๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 19 Haziran 2012, 21:44:16



Konu Başlığı: Üretim
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 19 Haziran 2012, 21:44:16
ÜRETİM

Giriş
 
Kur'an-ı Kerim mal üretimi kavramını çok ge­niş bir anlamda kullanmıştır. Kur'an, üretilen malların faydalarını vurgulamıştır. Mallar, in­san ihtiyaçlarıyla bazı ilişkilere sahip olmalı­dır. Mallar lüks amaçlar için değil bazı insan ihtiyaçlarını karşılamak için üretilmelidirler. Eğer hiçbir insan ihtiyacını karşılamıyorlarsa, bu tür eşyaların üretimine sarfedilen iş, emek ve sermaye verimsiz olarak mütalaa edilir. Kur'an, hiçbir şekilde lüks şeylerin üretimini doğrulamaz ve bu tür malların üretimine har­canan insan emeğini israf olarak kabul eder.

Bununla birlikte Kur'an-ı Kerim insanın çok daha fazla mal kazanma içgüdüsünü besleye­rek İnsan emeği için çok geniş bir saha temin etmiştir. Başka bir ifadeyle Kur'an, kişiye ve­rimli faaliyetler için çok geniş fırsatlar sağla­yarak, onun bencil ve hırslı tabiatını arıtmaya çalışmıştır.

Meariç Suresinde bütün ekonomik faaliyetle­rin temeli olan insan tabiatı şöyle açıklanmış­tır: "Muhakkakki insan pek hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır." (70: 19). Hırs, insanı hu­zursuz, sabırsız ve maddi servet için çabalamaya istekli yapar ve bu münasebetle onu ve­rimli faaliyetlere teşvik eder. Kişi, devamlı ar­tan İhtiyaçlarını tatmin için daha fazla çalışır, bunun sonucunda o, üretim alanında aşın bir performans gösterir.

Meariç Suresi'nin başlığı hayatın her alanında, insan İçin büyük ve sınırsız ilerlemeleri önce­den belirtir. Sure, kişiye kendi belli gayretle­riyle bu kainatta büyük ekonomik ilerlemeler yapabileceğini ima eder. İnsanın tabii hırsı, insana kuvvetli bir dürtü sağlar. Eğer bu dür­tüye uygun bir şekilde yol gösterilir ve yönetilirse insanı büyük bir zirveye ulaştırır. İnsa­nın ilerlemesi, çok yönlü isteklerini tatmin için gayretini sürdürdüğü müddetçe devam edecektir. İnsan, üretim tekniklerini, yeni ve gelişmiş metodlan icad etmeye devam ede­cektir, ve bu münasebetle zamana göre deği­şen talepleri ile hayat standardını aynı çizgide devam ettirecektir. İnsan tabiatı, Ali İmran Suresinde başka bir şekilde tasvir edilir: "Ka­dınlar, oğullar, altın ve gümüşten yığın yığın biriktirilmiş birçok mallar, salma atlar, hay­vanlar ve ekinlerden -ileri gelen- şehvetler sevgisi insanlar için bezenip süslenmiştir." (3: 14).

Zenginlik ve güç kaynaklarına sahip olma ar­zusu oldukça tabiidir. İnsan, altın ve gümüş (üretim kaynakları)e düşkündür. Bu mal ser­veti (ve tüm bunun temsil ettiği şeyler) insa­nın daha fazla gayret sarfetmesi için daimi bir teşvik unsurudur. İnsan, artan ihtiyaçlarını tat­min etmek için gayret sarfeder. İnsanın İhti­yaçları sınırsız olduğundan ihtiyaçları tatmin için gayret sarfı gitgide artar. Bu yüzden bu servet arayışının uygun bir şekilde yönlendi­rilmesi kesinlikle gereklidir. Eğer servet edin­me arzusu uygun bir şekilde yönlendirİlmezse modern toplumlarda şahit olduğumuz birçok kötülüklere vesile olacaktır.

Kapitalizmin olumsuzluklarından birisi de, in­sanları birbirlerine ve hayata karşı tam anla­mıyla materyalist bir tavır içine sokmasıdır. Bu davranış hâlindeki insanlar, Meariç Sure­sinde şöyle tasvir edilir: "... O (ateş), alevle­nen bir ateştir. Derileri kavurur, soyar. (Ken­dine) çağırır; sırtını dönüp gideni, (Mal) top­layıp kasada yığanı!" (70: 15-18).

Servete sahip olma arzusu kişiyi mal biriktir­meye ve bu malı toplumun kullanımından alı­koymaya iter. Bu tür insanlar toplumun men­faatiyle nadiren ilgilenirler ve geniş hazineler biriktirmeye devam ederler. Kişinin servete karşı aşırı sevgi şeklindeki bu bencil tutumu Kur'an'm birçok yerinde tasvir edilir: "O ki mal yığdı, onu saydı durdu." (104: 2).

Kapitalist, öyle derin bir servet birikiminin fa­sit dairesine dalmıştır ki oradan asla çıkamaz. O» daima servetini tekrar tekrar sayma ile meşguldür ve en azından eşit öneme sahip di­ğer meseleleri düşünecek ve tefekkür edecek çok az zaman bulur. İnsanın maddi meşguli­yetlere büyük önem vermesine ve hayatın maddi olmayan yönlerini tamamen ihmal et­mesine yol açan bu tutum toplum dengesini yıkar ve böylece topluma ızdırap ve keder ge­tirir. Kur'an-ı Kerim körü körüne servet istifi­ne karşı insanları uyarır ve boş mal sevgisini şöyle açıklar: "Muhakkak ki o insan Rabbine karşı nankördür. (Onun bunca nimetlerini he­saba katmada)." (100: 6).

Allah, insana kendisi ve toplum yararlanabil­sin diye büyük bir servet potansiyeli vermiş­tir. Fakat insan, Allah'ın ihsanını kendi bencil amaçlan için kullanarak Rabbİ'ne karşı nan­kör olur. Kişi, daha fazla servet kazanmak he­vesi ile, servetinde başkalarının da hakkı ol­duğu düşüncesinden uzaklaşır ve toplumun genel menfaatini gözardı eder. İnsan davranı­şçıdaki bu 'hak' fikri eksikliği, gerçekte, mo­dem toplumlardaki kötülüklerin temel sebebi­dir ve bu eninde sonunda toplumun çöküşünü ve yıkılışını getirir. (Milletlerin olduğu kadar) fertlerin iktisadî veya iktisat dışı amaçlan ara­sında ahenkli bir dengeyi muhafaza ettikleri sürece zenginleşip, refaha erişeceklerini; fakat denge sınırını aştıktan ve sağa-sola inhiraf et­tikten hemen sonra utanç ve zilletin derinliği­ne düşeceklerini söylemek yanlış olmaz.

Ayrıca, Kur'an-ı Kerim; Hristiyanhk, Budizm ve Hinduizm dahil diğer dinlerde vaz edilen riyazetçıliğe tamamen karşıdır. Tüm bu dinler riyazetçiliği tavsiye ederler, serveti ve onun değişik kullanımlarını kerih görürler. Diğer dinler takipçilerine, üretici faaliyetlerden ka­çınmalarını ve mümkün olduğu kadar ihtiyaç­larını azaltmalarını emrederler. Onlara göre başarı, istekleri ve arzuları azaltmakta yatar; bir kişi ihtiyaçlarını ne derecede azaltabilirse, o derece hayatta başarı ve izzete ulaşacaktır. Dünyevi hayat ve onun zenginlik ve servet şeklindeki bütün tezahürleri, diğer dinler tara­fından hor görülmüştür. Onlar şöyle iddia ederler: Bir kişi eğer mal üretimine ve diğer ekonomik faaliyetlere müptela olursa, o kişi mana aleminde mükemmeliyet ve temizlik ka­zanamaz. Kişinin ihtiyaçlarını gidermek için mal kazanmak amacıyla meşgul olduğu her tür ekonomik faaliyet, maddi hayatın zevkle­rine aşırı düşkünlük olarak mütalaa edilmiş ve bu yüzden diğer dinler tarafından bu faaliyet­ler hor görülmüştür.

Kur'an, bu görüşe şiddetle karşı çıkar. Değişik faaliyetler arasında denge fikrinin muhafaza edilmesi şartıyla, dünyevi ve uhrevi meşguli­yetler arasında gerçek bir ihtilaf yoktur. İnsan faaliyetlerini dünyevi ve uhrevi diye ayıran bir çizgi yoktur. Gerçekte bir insanın hareketi­nin uhrevi mi, dünyevi mi olduğunu, onun ni­yeti ve tutumu belirler. Ailesinin ve kendisi­nin ihtiyaçlarım temin için ekonomik faaliyet-. lerle meşgul olan, Allah'tan korkan bir kişi, bîr inziva yerinde sürekli ibadetle meşgul, ama başkalarının getireceği yiyeceğe, giyece­ğe bağımlı bir kişiden daha dindar, daha ruha­ni ve daha iyi bir kişi olarak mütalaa edilir.

