๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 30 Mayıs 2012, 23:19:17



Konu Başlığı: Temel İnsan Hakları
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 30 Mayıs 2012, 23:19:17
TEMEL İNSAN HAKLARI

İslâm, toplumda ferdin temel özgürlüğü ile insan haklarının korunması ve idamesine bü­yük önem atfeder. Fakat İslâm'da özgürlük anlayışı batılı toplumlardakinden oldukça farklıdır. Batılı ferdî hürriyet anlayışı her şe­yin ölçüsünün insan olduğu sanısı üzerine kurulmuştur. İslâm'da ise, Allah en yüce ve en üstündür, insan sadece yaratıcısına kul­luk etmek için vardır. Tüm hareketlerinden O'na karşı sorumludur. Allah'a karşı olan görevleri onun hem diğer fertlere, hem de topluma olan görevlerini kapsar. Bu yüzden batı toplumlarının tersine İslâm'da kişilerin hakları her ferdin Allah'a karşı yükümlülük­leriyle korunur. Aİlah'a karşı olan görevler Kur'anî Hukukullah (Allah'a karşı olan gö­revleri) ve hukuku'1-ibad (kullara, topluma karşı olan vazifeleri) kavramlarıyla açıklanır. Bunlardan ilki bedenin ve ruhun sağlığı için gerekli olan çeşitli ibadet formlarını kapsa­yıp, kişisel bir renge haiz iken; ikincisi insan­ların benzerleriyle ilişkilerini kapsayıp, sos­yal bir yöne sahiptir. Bütün davranışlarda Ahiret günü Allah'a hesap verme şuuru, bu hakların korunması için gerekli dokunul­mazlığın kontrol mekanizmasını oluşturur. İnananların hareketlerini belirleyen, bu ni­yetin (şuurluluk ve idrak) kuvvetliliği ve gü­cüdür. Benzer şekilde İslâm devleti de Al­lah'a karşı sorumlu olduğundan ferdin temel özgürlüğünü ve insan haklarını koruma yet­kisini barındırır. İslâm'da insan hakları ve ferdî Özgürlük insan yapısı kanunlarıyla ba­tının mekanik yaklaşımından daha iyi olan makus fakat şuurlu çabalarıyla korunur. İs­lâm doğru inanç ve doğru harekete daha çok önem verir; çünkü doğru bir inanç üzerine kurulmadıkça, şuurlu ve bilerek yapılmadık­ça insan hareketleri hiçbir zaman doğru ola­maz. Bu bilinçli kasıt, niyet, bütün mesele­nin özüdür. Rasulullah, Allah'ın kanun­larına itaat dairesinde müminin amelde bulunma niyeti, kanunla emredilmiş davranış­lara dış uyum göstermesinden daha efdal ol­duğunu (en-njyyeti'I-mu'minin khairun mine'f-amalin) söylemiştir. Bu tür niyet in­sanın iç dünyasından kaynaklanacağı için, İs­lâm önde gelen amacının salihler, muttaki-ler ve sıddıklar oluşturmak olduğunu vurgu­lamaya fevkalade özen göstermiştir. Diğer ta­raftan batı dünyasının prosedürü sosyal, si­yasî, iktisadî ve diğer kurumların ferdin ka­rakterini etki altına almaya yeterli olduğu­na inanarak insanın iç benliğini dışardan et­kilemeyi çabalamaktır (A. K. Brohi, 'The Challenge of islâm' kitabında 'islâm and Human Rights' bölümü, sh: 176-192).

En güzel ve fıtrî olan İslâm'ın yaklaşımıdır. Ferde Özgürlüğünü verir, fakat sadece varlı­ğının Allah'a karşı sorumlu ve hesap verici olduğu üzerinde ısrar eden dinî bir çerçeve içerisinde. Hemen burada işaret edilebilir ki İslâm, fikirlerini açıklama ve pratiğe aktar­ma özgürlüğünü verir; ancak irtidat, müs­tehcenlik ve fesada müsaade etmez. Bu tür sorumsuz hareketlerin tümü diğer ülkelerde de benzerleri görülebileceği üzere kesinlikle kısıtlanmıştır. Ayrıca, İslâm'da insan hakları herhangi bir coğrafi sınırla ya da devletle sı­nırlanmış değildir; aksine evrensel karakter­dedir, kültür insanlığa tanınmıştır. İnsan haklarına savaşta ya da barışta, her tür ka­yıl ve şart altında saygı gösterilmeli, riayet edilmelidir. İslâm'ın ortaya koyduğu temel haklar aşağıda anlatılmıştır. (Ebu'l Alâ Mev-dudî, Islamic Way of Life' sh: 47-50).

a- Yaşama hakkı: İnsan hayatı kutsal ve do­kunulmazdır; haksız yere bir mazerete (kati kısası gibi) dayanmaksızın alınamaz. "Hak­ka dayalı olma dışında Allah'ın öldürülme­sini haram kıldığı cana kıymayın." (/6:151). İsra Suresi 17:33 ayetinde cana kıymayı ya­saklamaktadır. Ayetler insanın beş durum dı­şında, dokunulmaz haklardan biri olan in­san hayatının kutsallığım açıklamaktadır ki, bunlardan üçü Kur'an'da, ikisi Rasul'ın sünnetinde zikredilmiştir: 1- Haksız yere  adam öldürmek,

2- İslâm'ın tebliğine mani olucu mücadelede bulunmak,

3- Kurulu İs­lâm Devleti'ne karşı isyan ya da karışıklığa sebep olmak,

4- Evlilikten sonra zîna etmek,

5- İrtidat.

b- Haysiyet ve Mülkiyetin Korunması: Ren­gine, inancına ya da ırkına bakmaksızın bü-tün vatandaşlarının haysiyet ve mülkiyetinin korunması İslâm Devleti'nin bir görevidir. "Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle ye­meyin; bile bile günah olan bir biçimde in­sanların mallarından bir kısmını yemek için onları hâkimler(in önün)e atmayın!' (2: 188). Rasulullah, Mekke'yi son ziyaretinde, ve­da haccında İslâm devletinin temel prensip­lerini şu kelimelerle ifade etti: "Şüphesiz bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise... can­larınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle mukad­destir... İslâm kanunlarına karşı bir cürüm işlemedikçe hayatları benden (ki Devlet de­mektir) korunmuştur... diğerlerinin canları­nın ve mallarının kutsallığını bozmadıkça canları ve malları bizim için kutsaldır. Ni­yetlerini  yargılayacak  yalnızca  Allah'tır." (Buharı). "Ey iman edenler, bir topluluk (di­ğer) bir toplulukla alay etmesin, belki ken­dilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da (di­ğer) kadınlarla alay etmesinler, belki kendi­lerinden daha hayırlıdırlar. Birbirinizde ku­sur aramayın; birbirinizi en olmadık kötü lâ­kaplarla çağırmayın. İnandıktan sonra kötü ad(la çağrılmak), ne kötü bir şeydir! Kim töv­be etmezse, İşte onlar zalimlerin ta kendile­ridir... Ey inananlar, zandan çokça kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır!' (49: 11-12). Bu ayetler, insanların toplum içinde di­ğer insanların haysiyetlerine, şereflerine do­kunmalarını net bir şekilde yasaklar...

