> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siyer-i Nebi > Savaş ve Barış
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Savaş ve Barış  (Okunma Sayısı 845 defa)
06 Mart 2010, 12:28:18
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 06 Mart 2010, 12:28:18 »



Savaş ve Barış

M.S. 626 yılının ilk aylarında Fatıma bir erkek ço­cuğu daha dünyaya getirdi. Peygamber (s.a.v.) el-Hasan ismini çok seviyordu. Bu nedenle Fatma´nın ikinci çocu­ğuna «küçük Hasan» yani «küçük güzel adam» anlamına gelen Hüseyin adını verdi. O sıralarda «fakirlerin annesi» diye tanınan yeni zevcesi Zeyneb hastalandı ve vefat et­ti. Vefat ettiğinde, Peygamber (s.a.v.)´le henüz sekiz ay­lık evli idi. Peygamber (s.a.v.) onun cenaze namazını kıl­dırdı ve onu Baki mezarlığında kızı Rukiye´nin mezarının yakınına gömdü. Bunu takip eden ay Peygamber (s.a.v.) in kuzeni Ebu Seleme (r.a) Uhud´da aldığı önce çabuk iyi­leşen, fakat sonradan tekrar açılan yara nedeniyle oldu. Peygamber (s.a.v), öldüğü sırada onun yanındaydı ve o son nefesini verirken dua ediyordu. Öldükten sonra gol­lerini de Peygamber (s.a.v.) kapattı.

Ebu Seleme (r.a) ve Ümmü Seleme (r.a) birbirine çok bağlı bir çiftti. Ümmü Seleme kocasına, ikisinden biri öl­düğünde evlenmemek üzere anlaşma yapmalarını teklif etti. Fakat Ebu Seleme, eğer kendisi önce ölürse, karısının mutlaka evlenmesi gerektiğini söyledi ve şöyle dua etti «Allah´ım, Ümmü Seleme´ye benden sonra, benden daha iyi ve ona acı ve elem çektirmeyecek bir koca ver». Ebu Seleme´nin Ölümünden dört ay sonra Peygamber (s.a.v.) Ümmü Seleme´ye evlenme teklif etti. Ümmü Seleme ken­disinin Peygamber (s.a.v.)´e uygun bir eş olmadığını öne sürdü. «Ben yaşlı bir kadınım» dedi «ve yetimlerin annesiyîm. Bunların yanısıra bir de benim kıskançlık huyum var. Ey Allah´ın Rasulü, senin birden fazla eşin var.» dedi. Peygamber (s.a.v.) şöyle cevap verdi: «Yaş konusunu ele alırsak ben senden yaşlıyım. Kıskançlığa gelince, Allah´a bu huyu senden alması için dua ederim. Çocuklarına ise Allah ve Rasulü göz kulak olacaktır». Böylece evlendiler ve Ümmü Seleme, sağlığında Zeyneb´in olan odaya yer­leşti.

Ümmü Seleme (r.a), yaşı ile ilgili söylediklerine rağ­men henüz yirmidokuz yaşında genç bir kadındı. Ebu Se­leme ile Habeşistan´a hicret ettiğinde sadece onsekiz ya­şındaydı. Kıskançlığına gelince, Ümmü Seleme bu evlilikle imtihan edileceğinden haklı olarak korkuyordu. Bu korku­yu taşıyan sadece o değildi. Aişe, Hafsa ve Zeyneb´i zorluk çekmeden kabul etmişti. Fakat belki de kendi yaşı ilerle­diği için -ondört yaşındaydı- bu kez durum farklıydı. Aişe, Ümmü Seleme´yi sık sık görürdü, Fatıma´nın düğün ha­zırlıklarını birlikte yapmışlardı. Fakat Aişe hiçbir zaman ona muhtemel bir rakip gözüyle bakmamıştı. Fakat şim­di, Medine´de herkes Peygamberin yeni evliliğinden ve ge­linin güzelliğinden konuşuyordu. Aişe bunları duyduğun­da sıkılmıştı. «Onun güzelliği ile ilgili şeyler bana anlatı­lınca çok üzülmüştüm» dedi. «Onu yakından görebilmek için gittim ve onun anlatmlandan kat kat daha güzel oldu­ğunu gördüm. Bunu Hafsa´ya da anlattım. Hafsa: «Hayır, sen kıskandığın için böyle söylüyorsun o anlattıkları gibi değil» dedi. Daha sonra kendi gözüyle karar vermek için Ümmü Seleme´nin yanma gitti. Döndüğünde bana: «Onu kendi gözlerimle gördüm. Senin söylediğin kadar güzel de­ğil, ama yine de güzel sayılır» dedi. Bunun üzerine tek­rar onu görmeye gittim. Gerçekten de Hafsa´nın dediği gi­biydi. Fakat ben yine de kıskanıyordum»[1].

Ebu Süfyan´ın Uhud´dan sonra teklif ettiği ve Pey­gamber (s.a.v.)´in de kabul ettiği Bedir´de yapılacak olan ikinci çarpışmanın zamanı yaklaşıyordu. Fakat o yıl kurak bir yıldı ve Ebu Süfyan, yolculukta atların ve develerin yi­yebileceği yeşillikler olmadığının farkındaydı. Savaş bo­yunca gerekli olan yemi Mekke´den taşımaları gerekiyor­du. Fakat Mekke´deki stokları da bitmek üzereydi. Ebu Süf­yan kendi teklifinden geri dönme şerefsizliğini göstermek istemiyordu. Muhammed (s.a.v.)´in bu anlaşmayı bozma­sını bekliyordu. Fakat Yesrib´den savaşa hazırlanıldığı ha­berleri geliyordu. Kararını değiştirmesi için ona bazı şey­ler öne sürülebilir miydi? Ebu Süfyan, Süheyl ve diğer bir­kaç Kureyş liderine danıştı. Birlikte bir plân yaptılar. Gatafan kabilesinin beni Aşça´ kolunun liderlerinden olan Nuaym, Süheyl´in arkadaşıydı ve o sırada Mekke´de idi. Ona güvenebileceklerini düşündüler. O, Kureyş´ten olma­dığı için tarafsız ve objektif bir gözlemci ve tavsiyeci gibi görülebilirdi. Eğer müslümanları Bedir´deki karşılaşmadan vazgeçirmeyi başarırsa ona yirmi deve vereceklerini vadettiler. Nuaym bu teklifi kabul etti ve vahaya doğru yola çıktı. Orada Ebu Süfyan´m Bedir´deki karşılaşma için çok büyük bir ordu kurduğu haberini yaydı. Her toplulukla ayrı ayn konuştu. Ensara, Muhacirlere, yahudilere ve mü­nafıklara tehlikenin geldiğini söyledi ve alarm haberini şöyle bir tavsiyeyle bağladı: «Burada kaim, onlara karşı çıkmayın. Hiçbirinizin sağ olarak geri dönebileceğinizi zannetmem». Yahudiler ve münafıklar Mekke´lilerin ordu hazırlamasına sevindiler ve bu haberlerin Medine´de da­ha da yayılmasını sağladılar. Nuaym, müslümanlar üzerin­de de etkili olmuştu. Çoğu Bedir´e gitmenin akıl kârı ol­madığını düşünüyordu. Müslümanların bu tutumunu Pey­gamber (s.a.v.) de haber aldı ve kendisiyle birlikte kim­senin gelmeyeceğinden endişe etmeye başladı. Fakat Ebu Bekir ve Ömer, her ne olursa olsun Kureyş´e verdiği söz­den dönmemesi için onu uyardılar. «Allah dinini destekler» dediler, «Ve Allah Rasulüne güç verir». Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) : «Tek başıma bile olsam gideceğim" dedi.

Bu bir iki kelime Nuaym´ın develerinden olmasına ve tam başaracağım sandığı anda tüm çabalarının boşa gitmeşine neden oldu. Fakat kendisine rağmen görevinin, yan­lış olduğunu farketmişti: Medine´de kendi deneyimlerinin ve etkisinin ötesinde birşeylerin yürürlükte olduğunu an­lamış ve İslam´ın ilk tohumları kalbine yerleşmişti. Pey­gamber (s.a.v.) önceden kararlaştırdığı şekilde çok sayı­da deve ve sürücüsü ile on da atlı adamı yanına alarak yola çıktı. Çoğu Bedir Panayırı´nda satmak üzere yanla­rına ticari eşya almışlardı.

O sırada Ebu Süfyan Kureyşlilere şöyle diyordu: «Bir-iki günü yolda geçirelim, sonra geri dönelim. Eğer Muhammed (s.a.v.) ortaya çıkmazsa, bizim yola çıktığımızı ve tek­rar geri döndüğümüzü duyacaktır. O sözünde durmamış ve sözünden dönme suçu ona ait olacaktır». Fakat Ebu Süf-yan´ın ümitlerinin tersine Peygamber (s.a.v.) ve arkadaş­ları gelmişler ve Bedir panayırında sekiz gün kalmışlardı. Panayıra katılan Araplar ise Kureyş´in sözünden döndüğü ve Peygamber (s.a.v.)´in sözünde durduğu haberini tüm Arabistan´a yaymışlardı. Müslümanların moral zaferinin arttığı ve kendilerinin Arapların gözünden düştüğü habe­ri Mekke´ye ulaştığında Safvan ve diğerleri, Bedir´de ikin­ci bjr karşılaşma için söz verdiği için Ebu Süfyan´ı azar­ladılar. Fakat bu başarısızlık onların bu yeni dini ve ta­raftarlarını ortadan kaldırmak için plânladıkları büyük savaş hazırlıklarını engellemedi.

Bedir´den döndükten sonra Medine´de bir ay boyunca barış dolu bir ortam yaşandı. Fakat bir ay kadar bir süre sonra bazı Gatafan kabilelerinin Yesrib´e saldırı hazırlık­larına giriştiği haberi ulaştı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) hemen dörtyüz kişilik bir ordu kurup Necd üze­rine yürüdü. Ama onlar oraya ulaştıklarında düşman çok­tan kaçmıştı. Bu sefer sırasında Peygamber (s.a.v.)´e «Kor­ku namazı»nı nasıl kılacağını anlatan bir vahiy geldi. Bu âyetlerde savaş sırasında ordunun nasıl namaz kılacağı, düşmandan korku anında neler yapılacağı, nasıl bir grup namaz kılarken, diğer bir grubun gözcülük edeceği anla­tılıyordu. (Nisa: 101-102)

Bu grupla birlikte yolculuk edenlerden biri de Abdul­lah´ın oğlu Cabir idi. Daha sonraki yıllarda, konak yerlerinden birinde meydana gelen bir olayı şöyle anlattı: «Biz Peygamber (s.a.v.)´in yanındayken ashabdan biri elinde yakaladığı bir kuşla geldi. O sırada yavru kuşun annesi kendisini o adamın ellerine attı. İnsanların yüzü şaşkın­lıkla dolmuştu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) şöyle dedi: «Bu kuşa mı hayret ediyorsunuz? Onun yavrusunu aldınız, o da merhametinden kendisini sizin ellerinize yav­rusunun yanına attı. Allah´a yemin ederim ki Rabbiniz si­ze karşı bu kuşun yavrusuna gösterdiği merhametten da­ha fazla merhamet eder»3. Daha sonra adama yavru kuşu aldığı yere koymasını emretti».

Peygamber (s.a.v.), bir keresinde de şöyle demiştir: Allah´ın yüz rahmeti vardır. Bunlardan birini insanlar, cinler, sığırlar ve diğer hayvanlara indirmiştir. Bu şekil­de, bu yaratıklar birbirlerine karşı merhamet beslerler ve vahşi yaratıklar, yavrusuna karşı merhametli olmaya yö­nelir. Geri kalan doksandokuz merhameti de. Allah kendi­sine ayırmıştır. Bununla Hesap Günü kullarına merhamet eder»[2]

Cabir (r.a) Medine´ye dönerken Peygamber (s.a.v.)´le birlikte birkaç kişinin geriden takip ettiği ve diğer grup­ların çok önlerde yol aldığı haberini de vermiştir. Cabir´in devesi yaşlı ve zayıf olduğu için çoğunluğu oluşturan ilk gruba ayak uyduramamış ve geri kalmıştı. Peygamber (s.a.v.) ona rastlayınca neden bu kadar geride kaldığını sordu. O; «Ey Allah´ın Rasulü,» dedi, «bu deve bundan hızlı gidemiyor». Peygamber (s.a.v.): «Deveni çöktür» dedi, kendi devesini de çöktürdü. Cabir (r.a) bundan sonrasını şöyle anlatıyor: «Şu sopayı bana ver dedi, ben de verdim. Peygamber (s.a.v.) elindeki sopayla bir iki kez ona vurdu. Daha sonra deveme binmemi istedi ve yolumuza devam ettik. Rasulünü Hak´la gönderene yemin olsun ki benim de­vem onunkini geçti.»

«Yol boyunca Rasulullah (s.a.v.)´la sohbet ettik. O ba­na: «Deveni bana satar mısın?» dedi. Ben «Onu sana hibe ederim» dedim. O: «Hayır, onu bana sat dedi.» Cabir onun sesinin tonundan pazarlık yapmak istediğini anladı. «Ona bir fiyat vermesini söyledim» dedi Cabir, Bana: «Ona bir dirhem veririm» dedi. Ben «Bu çok az» dedim. O: «Peki iki dirhem olsun» dedi. Fakat ben yine «Hayır» dedim. O da fiyatı kırk dirheme yani bir Dirim (guncel altına ulaşın­caya kadar yükseltti. Bu fiyata razı oldum. Bana. «Sen hiç evlendin mi, Cabir?» diye sordu. Ben de evlendiğimi söy­ledim. O: «Daha önceden ev...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Savaş ve Barış
« Posted on: 24 Nisan 2024, 11:26:02 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Savaş ve Barış rüya tabiri,Savaş ve Barış mekke canlı, Savaş ve Barış kabe canlı yayın, Savaş ve Barış Üç boyutlu kuran oku Savaş ve Barış kuran ı kerim, Savaş ve Barış peygamber kıssaları,Savaş ve Barış ilitam ders soruları, Savaş ve Barış önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes