Konu Başlığı: Ücretler Nasıl Belirlenir Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 17 Haziran 2012, 20:18:06 Ücretler Nasıl Belirlenir Bu problem hakkında iktisatçılar arasında büyük görüş farklılkları vardır: Bir işçi ne almalı ve onun ücreti nasıl belirlenmelidir? Çeşitli iktisatçılar tarafından birçok teori ileri sürülmüştür; bazıları ücretlerin geçim şartlarının gözönünde tutularak asgari seviyede belirlenmesi gerektiğini söylemekte; diğerleri ücretlerin belirlenmesinde marjinal verimliliğin rolünü vurgulamaktadırlar. Ve bu iki zıt görüş arasında, ücret problemlerine ilişkin kendi çözümlerini teklif eden ve bizim burada tartışmaya gerek görmediğimiz çok sayıda teori vardır. İslâm'ın Görüşü: İslam, ücret problemi için Çok dostça bir çözüm teklif eder ve hem çalışan sınıfın, hem de işverenlerin menfaatlerini korur. İşçi, işverenin meşru haklarını ihlal etmeksizin makul bir ücret alır. İşverenin haklı isteğinden mahrum edilmediği gibi tüm millî hasıla işçiye verilmezken; işverenin de, İşçileri haklı paylarından mahrum ederek zulüm (gaddarlık) yapmasına İzin verilmez. Ücretler bir tarafın aşırı lehine veya aleyhine olmaksızın çok insaflı (âdil) bir şekilde belirlenir. Her bir taraf, diğerine haksızlık olmaksızın ortak hasıladan kendi payını alır. Herkes için eşitlik prensibine Kur'an-ı Kerim'de Bakara suresinde şu şekilde işaret edilmektedir: ".. Böylece ne zâlim olursunuz, ne de zulme uğramış bulunursunuz." (2: 279). Burada (ücret) sözleşmenin taraflarına bütün İşlerinde İnsaflı ve adil olmaları ihtar edilmekte, böylece başkalarına zulüm edilmediği gibi başkaları da kendi menfaatlerine zarar vermemiş olur. İşverenlere zulüm, işçilere ödeyebileceklerinden daha fazla ücret ödemeye endüstriyel hareket ile zorlanmasını ifade ederken; işçilere zulüm, çalışmalarına oranla ortak hasıladan meşrtf ve âdil bir hisse verilmemesini ifade eder. Böylece Kur'an-ı Kerim işverene, işçilere çalışmalarına göre hak etik-leri payı vermelerini ve aynı zamanda onların menfaatlerini korumalarını emretmektedir. Eğer işveren Kur'an-ı Kerim'in bu emrini yerine getirmezse gaddar ve zâlim olarak kabul edilecek ve bu dünyada İslam devleti tarafından ve ahirette Allah tarafından suçuna uygun olarak cezalandırılacaktır. Benzer olarak işçiler endüstriyel hareket içinde işverenleri ödeyebileceklerinden daha fazla ücret ödemeye zorlarlarsa, saldırgan (zalim) olarak ilan edilecektir. Aynı adalet prensibine Kur'an-ı Ke-rim'de şu şekilde işaret edilmektedir. "Halbuki Allah gökleri ve yeri adaletle yarattı, (zulüm olsun diye değil). Hem de herkese kazandığının karşılığı verilmek için/yarattı).... Onlara asla haksızlık edilmez." (45:22) Bu temel prensip, beşeri faaliyetlere, bu dünyada ve ahirette mükafatlarını almaları için hakim olur: ki bu prensip gereği, her insana ne kazanmışsa ödenmeli ve hiçbir canlıya haksızlık yapılmamalıdır. Böylece İslam her çalışana üretime yaptığı katkıya göre adil bir ücret ve kazancında hiçbir eksiltme yapılmamasını garanti etmekte; üretime katkısında makul bir azalma olmaksızın haksız ve hatalı kabul edilmez. Bu ayet, her insanın ücretinin çalışması ve ortak üretime katkısı tarafından belirlenmesini ve ne o işe harcadığı emekten az ve ne de çok ödenmemesini çok açık olarak göstermektedir. Bu prensip Ahkâf suresinde tekrar zikredilmektedir: "Herkesin işlediği amellere göre dereceleri vardır. Ta ki kendilerine haksızlık edilmeyerek bütün amellerinin karşılığı onlara ödensin." (46: 19). Ve Ali İmran suresinde: "Sonra da herkese kazandığı iyilik veya kötülüğün karşılığı ödenir; ve hiçbirine zulmedilmez." (3:161). Bu dünyada yaptıklarının karşılığı için ahirette insana mükafat olduğuna dair bu ayetlerde işaret, bulunmakla birlikte, burada zikredilen adalet prensibi insanların bu dünyadaki kazançları için de uygulanabilir. Herkes çalışmasına göre tam olarak mükafatlandırılmak ve haksız bir şekilde muamele edilmemelidir. İşveren sermayesine ve üreti-rne yaptığı katkıya göre kârım alırken; işçi üretime (emeği ile) yaptığı katkıya göre ücretini almalıdır. Böylece herkes miUT hasıladan hakkı olan hisseyi alacak ve hiç kimse haksızlığa (zulme) uğratılmayac aktır. Ücretlerin Seviyesi: Adalet prensibi açısından müslüman bir toplumda ücretler devlet, işçi ve işveren arasında müzakereler yoluyla belirlenecektir. Ücret elde edenler ve işverenlerin menfaatleri, ücretler konusunda herhangi bir karara ulaşılmasında tamamen tarafsız olarak dikkate alınacaktır. Ücretleri, ne işçileri hayatlarının temel ihtiyaçlarını karşılamaktan mahrum edecek kadar düşük, ne de işverenlerin ortak üretimden adil bir pay almasını engelleyecek kadar yüksek olmadan belli bir seviyede sabit görmek İslam Devletinin görevidir. Ülkede adil bir ücret düzeyinin kurulabilmesi için, çalışan sınıfın değişen ihtiyaçlarını dikkate alarak hiçbir şart altında ücretlerin aşağı düşmeyeceği asgarî bir ücret oranında belirlenmesi gerekli olacak ve bu asgarî oran, fiyat düzeylerindeki ve hayat pahahlığındaki değişikliklere göre aralıklarla düzenlemeler yaparak yeniden gözden geçirilmelidir. Şüphesiz maksimum oran, işçinin katkısı tarafından belirlenecek ve çok uygun olacaktır. Asgari Ücret Oranı: İşçi, işveren ile ilişkisinde çok zayıf bir pazarlık durumundadır ve daima onun menfaatlerinin korunamayacağı ve geliştirilemeyeceğine dair bir ihtimal vardır. İşçinin zayıf durumu açısından, İslam onun haklarını işverenin herhangi bir saldırısından korunmasına büyük önem vermiştir. İslam işvereni, işçiler, makul bir hayat standardında yaşasınlar diye yiyecek, giyecek ve barınmanın da dahil olduğu hayatın zarurî ihtiyaçlarını kapsaması gereken asgarî bir ücreti belirlemeye mecbur tutmuştur. Zorunlu ihtiyaçların araçları şu şekilde zikredilmektedir: "Şimdi burada (Cennette) acıkmayacaksın, çıplak kalmayacaksın. Ve sen burada susama-yacaksın, kuşluk vakti güneşi(nin ısısı)ndan etkilenmeyeceksin." (20: 118-119). "Tezmeâ" kelimesi susamayı veya gerçekten birşeyi arzulamayı veya çok istemeyi ifade etmektedir. Bu, "tezmeu" kelimesinin sadece basit olarak su için susuzluğa değil, fakat eğitim ve tıbbî' yardım için de susuzluğa (veya ihtiyaca) işaret edildiğini göstermektedir. Böylece, işçilere hem kamu koruması sağlamak hem de onlara bütün bu ihtiyaçlarım karşılamalanna imkân veren bir oranda asgarf ücreti belirlemek İslami Devletin görevidir. Onlar yeterli gıda, giyecek ve uygun barınma imkanı elde etmeye muktedir kılınmalı ve çocuklarına iyi bir eğitim ve ailelerine sağlık İmkanları (hizmetleri) sağlayacak bir durumda bulunmalıdır. Ve eğer bu temel ihtiyaçlar uygun şekilde ücretler tarafından kapsanmaz (karşılanmaz)sa, bu çalışan nüfusun etkinliğini ve dolayısıyla ülkenin millî servetini olumsuz şekilde etkileyecektir. Bunun yanısıra, çalışanlar arasındaki hoşnutsuzluk, toplumun birlik ve bütünlüğünü tahrip eden ve sonunda ekonomik ve sosyal çöküntüye yol açan kin ve sınıf çatışmasını besler, Müslüman devletin, tüm fertlerine asgarî" bir geçim-doğrudan veya dolayh-sağlamaktan sorumlu olduğu gerçeğine işaret eden Hud Suresinde bir diğer ayet vardır: "Yeryüzünde ne kadar canlı varsa hepsinin nzkı ancak Allah'a aittir." (11:6). Allanın yeryüzündeki halifesi olan Müslüman bîr devletin, devletin herbir ferdi için bir geçim (beslenme) sağlayacağı farzedilir. Böyle olduğu için, devletin her ferdinin, makul bir hayat standardını sürdürmek için yeterli ücret aldığını görmesi onun birinci görevidir. Ve devlet, bir işçinin tüm temel ihtiyaçlarını karşılayan bir asgarî seviyenin altına ücretlerin düşmesine asla müsaade etmemelidir. Peygamber ashabına daima, hizmetçilerine iyi davranmalarını ve onlara bol ve güzel ücret ödemelerini tavsiye ederdi. Rivayet edildiğine göre Peygamber şöyle buyurdu: "Hizmetçilerinize ve kölelerinize geçerli örfe göre yiyecek ve giyecek verin ve onlara sadece taşıyabilecekleri kadar yük (iş) yükleyin." (Buhari). Bu hadis açıkça göstermektedir ki, işçilerin ücretleri, zamanın hayat standardına göre temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar yüksek olmalıdır. Ve bu, müslüman bir toplumda ücretlerin düşmeyeceği asgarî bir seviye olarak kabul edilmelidir. Ebu Zer'in bir rivayetine göre, Peygamber şöyle buyurmuştur: "Onlar (köle ve hizmetçileriniz) sizin kardeşlerinizdir; Allah onları size emanet verdi. Kim kardeşini emanetine alırsa ona kendi yediğinden yedirsin, kendi giydiğinden giydirsin ve onlara zorlanacakları (taşıyamayacakları) yük yüklemesin. Eğer böyle yük yüklerseniz onlara (o işin yapılmasında) yardımcı olun." (Buhari). Bu hadis açıkça tesbit etmektedir ki; (i) işçi ve işveren birbirlerini İnançta kardeşler olarak kabul etmeli, amir ve köle olarak kabul etmemelidir. İşverenin davranışındaki bu değişme, onların (işçi-işveren) İlişkilerini iyileştirecektir. İşveren işçisini (sadece Allah rızasını kazanmak için) kardeşi olarak kabul ettiğinde, o (İşveren) işçisine iyi ücret ödemede cömert olacak ve böylece de işçisi gerekli bütün masraflarını karşılayabilme imkanına kavuşacaktır. Diğer taraftan, işçi, işinden özel bir zevk alacak ve gücü ve kabiliyeti ölçüsünde çok çalışacaktır, sonuç olarak iş, işçi ve işverenin her ikisinin menfaatini geliştirecek ve genel refahı arttıracaktır. (ii) İşveren, en azından temel beşerî ihtiyaçlarda işçisi ile aynı seviyede olmalıdır. Diğer bir ifadeyle, işçiye ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar yüksek ücret verilmelidir. Peygamber'ın "ona (işçinize) yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin." ifadesi, işçilerin asgarî ücretini belirleyen temel bir prensibi sağlamakta (teşkil etmekte)dır. İslam müslüman işverenlerden, işçilerine O günün ihtiyaçlarına göre onların ekonomik taleplerini karşılamaya yeterli olacak kadar ücret vermede cömert olmalarını istemektedir. Gerçekten Peygamber 'in hadisi, onlar açlık ve fakirlikten sefalete ve rezalete düşmesin diye işverenlerden işçilerin geçinme hakkını istemektedir. İşçiler, işverenlere refah İçin çalışmışlardır. Ki şimdi onlar memnundurlar ve karşılık olarak mutad ihtiyaçlarını karşılamak için işverenlerden âdil bir değerlendirme yapmalarını isteme hakkına sahiptirler. Bunun yanısıra, ücretler, işçilerin işverenlerine yakın olabilmesi için, en azından temel ihtiyaçlarını tatmin edebilsinler diye, işçilere rahat bir hayat sağlayabilecek kadar yüksek olmalıdır. (iü) Bİr işçiye, onun kapasitesini tahrip eden zor bir görev veya çok ağır bir iş verilmemeli veya benzer olarak yapılması kendisine büyük sıkıntı veren iş yüklenilmemelidir. Ve çalışma için, işçinin sağlığını bozan, uzun çalışla saatleri yapılmamalıdır. Diğer bir ifadeyle, fiziki kapasite ve zaman açısından işin yapısı (özelliği)' işçiler için ağır (sıkıcı) olmamalıdır. Ve eğer işçilere zor ve sıkıcı bir görev verilirse, daha az zorluk ve sıkıntı ile görevini yerine getirebilmesi için daha fazla emek ve sermaye ile yardım edilmelidir. Bundan başka, zor bir iş ve uzun iş saatleri sözkonusu olduğunda, bu ilave bir hak (ödeme) şeklinde uygun olarak telafi (tazmin) edilmelidir. Peygamber insanların haklan üzerinde daha fazla durmuştur. Enes, Peygamber'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kendiniz için arzu ettiğinizi müslüman kardeşiniz için de arzu etmedikçe (tam) bir mü'min olamazsınız." (Buhari). Cerir b. Abdullah el-Be-celi'ye göre Peygamber şöyle buyurmuştur: "Merhamet etmeyen kimseye merhamet olunmaz." (Buhari ve Müslim). Ebu Hureyre'nİn rivayetine göre Peygamber şöyle buyurmuştur: "Yeryüzündekilere merhametli ol, ki sen de cennette (Allah tarafından) merhamet olunasm." (Buhari). Peygamber'ın bu sözleri şüphesiz uygulamada geneldir. Fakat, özellikle işverenlerle mukayese edildiğinde, çok zayıf bir durumda bulunan işçiler de dahil herkes için eşit hakların istenmesinde ikna edici misallerdir. Bununla beraber, iyilik ve doğruluğu maddî bir mükafat için değil, sadece Allah'ın rızasını kazanmak için yerine getiren müslümanlara bu bir emirdir. Böyle insanlardan beklenilen, işçilerine ücret ödemede cömert olmalarıdır. Gerçekten, kendileri için arzu ettiklerini müslüman kardeşleri için de arzu etmeleri bu insanların davranışıdır. Bu sıfatla, her müslüman işverenden sadece Allah nzasını kazanmak için işçilerine makul bir ücret vermesi beklenir ve hiçbir müslüman işveren (gerçek bir müslüman olması ve geleneksel müslüman olmaması şartıyla) hayatın sade ihtiyaçlarını bile satın alamayacağı düşük ücreti işçilerine veremez. Gerçekten, gerçek bir müslüman işveren işçilerine makul ve iyi ücret vermekten mutluluk duyacak ve bununla iftihar edecektir. Ücret Tavanı (Azamî Ücret): İslam'ın çalışan sınıfın temel ihtiyaçları tarafından belirlenen asgarî"seviyenin altına ücretlerin düşmesine izin vermeyeceği bir gerçektir. Islamm, işçilerin üretime katkısı tarafından belirlenen belirli bir seviyenin üzerine gereksiz olarak çıkmasına izin vermeyeceği de bir gerçektir. İşçilere, kısmen adalet ve eşitlik uğruna, kısmen de standart etkinliklerini sürdürmeleri için en azından temel ihtiyaçları ile kesin olarak bir temel sağlamak adalettir. Bu se-bepten-kısmen aynı adalet sebebi için, kısmen de yatırım oranını makul bir seviyede sürdürmek ve teşvik etmek için- işçiler üretilenin tümünü tüketenlesin diye ücretlerin makul limitler içinde korunması gereklidir. Dolayısıyla ücretlerin yükselmeyeceği bir üst limitin bulunması da arzulanan bir durumdur. Kur'an-ı Kerim'in aşağıdaki ayetinin ücretlerde bir üst limit teklif ettiği görülmektedir: "Hakikaten insan için çalıştığından başkası yoktur." (53:39). Bu ayet işçilerin, işverenlerden ne isteyebileceğini ortaya koymaktadır. İşçilerin işverenlerden isteyebileceği azami ücret, diğer üretim faktörleri İle birlikte üretime yaptıkları katkıya eşittir. Azami ücret prensibi bir diğer ayette şu şekilde tasvir edilmektedir: "Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez, sadece yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz." (36: 54). Bu, bir İş yapan herhangi bir kimsenin sonuçlarına çalışmasına göre katlanacağını gösteren yaratılışın temel bir kanunudur. Ve emekle ilgili beşeri faaliyetler (bundan) istisna değildir. Her çalışan yapmış olduğuna eşit (ücret) alacaktır. "Allah yolunda sabredenlere yaptıkları amelin daha güzeliyle mükafaatlan-nı elbette vereceğiz." (16:96). Bu her işverene, işçilerini hayatın imkanlarından en iyi şekilde yararlanmaya muktedir olmak üzere onlara yeterli ve iyi ücret Ödemesi için bir görevdir. İşçilerine uygun ödeme yapmayan İnsanlar hatalarını düzeltmeleri ve başkalarına hak ettiklerini ödemeleri konusunda şu şekilde uyarılmaktadır: "Şu ahiret yurdunu (cenneti) biz, yeryüzünde ne bir zulüm ne de bir fesad istemeyen kimselere veririz." (28:83). Başka insanların haklı hisselerinin Ödenmemesinin etkileyiciliği burada, yeryüzünde saldırganların hareket tarzına uygun olarak fitne çıkaran ve bozucu (ifsad edici) şekilde hareket edenlerin davranışlarına benzetilmektedir. Ve Kur'an-ı Kerim'in bu ayetlerinin ışığında hiçbir gerçek mü'min, işçisinin haklı hissesinin herhangi bir parçasını asla saklayamaz. Aksine, Allah'a ve ahiret gününe inanan her gerçek mü'min, bütün işçilerine ücretlerini cömertçe ödeyecektir. Böyle yaptığında, o (işveren) genellikle işçilerine sadece Allah'ın rızasını kazanmak İçin haklan olan hisseden daha fazlasını Ödeyecektir. Ücretlerin Gerçek (Fiilî) Seviyesi: Böylece İslam, işçi ve işverenin haklarını korumak için tedbirler almıştır. Ücretlerin yükselmemesi gereken yukarıya doğru üst sınır işverenin menfaatlerini korurken, ücretlerin düşmemesi gereken aşağıdaki en düşük seviye işçinin haklarını korumaktadır. Gerçek ücretler, işgücü arz ve talebine göre bu limitler arasında hareket eder. İşgücü arz ve talebini de şüphesiz, çalışan sınıfın alışılmış hayat standardı, işçilerin örgütünün etkili gücü ve işverenlerin Allah ve ahiret günü inancını yansıtan davranışı etkiler. Bütün bu güçlerin karşılıklı etkileşiminin sonucu olarak ücretler sıra ile mutad hayat standardı ve işçilerin katkısı tarafından belirlenen maksimum (azami) ve minumum (asgarî) seviye arasında bir yerde belirlenecektir. Eğer işçilerin örgütü zayıf ve etkisiz ise ve işverenlerin Allah'a ve ahiret gününe İnancı şüphesiz (tam) ise, ücretler işçilerin mutad hayat standardı seviyesine yaklaşacaktır. Diğer taraftan eğer işçilerin örgütü güçlü ve işverenlerin Allah'a inancı sağlam ise ücretler işçilerin üretime yaptıkları katkının üst sınırına yaklaşacaktır. Bununla beraber, islam Devleti, işçiler için makul ve adil bir ücretin belirlenmesinde gerçek rolünü oynayacaktır. Eğer ücretler herhangi bir zamanda asgari seviyenin altına düşerse, İslam Devleti müdahale etme ve asgari ücreti zamanın ihtiyaçlarına göre belirleme hakkına sahiptir. Fakat, eğer gerçek İslam öğretisi halka, Allah'a ve ahiret gününe inancını kuvvetlendirmek için verilirse ve onlarda bir fedakârlık ruhu geliştirilirse, ücretler asla gerekli seviyenin altına düşmeyecek ye devlet müdahaleye gerek duymayacaktır. İşverenler işçilerine karşı görevlerini tam olarak idrak ettiklerinde, aynı şekilde ihtiyaçlarını kavramak (karşılamak) için onlara yeterli ücret Öderler. Eğer işverenler gerçekten hakiki mü'min iseler ve Allah'ın rızasını insanlığın hizmetinde arıyorlarsa, Peygamber'in, "kendin İçin arzu ettiğini müslüman kardeşin için de arzu et!" sözünü nasıl unutabilirler? Gerçekten, gerçek müslüman toplumda ücretler, işçileri işverenlere, en azından temel ihtiyaçları ile ilgili konularda, yaklaştıracak kadar yüksek olacaktır. |