lise mezunları 95 kelimeyle üniversite mezunları ise 115 kelimeyle hayatlarını idame ediyor konuşuyor düşünüyor tartışıyormuş. Bu 95 kelimenin yarısını da küfür ve hakaret kelimeleri oluşturduğuna göre nasıl konuştuğumuz düşündüğümüz tartıştığımız ortaya çıkmış oluyor. Üniversite öğrencilerinin Halit Ziya Uşaklıgil’in “Aşk-ı Memnu” romanını kitapçılarda görünce “aa dizinin kitabını basmışlar” diyebildiği bir kültürel birikimin kalibresini siz düşünün artık. Bu örnek abartılı dahi olsa çevremizde bu minvalde birçok derinliksiz düşüncelerin ne tür lakırdılar ettiğine şahit olmuşluğunuz vardır elbet. Şimdi üniversite öğrencileri de ne kadar cahil iki satır kitap okumuyorlar kabilinden laflar edecek değilim benim derdim başka! Aksine okuduklarımızı unutalım derdindeyim. Toplum olarak kültür sanat ve hayata dair en önemli beslenme kaynağımız televizyon ve internet iken internette de en çok tıklanan güzeller galerisi iken “düşünmek tefekkür etmek” artık zül geliyor yoruyor insanları. (Burada kurunun yanında yaşı da yakmıyorum istisnalar kaideleri bozmaz düsturuyla yazıyorum.) Hâl böyle olunca da hazır “düşünülmüş düşüncelere” sarılıyor insan. Şu an içinde bulunduğumuz hayat ve iletişime geçtiğimiz iletişim araçları önce bizleri insanoğlunu her türlü canlıdan ayıran en önemli özelliğini yani “düşünme kabiliyetini” elinden alıyor ama; buna ihtiyaç duyduğumuz için de “kalıp olarak tasarladığı düşünülmüş düşünceleri” bize yutturup hazmettiriyor. Biz de kendi düşüncelerimizmiş veya görüşümüzmüş gibi bu düşünceleri dillendiriyoruz. Medeniyet birikimimizle din ile kültürel değerlerimizle aramızı açan sosyal hayatımızı dinamitleyen kalıp cümleler “aklımızdaki sesler” kimin sesi kimin cümlesi? Misâl bekar bir gence “neden evlenmiyorsun?” diye sorduğunda maddi durumları sıraladıktan sonra “abi evlilik aşkı öldürüyor” diye evliliğe dair hazır bir cümleyle cevap veriyor. Veyahut “daha gencim gençliğimi yaşayayım ki evlendiğimde gözüm dışarıda olmasın” diyerek hazır düşünülmüş bir görüşü savunup tatbik ederek sosyal hayatını dinamitliyor. Evlilik hayatını aşkın katili olarak ortaya atanlar bu düşünce tutunca aşka da ömür biçtiler. Aşkın ömrü 3 yıl 5 yıl en uzunu 10 yıl 11 ay… Evlilik hayatını özendiren bir tek ezber cümlemiz var mı? Bir düşünelim… YOK! (Ayet hadis dini metinler bunları söylemeyin zaten bunların kuşatmadığı bir hayatı sorguluyorum.) Evlilikle ilgili sosyal hayatımızı dinamitleyen bir diğer kalıp cümle ise “imzayla evlilik mi olurmuş?” cümlesidir. Bu düşünceyi savunanlar “iki kişi birbirini seviyorsa imzaya ne gerek var” demeye getiriyorlar akılları sıra ama bu sözü söyleyenler yani “evlilik imza değildir” diyenler hasbelkader evlendiklerinde maddi haklarını garantiye almak için “evlilik protokolü” imzalamaktan geri durmuyorlar. Şimdi soralım evliliği sevgiyi birlikteliği ortak hayatı bu protokolle mekanikleştirmedin mi maddileştirmedin mi? Evlilik protokolü imzalayarak evlenenler evlendikleri gün boşanma belgelerini de imzalamış olmuyorlar mı?! Evlilikteki şahitliği topluma duyurmayı ve imzayı küçümseyenler “nikâhsız birlikteliği” de teşvik ettiklerini bilmelidirler. Hayata bakışımızı felsefemizi belirleyen tasarlanmış kalıp cümlelerle fikriyatımızı zikriyatımızı ve hayatımızı anlamlandırmaya çalışmayalım. Aklımızdaki seslere kulak vermeden önce zihnimizi formatlayıp temizleyelim derim. Bu arada evlilik aşkı öldürmez aksine aşkı sevgiyi ve özellikle de muhabbeti yaşatır. Evlendikten sonra aşk kendini muhabbete döndürür. Fıtrat olarak erkeğin düz ve net kadının karmaşık ve duygu dünyasının ani geçişlere açık olması aşkı yaşatması adına Allah’ın bir lütfûdur. Oktay BERBER . |