Konu Başlığı: Üretimin Önemi Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 19 Haziran 2012, 21:40:00 Üretimin Önemi Bir milletin başarısının belirlenmesinde ve halkının hayat standartlarında en önemli nokta olan mal üretimine Kur'an büyük önem vermiştir. Hem Kur'an-ı Kerim'den, hem de Sünnet'ten, diğerlerinden geri kalmasınlar veya başarısız olmasınlar diye Müslümanlara mal üretimi için sıkı çalışmalarının öğütlendiğini gösteren birçok örnek verilebilir. Kur'an, kişiye geçimini elde etme yolunda daha çok çalışması İçin tekrar tekrar ısrar eder: "Onun fazlından arayasınız..." (28: 73; 29: 17), "Ve O'nun ihsanından aramanız..." (30: 23). Eğer biz Kur'an'ı inceden inceye araştırır-sak nafaka elde edilmesi için insanın gayret sarfetmesi gerektiğinin ısrarla vurgulanmasının sebebini anlarız. Sebep, nafaka temininin İslam'ın esas ilkelerinden biri olmasıdır. Kur'an bize başarılı ve mutlu bir hayat elde etmek için sıkı ve gayretli bir çalışma içinde olmamız gerektiğini hatırlatır. Eğer bir insan gerekli gayreti sarfetmede başarısız olursa, sadece gıpta edilen müreffeh ve mutlu bir hayattan mahrum kalmaz, hatta aşırı bir yoksulluğa ve açlık durumuna da düşebilir. Kur'an'ın meşhur "hakikat, kişiye çabaladığından başka birşey yoktur." (53: 39), ayeti isteklerini tatmin için gayret sarfetmeyen, ALLAH'ın aşikar arzusuna muhalif olarak tembellik eden ve kadere dayanan insanlara bir uyarıdır. Yüce Kur'an kişiye, kendi gayretleriyle bu dünyadaki herşeyi elde edebileceğini açıkça bildirir. Kur'an İslam'ın "itidal ilkesi" uyarınca kişinin kendi hayatının mimarı olduğunu açıklar. İnsan kendi hayatım kurabilir. Herşey insanın varhğmdadir. O istediği herşeyi elde edebilir, ama çaba gereklidir. Şu ayette kişiye hayatın maddi ihtiyaçlarını elde etmesi için gayretlerine devam etmesi öğütlenir: "Onun rızkından isteyin." (4: 32). İnsan hayatında maddî varlık o kadar Önemlidir ki "ALLAH'ın ihsanı" olarak isimlendirilmiştir. Ve insana maddi varlığını arttırması için, ALLAH'a dua etmesi Öğütlenmiştir. Böylelikle bir bakıma, kişiye, ahlaki ve maddi yönleri arasında bir denge ve ahengi muhafaza etme yolu gösterilmiş olur. İlk olarak kişiye maddi varlık kazanması için çalışması öğütlenmekte, sonra da onun devamı için dua etmesi söylenmektedir. Başka bir deyişle, kişi Önce ihtiyaçlarını elde etmek için elinden geleni yapmaya çalışmalı ve sonra da ALLAH'a dua etmelidir ki ALLAH onun rızkını arttırsın. Bu, kişinin ekonomik meşguliyetleri arasında dahi ALLAH ile alakasını kesmemesini sağlar. Kişi asla kendisini ümidi kırılmış, hayal kırıklığına uğramış veya mağrur hissetmez. Eğer herhangi bir zamanda kişinin gayretleri, onun beklentilerinden daha verimli olursa ALLAH'a karşi nankör olmaz, etrafındaküeri istismar veya onlara zulmetmez, aksine nezâketle davranır. Diğer tarafta, eğer insan bütün çabalarına rağmen yeterli servet elde edemiyorsa, ümidi kırılmaz, ALLAH'a güveni değişmez ve daha gayretli olur. Bu bize Kur'an-ı Kerim'in şu ayetini hatırlatır: "ALLAH, iman edenleri dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle sebat, içinde kılar..." (14: 27). Bu dünyada hayatlarının ıslahı için samimi ve ciddi çalışan insanlara sürekli ve kalıcı bir amaç vadedilir. Bu ayette, Yüce Kur'an (milletlere olduğu kadar) ihtiyaçlarını karşılamak için daha çok mal üretmede samimi ve aralıksız olarak çalışan fertlere basan ve istikran garanti eder. Bu dünyada başarı ve zaferin tek şartı vardır: Çok çalışmak. Eğer bir kişi çok çabalamazsa dünya hayatında istikrar ve başarıyı bulamayacaktır. İnsan durmadan daha fazla kazanmak için sınırsız isteklere sahiptir. Kişi mal elde etmek İçin ne kadar çok çalışırsa devamlı artan isteklerini o kadar tatmin eder. Eğer fertler (veya milletler) bu rekabet dünyasında hayat standartlarını geliştirmek isterlerse, üretim tekniklerini ve metodlarmı geliştirmek ve düzenlemek için daha sıkı çalışmak zorundadırlar, aksi takdirde daha ileri ve çalışkan fertlerden (veya milletlerden) geri kalırlar. Bu nedenle Yüce Kur'an bu gerçeği teyid eder ve servet üretimine büyük önem verir. Kur'an, kişiye gayreti, parası, becerileri ve zekası sayesinde kâinatın sınırsız tabii kaynaklarını nasıl kullanacağını ve bunlardan nasıl yararlanıp nasıl ilerleme kaydedebileceğini değişik şekillerde belirtir. Yüce Kur'an her fırsatta insanlara sınırsız tabii zenginliklerden yararlanmanın türlü türlü yollarını kısaca göstermiştir; kişiye tarımdan, madeni kaynaklardan, tabii servetlerden, haberleşme ve taşımacılıktan üretimin ilerlemesi alanında nasıl yararlanabileceğini belirtmiştir. Kur'an-ı Kerim sürekli olarak, müslümanlarm sadece ekonomik ve sosyal sistemin gelişmesi için sıkı bir gayret sarfetmeleri gerektiğini tasvip etmekle kalmayıp, aynı zamanda diğer milletlerden geri kalmasınlar diye üretim tekniklerini ve metodlarmı geliştirmeleri için bir ivme de sağlamıştır. Ankebut sûresinde, kişinin değişik tabii kaynaklardan geçimini araması istenir: "O halde rızkı ALLAH katında arayın." (29: 17). Rızk kelimesinden kasıt ALLAH'ın ihsanı manasına gelip insanın kullanabileceği ve fayda elde edebileceği herşeydir. Rızk çok kapsamlı bir terimdir, zahiri ve potansiyel bütün tabii nimetleri kapsar. Kısaca insan hayatında gerekli olan bütün geçinecek şeyler anlamına gelir. Aynı zamanda rızk kelimesi kişinin tabiattan değişik faydalar elde etmesi için daha sıkı bir mücadelede bulunmak zorunda olduğunu da ima eder. ALLAH'ın bir ihsanı olan yağmur da rızk olarak isimlendirilir. Rızk, umulmadık bir kazanç; görünürde elde edilme ümidi yokken kişinin emeğiyle erişebildiği kazanç anlamına gelir. "ALLAH katından" ifadesinin kullanılışı çok önemlidir. İnsamn gayreti sayesinde elde edebileceği tabiatın gizli servetlerine işarettir. Topraktaki, sudaki ve havadaki tüm bu nimetler insanın mirasıdır ve kişi akıllıca teşebbüsü ve gayreti sayesinde tüm bunlara sahip olabilir. Bu tabii miras ALLAH'ın bir ihsanıdır ve hiç kimse onu insandan alıp götüremez; aşağıdaki ayette gösterildiği gibi: "Erzak (tüm toprak, su ve havadaki mal varlığı) insan içindir..." (50: 11). "İnsan içindir" diyerek Kur'an-ı Kerim tabiatın tüm gizli hazinelerinin İnsan için yaratıldığı gerçeğini vurgulamaktadır, fakat kişi onları elde etmek için gayret sarfetmek zorundadır. Bu, Kur'an-ı Kerim'in aşağıdaki ayetinde daha açık bir şekilde tekrarlanmıştır: "O, yeri size has kılmış olandır, o halde O'nun arzında yürüyün ve O'nun rızkından yeyin." (67: 15). Bu ayette, kişiye rızkı için dünyayı araştırarak gezmesi söylenmiştir. Eğer bir yerde rızk konusunda kıtlık varsa, kişi, ihtiyaçlarını elde etmek için herşeyin bol olduğu bir başka yer bulup oraya taşınmalıdır. Bu dünyada var olma için mücadele devam eder gider ve asla son bulmaz. Bir kişi hiçbir zaman 'erişilebilecek en yüksek nokta burasıdır ve bundan daha ileri gidilemez' diyebileceği bir seviyeye ulaşamaz. Hayat var olduğu müddetçe onun iyileşmesi için çaba devam eder. Yukarıdaki bahsi geçen âyet ihtiyaçları elde etmek için insanın verdiği mücadeleyi böylece canlandırır. Yine şöyle buyrulur: "ALLAH, yeri sizin için bir yaygı (olarak) kıldı. Öyle ki, onun içinde geniş yollarında gezip-dolaşırsınız diye." (71: 19-20). Burada dünyanın yaratılış amacının, rızkını elde etmek için dünyada yararlansın diye insanın hizmetine verilmesi olduğu hatırlatılıyor. Rızk temini insanın gayretine bağlıdır. Eğer insan çok sıkı ve elinden geldiğince çalışırsa, ona zenginlik, bol mükafat ve kazançlarında sınırsız basan temin edilir. Nebe Suresinde "Gündüzü bir geçim vakti yaptık." (78: 11) buyurulmuştur. "Maişet" kelimesi bu ayette geçimi ve rızkı arama anlamında kullanılmasına rağmen yukarıda bahsedilen ayette "ALLAH'ın ihsanı olan nzk ve geçim" anlamında kullanılmıştır ve her iki ayette de çok geniş bir anlamda kullanılmış olup hayatı hem mümkün kılan hem de hoş ve hoşnut edici kılan tüm şeyleri kapsamaktadır. Kur'an-ı Kerim'in diğer birçok ayeti gibi bu ayet de şunu açıklar ki, bu dünyada zaman ve mekan, rahat bir hayat sağlaması ve isteklerini elde etmek için mal kazanması gayretlerinde kişiye yardım etmek içindir. Başka bir deyişle, bütün tabii güçler sadece insanın rızkını elde etmesi için fırsat sağlamak amacıyla vardır. Daha çok mal kazanmak için çok sıkı çalışan insanlar böylece, ALLAH'ın aşikâr iradesine uygun olarak hareket ediyor ve birbakıma O'nun yaratış amacını ifa ediyorlar. Diğer yanda maddi istekleri tatminden kaçınmayı öğütleyen ve evlenmemeyi, inzivaya çekilmeyi savunan insanlar gerçekte Allah'ın iradesine zıt hareket ediyorlar ve böylece insanın yaratılış gayesini ortadan kaldırıyorlar. "Maişet" kelimesi aynı zamanda kişinin kendi çabaları (araştırmaları) olmaksızın başarılı olamayacağını İma eder. İnsanın gayretleri daha iyi ve daha başarılı bir hayat için ön şarttır. Bu, aşağıdaki ayette de görülebilir: "ALLAH'ın fazlından arayın." (62: 10). "İbtagû" kelimesinin anlamı kazanç için samimi bir arzu ve gayret sarfetmektir; kazanç aramada aşın gayreti belirtir; fazî ise insan hayatını daha çok yücelten ve mutlu yapan herhangi bir çeşit ekonomik gelişme anlamındadır. Bolluk içinde ve başarılı bir hayatı ifade eder. Bunun için kişiye bolluk içinde ve konforlu bir hayat edinebilmesi için sabit ve sürekli bir gayret gerektiği anlatılır. Dünyada elde edilemeyecek hiçbirşey yoktur. Herşey kişinin menzili içindedir, yeter ki kişi onu elde edecek kabiliyete ve iradeye sahip olsun. Bu ilke hem fertler hem de milletler için geçerlidir. Rızıklann araştırmak için uğraşanlar, yeni ve devamlı artan ihtiyaçlannı tatmin için birçok değişik üretim teknikleri ve mallar bulabilirler. Kur'an, kişinin hakkı olan payı elde etme ve ihtiyaçlarım tatmin için çaba sarfetme içgüdüsüne büyük bir ivme sağlar; hatta insana sadece temel ihtiyaçlarını değil, bundan fazlasını elde etmesi için dünyanın gizli hazinelerini araştırmasını bile tavsiye eder: "O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı." (2: 29). Kur'an burada Müslümanlara dünyanın gizli hazinelerini araştırma görevi veriyor. Dünyanın bütün malları insanın mirası olarak yaratıldı. İnsan, hakkı olan mirası kazanmak için her türlü gayreti sarfetmelidir ve hiçbir durum altında gevşememeli veya hayâl kırıklığına uğramamalıdır. Cemian kelimesi, dünyanın üstünde veya altında, bilmen veya bilinmeyen herşeyin insana ait olduğunu vurgular. Dünyadaki her türlü malı bulmanın ve onlardan faydalanmanın insanların hakkı olduğu görüşü kesinlikle vurgulanmıştır. Dünyadaki herşeyin insana faydası vardır gerçeği Kur'an-ı Kerim'de şöyle belirtilir: "Ey Rabbimiz! Sen bunları boş yere yaratmadın." (3: 191). Şimdi Müslümanların görevi, bu dünyadaki herşeyin bir fayda sağladığını, faydasız hiçbir şeyin olmadığını dünyaya isbat etmektir. Bu, tabiatıyla insanlara tabii kaynakların sınırsız faydalarını göstermek açısından özellikle üretim alanındaki araştırmalar ve deneyler için çok geniş fırsatlar açar. Kur'an-ı Kerim insanların değişik zamanlarda değişen ihtiyaçlarına uydurmak için üretim tekniklerini ve metodlarını modifiye etme, hatta değiştirme fırsatı da sağlar. Böylece, üretim sürecindeki veya teknikteki değişmeler yukarıda bahsedilen ayette tam manasıyla yansıtılmaktadır. Bu ayette bildirildiği gibi üretimin gerçek önemini düşünmek ve anlamak ve kişinin verimli çabalarıyla edinebileceği yüksek İdealleri dünyaya göstermek müminlerin görevidir. Meşhur Pakistanlı mütefekkir ve şair Dr. Muhammed İkbal Kur'an-ı Kerim'in mesajını doğru bir şekilde İfade etmiştir: "İslamın ruhu maddeye yakınlaşmaktan çekinmez." İkbal bu sözleriyle Kur'an'm şu ayetine işaret ediyordu: "ALLAH'ın sana verdiği (bu servet) içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma..." (28: 77). Bu ayet, zenginliğin getirebileceği faydalarına ve bu zenginliğin elde edilmesi için İnsan tarafından harcanması gereken gayrete işaret etmektedir. "Hissenizi" kelimesinin kullanılması, fertlerin hakkını vurgular ve bu münasebetle, servet kazanmak konusunda kişiye sürekli bir dürtü sağlar. Bu kelime servet elde etme mücadelesinde kişiye bir nevi güç sağlamaktadır, böylece kişi kendi servet hissesini kazanmak için yeteneklerinin elverdiği ölçüde ve çok sıkı çalışır. Bu hisse hayat standardım geliştirmek için insanın gayret göstermesi ve mücadele etmesi üzerinde büyük bir psikolojik etkiye