Konu Başlığı: Yetişkinliği Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 11 Haziran 2012, 07:22:34 2- Yetişkinliği Erginliğe ulaştığı zaman, Muhammed, emin ve doğruluk vasıflarıyla iyice tanınmıştı. Şu anda insanların kıymetli varlıklarını bankalara bıraktıkları gibi, o zaman Mekke halkı da mücevher ve paralarım ona bırakacak kadar güveniyordu. İslamî Tevhid akidesini tebliğe ve putlara karşı çıkmaya başladıktan sonra, Kureyşliler Muhammed'a düşman olmuşlar, onun peygamberliğine muhalefet etmişler, fakat yine de değerli eşyalarını onda muhafaza etmişlerdi. Rasulullah ve ashabı üzerlerinde baskı ve zulüm iyice arttığında Medine'ye hicret etmeye karar verdi. O gece, müşrikler Rasulullah'ın evini sarmıştı. Amaçları Rasulullah 'ı öldürmekti. Fakat o, görevinin öyle bilincindeydi ki, kendisine emanet edilen bütün değerli eşyaları ertesi gün sahiplerine dağıtmak üzere Ali'ye bıraktı. Kabe'nin inşaatı sırasında Hacerül Esved taşının yerine konması hakkında Kureyşliler arasında çıkan ve kanlı bir kavgaya dönüşmek üzere olan ihtilâfı da yine zeki bir planla genç Muhammed çözmüştü. Muhammed, daha sonra olgunluk devresinde olduğu gibi gençliğinde de çok sade ve faziletli bir hayat yaşamış ve her tür dünyevî eğlencelerden uzak durmuştur. İbni İshak'a göre: 'Allah'ın elçisi büyürken, Allah onu putperestliğin kötülüklerinden muhafaza etmekteydi. Çünkü, o olgunluğa erdiğinde İnsanlığın en iyisi, en mükemmeli olacaktı; mükemmel bir karakter ve ahlâka sahip, mükemmel bir komşu, en nazik, en müşfik, en doğru ve güvenilir insan. Yüce ve erdemli bir hayat ile kötülük ve ahlâksızlıklardan korunmuştur. Çünkü Allah onu peygamberlikle şe-reflendirecekti." Hz. Ali'nin anlattığına göre, bir gün Rasulullah 'a hiç putlara ibadet edip etmediğini sormuşlardı. Rasulullah, putlara asla ibadet edip, tapınmadığını söylemiştir. Hiç içki içip içmediği sorulduğunda da hiç ağzına almadığını söylemiştir. Rasulullah bu davranışları, peygamberlikten önce dahi hiç sevmediğini, ahlâksızlık ve putperestliği, cehalet ve küfrün utanç verici işleri olarak gördüğünü söylemiştir. Tarihte, Muhammed 'dan daha iyi peşinden gidilecek bir örneği kim bulabilir? Üstün bir hayat düsturu, yüksek bir ahlâka sahip ve mükemmel bir insan. Gençliğinin do-ruğundayken çoğu insanın genç ve güzel bir kızla evlenmek istediği bir zamanda, kendisinden on beş yaş daha büyük, kırk yaşında bir dulla evlenmiştir. O vaktinin çoğunu tefekkür ile geçiriyordu. Çevresini kuşatan ahlâkî çöküş; kabilevî çekişme ve savaşlar, putperestlik, karanlığa boğulmuş halkının günahları onu rahatsız ediyordu. Çoğu zaman, Mekke yakınındaki Hira dağında günlerce insanlığı ilgilendiren bu konularda tefekkür ederdi. Rahim olan Allah'a, insanları karanlık, cehalet ve günah vadilerinden kurtarması için dua, ederdi. Ama, Allah'ın Rahmeti'nin yakın zamanda kendisine peygamberlik olarak İneceğini de bilmiyordu; "... Allah sana Kitab'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın sana olan lütfü ve büyüktür." (4: 113). Ve Kasas suresinde ne şöyle buyurulmaktadır: "Sen, sana bu Kitab'm verileceğini ummazdın. O, ancak Rabbi'nin bir Rahmeti'dir. O halde sakın kâfirlere uyma." (28: 86). Evlendiğinde, hanımı Muhammed'a Zeyd adlı bir köle hediye etmiş, o da hemen Zeyd'i azad etmiştir. Ancak, Zeyd onun sevgi, şefkat, nezaket ve cömertliğinden öyle etkilenmişti ki, ana-babasına dönmeyi kabul etmemiş, hayatının geri kalan kısmını velinime-tiyle birlikte geçirmeyi tercih etmiştir. Daha sonra, Muhammed, Zeyd'i yeğeni Zeynep ile evlendirmİştir. Şüphesiz, Muhammed'ın ahlâk ve huyu, onunla herhangi bir vesileyle teması olan, dost-düşmân herkesi etkilemiş ve hayran bırakmıştır. Onu öldürmek için büyük gayret sarfeden düşmanları dahi onun hakkında iyi konuşmaktaydılar. Onun dinine pek çok şahsî, nefsî, sosyal ve ekonomik sebeplerden karşı çıkmalarına rağmen, onun doğruluk, dürüstlük ve iyiliğini her zaman Övmüşlerdir. Muhammed, tarihin hiçbir devrinde görülmemiş bir karakter sahibi olarak yetişmiştir. Onun her hareketi, insanların daha iyi, mutlu ve kardeşçe yaşamaları için örnek olarak tarih sayfalarına geçmiştir. O, ashabına da aynı hayat tarzını öğretip, onları da eğiterek, cahil bedevi Arap halkından yirmi üç yıl içinde Hak ve Adalet meşalesini taşıyan bir ordu çıkarmıştır. Rasulullah, Arap yarımadasının tek lideri olduğu zaman dahi sade ve mütevazi bir hayat sürmekteydi. Fethedilen muhtelif yerlerden büyük miktarda para ve kıymetli eşya gelmekteydi. Ancak, bütün bu güç ve iktidar, onun sade hayat tarzında en ufak bir değişikliğe yol açmamıştı. O, sadelik ve kanaat sembolüydü. Maddî hiçbir varlığa eğilim duymazdı. Meselâ, Benî Nadir kabilesi liderinin kızıyla evlenirken dahi tören son derece sadeydi. Davetlilere, kendi yemeklerini beraberinde düğün yemeği olarak getirmeleri rica edilmişti. Acaba, tarih, düğünün zafer zenginlikleri arasında böylesine kutlayan başka bir fatih gösterebilir mi? (Abdül Ha-mid Sıddıkî, The Life of Muhammed, Lahor, sf. 291.) Rasulullah, hayatının her safhasında aşırılıklardan sakınmış ve dengeli bir hayat yaşamıştır. Yolundan gidenlere de aynı hayat tarzını Öğütlemiştir. "Yavrum, namazı kıl, iyiliği emret, kötülüğü önle, başına gelene sabret; doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdir." (31: 17). "Ey inananlar! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın, belki de (onlar) kendilerinden daha iyidirlir. Kadınlar da (diğer) kadınlarla alay etmesinler, belki de onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi ayıplamayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın; inandıktan sonra kötü bir ad (yoldan çıkmış olmak) ne kötü bir şeydir! Kim tövbe etmezse, işte onlar zalimlerdir. Ey inananlar! Zannın çoğundan sakının, zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın; biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin; hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Ondan tiksinirsiniz; Allah'tan sakının, şüphesiz Allah tövbeleri daima kabul edendir, çok esirgeyendir." (49: 11-12). Yine Lokman Suresi'nde şu ayeti görüyoruz: "İnsanlardan (küçümseyerek) yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme; Zira Allah, kendini beğenip övünen kimseyi sevmez. Yürüyüşünde tabiî (ne çabuk, ne yavaş; ölçülü) ol; sesini kıs. Seslerin en çirkini şüphesiz merkeplerin sesidir." (31: 18-19) Ve Nur Suresi'nde de şu sözlerle karşılaşıyoruz: "Ey İnananlar! Kendi evlerinizden başka evlere, izin almadan, (seslenip) halkına selâm vermeden girmeyin. Eğer düşünürseniz bu sizin için daha iyidir." (24: 27). Yine aynı surede şöyle buyurulmaktadır: "(Ey Muhammedi) mü'min erkeklere söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, mahrem yerlerini korusunlar. Bu, on-larm arınmasını daha iyi sağlar. Allah yaptıklarından şüphesiz haberdardır. Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar. Süslerini, kendiliğfhden görünen kısmı müstesna, açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini kimseye gös-termesinler..:' (24: 30-31) Sosyal mevki: "Ey insanlar! Doğrusu Biz, sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sizi cemaatler ve kabileler haline koyduk ki, birbirinizi kolayca tanıyasmız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Allah bilendir, haberdardır." (49: 13). İşte bu, Rasul'a bahşedilen ve onun da rengi, ırkı, inancı ne olursa olsun bütün insanlığı davet ettiği en yüce ahlâktır. |