> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Zina İftirası
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Zina İftirası  (Okunma Sayısı 2033 defa)
30 Temmuz 2012, 17:39:07
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 30 Temmuz 2012, 17:39:07 »



CEZA HUKUKU (III)

Zinâ İftirası (Kazf)
 
İslâm hukuku, insanların gayri meşru bağlan­tılarının ve haram ilişkilerinin toplumda ya­yılmasına kesin bir yasak koymaktadır. Bu hükmün amacı sayısız kötülükleri daha başın­dan engellemektir. Bu durumda ortaya çıkabi­lecek en büyük kötülük, derinden derine ahlâk dışı bir havanın yayılmasıdır. Biri çıkar, doğru yanlış bir başkasının yaptıklarını anla­tır, diğeri onu daha fazla şüphe ve ilavelerle daha başkalarına aktarır. Böylece toplum içinde kötü ihtiras ve arzuların doğmasına ka­pı açılmış olur. İslâm hukuku bu kötülüğü durdurmak amacındadır. Bir yandan, zina ha­linde yakalanan ve suçu delille sabit olan ki­şiye, başka bir suç karşılığında verilmeyen en ağır cezayı verirken, öte yandan bir kişiyi zi­na ile suçlayıp da bunu ispatlayamayana bir daha böyle iftirada bulunmaması için 80 değ­nek vurur. Şayet iddia sahibi, ahlâk dışı hare­keti gözleriyle görse bile, gizliyi açığa vurup kirin yayılmasına çalışacak yerde, gördüğünü toplumda yaymaktan kaçınarak doğru yetkili­lere koşacak ve suçluların mahkemece ceza­landırılmalarını sağlayacaktır. Kur'ân-ı Kerîm bu husustan şöyle bahsetmektedir: "Namuslu kadınlara (zina suçu) atıp da sonra (bu suçlamalarını isbat için) dört şahit getir­meyenlere seksen değnek vurun ve artık onla­rın şahitliğini asla kabul etmeyin. Onlar yol­dan çıkmış kimselerdir. Ancak bundan sonra tevbe edip uslananlar hâriç. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (24: 4-5).

Kur'ân'daki "namuslu kadınlara (zina suçu) atıp da" ifadesi basit bir suçlama değil, iffetli kadınların namusuna karşı suçlamayı sözko-nusu etmektedir. Sonra, suçlayanlardan dört şahit getirmelerinin istenmesi de, bunun zina ile ilgili olduğuna bir başka delildir. Çünkü İslâm hukukunda dört şahit getirme şartı yal­nızca zina ile ilgilidir. Bu sebeple âlimler hır­sızlık, içki, faiz alıp verme gibi suçlamaları da kapsamasın diye, âyetin zina suçlusuyla il­gili olduğunda görüş birliğine varmışlar ve bu tür suçlamaya mahsus olmak üzere kazf adını vermişlerdir. Kazf'dan ayrı olarak, diğer ifti­ralarla ilgili cezaları tayin etme yetkisi hâkimlere veya gerektiğinde iftira ve hakaret ile ilgili genel kanunlar çıkarabilecek olan İslâm Devleti Şûra Meclisi'nin içtihadına bı­rakılmıştır. (The Meaning of th Qur'an, c. vm).

Kazf ile ilgili ceza yukarıda belirtilen âyet ile belirlenmiştir. Hz. Aişe şöyle rivayet etmek­tedir: "Bana yapılan iftirada suçsuz olduğumu bildiren âyet-i kerime (24: 11) indiği vakit Rasûlullah minbere çıktı ve iftirayı anlattı. Vahyolunan âyeti okudu. Minberden indiği vakit iki erkekle bir kadının cezalandırılmala­rını emretti. Onlara had tatbik olundu." (Ebu Davud).

Kazf "m cezalandırılabilir olması için, birinin delilsiz olarak bir başkasını ahlâksızlıkla suç­laması yeterli olmayıp kâzif (suçlayan), mak-zuf (suçlanan) ve bizzat kazf ile ilgili yerine getirilmesi gereken belirli şartlar bulunmalı­dır: Kâzif ile ilgili şartlar şunlardır:

1- Yetişkin olmalıdır, eğer değilse kendisine had değil ta'zîr uygulanır.

2- Aklı yerinde olmalıdır. Deli veya aklî den­gesi yerinde olmayan kişilere had uygulan­maz. Aynı şekilde yasaklanmış uyuşturucu ve sarhoş edicilerin dışında, kloroform gi­bi sarhoşluk veren bir şeyin etkisindeki ki­şi de kazf suçlusu sayılmaz.

3- Baskı altında değil, kendi hür iradesi ile hazfta, bulunmuş olmalıdır.

4- Makzufun babası veya dedesi olmamalı­dır, çünkü bunlara had uygulanamaz. Ha-nefilere göre bir beşinci şart daha vardır ki o da; yalnızca hep el-kol hareketi yapan bir kişi kazfla suçlanamayacağından,

sarhoş da olmamalıdır. İmam Şafiî buna karşı çıkar. Sarhoşun el-kol hareketleri açık ve herkesin ne demek istediğini anla­yabileceği şekildeyse, bir kimsenin adını kirletmek için el-kol hareketi sözden daha az zararlı olmayacağından o da kâzif sayı­lır. Hanefiler bu noktada ta'zîr cezasını Önerirler.

Makzuf (suçlanan) ile ilgili şartlar şunlardır:

1- Aklı ve şuuru yerinde olmalıdır. Yani, aklı ve şuuru yerindeyken zina etmiş olmakla suçlanmalıdır. Çünkü deli bir kişi iffetini tam olarak muhafaza edemez ve bundan dolayı ona had uygulanamaz. Bu sebeple, onu suçla­yan da az/cezasını haketmiş olmaz.