Yüce Kur'an bunun için bize bir taraftan ha­yata karşı, insanlar arasında sağlıklı ve yüce eğilimlerin gelişmesine yardımcı olan dengeli bir bakış sağlamış, diğer taraftan ise insanla­rın üretici faaliyetlerine bir teşvik temin etmiştir. Böylece İslam güç ve servet kazanımı için sınırsız kaynaklar sağlayabilecek araştır­ma ve deneylere geniş bir saha açmıştır. Bize bu dünyadaki herşeyin, insanın kullanması için yaratıldığı söylenmiştir Tüm yıldızlar, ay, güneş ve dünya insana hizmet için yaratılmış­tır. Bundan dolayı, bu tabii kuvvetler, eğer in­san bunlardan yararlanabilirse, onun emrin­dedir. Kur'an'da açıkça kişinin ne için çabalar­sa onu elde edeceği belirtilmiştir, insanın sü­rekli ve yoğun emeği, onun tabii kaynaklan, kendi iyiliği için, doğru ve uygun bir şekilde kullanma yollarını bulmasını mümkün kıla­caktır. Hakikaten, Kur'an-ı Kerim kişiye kâ­inatın gizli sırlarım insanlığın yararı için keş­fetmesi ve tecrübe etmesi yolunda büyük bir ivme sağlamıştır.

İnsan hayatında ekonomik faaliyetin büyük önemi karşısında Yüce Kur'an ticarete hacc süresince bile izin vermiştir: "Arafattan indi­ğinizde, Rabbinizden rızık istemenizde bir gü­nah yoktur." (2: 198).

Böylece hem masraflarını bu şekilde karşıla­yabilecek olan dürüst tacirin yararına, hem de aksi takdirde zaruri ihtiyaçları açısından bü­yük bir zahmet içerisine girecek hacıların ge­nelinin yararına meşru ticarete izin verilmiş­tir. "Rabbinizin Rızkı" kelimelerinin kullanıl­ması açıkça gösterir ki "iyi-dürüst ticaret" topluma hizmet ve dolayısıyla Allah'a bir tür ibadettir. (Yusuf Ali, The Holy Quran; sh. 79, dipnot. 219). Yine Cum'a sûresinde şöyle buyrulur: "Namaz kılındıktan sonra yeryüzü­ne dağılın ve Allah'ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah'ı çok anın ki kurtuluşa eresinîz." (62: 10)

Yukarıdaki ayette de açıklandığı gibi İslam'ın temel prensibi açıkça şunu ifade eder: Dinin bizzat kendisi ve getirdiği ahlak telakkisi refa­hın ve mal kazanımmm karşısında değildir, aksine her ikisi de hayatta erişilecek bir mü­kemmel mutluluk ve saadetin bütünleyicisi-dirler. Hacc bir ibadet şeklidir, ama haccın bir İbadet olması Allah'ın Kanunu'na gereken hürmeti gösteren muttaki bir insanın bu hacc günleri süresince ekonomik faaliyette bulun­masına ya da maişetini kazanmaya çalışması­na engel değildir.

Dünyada insanlar sık sık, hem ahlâki hem de ekonomik faaliyetlerinde doğru yoldan çıkar­lar. Aşırılığa gider ve Hak Yol'u unuturlar. Ya ahlâki prensipleri tamamen bir tarafa atıp ha­yatın ekonomik meşguliyetlerine aşın müpte­la olurlar ya da, diğer asriliği kaçar, sofuluğu benimser, dünyevi hayatı yüzüstü bırakırlar.

Hayatın bu iki aşın ucu arasındaki Hak Yol or­ta yoldur ve "Ey Rabbimiz! Bize dünyada da , Ahirette de iyilik ver." diyen kişi gerçek başa­rılı hayata kavuşur.

Bu, İslam'ın insana erişebilmesi için gayret sarfetmesini öğütlediği en üstün bir amaçtır. İslam, kişiden çok kazanmak için çalışmasını ve başarılı olmasını ve yüksek bir hayat stan-dartını muhafaza etmesini ister. İnsanın eko­nominin kölesi olmasını istemez, bundan do­layı servet kazanmak için gayret sarfedilme-sinde ısrar eder. Bir defasında Peygamber "Sizin en hayırlınız, dünyası için Ahiretini, Ahireti için de dünyasını terketmeyen ve baş­kalarına yük olmayanmızdır" buyurmuştur. Burada Peygamber hayatın farklı yönlerin­de dengeyi muhafaza eden, diğer insanlara yük olmayan kişileri övmüştür.

İnanan insanların ekonomik faaliyetlerinin hızlanması ve onlara bu amaçla daha çok fır­sat ve zaman sağlanması için Müzzemmil sûresinin son ayeti ile, gece ibadeti farz ol­maktan çıkarılmıştır. Benzer şekilde, Peygam­ber ailenin rızkı için çalışmayı Allah yo­lunda cihada eşit saymıştır.

Peygamber 'in  şöyle  buyurduğu  rivayet edilmiştir: "Benden Önce gelmiş bütün pey­gamberler avcılıkla ve çobanlıkla (çöllerde ve ormanlarda) meşgul olmuşlardır.." (Bu, onla­rın hayatlarını temin etmeleri için tek yol-du).Cemaatle ibadet etmeye gelince, cemaat­ten ayrı olduğunuzda rızkınızı arıyor olmanız yeterli bir mazerettir. Yeter ki cemaati sevin, cemaatteki insanları sevin, Allah'ın adını se­vin, Allah'a dua edeni .sevin ve aileniz için he­lal bir rızık kazanmayı isteyin. Aileniz için helal bir rızık elde etmek, Allah adına savaş­mak gibi olduğu için buna gayret sarfetmeniz gerekir. (Taberani),

Bu hadisin gerisinde şöyle bir hikaye vardır. "Sahabeden birisi Peygamber'e, mesleği­nin ve geçim vasıtasının avcılık olması müna­sebeti ile ormanlarda ve çöllerde yaşadığını ve bu nedenle sık sık Cuma namazını kaçırdı­ğım söyleyip Peygamber'den  tavsiye istedi. Bir keresinde insanları, (Cuma) cemaatini ka­çıran kişilerin evlerini ateşe vermek istediği hususunda uyarmış ve ezan sesini duyan bir âmânın bile cemaatten hariç tutulmasını red­detmiş olan Peygamber bu Özürü duyunca sahabelere ailelerinin geçimi için helal bir ka­zanç elde etmek amacıyla çalışmalarının Al­lah adına savaşmak gibi olduğu için, gayret sarfetmelerini buyurdu. (Taberani).

Gerçekten Peygamber bu birkaç sözle dün­yanın en zor ekonomik problemini çözmüştür. Hakikatte Peygamber aşırılıklar arasında itidale dikkat çekmiş ve böylece insanların Önüne açık ve dengeli bir yol çıkarmıştır. Pey­gamber'in, hayatın maddî ihtiyaçları için gayret sarfetmenin gerekliliğini vurgulayan birçok hadisi vardır. Burada, ekonomik müca­delenin ehemmiyetini vurgulayan bazı hadis-i şerifleri zikrediyoruz:

"Helal bir nzk temini namazdan sonra en Önemli farzdır. Sabah ibadetinizi bitirdikten sonra, geçiminizi kazanana kadar uyumayın." (Kanz al-A'mal, c. II).Sadece, nzık temini için uğraşmakla affedilmesi mümkün olabilecek belirli günahlar vardır. (Taberani).

Eğer müslümanlar ülkelerinin ekonomik kay­naklarından yararlanma hususunda Kur'an-ı Kerim'i ve Peygamber'in sünnetini öğren­seler ve öğrendiklerine göre hareket etselerdi kesinlikle diğer dünya ülkelerinden çok daha çabuk gelişirlerdi.

Peygamber'in doğumu zamanında Arapla­rın yoksulluğu herkesçe bilinen bir şeydi. Fa­kat, O'nun Medine'ye hicretinden 20 yıldan daha az bir süre sonra, Kur'an'ın ortaya koy­duğu ekonomik esaslar, zamanın pratik prob­lemleri için, Peygamber s.a.v.ve onun halefleri tarafından uygulandığında, durum tamamen değişmişti. Fakir ve ezilmiş ülke çok kısa bir sürede, hayatın her alanında dünyaya yol gös­teren bir ülke oldu. Bu, zamanın meselelerine Kur'an'ın hükümlerinin yerli-yerince uygulan­masının doğrudan bir sonucu idi.

Şayet Kur'an'ın kavramları açıkça anlaşılıp zamanımızın ihtiyaçları için dikkatlice ve ger­çekçi olarak uygulanabilse günümüzde de ekonomik alanda aynı sonuçlann elde edilebi­leceğine tamamen eminiz.

Gerçekte şu ki, meselelerimiz, önceki zaman­larla karşılaştırıldığında daha çok ve karma­şıktır, fakat, Kur'an'da belirtilen insan davra­nışlarını düzenleyen ilkeler hâlâ aynıdır ve bu ilkeler güncel meselelere tedbirli ve akıllı bir şekilde uygulanırsa önceden olduğu gibi eko­nomik alanda yine köklü değişiklikler getire­bilir.