๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 18 Temmuz 2012, 22:15:47



Konu Başlığı: Yanlış Şefaat Anlayışı
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 18 Temmuz 2012, 22:15:47
Yanlış Şefaat Anlayışı

Değişik zamanlarda ve dünyanın muhtelif yerlerinde şefaat hakkındaki yanlış düşünce­ler, Allah'ın zâtı ve sıfatlan hakkındaki bilgi eksikliğinden doğmuştur. Mekkeli müşrikler bile Allah'ın verdiği nimetleri, O'nun varlığı­nı, merhametini ve şefkatim inkâr etmezlerdi. Hatta bu nimetleri kendilerine ihsan ettiği için Allah'a şükür de ediyorlardı. Ama onların ha­tası Allah'ın yetkilerine birtakım tann, tannça ve melekleri de ortak koşmalanydı. Bu inanı­şı Allah Kur'an'ında bütünüyle reddediyor ve şöyle buyuruyor: "Allah size kendi nefisleri­nizden eşler yarattı ve eşlerinizden de size oğullar ve torunlar yarattı ve güzel (ve helâl) azıklarla besledi. Böyle iken onlar, bâtıla mı inanıyorlar ve Allah'ın nimetini inkâr mı edi­yorlar?" (16: 72). Kur'an'a göre bu davranış Allah'ın nimetlerini inkâr etmek olarak telâkki edilmiştir. Çünkü müşrikler Allah'a ortak koşarak O'nun verdiği nimetleri inkâra kalkmış ve Allah'a nankörlük etmişlerdir. On­lar inandıkları tanrılann, Allah'ın yarattığı ni­metlere katkıları olduğuna dair ellerinde hiç­bir belge olmadan onları Allah'a ortak koş­muşlardır. Aynı konuya bir başka âyette de değinilmiştir: "Hem Allah'ın nimetini bilirler (bu nimetleri Allah'ın yarattığını kabul eder­ler), hem de (bunları kendilerine verenden başkasına taparak) bu nimetleri inkâr ederler, çokları da kâfirdirler." (16: 83). Bu âyette Mekke'deki müşriklerin Allah'ın nimetlerini inkâr etmeleri, Allah'ın varlığını inkâr etmek olarak telakki edilmiştir. Aslında onlar bütün nimetlerin Allah'tan olduğunu inkar etmedik­leri halde bunun yanı sıra kendi tanrılarının da Allah'ın yarattığı nimetlere katlulan oldu­ğuna inandıklan için, onların Allah katında şefaatçi olacaklanna inanıyorlardı. Bu husus­ta Hacc sûresinde Allah şöyle buyurmakta­dır: "Allah meleklerden de, insanlardan da elçiler seçer. Allah, işitendir, görendir. Onların önlerinde ve arkalannda olan (bütün olayları yaptıkları bütün işleri) bilir. Bütün işler Al­lah'a döndürülür." (22: 75-76).

Bu ayetlerle Kur'an-ı Kerîm müşriklerin yan­lış şefaat düşüncelerini yalanlıyor ve şöyle di­yor: Sizin, meleklerin, peygamberlerin, veli­lerin ve diğer bu gibi kimselerin Allah indin­de şefaat edebilecekleri düşünceniz ve bu yüzden onlara tapma ihtiyacı duymanız tama­men yanlıştır. Çünkü sizin için ne iyidir, ne kötüdür hiç kimse bilemez. Her şeyi bilen ve her şeyi gören yalnızca Allah'tır ve O hiç kimseye bu gibi bir şefaat yetkisi vermemiş­tir. Eğer şefaat hakkı birisine verilecekse bu ancak O'nun isteğiyle olacak ve o zaman o kimse şefaat edebilecektir. Bu demektir ki her küçük ve büyük amel Allah'ın huzurunda ka­rara bağlanmaktadır. Onun için Allah'tan baş­ka kimseye duada bulunmak yanlıştır. Çünkü o duada bulunulan kimseler zaten kendileri âcizdirler ve kendileri için bile istediklerini yapmaya kaadir değillerdir. Allah hiçbir me­lek veya peygambere başka kimseye şefaat etmeleri için önceden yetki vermemiştir. An­cak O dilediği zaman şefaat mümkün olacak­tır.

Aynı şey Zümer sûresinde de şöyle beyan edilmişin-: "Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: 'Onlar, hiç bir şeye güç­leri yetmeyen, düşünmeyen şeyler olsalar da mı (onlan şefaatçi edineceksiniz?)'. (Ey Mu-hammed!) De ki: 'Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra (hepiniz) O'na döndürüleceksiniz." (39: 43-44). Bu da göstermektedir ki hiç kimse kendi­liğinden Allah'ın önünde ayağa kalkarak şefa­at etmeye cesaret edemeyecektir. Ancak Al­lah kime izin verirse ve kimin hakkında şefa­at edilmesini isterse, o zaman bir kimse Al­lah'ın istediği kimse için şefaat edebilecektir. Şefaatin kimin tarafından kimin için edilip, kimin için edilemeyeceği ancak Allah'ın hük­müne bağlıdır. Bazı kimselerin Allah indinde sözlerinin geçtiği ve Allah'ın onları geri çeviremeyeceği gibi bir şefaat düşüncesi müşrik­lerin kendi icatları olan düşüncelerdir. Onlar bu iddialannı bir vesikayla ya da delille ispat edemezler. Fu iddiaları, onların şefaatçi zan­nettikleri kimseler bile kabul etmezler ve bu iddialarda bulunmazlar. Bütün bu iddialar kâfirlerin kendi vehimleridir. Necm sûresinde Allah şöyle buyurmaktadır: "Göklerde nice melekler var ki onların şefaati hiç bir işe ya­ramaz. Meğer Allah'ın dilediği ve razı olduğu kimseye izin verdikten sonra olsun." (53: 26). Allah'ın izni olmadan bütün melekler, pey­gamberler ve veliler bir araya gelseler ve bir kimse için şefaat etmeye kalksalar yine de hiçbir faydası olmayacaktır. O halde müşrik­lerin, onların tanrılarının ve tanrıçalarının inanmayanlar için bile şefaatte bulunabilecek­leri iddialarının bir kıymeti yoktur. Çünkü bu yetki sadece Allah'a aittir ve hiçbir melek ya da peygamber O'nun izni olmadan şefaat ede­mez. Konuşmalarına ve mü'minler için şefaat etmelerine izin verildiği zaman da ancak doğ­ru söz söyleyebileceklerdir. (Sîret-i Server-i Âlem,c. I, sh. 422).

Allah'ın emrini ve hükmünü hiç kimse değiş­tiremez, tehir edemez. Kur'an-ı Kerîm'de, Ra'd sûresinde şöyle Duyurulmaktadır: "(On­ların) her birini önünden ve arkasından izle­yen (melek)ler vardır, onu Allah'ın emriyle gözetirler. Bir kavim, kendi durumlarını de­ğiştirmedikçe Allah onların durumlarını de­ğiştirmez. Allah da bir kavme kötülük istedi mi artık onu geri çevirecek yoktur. Zaten on­ların, O'ndan başka koruyup kollayanları da yoktur." (13: 11). Bu, inanmayanlara taptıkla­rı tanrıların, velilerin ve meleklerin onları Al­lah'ın azabından kurtarabilecekleri vehmi içe­risinde olmamaları için bir uyarıdır. Her ne kadar bunlar kıyamet azabından kurtulmak ümidi ile tanrılara kurban keserler ve onlara taparlarsa da bilmelidirler ki hiç kimse onları kıyamet gününde Allah'ın azabından kurtara­mayacaktır.

Aşağıdaki âyetlerde meleklerin şefaatçi ola­cakları iddiaları  şöyle reddedilmektedir:

"(Müşrikler): 'Rahman çocuk edindi.' dedi­ler. O, (böyle şeylerden) yüce (münezzeh)dir. Hayır, onlar (melekler) ikram edilmiş (Allah'a yaklaştırılmış) kullardır. O'ndan önce söz söylemezler ve onlar O'nun emriyle hareket ederler. (Allah) onların önlerinde ve arkala­rında ne varsa (ne yapmış, ne etmişlerse) bi­lir. (Allah'ın) razı olduğundan başkasına şefa­at edemezler ve onlar, O'nun korkusundan tit­rerler." (21: 26-28). Müşrikler meleklere şu iki sebepten dolayı tapmaktadırlar: Birincisi, meleklerin Allah'ın kızları olduklarına inan­maktadırlar, ikincisi, meleklere taparlarsa on­ların kendilerinden memnun kalıp Allah in­dinde kendilerine şefaatçi olacaklarını zannet­mektedirler. Kur'an müşriklerin bu şefaat dü­şüncelerini şöyle reddetmektedir: Şefaatçi zannedilen kimseler hiçkimse için şefaat et­meye yetkili değillerdir. Çünkü onların gizli bilgileri yoktur. Ancak Allah her gizli ve aşikârı bilir, her şeyden haberdardır. Onun için melekler, peygamberler ve veliler sadece Allah izin verdiği zaman şefaat edebilecekler­dir. Yalnız Allah kudret sahibidir ve şefaati kabul edip etmeme yetkisi O'ndadır. İbadete ve tapılmaya lâyık olan ancak O'dur. (The Meaning ofthe Qur'an, c. VII, sh. 149).)

Kur'an'daki ifadelerden, meleklerin de diğer mahlûklar gibi Allah'ın memurları oldukları anlaşılmaktadır. Ama Allah onları şereflen-diraıiştir ve Allah'ın emirleri ile vazifelerini yerine getirmektedirler. Allah'ın kendilerine verdiği emirlerin dışına asla çıkamazlar. On­lar her zaman Allah korkusu içindedirler, an­cak Allah'ın izni ile birşey söyleyebilir ve kim hakkında kendilerine soru sorulduysa onun hakkında konuşabilirler. Dolayısıyla meleklerin, inanmayanlar için şefaatte bulu­narak onlara yardım etmeleri sözkonusu de­ğildir. Aşağıdaki Kur'an âyetlerinin de teyid ettiği gibi Allah'ın izni olmadan hiç kimse İçin şefaatin faydası olmayacak ve Allah inanmayanlar için hiç kimseye şefaatte bulun­ma izni vermeyecektir: "O'nun huzurunda, O'nun izin verdiği kimselerden başkasının şe­faati fayda vermez. Nihayet onların yüreklerinden korku giderilince (birbirlerine): 'Rabb'iniz ne buyurdu?' dediler. 'Hakkı (bu­yurdu)' dediler. O, yücedir, büyüktür.'1 (34: 23). Âsiler için şefaat kesinlikle sözkonusu olamaz. Duhân sûresinde şöyle buyurulmaktadır: "O gün dost, dostundan bir şey sava-maz. Ve onlara yardım da edilmez. Ancak Allah'ın yardım ettiği kimseler (kurtulur). Şüphesiz O, Azîz'dir, Rahîm'dir (herşeye galiptir, merhametlidir)." (44: 41-42).

Kur'an'da ve hadîslerde belirtildiğine göre O gün, hayat yaşamamış olanların dışında hiç kimse, hiç bir kimseye faydalı olamayacak ve tam bir adaletle hükmolunacaktır. Bir kimse bu dünyada ne kadar önemli bir kişi olursa ol­sun öbür dünyada başka bir kimseye yardım­da bulunamayacak, herkes kendisi yardıma muhtaç olacaktır. îster eşraftan olsunlar, ister halktan olsunlar, bu dünyada birbirlerine yar­dım eden her seviyeden insanın, öbür gerçek dünyada birbirlerine hiçbir faydalan olmaya­caktır.

Bütün yetkiler Allah indinde olacak, hiç kim­se başka bir kimseye yardım edemeyecek, suçluları kurtarmak, onların cezalarım azalt­mak ve şefaatte bulunmak ancak Allah'ın iz­niyle olacak ve Allah'ın izni de tam bir adalet prensibine dayanacaktır. Bu dünyada Allah korkusuyla yaşayanlar ve kendi günahlarına pişman olup tevbe edenler O'nun rahmetini hak edecek, ama âsi olanlar, Allah'ın rasûllerini yalanlayanlar ve başkalarına zul­medenler O'nun rahmetine ve şefaatine layık olamayacaklardır. Hûd sûresinde bu husus şöyle belirtilmektedir: "O gün geldiği zaman hiç kimse O'nun izni olmadan konuşamaz. O(raya toplananlardan kimi şaki (bahtsız), kimi saîd (mutlu)dur." (11: 105).