2- Müs­lüman olmalıdır.

3- Yetişkin olmalıdır.

4- Hür olmalıdır.

5- İffetli ve temiz bir karakteri ol­malıdır.

Kazfm kendisi ile ilgili şart ise şudur: İddia, müphem olmayan, sarih bir şekilde ifade edil­melidir. Zina suçlamasının müphem atıflarla yapılması güvenilir bir dayanak değildir. Bu mesele ile ilgili diğer önemli hususlar aşağıda belirtilmiştir:

1- Kazf affedilebilir bir suç değildir. Şayet suçlanan kişi, davayı mahkemeye getirmezse durum farklı olacaktır; fakat dava mahkeme­ye getirilecek olursa, suçlayanın suçlamasını ispatlaması istenir. Şayet ispatlayamazsa ken­disine gerekli had uygulanır. Sonra, mahkeme de suçlanan da onu affedemez ve mesele ne tazminat ile çözümlenebilir, ne de suçlayan tevbe ve özürle cezadan kurtulabilir. Bu ko­nuda Rasûlullah şöyle buyurmuştur: "Had­di gerektiren suçlan aranızda bağışlayın, fa­kat dava bana geldiğinde ceza vacip olacak­tır." (Ebu Davud).

2- Bir kişinin kazf suçunu işlediği sâbît olduktan sonra, onu gerekli had cezasından kurturabilecek tek şey, mahkemede suçlanan ki­şinin falancayla zina halinde gördüklerini be­lirtecek dört şahit getirmesidir. Kur'ân'ın, söz konusu âyetlerinde (24:4-5) kazf suçundan kurtulabilmesi için gerekli şehadeti temin edemeyen kişi hakkında üç hüküm vardır:

a- Kendisine 80 değnek vurulmalıdır,

b- Artık hiç bir şehadeti kabul edilemez,

c- Bizzat fâsık olur. Bundan sonra Kur'ân'da şöyle de­nilir: "...Ancak bundan sonra tevbe edip usla-nanlar hâriç. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (24: 5).

Burada şu soru ortaya çıkmaktadır: Tevbe edip, düzelenlerin affedilmesi bu üç emirden hangisine yöneliktir? Fâkihler, birinciyle ilgi­li olmadığında müttefiktirler. Yani tevbe ce­zayı kaldırmaz ve ne olursa olsun suçluya gerekli değnek cezası uygulanır. Fâkihler affın üçüncü emre yönelik olduğu konusunda da müttefiktirler; tevbe ve ıslâhtan sonra suçlu daha fazla günahkâr olmayıp fâsıklıktan çıka­cak ve Allah kendisini affedecektir. {The Me-aning ofthe Qur'an, c. VIII).

3- Kazf kanunu bir başka kadın veya adamı zina ile suçlayan ve bunu ispat edemeyen kişi için uygulanacak haddi belirlemektedir. Fakat "bir kişi kendi karısını zina hâlinde görürse ne yapmalı?" sorusu akla gelmektedir. Eğer onu öldürürse, cinayetten dolayı suçlanacak ve cezalandırılacaktır. Öldürmeyip şahit ara­maya gitse, suçlu kaçabilir; olanı görmezlik­ten gelse, buna uzun süre katlanması müm­kün değildir. Tabii ki kadım boşayabilir, fakat bu durumda, ne kadın, ne de onunla ilişkiye giren manevî veya fizikî bir cezaya uğrama­yacak ve bu gayri meşru İlişkiden kadın ha­mile kalırsa o zaman da bir başkasının çocu­ğunu besleme yükünü çekmek zorunda kala­caktır.

Bu mesele Sa'd b. Ubâde tarafından nazarî olarak ortaya atılmıştır (Buhari ve Müslim). Fakat çok geçmeden, gerçek olaylar buna şahit olan kocalar tarafından Rasûlullah'e getirildi. Abdullah b. Mes'ûd ve tbni Ömer tarafından nakledilen rivayetlere göre, Ensar'dan bir Müslüman Rasûlullah'e gelerek Şöyle demiştir: "Yâ Rasûlullah! Şayet bir adam, bir başkasını karısıyla yakalar ve suç­lamada bulunursa ona kazf haddi vuracaksı-nız, şayet karısını öldürse siz de onu öldüreceksiniz; sessiz kalsa ızdırap duyup duracak; bu durumda bu adam ne yapsın?" dedi. Bu­nun üzerine Rasûlullah: "Ey Allah'ım, bu meselede bana bir çözüm ver!" diye dua etti (Müslim, Buhari, Ebu Davud, Ahmed ve Nesei).

İbni Abbas'dan rivayetle, Hilâl b. Ümeyye günah işlerken yakaladığı karısının durumunu Rasûlullah'e getirdi. Cevap olarak Rasûlullah şöyle dedi: "Ya şahit getirirsin veya sırtına hadd vurulacak!" Bunun üzerine sahabiler arasında bir panik ve telâş başladı. Hilâl: "Seni hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki ben doğruyu söylü­yorum, gözümle gördüm, kulağımla işittim. Eminim ki, Allah bir hüküm gönderecek ve benim sırtımı (cezadan) koruyacaktır." Bu olay üzerine (24:6) âyet-i kerimesi nazil oldu (Buhari, Ahmed ve Ebu Davud).

Bu ayette ortaya konan hukukî işleme li'ân kanunu denir.


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Zina İftirası
« Posted on: 19 Nisan 2024, 20:44:54 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Zina İftirası rüya tabiri,Zina İftirası mekke canlı, Zina İftirası kabe canlı yayın, Zina İftirası Üç boyutlu kuran oku Zina İftirası kuran ı kerim, Zina İftirası peygamber kıssaları,Zina İftirası ilitam ders soruları, Zina İftirasıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes