Konu Başlığı: Takva Ve Doğruluk Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 11 Haziran 2012, 07:40:33 17- Takva Ve Doğruluk İnsanların, Allah'a en çok bağlı, en fazla takva sahibi, en doğru ve hayırlısı Muhammet! 'dır. Allah'tan en fazla korkan ve fakirliğe yakın bir düzeyde yaşayan odur. Medine Devleti'nin başkanı olduğu zaman dahi, bütün savaş ganimetlerini halka dağıtır, kendiv si ise fakirlik içinde yaşardı. Bu açlık içindeki hayattan usanan hanımlarından bazıları Rasulullah'dan daha fazla zahire istemekteydi. Beytül Mal (devlet hazinesi)'e giren miktardaki malın halka dağıtıldığını gördüklerinde kendi hisselerini istemekteydiler. Rasulullah, dünyevî hoşnutluğun, Allah'ın Rasulü, onun eş ve akrabaları için olmadığını açıklamaya çalışıyordu. Onlar için bunları diğer insanlara bırakarak dinî bir hayat yaşamak daha hayırlıydı. Ancak, hanımları taleplerinde ısrar edince ilâhî emir geldi: "Ey Peygamber! Eşlerine söyle! 'Eğer siz, dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size müt'a (boşanma bedeli) vereyim ve sizi güzellikle salayım. Eğer Allah'ı, peygamberini, ahiret yurdunu istiyorsanız (bilin ki), Allah içinizden iyi davrananlara büyük bir ecir (mükafat) hazırlamıştır?' (33: 28-29). Burada Rasulullah'ın hanımlarına yalnız dünyevî refah ve gösteriş peşindeyseler Rasulullah 'ın evinde yerlerinin olmadığı açıkça ifade edilmektedir. Rasulullah'ın hanımları olarak onlardan, diğer kadınlara takva ve iyilik örneği olmaları ve dünyevî zevkler peşinde koşmamaları beklenmektedir. Bu ikazdan sonra, Rasulullah'ın hanımlarının hepsi fakirlik içinde de olsa Allah'ın Rasulüyle birlikte yaşadıkları hayatı sevinçle kabullenmişler, hiçbiri, dünyevî refah ve konfor için o mübarek evden ayrılma yolunu seçmemiştir. Bu dünyanın alelade bazı zevklerini Allah'ın Rasulü ile birlikte yaşadıkları faziletli, iyi ve Allah yolundaki bir hayat için gerçekten arzu ederek bırakmışlardı. Rasulullah vefat ettiği zaman, zırhı üç say arpa karşılığında bir yahudiye rehin bırakılmıştı. Öldüğünde üzerinde bulunan elbise ise yama içindeydi. Halbuki, o devirde artık Suriye'den Aden'e kadar bütün Arabistan fet-holunmuş ve Medine altın ve gümüşle dolmuştu. İslâm'da aşırılık ve rahipler gibi, dünya nimetlerinden kendini mahrum bırakmak yasaklanmıştır. Nitekim, Rasulullah ara sıra güzel kıyafetler giymiş, iyi yemekler yemiş, fakat fıtratı İcabı dünya hayatının zevklerinden kaçınmıştır. Aişe'nin anlattığına göre, Muhammed'ın ailesi onun ölümüne dek hiçbir zaman ard arda iki günün kâfi miktarda arpa ekmeğine sahip olmamıştır. (Mişkât) Said-i Makbürî'nin, Ebu Hureyre'den naklettiğine göre, kızartılmış koyun yiyen bazı insanlar, oradan geçmekte olan Ebu Hureyre'yi de davet ettiler. Ebu Hureyre bu teklifi şunları söyleyerek reddetti:'^Rasulullah, arpa ekmeğinden dahi olsa hiçbir zaman tam doyana kadar yemek yemeden bu dünyadan geçti." Hz. Ömer de şöyle demiştir: "Rasulullah 'ı görmeye gittiğimde, altına bir şey serili olmadan, kamıştan bir hasır üzerinde yatıyordu. Hasırın izleri Rasulullah'ın vücuduna çıkmıştı. Hurma lifleriyle doldurulmuş deri bir yastığa yaslanmıştı. 'Ey Allah'ın Rasulü, Allah'a halkını zenginleştirmesi için dua et. Çünkü O, kendisine kulluk ve ibadet etmeyen Fars ve Bizanslıları bile zenginleştirmiştir' dedim. Rasulullah da: 'Böyle mi düşünüyorsun, İbni el-Hattab? Onlar iyi şeylere yalnızca bu dünyada sahipler, cevabım verdi." Ebu Hureyre'nin rivayetine göre, Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Kim Allah'ın verdiği az rızıka razı olursa, Allah da onun yaptığı küçük şeylerden razı olur." Hz. Aişe'nin anlattığına göre de, Muhammed 'in aynı anda üstündekinden başka giyebileceği ikinci bir elbisesi olmamıştır. Yine Hz. Aişe'nin rivayetine göre Rasulullah, Medine'de vefatına dek, ömründe tam manasıyla hiç doymamıştır. Bir gün, aç birisi Rasulullah'a gelerek yiyecek istemiştir. O da aç adamı hanımlarından birisine göndermiştir. Oradan aldığı cevap ilginçtir. Evde sudan başka hiçbir şey yoktur. Bunun üzerine, Rasulullah adamı ikinci hanımına gönderdi, fakat ondan aynı cevabı aldı. Bu şekilde sekiz hanımına gönderdi, fakat hepsi de sudan başka bir şeyler olmadığını söyledi. Enes'in rivayet ettiğine göre, bir gün Rasulullah'ı görmeye gittiğinde, onu midesini bir bezle hafifçe bağladığını görmüştür. Bunun sebebini sorduğunda, orada bulunanlardan biri açlıktan olduğunu söylemiştir. Ebu Talha'nın rivayetine göre, o da Rasulullah'ı bir gün mescidde, yerde yatarken görmüştür. Açlığın şiddetinden bir o yana, bir bu yana dönmekteydi. Çoğu zaman olduğu gibi açlıktan sesi çıkmaz, Sahabe de durumu anlardı. Ebu Talha evine gelerek, hanımından götürmek için biraz yiyecek istedi. Hanımına Rasulullah'ın açlıktan sesinin zor çıktığını ve yiyeceği ona götüreceğini söyledi. Rasulullah çoğu sabahlan hanımlarına yiyecek istemek için gider, fakat olumsuz cevap alırdı. O zaman da o gün oruç tutacağını söylerdi. (Mişkât) Rasulullah takva içinde yaşar, insanlardan da öyle yaşamalarını isterdi. Ebu Zerrin rivayetine göre Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Ne beyaz derilinin siyaha, ne de Arab'ın Acem'e üstünlüğü vardır. Üstünlük ancak takvadadır." Cübeyr b. Nüfeyr, Rasulullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bana mal biriktirmem ve tüccar olmam vahyolunmamıştır. Bana şu vahyolunmuştur: 'Rabbinin Şanını yay, secde edenlerden ol ve Rabbine kulluk et.' " Abdullah b. Amr'ın anlattığına göre Rasulullah'a en mükemmel insanan kim olduğu sorulması üzerine şu cevabı vermiştir: "Kalbi kirden arınmış ve dili doğru söyleyenler'' Etrafındakiler 'dili doğru olanı' anladıklarını, fakat 'kalbi kirden arınanları' anlamadıklarını söylemeleri üzerine Rasulullah: "Pâk olan, günahtan, şüphe, hile, yalan ve hasetten arınmış olan." buyurmuştur. Ebu Eyyûb el-Ensarî'nin söylediğine göre adamın biri Rasulullah'a gelerek kısaca nasihat etmesini rica etmiştir. Bunun üzerine Rasulü Ekrem: "Namaza durduğunda, sanki son namazınmış gibi kıl. Yarın pişman olacağın bir şey söyleme. Ve insanların sahip olduklarına arzu duymayı bırak." diye öğüt vermiştir. Muaz b. Cebel, Rasulullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bana en yakın olan, nerede ve kim olursa olsun takva sahipleridir." Namazda ayaktayken, çoğu zaman saatlerce Kur'an okur, hatta bazan yorgunluktan bacakları şişerdi. Gelmiş ve gelecek kabahatleri Allah tarafından affedilmiş (48: 2) olmasına rağmen, Allah'tan en fazla o korkar, Allah'a herkesten fazla ibadet ve dua ederdi. İnsanların en takvalısı ve en doğrusu oydu. Ama bu vasıflarıyla hiç övünme-miştir. Aksine çok mütevaziydi. Ümmü Alâ el-Evseriye'nin rivayetine göre, Rasulullah şunları söylemiştir: "Allah'a andolsun ki, ben Allah'ın Rasulü olmama rağmen, O'nun bana veya size ne yapacağını bilmiyorum." Muhammed diğer insanların ulaşması mümkün olmayan derecede takva sahibi bir insandı. O, insanlar arasındaki ayırımın tüm ölçütlerini paramparça etmiş ve onları takva ve doğruluk esasına göre değerlendirmiştir: "Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle, bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki, birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, (O'na karşı gelmekten) en çok sakınanazdır. Allah bilendir, haber alandır." (49: 13) Onun davet ettiği din, ferdî ve sosyal hayatta fazilet, takva ve doğruluk; insanlara adalet üzerine muamele; başkalarının suç ve hatalarını bağışlamak; cömert ve hayırsever olmak ve anlaşmaya bağlılık üzerine kuruluydu. İşte bu davranış tarzları insanları takva sahibi kılar ve Allah'a yaklaştırır. "... İyilik ve takva üzerinde yardımlasın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah'ın azabı çetindir." (5: 2) Yine Maİde Suresi'nde şu ifadeyi görüyoruz: "... Âdil davranın, takvaya yakışan budur. Allah'tan korkun, şüphesiz Allah yaptıklarınızı haber almaktadır?' (5: 8) |