๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 06 Ağustos 2012, 13:58:20



Konu Başlığı: Tarih
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 06 Ağustos 2012, 13:58:20
Tarih

Müslümanlar arasında büyük tarihçiler de ye­tişmiştir. Bunların belli başlıları şu isimler­den oluşmaktadır: İbni İshak (ö. 768), İbni Hişâm, Belazûrî (öl. 892), Vakıdî (747-823), Yakûbî (8. yüzyıl ortaları), İbni Ebu Tâhir (öl. 902), Taberî (öl. 889), İbni Küteybe (Öl. 889), Mes'ûdî (öl. 956), Hatib el-Bağdâdî (öl. 1012), Miskeveyh (öl. 10. yüzyılın sonu), İb­ni Hallikan (1211-1282), Makrizî (1360-1424), İbni Haldun (1332-1406) ve Celâled-din es-Suyûtî (1445-1505).

Muhammad the Educator'in müellifine göre, "İbni Haldun, insanların kültürel gelişimini esastan kavrama yönüyle, bütün Ortaçağ ta­rihçilerinin Önünde yer almaktadır. Barnes, gruplar olarak karşılaştırıldığında Müslüman­ların, Hıristiyan çağdaşlarına nazaran müsta­kil muhakeme, nisbî tarafsızlık ve kronolojik metodların kavranması yönlerinden daha üs­tün oldukları görüşünü belirtmektedir. Genel­de, belgeleri ve hâdiseleri Hıristiyan müellif­lerden daha kesin olarak tarihlendirmişlerdir. Müslümanları tarihî eser konusunda teşvik eden, hadîslerin sahihliğini tesbit, Hz. Muhammed'in şeceresini tutma, fetihler ve İslâm kahramanlarını anma gibi gayelerdir."

"İbni Haldun tarih ilminin mucididir. Tarih yazımında tarihî akışa felsefî bir kavram geti­ren ilk şahıs olarak belirginleşmektedir. Dev­letlerin de, insan hayatı gibi belli devrelere tâbi olduğunu; buna göre, büyüyüp olgunlaş­tıkları ve sonra çöktüklerini, istisna teşkil eden bir kaçının ise değişen çevreye uyum gösterme esnekliğine sahip olduğunu düşün­müştür. Bu fikri ifade ederken Oswald Spengler'in öncüsü olmaktadır. Şehir hayatı­nı medeniyetin en yüksek derecesi olarak be­lirtmekle birlikte bu safhanın çöküşün ve çö­zülüşün başlangıcı olduğunu savunmaktadır." (R. L. Gulick, sh. 67-70).

İbni Haldun'un tarihçi olarak yerini belirler­ken, Barnes şöyle söylemektedir: Onun öne­mi, kendi devrinde tarih konusunu rasyonalize edebilmiş, metod ve gayeleri üzerinde fi­kirler yürütebilmiş olması gerçeğinde yat­maktadır. O, ortaçağ tarihçilerinin Roger ba-con'udur. İbni Haldun, tarihin bir ilim olması gerektiğine inanıyordu ve tarihin fizikî çevre v6 İnsan grupları arasındaki etkileşmesinden husule geldiğini düşünüyordu. Vico ve Tur-got'u önceleyerek, tarihî gelişimin birliği ve devamlılığını kavramıştı. Statik veya uhrevî kavramlarla ilgilenen çağdaşı Hıristiyan ta­rihçileri ile tam bir zıddiyet teşkil eden dina­mik tezi, tarihî gelişim hâdisesinin daimî de­ğişime mâruz kaldığı ve bu yönüyle insan or­ganizmasının benzediği görüşünü ihtiva edi-yordu. Fizikî ve çevre ile ilgili faktörlerin medeniyetin gelişimine olan katkılarını açık olarak tarif etmiştir. Örf, âdet ve kurumların insanların geçimlerini sağlama yollan ile iliş­kili olduğu şeklindeki müşahedesi Marks ön­cesi bir pırıltı taşımaktadır (a.g.e.).

Flint de İbn Haldun hakkındaki hayranlığını şöyle dile getirmektedir: Tarihi, gerçek bir ilim olarak ilk ele alan Muhammed İbni Haldun'dur. Bu yüzden, onun tarih ilminin kurucusu sayılması gerektiği, fikir ayrılıkları olabileceğinden dolayı, kesin olarak ifade edilemeyebilir. Ancak, onun Mukaddimesini okuyan hiçbir dürüst okuyucu, bu şerefe Vico'dan önce gelen tarihçiler içinde ondan da­ha lâyığının bulunduğunu söyleyemez (Robert Flint, The Philosophy of History in France, sh. 158).

Tarihi kronolojik değerlendirmeye tâbi tut­maya katkısı olan önemli bir müellif de Bîrûnî'dir. Barnes'in ifadesi ile, "Önde gelen Müslüman ansiklopedisi, matematikçi ve ast­rolog el-Bîrûnî (973-1048) İslâm tarihi kro­nolojisi ile ilgili en güzel eserin sahibidir. Kronolojiyi astronomik bir temele oturtarak açıklamak ve sistematize etmek yoluna git­miştir. Hıristiyan dünyasında Scaliger'in (1540-1609) zamanına kadar onun seviyesin­de bir kronolojist çıkmamıştır."

Yâkûbî, dünya tarihinin kronolojik bir Özetini ve Arap edebiyatındaki ilk tarihî coğrafya eserlerini yazmıştır. Taberî ise kelâm, gramer ve tarih sahalarında dengine ulaşılamayan ça­lışma birikimine sahipti. Mes'ûdî'nin eseri, ayrıntılı bilgiler içermesinin yanışım, etnografik, kültürel ve sosyal tarih malzemeleri açısından da çok zengindir. İbnül-Esîr oniki ciltlik bir büyük İslâm tarihi telifinin yamsıra Arapça yazan tarihçilerin içinde, medeniyetin yayılmasında sebep-sonuç ilişkisinin felsefî anlayışını yakalamış ilk şahıs olma özelliğini de taşımaktadır. Miskeveyh de üstün bir zekâ seviyesi göstererek siyasî ve askerî hâdiselerin bilgilerine ilk elden sahip olmuş­tur (R. L. Gulick, a. g. e., sf. 67-69).

Müslümanların tarihe olan katkılarını yorum­layan Sarton şöyle yazmaktadır: "İnsanlığın en önemli vazifesi Müslümanlar tarafından yerine getirilmiştir. En büyük felsefeci olan Fârâbî bir Müslümandır. En büyük matema­tikçiler Ebû Kâmil ve İbrahim b. Sinan Müslümandırlar. En büyük coğrafyacı ve ansiklopedist, Mes'ûdî Müslümandır. En büyük ta­rihçi Taberî de bir müslümandır (Introduction îo îhe History of Science, c. I, Baltimore, 1927, sh. 624; History of Arabs'a iktibas eden Hitti, sh. 392).

İspanya, İbnİ Haldun'a ilaveten, İbni Kuteybe, Hayyam, Fârâbî, Beşkûvel , Abbar, Ebû'l-Kasım Endülüsî ve Hatîb gibi pek çok önemli tarihçiler çıkarmıştır. Endülüsî'nin Tabakat el-Umam (Mîlletlerin Sınıflandırıl­ması) ve Hatîb'in el-lhata fi Ahbar Gırenada (II c, Kahire, 1319) kitapları gibi pek çok önemli tarih eseri daha sonraki nesillere bilgi aktaran değişik usûllerle kaleme alın­mıştır." (Hitti, a.g.e., sh. 365-367).