c- Dinî Özgürlük: Devletin her vatandaşı kendi seçtiği inanç ya da dini uygulamakta Özgür olup, bütünüyle vicdan hürriyetine sa­hiptir. "Eğer onlar yüz çevirecek olurlarsa (üzülme); biz seni onlar üzerine bir gözetle-yıci olarak göndermedik. Sana düşen yalnız­ca tebliğdir." (42: 48). Hak ve bâtıl insanlara açıkça gösterilmiş ve zihinlerinde bunlar­la ilgili bir şüphe bırakılmamıştır. İyilik için ödül, kötülük için ceza hikmeti, hakkın is­teyerek kabul edilmesine ya da reddedilme­sine bağlıdır; yoksa din özgürlüğünün mak­sadı tamamen ortadan kaybolur, dinde zorlamanın olmamasının sebeplerinden biri de budur (2: 256). Her fert kendi inancına uy­gun şekilde dinini yaşama hakkına sahiptir. Rasulullah, Medineli yahudilere ve Nec-ranlı hıristiyanlara tümüyle inanç hürriyeti­ni garanti etmiş ve bu uygulamaya onun ha­lifeleri de titizlikle bağlı kalmışlardır. İkinci halife Hz. Ömer (r.a.) aynı inanç özgürlüğü­nü Filistinli hıristiyanlara da tanımıştır.

Allah'ın Rasulü Muhammed'intakipçi­leri gayri müslimlerin tapındıkları objeleri­ni, liderlerini ya da inançlarını kötü dille an­mamak, uygun sınırlar içerisinde kalmak ve onlara karşı toleranslı davranmakla emredil­mişlerdir. "Allah'tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, sonra onlar da haddi aşarak bil­meden Allah'a söverler!' (6: 108). "İçlerin­den zulmedenler hariç olmak üzere, kitap eh­liyle ancak en güzel tarzda mücadele edin." (29: 46). Bu öğüt sadece ehli kitaba hasre-dilmemektedir; geneldir ve diğer dinlerin mensupları için de uygulanır. (Ey Muham­med), sen hikmetle, güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır ve onlarla en güzel bir şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin yolundan sa­panları en iyi bilendir ve O, hidayete gelen­leri de en iyi bilendir." (16: 125). Diğer in­sanların dinlerini müsamaha ile karşılama prensibi Rasul'ın takipçileri tarafından ti­tizlikle korunmuştur.

İslâm inancı tüm insanlığı Allah'ın yarattığı bir aile ya da "her üyesinin diğer üyeler üze­rinde çoban ya da koruyucu olacağı, bütü­nün iyiliği için kendisini sorumlu hissedece­ği toplum" şeklinde birlikte yaşamaya davet eder. (A. K. Bhöri, 1976, Londra Konferan­sı Bildirisi). Allah'ın hükümranlığına ve Me-liküğine inananlar ırk, renk, inanç ve doğum ayrılıklarının eriyip yok olduğu ve hep bir­likte kardeşçe yaşadıkları İslâm toplumunun üyeleridir. "Ey insanlar, gerçekten biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve bırbirinizle tanışmanız için sizi halklara ve kabilelere ayırdık. Hİç şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız, korkuca en ileri olamnızdır," (49: 13).

d- Konuşma Özgürlüğü ve Muhalif Olabil­me Hakkı: Bu ifadeler İslâm toplumunun üyelerine sağladığı diğer bir temel hakkı gös­terir. Temel Tevhid anlayışına karşı fikirleri açıkça propaganda etmemek ve müstehcen­liğe özendirmemek kaydıyla kişi tamamıyla düşünce ve ifade özgürlüğüne sahiptir. Gayri müslimler bile fikirlerini açıkça ifade etmek­te özgürdürler. "Ey iman edenler, Allah'a ita­at edin; Rasul'e ve sizden olan emir sahiple­rine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz —Allah'a ve Ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız— onu Allah ve Rasulü'ne götürün. Bu daha hayırlıdır ve sonuç bakımından da daha güzeldir!' (4: 59).

Bu ayet diğer bir yönüyle insanlara yöneti­ciler ile farklı olabilme hakkını vermektedir.

Tüm müminler, yönetenler ve yönetilenler, Allah ve Rasulü'ne itaat etmelidirler; ancak yöneticiye itaat, onların da Allah ve Rasu­lü'ne itaat etmeleri şartına bağlıdır. Bu yüz­den insanlar sadece düşünce ve ifade özgür­lüğüne değil, yönetimdeki kişilerden farklı fi­kirleri benimseme serbestliğine de sahiptir­ler. Dördüncü halife Ali (r.a.) tarafından bu nokta,Hariciler kendisine karşı isyanda bu­lundukları zaman güzelceaçıklanmıştın'Kan dökmemek, kargaşalığa yol açmamak ve te­röre başvurmamak şartıyla nereye isterseniz göçebilir, her nereyi isterseniz orada yaşaya­bilirsiniz. Ancak bunlardan biri için suçlu bulunursanız, sizinle savaşırım.' ('Concept of the Islamic Law', sh: 26-28). Bu sözler Kur'an ve Sünnet'in sessiz kaldığı konular­da İslâm'ın düşünce, İfade ve eylem özgür­lüğüne müsaade ettiği gerçeğini ortaya koy­maktadır, Diğer bir ifadeyle her ferd İslâm'­ın temel inancına aykırı olmadığı herhangi bir konuda konuşup, fikir beyan etme özgür­lüğüne sahiptir.

Bu özgürlük hakkını kuvvetlendiren ve ağır­lık veren İslâm'ın diğer bir anlayışı "Emri bi'1-maruf ve nehyi ani'l-münker" (İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmaktır. Ancak bu görevi fert, bütünüyle düşünce ve ifade özgürlüğüne sahipse yerine getirebilir. Gerekli haklarını kullanamaması sebebiyle totaliter rejim ya da diktatörlük altında hiç kimse marufu emredemez. Bu yüzden, dü­şünce ve ifade özgürlüğü bu temel görevin yerine getirilmesi için gerekli şarttır. Bu se­viyede inançla ilgili olmayan meselelerde Rasul'ın bile kendi fikrini ashabı üzerine zor­lamadığına işaret etmek ilginç olacaktır. Me­dine'ye gelip insanların hurma ağacını aşı­ladıklarını gördüğünde hayretini ve hoşnut­suzluğunu ifade etmiştir. O yıl insanlar hur­ma ağaçlarını aşılamadılar fakat aşılamama­nın üründe büyük bir kayba yol açtığını gör­müşlerdi. Rasul'a bunu ilettiklerinde Ra-sulullah: "Bu benim kişisel görüşümdür, bu tür meselelerde benim görüşüm doğru da olabilir, yanlış da." buyurarak şöyle devam etmiştir: "Dünyevî olaylara ait bütün görüş­lerim bunun ışığı altında alınmalıdır; insan­lar dünyevî işlerine görüşerek ya da doğru­dan doğruya tecrübe ve bilgilerine dayana­rak halletme hakkına sahiptirler. Bazı du­rumlarda onlar benden daha çok bilgi sahi­bi olabilirler ve Allah tarafından insanlara iletmek üzere görevlendirildiğim meseleler, şüphesiz, inanç ve İslâm kanunlarıyla ilgili hususlarla sınırlandırılmıştır. "Başka bir ha­disinde şunları beyan buyurmuştur: "Ben yalnızca bir beşerim, ne zaman size dinle il­gili bir şey emretsem, itaat edin. Ancak size kendi fikrimi söylediğimde sadece bir beşe­rim; dünyevî meselelerinizi daha iyi biliyor olabilirsiniz." (Dr. Ali Abdil Wahid Wafi,' Human Rights in islâm' sh: 3-12).

e- Çalışma Özgürlüğü: İslâm insanlara meş­ru olmak kaydıyla kişinin istediği işte çalış­ma, hoşlandığı herhangi bir mesleği icra et­me hakkını tanır. Görev ve meslekle ilgili ko­nularda ırk, renk yahut inanç bariyerlerini tanımaz; fertlere hoşlandıkları ve mesleğin kurallarına uygun şekilde ehil oldukları bir çalışma alanını seçme özgürlüğünü bütünüy­le sağlar. Fizikî ya da zihnî her türlü emeği saygın, hürmete lâyık kabul eder; yapılan iş­lere gerçek itibar ve değerini verip, erkekle erkek yahut kadınla kadın arasında yaptığı işi temel olarak herhangi bir ayırım gözet­meyi men eder.

İslâm, çalışmanın ve yeryüzünün doğal kay­naklarını kullanma çabalarının önemini be­lirtmiştir. "Sizin için yeryüzünü boyun eğ­diren O'dur. Şu halde onun üzerinde yürü­yün ve O'nun rızkından yiyin, sonra da dö­nüş O'nadır." (67: 15). Allah'ın tüm peygam­berleri çoban olarak çalışmışlardır. Ebu Hu-reyre tarafından aktarılır ki Rasulullah şöyle demiştir: "Allah çoban olarak çalışma­mış hiç bir peygamber göndermemiştir. As­habı bunun kendisi için de geçerli olup ol­madığını sorduklarında şöyle cevaplamıştır: "Evet bazı qırat karşılığı Mekke halkı için çobanlık yapmıştım." (Buharı). Musa da Medyen'de yıllarca çoban olarak çalışmıştır.

Rasul bir kere şöyle buyurmuştur: "Siz­den hiç biriniz kendi öz elleriyle kazandık­larından daha hayırlısını yemiş değildir." Böylece İslâm çalışmayı teşvik eder ve bir ayırım gözetmeksizin kişinin kendisi için her­hangi bir çalışma alanını seçme hakkını say­gıyla karşılar.

f- Temel İhtiyaçların Karşılanması Hakkı:

Her ferdin kendi ailesinin temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi İslâm devleti tebasının te­mel hakları arasında yer alır. "Ve onların mallarında da dilenip-isteyen ve (iffetlerin­den dolayı istemeyen) yoksullar için bir hak vardır?' (51: 19). Hakperest ve gerçekçi bir ki­şinin değerlendirmesi, zenginlerin malların­da fakir ve düşkünlerin hisse sahibi olduk­larını ve zenginlerin de bu kişilere fazla mal­larından bir hisseyi vermeye her zaman ha­zır oldukları şeklinde olacaktır. İslâm dev­leti toplumdaki fakirlerin asli ihtiyaçlarını karşılamak için zenginlerden bu hisseyi top­lama hukuki yükümlülüğündedir. Sure-i Tev-be'de salih bir ameli kötüye karıştıranlar hakkında şunlar söylenir: "Onların mallarından bir miktar sadaka (zekât) al ki bunun­la onları temizlemiş, arındırmış olursun. Ve onlara dua et." (9: 103).

Zekât prensibi Rasulullah @'ın aktarılan şu sözleriyle daha da açıklığa kavuşur: "Allah, müslümanlar üzerinde zekâtı farz kıldı. O, aralarındaki zenginlerden toplanmalı ve ara­larındaki ihtiyaç sahiplerine dağıtılmalıdır." (Buharı ve Müslim). İslâm devletinin vazi­fesi ile ilgili olarak şunları buyurmuştur: "Devlet, velisi olmayan herkesin velisidir." (Ebu Davud, Tirmizî, İbni Mace, Darimî, Müsned-i Ahmed). "Biri arkasında mirasçı bırakmazsa, mirasçısı benim; hem sorumlu­luklarını (borçlarını) yerine getirmek, hem de varlığını miras almak için." (Buharı ve Müs­lim). "Her kim borçlu olarak ölür ve bunu ödemek için arkasında mal bırakmaz ise, ödeme sorumluluğu benimdir (yani ulu'l-emrin). Mal bırakmışsa sorumluluk miras­çılarındır!' (Buharî ve Müslim).

Zikredilen Kur'an ayetleri ve Rasul @'ın ha­disleri, kendisini gözetemeyen fert ve ailele­rin temel ihtiyaçlarını sağlama sorumluluğu­nu yüklemek İslâm devletinin ana görevleri arasında yer aldığı hususunda hiçbir şüphe­ye mahal bırakmamaktadır. (Daha ayrıntılı bilgi için, Sosyal güvenlikle ilgili kısma ba­kınız).

g- Kanun Önünde Eşitlik Hakkı: İslâm, ırk­larına, sınıflarına, inançlarına, renklerine, uluslarına ya da cinslerine bakmaksızın tüm fertlere eşit haklar verilmiş erkeklerle erkek, kadınlarla kadın arasındaki tüm sunî ve in­san yapısı ayırımı ortadan kaldırmıştır. "Ey insanlar, gerçekten biz sizi, bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklara ve kabilelere ayırdık. Hiç şüphesiz, Allah katında sizin en üstün ola­nınız, korkuca en ileri olanınızdır." (49: 13). Rasul bu noktaya Veda Hutbesi'hdeki şu sözleriyle açıklık kazandırmıştır. "Ey insanlar! Şüphesiz Rabbiniz birdir ve şüphesiz ba­banız da birdir. Hepiniz Adem'in çocukla­rısınız ve Adem de balçıktan yaratılmıştır.

Allah katında en değerliniz, en iyi ameli ola-mnızdır. Hiç kimse soy, kabile ya da rengi dolayısıyla bir diğerinden üstün değildir."

İslâm, medeni hukuk açısından müslim ve gayri müslimler arasında da tam bir eşitlik tesis etmiştir. Gayri müslimler müminlerle birlikte aynı sivil haklara sahiptirler; kendi özel kanunlarına göre çözümlenen kişisel ve dini meseleleri hariç aynı kanunlar her iki­sine de uygulanır. Medenî ve ceza hukuku yönünden mümin ve gayri müslim arasında kesinlikle bir fark yoktur. Kişisel hukuk ile dini meseleler yönünden ise gayri müslimler tamamıyla Özgürdürler, herhangi bir müda­haleye muhatap değillerdir. Bu haklarla il­gili olarak İslâm devleti ve azınlıklar arasın­da bir de anlaşma vardır. Ahitlerinin şartla­rına sadık kaldıkları ve karşı gelmedikleri müddetçe haklarından mahrum kalmazlar. Bu haklar geri alınmaz ve değiştirilmez ni­telikte olup İslâm anayasası tarafından temi­nat altına alınmıştır. ('Islamic Way of Life', sh: 47: 50).

Medenî haklar bakımından diğer önemli bir nokta da, İslâm'ın kanun önünde yönetici ile sıradan bir vatandaş ya da zengin ile fakir arasında bir ayırım gözetmemesi, farklı dav-ranmamasıdır. Aynı kanun sosyal ve politik statülere bakılmaksızın tüm vatandaşlara tat­bik edilir. Bu kuralın istisnası yoktur. Rasul , ve nesli de aynı kuralın hükmüne bağlı­dırlar. Rivayet edilir ki, vefatından önce Ra­sul' kendisine karşı sahip olunabilecek hakları yerine getirebilmek için insanlara ses­lenerek Öz varlığını hak sahiplerinin talep et­melerini istemiştir. Ve hanımı Hz. Aişe'nin rivayetine göre, Allah tarafından konulmuş bir ceza için Üsame aracı olmaya çalışırken Rasul şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin ederim ki, kızım Fatıma çalmış olsaydı, onun da elini keserdim. "Benzer şekilde ikinci ha­life Ömer (r.a.) hakkında normal bir insan tarafından yapılan bir talebin yerine getiril­mesi için bir bölgesel yönetim başkanı olan Cebele b. Eyhem'i zorlamıştır. Amr b. As ta­rafından yapılan yöneticiler için hukukî konuda teklifini de Ömer (r.a.) reddetmiştir. (Daha ayrıntılı bilgi için Sosyal Güvenlik kıs­mına bakınız).

h- Özel Mülkiyet Hakkı: İslâm, ferde mülk edinme hakkını tanıyıp meşru vasıtalarla ka­zanacağı her tür mülke sahip olmasına izin verir. Bilgi, yeteneği ve çabası ile kazanabi­leceği kadar çok mülkünün olmasına rıza gösterir. Bu diğer insanların mallarını gayri meşru yollarla almamalarını insanlara İs­lâm'ın öğütlemesi gerçeğiyle açıklanabilir. "Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle ye­meyin; bile bile günah (olan) bir biçimde in­sanların mallarından bir kısmını yemek için onları hâkimlerin önün)e atmayın." (2: 188). Onlara varlıklarını hayırda harcamaları da emredilir: "Onların mallarında dilenip iste­yen ve (iffetlerinden dolayı isteyemeyen) yok­sullar için bir hak vardır." (51: 19). "Ey ina­nanlar! Ne alışverişin, ne dostluğun ve ne de şefaatin olduğu gün gelmezden önce, size rı-zık olarak verdiklerimizden (Allah için) in-fak edin" (2: 254). Ferdin bu hakkı Kur'an'ın şu ayetiyle de teyid edilir: "Erkekler için ken­di kazandıklarından bir pay, kadınlar için de kendi kazandıklarından bir pay vardır." (4: 32).

- Özel Hayatın Gizliliği: Her ferdin kendi evindeki yaşantısını gizlilik içerisinde tutma selahiyeti İslâm tarafından tanınmış temel ki­şisel haklardan biridir. "Ey inananlar! Ken­di evlerinizden başka evlere, İzin almadan ve halkına selâm vermeden girmeyin." (24: 27). Bu hakkın kutsallığını korumak için şunlar öğütlenir: "Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın), biriniz diğeri­ni arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz ölmüş kardeşinizin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrenip tiksindiniz. Allah'tan korkup sakının, şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir." (49: 12). "Ey iman edenler! Sağ ellerinizin malik olduğu (köle­leriniz ve cariyeleriniz) ile sizden olup henüz ergenlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler; sabah namazından önce, Öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazın­dan sonra. (Bu üçü sizin için mahrem (vakit)lerdir." (24: 58). Bunlar, İslâm devletinin tüm yurttaşlarına kâinatın Rabbi ve hüküm­darı olan Allah tarafından son rasulü aracılığıyla verilen ve anayasa ile garanti edilen temel haklardan bir kısmidir. Bu haklar ke­sinlikle dokunulmazlığa sahiptir; her ne olursa olsun fert Allah'ın hukuk manzume­sinin sınırlarını ihlâl etmedikçe bu haklarını, engelleyici yasal yetki hiçbir otoriteye verilmemiştir.



Konu Başlığı: Ynt: Temel İnsan Hakları
Gönderen: huriye8/c üzerinde 09 Ekim 2014, 15:02:59
selamün aleyküm hocam


Konu Başlığı: Ynt: Temel İnsan Hakları
Gönderen: 8c nazlı üzerinde 09 Ekim 2014, 15:14:27
Ödevlerimi yapmamda yardımcı oluyor çok teşşekkürler.


Konu Başlığı: Ynt: Temel İnsan Hakları
Gönderen: Arife 8 üzerinde 14 Ekim 2014, 14:49:11
İnsanın Temel Hak Ve Özgürlüğüklerinin olması çok güzel birşey. 
Makalemde Yardımcı Oldunuz Teşekkür Ederim :)))


Konu Başlığı: Ynt: Temel İnsan Hakları
Gönderen: Tuğçe 8/D üzerinde 14 Ekim 2014, 14:57:05
Ödevimi yaparken yararlandım. Paylaşım için teşekkürler.


Konu Başlığı: Ynt: Temel İnsan Hakları
Gönderen: nurcancortge üzerinde 14 Ekim 2014, 14:59:06
bence insanın temel hakları olmalı ama sınırlı sayıda olmalı..


Konu Başlığı: Ynt: Temel İnsan Hakları
Gönderen: -merve-7d- üzerinde 14 Ekim 2014, 15:48:27
Allah razı olsun ödevimi yaparken bu konudan yararlandım paylaşım için çok teşekkürler :)