sahip gibi görünmektedir. Bu hisse kişiye hakkını kazanmak ve aynı zamanda gizli hazineleri insanlığın yararına açığa çıkarmak için gayret sarfetmesi ilhamını verir. Bundan dolayı Kur'an-ı Kerim'in ayetleri, sadece insana daha fazla servet elde etmesi için bir dürtü sağlamakla kalmaz, aynca ferdi ve sosyal refah arasında doğru dengeyi de muhafaza eder. Bundan başka Kur'an'm ayetleri, işçiler ve işverenler arasındaki sorumluluk anlayışım geliştirir. İşçiler bir bakıma kendi işlerim yaptıklarını bildiklerinden daha bilinçli çalışırlar. İşçi kesimindeki bu bilinç onların verimlerini giderek arttırır ve sonuçta üretim de artar. Ayrıca, bu anlayış fabrikalarda cana yakın ve samimi bir atmosfer oluşmasına yardım eder, ki bu, işçilerin işlerini sanki iş kendilerininmiş ve kendileri için çalışıyorlarmış gibi dürüst ve verimli yapmalarını sağlar; işverenler de, işçiler sanki onların ortaklan imiş gibi, sevgi, muhabbet ve şefkat dolu olurlar. Sonuçta e-mek ve sermaye arasındaki ilişki samimi ve cana yakın olur ki bu, her ikisinin de yararına üretimde verim oranının artmasına yardım eder. Böyle bir toplumda, kapitalist sistemde sık sık karşılaşılan grev ve lokavtlar olmaz; yine komünizmin zıddına, bu sağlıklı atmosfer, ortak fayda ve samimi ilişkilerin sonucudur, kendiliğinden ve hiçbir harici baskı olmaksızın oluşur. Genelde bu durum hayatın diğer alanlarında ve üretim alanında insanın çabalarına büyük bir ivme sağlar. Yüce Kur'an insanın sadece bu dünya zenginlikleri için değil, uzayın zenginliklerinden faydalanmak içîn de kâinâtm sırlarını gözönüne koymak yönünde gayret göstermesinin önemini vurgular. Dünyanın Ötesinde araştırma yapmak için yapılan bu uyancı mesaj Kur'an'da zaman zaman tekrarlanmıştır. İşte buna birkaç örnek: "O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendinden size musahhar kıldı." (45: 13). "Sizin için güneşi, ayı, geceyi ve gündüzü teshir etmiştir." (14: 33). Kur'an-ı Kerim'de açık ifadelerle kainatın tamamının insanın emrine verildiği belirtilmektedir. Kişiye, dünyanın, ayın ve yukarıda bahsedilen herşeyin insanın hizmeti ve kullanımı için yaratıldığı hatırlatılır. Güneş ve tüm güneş sistemi insanın ihtiyaçlarını karşılamak için vardır. Şimdi herşey kişinin, tabiat kuvvetlerini kendi faydası için kullanılır hale getirmek amacıyla elinden geldiği kadar sıkı bir gayret sarfetmesine bağlıdır. Peygamber s.a.v.'ın ashabı, üretimin İnsan hayatındaki önemini idrak etmişler ve bu sebeple ihtiyaçlarını temin için servet kazanmak yönünde hiçbir gayretten kaçınmamışlardır. İkinci Halife Ömer daima insanları daha iyi bir geçim aramak için uzak topraklara gitmeye teşvik etmiştir. Hz. Ömer şöyle derdi: "Geçiminizi dünyanın gizli kalmış hazinelerinden arayın." (Kanz-ül Amwal, c. II). Bir keresinde yine şöyle buyurdu: "Sizden hiçbirinizin geçimi İçin gayret sarfederken ümidi kırılmamalıdır, bilakis onun için daha sıkı çalışmalıdır." (İhya el -Ulum, c. II). elde etmek isteyen her kişi için meşru maddi (servet) kaynaklarını araştırmak gereklidir" (Ithaf-us Sadah, c.V, sh. 217). |