๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 14 Ağustos 2012, 12:48:02



Konu Başlığı: Umumî Rehberlik
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 14 Ağustos 2012, 12:48:02
Umumî Rehberlik

Hz. Peygamber, bu tür konuların genel ya­pısı ve bir çok olayın temel prensiplerini Sahâbilerine anlattı , açıkladı. Muaz b. Cebel rivayet etti. Allah'ın Elçisi kendisini Yemen'e gönderdiğinde olaylar karşısında kararını na­sıl vereceğini sordu, O Allah'ın Kitabına baş­vuracağını, eğer Allah'ın Kitabında bulamaz­sa Rasulün sünnetine müracaat edeceğini be­lirtti. Allah Rasûlünün sünnetinde de bulamazsan ne ile karar vereceksin, diye soruldu­ğunda Muaz, hiç çekinmeden, kendi fikrim (içtihadım) doğrultusunda hareket ederim, de­di. Rasulullah onu tebrikle bağrına bastı ve "Allah'a şükürler olsun ki Elçisi, elçisinin el­çiliğinden memnun olmuştur." dedi. (Tirmizî, Ebu Davud, Darimî)

Ümmü Seleme'nin rivayetine göre Allah Rasulü şöyle demiştir: "Ben sadece bir insanım ve siz ihtilâflarmızılarmızı bana getiriyorsu­nuz, belki savunurken bazılarınızın hitabeti diğerlerinden daha güçlüdür. Böyle olunca ben ondan yana karar veririm. Böyle karar vermiş olsam bile sorumluluk kardeşine aittir. Bu konuda Kur'ân-i Kerîm'de şöyle buyurulur: "Aranızda mallarınızı haksızlıkla yeme­yin, bildiğiniz halde günaha girerek insanların mallarından bir kısmını yemek için onu hâkimlere aktarmayın." (2: 188).

Yukarıdaki hadis Rasulullah'ın Kitapta yer almayan birok konuyla karşılaştığını gösterir. Allah Rasulü, tarafların farklılıklarıyla karar vermektedir. Kim zeki ve hitabet yeteneğine sahipse karar onun lehine olabilmektedir. Alllah'ın Kitabı ve Peygamberin Sünnetinde yer almayan noktalarda geniş bir bağımsız yargı alanını, İslâm'ın öngördüğü açıklıkla ortada­dır. Bu hadisle bir başka şey daha açıklığa kavuşmaktadır. Böylesi durumlarda eğer Kur'ân ve Sünnette bir şey bildirilmemişse hâkim­lerin, kadıların ve âlimlerin ellerinden gelebi­len en iyi çözümü bulmaya ve doğru bir kara­ra varabilmeleri sadece bir görev değil, aynı zamanda da emredilen bir davranıştır. Muaz b. Cebel'in hiç bir rahatsızlık duymadan kendi fikrini ortaya koyması Allah Rasulünü çok sevindirmiştir. Bu görüş Amr b. 'As ve Ebu Hureyre'den nakledilen bir hadiste de destek­lenmektedir. Rasulullah: "Bir hâkim hük­medeceği zaman içtihad, yani hakkı arayıp hükmeder de sonra bu hükmünde isabet eder­se, o hâkime iki ecir ve sevap vardır (Hakkı aramak, hakka isabet etmek sevapları). Eğer hükmedeceği zaman hakkı arar, fakat hata ederse bu hâkime de bir ecir vardır (Hakkı aramak sevabı." (Buharı ve Müslim)

Rasulullah'in bu teşvikkâr açıklamasından sonra herhangi bir durum karşısında Müslü­manlar Kur'ân ve Sünnette bir delil bulamaz­larsa naslara aykırı olmamak üzere bilgi ve tecrübelerini kullanarak bağımsız bir hükme varmaları zaruri bir görev hâline geldiğinde şüphe yoktur. Bu Hz. Peygamber'in sözle­rinde açıkça ortaya çıkmaktadır. Şâri (Kanun Koyucu) herhangi bir yasamayı gerektirme­yen evrensel prensipleri bildirmiştir. Geçen günlerin getirdiği problemler ve değişmekte olan değer hükümleri ıslah ve tadilâtı gerekli kılmaktadır. Ve insan değişen zaman ve mekânlarda ihtiyaçlara ve taleplere karşılıklar bulmak ve toplumun çöküşünü ve çürümesini engellemek durumundadır.

İçtihadın çok kullanışlı bir yapısı vardır. İslâm toplumunun canlılığını, tazeliğini ve gücünü koruyabilecek bütün hâl ve şartlara imkân tanıyacak unsurları bünyesinde taşı­maktadır. İslâm Peygamberi bu prensibi Me­dine'ye geldiğinde açıklamıştır. Raf i' b. Hadîc'in rivayetine göre, hurma ağaçlan aşı­lanırken Allah Rasûlü Medine'ye geldi ve 'Ne yapıyorsunuz?" diye sordu. Cevaben, "Biz bunu evvelden beri yaparız (hurmaları aşıla­rız)" dediler. O, " yapmazsanız belki daha iyi olur" dedi. Böylece o işi yapmayı bıraktılar. Fakat o yıl mahsûl oldukça az oldu. Bunu Rasûlullah'a bildirdiklerinde o, "Ben sa­dece bir insanım. Eğer sîze dininiz hakkında bir şey söylersem onu kabul edin; fakat size her hangi bir konuda kendi fikrimi söylersem, bunun diğer insanlarınkinden farkı yoktur." (Müslim). Bu hadis içtihadın kullanımının in­sanların hayattaki genel maslahatları konu­sunda yeni boyutlar kazandırmaktadır. Açık­ça gösteriyor ki, insanlar günlük hayatlarında kendi düşüncelerini ve kararlarını uygulama­da büyük Ölçüde siyaset, ekonomi vs. gibi ha-yatin birçok alanlarındaki İhtiyaçları doğrul­tusunda ama aynı zamanda Allah'ın sınırları­na dikkat ederek hür iradeleriyle karar ver­mek durumundadırlar.

Kısaca, Kur'ân ve Sünnette herhangi bir delil yoksa, Müslümanlar içtihad yolunu kullan­makta hürdürler. Başka bir ifadeyle, herhangi bir konuda Allah'ın Kitabı ve Peygamberin Sünneti suskunsa, Müslümanlar zaman ve mekâna göre oluşan ihtiyaç ve talepler karşı­sında kendi kararlarını (içtihad) tatbik duru­mundadırlar. Bu sadece vazifeleri değil, aynı zamanda emredilen ve gerekli bir yükümlü­lüktür. Bunu dürüstlük, kabiliyet ve gayretle­riyle yürütmek zorundadırlar. Zaman ve mekâna göre sadece İslâmî sistemin menfaa­tini korumak değil, aynı zamanda çöküş ve çürümekten alıkoyarak yüksek bir standardı yakalamak ve devam ettirmek zorundadırlar. Bunun yanında dini doğrudan ilgilendirme­yen, fakat umûmun menfaatini ilgilendiren konularda müslümanlar İslâm toplumunun maslahatı yönünde kendi kararlarım almakta geniş serbestliğeğe sahiptirler.

Misal olarak, Bedir savaşında karargâh yeri­nin seçimi ile Medine'nin çevresine kazılan hendeklerle savunulmasunda Hz. Peygamber bu konuda tecrübe sahibi Sahabilerinin tavsi­yeleri doğrultusunda hareket etmiştir. Aslında Allah'ın Kitabında umûmun çıkarlarını ilgi­lendiren konularda herhangi bir delil" bulun­mazsa Hz. Peygamber, Sahabileriyle pekçok istişarede bulunmuş, en iyi fikir kabul görmüş ve gerçekleştirmek İçin en uygun şekilde dav­ranmıştır. Allah'ın kitabının sessiz olduğu ve­ya konunun dine taalluk eden türden olmadığı ve umûmun menfaatini ilgilendirdiği durum­larda Peygamber bizzat kendi sözleri ve uygulamaları ile nasıl davranılacağıni göster­miştir. Hz. Peygamber meyvelerin olgunlaş­madan satılmasını yasaklamıştı. Fakat Zeyd b. Sabit, Peygamber'in bu kararını yorum­layarak dedi ki, bu yasak nedeniyle meyve ol-gunlaşmcaya kadar geçen zaman içinde mey­venin bir takım aksiliklere uğraması alıcının kaybına neden olmaktadır. Eğer mümkün olan zararın tasfiyesi alıcıya garanti edilirse veya kaybın meydana gelmesini önleyen birşeyler yapılırsa, böyle bir satışta kötülük yok­tur, dedi. (Şah Veliyullah Dİhievî, Hüccetullâhi' Î-Bâliğa).