> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Temel İnsan Hakları
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Temel İnsan Hakları  (Okunma Sayısı 605 defa)
23 Temmuz 2012, 12:33:42
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 23 Temmuz 2012, 12:33:42 »



TEMEL İNSAN HAKLARI

İnsanların Eşitliği

Hz. Muhammed, insanlık için bil rahmet­tir. O'nun yol göstericiliği, insanlığın tümüne ebedî huzur ve güven mesajıdır. O bütün in­sanları bilgi zenginliğine, iyilik ve saflığın dünyasına davet eder ve bütün ırk, inanç ve renk farklılıklarını ortadan kaldırır. Gerçekte bütün insanları hayatın sosyal, iktisadî ve siyasî bölümlerinde aynı seviyeye getirir, zaman-mekân ve zenginlik engellerini ortadan kaldırır. Bütün gruplar, sınıflar ve uluslar O'nun nazarında aynıdır; prensip olarak din ve renge bakmaksızın onları eşit görmekten çekinmez. "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi cemaatlere ve kabilelere ayırdık. Al­lah katında en değerliniz O'na karşı gelmek­ten en çok sakınanmızdır. Allah bilendir, ha­ber alandır." (49: 13).

Bu âyetle biyolojik köken aynılığının beşerî değerlerde de eşitliği getireceği ve bunun bir Allah'a inanmak şartıyla bütün insanlığı kap­sadığı belirtilmektedir. Hepimiz, bir tek in­sanlık ailesinin mensubu olduğumuz (yani esasta aynı ana babadan geldiğimiz) için he­pimiz eşitiz; hiç kimsenin bir diğerine doğuş­tan gelen bir üstünlüğü yoktur. (Zemâhşerî). Bu sebeple herkes birbirinin değer ve şerefine saygı gösterip, muhafaza etmelidir. İnsan nü­fusundaki çoğalma ve milletlerin büyümesi, dış farklılıkların temelinde yatan esas beşerî birliği anlama, istek ve çabalarını azaltmaya­cak, tersine daha da artıracaktır. Bunun sonu­cunda da her türlü ırkî, millî ve kabilevî taraf­girlikler (asabİyyâ) yürürlükten kalkacaktır.

Rasûlullah bu tavrı, millî veya kabilevî geçmişleriyle Övünen insanlara söylediği şu sözlerle, kesin bir biçimde yürürlükten kaldır­mıştır: "Şüphesiz ki, Allah Teâlâ sizlerden cahiliyyenin sıkıntılarını ve o dönemin atalar­la övünme âdetini kaldırdı. însan ya Allah'ını tanıyan bir mü'min veya bedbaht bir günahkâr olur. Bütün insanlar Adem'in ço­cuklarıdır, Âdem ise topraktan yaratılmıştır." (Tirmizi ve Ebû Davud). Hz. Peygamber'in şöyle dediği de rivayet edilmiştir: "Ka­bile bağlılığıyla (asabiyye) ortaya çıkan biz­den değildir, kabilesine bağlılık amacıyla sa­vaşan bizden değildir, kabilevî bağlılık uğ­runda ölen bizden değildir." Asabiyye nin ne anlama geldiği kendisine sorulduğunda; "O, kendi yakınlarınıza haksız bir gaye uğruna yardımcı olmanızdır" cevabını vermişti. (Ebû Davud).

Kur'ân ve Sünnetin İzahları ışığında bütün in­sanlığın bir erkek ile bir kadından çoğaldığı açık bir şekilde anlaşılmıştır. Nasıl ki bir ebe­veynin çocukları arasında ayırım yapması lü­zumsuz ise, bunun gibi, erkekle erkek veya erkekle kadın arasında ayırım yapmak da mânâsız bir meşguliyettir. Renk, ırk, zengin­lik ve coğrafî kökene bağlı ayırımların hiçbir mâkûl dayanağı yoktur. Bu farklılıkların hep­si gerçek dışı ve temelsizdir. Oysa, bütün gü­cümüzü temel insanî eşitlik üzerinde yoğun­laştırmamız daha mantıkî ve daha akılcı olur. Bu ise, bütün beşerî faaliyetlerde herbir İnsa­nın eşit haklardan faydalanmasını gerektirir. Hz. Muhammed bu hayat anlayışını insan­lığa sundu ve bütün mü'minlerin bu anlayışta ısrarlı olmalarını istedi. Tek bir hususta eşit­sizlik vardır: O da mü'minlerle kâfirler, Al­lah'a ibadet edenlerle, O'na isyan edenler ara­sındadır.

Bu âyet, insanlara ve onların, 'toplumsal mevkii ve siyasî gücüne bakılmaksızın herke­se değer verilmelidir' şeklindeki isteklerine saygı gösterir. Bir kişinin toplumdaki konu­munun düşük veya yüksekliği, zengin veya fakirliği hiç önemli değildir. Bu kişiye insan olarak -lehinde veya aleyhinde olmaksızın-aynı hürmet ve itibar gösterilmelidir. İnsanî haklarla ilgili konularda zengin ve güçlüye, yoksul ve fakir karşısında özel ayrıcalıklar tanınmamalıdır. Bu husus, toplumdaki değişik gruplar arasındaki gerçek ölçüyü korumada çok önemlidir. İnsanlar olaylarda bu idare ku­ralını izledikleri sürece birlik ve bağlılıklarını geliştirirler, hayatın her alanında istikrarlı bir gelişme gösterir. Ancak bu Ölçüyü kaybettik­leri ve insan haklan konusunda değişik sınıf ve gruplar arasında ayırımcılık başladığı za­man birlik ve bütünlüklerini kaybeder, ağır ağır gerilemeye başlar, maddî, manevî ve ahlâkî açıdan harap olurlar. Bu bütün insanlık tarihi boyunca böyle olmuştur. Aşağıda meali verilen Kur'ân ayeti bunu güzel bir şekilde açıklar: "Biz bir ülkeyi helak etmek istediği­miz zaman onun varlıklılarına emrederiz (yö­neltiriz veya çoğaltırız), orada fısk yaparlar (kötü arzularının peşinde koşarlar); böylece o ülkeye (azâb edeceğimiz hakkındaki) söz(ümüz) hak olur, biz de orayı darmadağın ederiz." (17: 16).

Dünyadaki milletlerin yükseliş ve alçalış se­bepleri bu âyette sarih olarak gösterilir. Onla­rı yükselten ve diğer milletlerin gözünde al­çaltan kendi davranışlarıdır. Bir beldenin zen­gin ve güçlü insanları Allah'ın emirlerine uy­maz, diğer insanlara karşı günah ve zulüm iş­lerlerse, bu, düşüşün ilk işaretleridir. Onlar diğerlerinin haklarına tecavüz ederek, şeytan­lıklarım ve günahlarını yeryüzünde yayarak kendi kabirlerini kazarlar. Bunun sebebi şu­dur: Aşağılanıp, şerefi çiğnendiği ve hakları­na tecavüz edildiğinde toplumun birlik ve be­raberliği bozulur, iyileşme ve gelişme temel­leri sarsılır, sınıf mücadeleleri başlar. Bu iç mücadele neticesinde toplum tahrip olur. İn­san daima sırat-ı müstakimden sapmaya eği­limlidir ve günahlarla dolu bir hayata düşkün­lük gösterir.

Servet sahipleri daima kendilerinin özel hak­lara ve ayrıcalıklara sahip olduklarını iddia ederler; zayıf ve güçsüzlerin hayatlarını önemsemezler. İnsanın şeref ve değerinin maddî şartlardan önce geldiğini bir türlü anla­mazlar ve sonuçta temel insan haklarının öne­mini kavrayamazlar. Sürekli diğer insanların paylarını ve haklarını gaspederler, yaptıkları­nın sonuçlarını da hiç düşünmezler.

Aşağıdaki âyet bize Allah'ın Peygamberleri, onlara görevlerini hatırlattıklarında nasıl red­dedip, onlarla alay ettiklerini bildirir: "Kav­minden, kendilerine dünya hayatında bol ni­met verdiğimiz o inkâr eden ve âhiret (hayatın)a kavuşmayı yalanlayan eşraf takımı dedi­ler ki: 'Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Sizin yediğinizden yiyor, sizin içtiğinizden içiyor. Eğer sizin gibi bir kısana itaat ederseniz o takdirde siz, mutlaka ziyana uğrayanlarsınız demektir'." (23: 33-34).

Bu tip insanlar hayat tarzlarının kötülüğünü, istedikleri gibi bir hayattan hoşlanmanın dahi yanlı olduğunu hep inkâr ettiler. Sürekli zen­ginlikleri ve servetleriyle gururlandılar, bu se­beple refah seviyesi itibariyle toplumun daha düşük fertlerinden üstün olduklarını iddia et­tiler. Servet sahibi tamahkâr insanların kafa yapılarını Kur'ân şu ifadelerle belirtir: "Biz hangi ülkeye uyarıcı gönderdikse mutlaka oranın varlıkla şımarmış kimseleri: 'Biz, sizin gönderildiğiniz şeyi inkâr ediyoruz.' dediler. Ve dediler ki: 'Biz malca ve evlatça daha ço­ğuz, biz azaba uğratılacak değiliz.' De ki: 'Rabb'im, dilediğine rızkı yayar ve (dilediği­ne) kısar; fakat insanların çoğu bilmezler." (34: 34-36).

Bu âyet genellikle servet sahiplerinin ortak düşünce tarzını gösterir. Ne zaman Allah'a ve diğer insanlara karşı vazife ve mükellefiyetle­ri onlara hatırlatılsa, kazanılmış haklan, zen­gin ve güçlülük gururlan ve toplumsal ko­numlan daima buna muhalefet eder ve haki­kati inkâr ederler. Onlara şu hatırlatılır: Maddî zenginlik ve kaynaklar evrensel bir plan ve Allah'ın iradesine uygun olarak dağı­tılır; bunlar fazilet veya kusur işaretleri değil­dir. Malın çokluğu mutlak olarak sizin iyi bir insan olduğunuz, Allah'ın da sizden hoşnut olduğu anlamına gelmeyeceği gibi, malın yokluğu da sizin günahkâr olduğunuz, Al­lah'ın da sizden razı olmadığı şeklinde yo­rumlanamaz. Çok sık olarak tersi de olabilir.

Sonuçta, hiç kimse zenginliğin Allah'ın sev­gisini, fakirliğin ise Allah'ın gazabını getirdi­ğini ileri sürerek zenginliğiyle gururlanamaz. (The Holy Qur'an, sh. 1145). Gerçek şu ki, bu insanlar maddî zenginliğin ve yeryüzünde­ki kaynakların dağılımındaki hikmet ve anla­yışı anlayamamışlar ve kendi hatalı ve yanlış çıkaranlarını uydurmuşlardı. Kur'ân bunların boş gururlarını kötü ve günahkâr hayatlarını sürdüreceklerini, yeryüzündeki insanî ilişkile­rin temel hakikatini hiçbir zaman anlayama­yacaklarını bildirir: "Nihayet varlıklılarını azâb ile yakaladığımız zaman, hemen feryada başlarlar." (23: 64).

Bu ceza onlara, dünyanın zevk-safa ve lüksü içinde başkalarının haklarını unutup Allah'ın koyduğu hadleri aşmaları sebebiyle verilecek­tir. Onlar diğerlerinin şeref ve haysiyetlerine, canlarına ve mallarına hürmeti unuturlar; ül­kedeki zayıf ve yoksullara zulmederler; zen­ginliklerinin ve güçlerinin kibriyle diğer in­sanların itibarlarım ve haklarını ayaklar altına alırlar. Zenginin bu günahkâr davranışı ergeç toplumu değişik parçalara böler, bütünlüğünü bozar, sonunda da onu çökertir. (Tafheem al-Qur'antc. IV, sh. 207).

Çeşitli milletlerin yükseliş ve yıkılışları üzeri­ne yapılacak bir çalışma bu konuda yeterli delili sağlar. Kültür ve medeniyetleri, hürriyet ve demokrasi görüşleriyle övünen Yunanlılar ve Romalılar bile kölelerinin ve düşmanları­nın haklarını güçbelâ kabul etmişlerdi. Onla­rın hürriyet ve demokrasisi soylular ve zen­ginler içindi. Yoksul ve zayıflar onların ara­sında herhangi bir haktan mahrum ve zillet içinde yaşıyorlardı.

Bir yazarın sözleri şöyle: "İnsanlık karşılıklı hak ve görevlerin tam olarak belirlendiği se­viyeye henüz yükselemediği iptidai dönem­lerde; hukuk bir ya da birkaç kişinin çoğunlu­ğa yönelik emirlerinden oluştuğu zaman; ha­yatın yasasını ve yönetimin rehberini güçlü­nün isteği oluşturduğu zaman... işte o zaman, insanlarda doğuştan var olan kaçınılmaz sos­yal...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Temel İnsan Hakları
« Posted on: 23 Nisan 2024, 19:04:41 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Temel İnsan Hakları rüya tabiri,Temel İnsan Hakları mekke canlı, Temel İnsan Hakları kabe canlı yayın, Temel İnsan Hakları Üç boyutlu kuran oku Temel İnsan Hakları kuran ı kerim, Temel İnsan Hakları peygamber kıssaları,Temel İnsan Hakları ilitam ders soruları, Temel İnsan Haklarıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes