๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Haziran 2012, 23:04:23



Konu Başlığı: Tabiî Sınırlar İçinde Ekonomik Eşitsizlik
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Haziran 2012, 23:04:23
3- Tabiî Sınırlar İçinde Ekonomik  Eşitsizlik

İslâm, insanlar arasındaki ekonomik eşitsiz­liği kabul eder, fakat bu eşitsizliğin daha faz­la büyümesine müsaade etmez; farklılığı ma­kul, insaflı ve doğal sınırlar içinde sürdür­meye çalışır. İnsanlar arasında ekonomik eşitsizliğin varlığı, sadece doğal değil, aynı zamanda insan kişiliğinin (ego) gelişmesi ve nefsin temizlenmesi için gereklidir; bu eşit­sizliğin varlığı olmasaydı, insan, bu amacı başarmanın Önemli, fakat esas bir vasıtasın­dan mahrum olacaktı. Bundan dolayı, İslâm, bireye, ulvî vasıflarım kullanma ve geliştir­me fırsatı vermek için, toplumda makul sı­nırlar içinde kalan ekonomik eşitsizliğe ve özel mülkiyete izin verir.

Bol kaynaklara sahip insanlar, minnettarlık, iyilik ve fedakârlık gibi gizli vasıflarını ge­liştirirken, geçinme şartları iyi olmayanlar, sabırlı, hoşgörülü ve halinden Tnemnun ol­mayı öğrenecektir. Eğer ekonomik eşitsizlik­ler, komünistlerde olduğu gibi, sunî vasıtalarla kal di nisaydı, birey kendisindeki bu ul­vî vasıfları geliştirme fırsatı bulamayacaktı ve gerçekten, ekonomik mücadeledeki büyük bir itici güç ortadan kalkacaktı. Sonuç ola­rak, birey, tabiatın, kendisine gelişmesi için sağladığı geniş bir hareket sahasından mah­rum olacaktı.

Servetin eşitsiz dağılımına, yalnız yeni bir eşit dağıtımın çare olabileceği söylenir. Fakat, ko­münist sistem altında bile ispat edilmiş ol-, duğu gibi, bu hipotez doğaya ve kullanıma uygun değildir. Aşağıdaki husus, her toplu­mun gelişmesi ve başarısı için kesinlikle ge­reklidir: İnsanlar arasında bulunan yetenek, zekâ ve yeterlilik farklılıkları ile işlerin ma­hiyetindeki farklılıklar, topluma verdikleri hizmetlerdeki ve ekonomik ihtiyaçlardaki doğal farklılıklar, hizmetlerinin karşılığı ola­rak, belli bir sınıra kadar korunmalıdır/ İn­sanların, fizik, yetenek, zekâ ve diğer vasıf­ları arasında eşitlik olamaz, dolayısıyla eko­nomik eşitlik ihtimali de söz konusu değil­dir. (Muhammed Kutup, islam the Mİsun derstood Religion, s. 162-164).

Kur'an-ı Kerim, bu ekonomik eşitsizlikleri kabul eder: "Allah, O'dur ki, sizi arzın hali­feleri yaptı ve derecelerle kiminizi kiminizin üstüne çıkardı. Bu sizi, size verdiği şeylerle imtihan etmek içindir." (6: 165). Zuhruf Su-resi'nde şunlar buyürulur: "Birbirlerine iş gördükleri için kimini kimine derecelerle üs­tün kıldık."(43: 32). Kur'an-ı Kerim'in bu ayetleri, insan hayatında açıkça görülen üç temel gerçeği beyan etmiştir. Birincisi; yer­yüzündeki ve kâinattaki her şey Allah'a ait­tir ve burada kendisine kullanımı ve istifa­desi için pek çok şey verilmiş insan O'nun elçisidir. İkincisi; Allah, temsilcilerini, ema­netlerine göre farklı sınıflara ayırmıştır. Ba­zılarına, geniş şans tanınmış, çalışma için da­ha büyük yetenek ve güç verilmişken, bir kıs­mına da diğerlerine göre daha az imkân ve yetenek sunulmuştur. Üçüncüsü ise, bu ha­yatın, sadece bir imtihan olduğu gerçeğidir. İnsanlara bu güçleri ve imkânları veren Allah, bir gün onları, emanetleri nasıl kullan­dıkları hakkında yargılayacaktır.

Kur'an-ı Kerim, hayatın insan için, nefsinin arıtılması ve toplumun ıslahı yönünde ken­disine sağlanmış olan imkânları ve güçleri ne dereceye kadar değerlendirdiğini anlamak açısından bir deneme olduğu gerçeğini ortaya koyar. Bu da, İslâm'ın toplumdaki ekonomik farklılaşmaları sürdürmesi ve onu kaldırmayı tercih etmemesinin esas sebebidir. Burada, İslâm'ın gerçekte, sınıflı toplum sistemini tavsiye etmediği ve onaylamadığı belirtilebi­lir. O sadece, hayat gerçeklerinin beyan edil­mesidir. İnsanların, her toplumda, rütbe ve maişet bakımından farklı olduğunda hiç şüphe yoktur; komünist ülkelerde bile, insan­ların hepsi aynı ücreti almaz ve seçilmiş ki­şiler de, hizmette eşit muamele görmezler. Sonuç olarak, insanlar arasında rütbe, ka­zanç ve varlık bakımından fark olması, ka­çınılmaz bir gerçektir.

Rütbe ve varlık farkları; yöneticiler ve yöne­tilenler, efendiler ve köleler vb. gibi sınıf sis­temlerinin ortaya çıkmasına yol açmadığı, herkes ülke kanunları Önünde eşit muamele gördüğü ve fakirlerle zenginler arasında aşıl­maz mesafeler ve haksız engeller oluşmadı­ğı sürece, İslâm'da meşrudur ve izin verilmiş­tir. (Muhammed Kutup, a.g,e, s. 162-164). is­lâm insanlar arasındaki bu doğal farklılık­ları kabul eder, ancak onları makul bir dü­zeyde tutmaya çalışır ve onların doğal sınır­ları aşmasına müsaade etmediği gibi, cemi­yeti sınıflara ayırmaya'da izin vermez. Bu sı­nıflı toplumlarda birinin varlığı, diğerinin yokluğu demek olur ve bu hal İnsanlar ara­sında tabii nüfuz ve baskı unsuru olur.

Bu eşitsizlikleri doğal sınırları içinde muha­faza etmek için, İslâm, belirli ahlâkî ve meş­ru ölçüler getirir. O, insanlara, servet farklı­lıklarını, Allah'ın bu dünyada onları dene­diği bir vasıta olarak telakki etmelerini öğ­retir. Müminler şuna inanırlar ki, onlar bu­rada, kendi ekonomik güçleri içinde bir de­nemededirler. Allah, kimine servet ve güç bolluğu bahşederek, insanların onu nasıl kul­lanıp sarfettiklerîni gözler; acaba onlar, o varlığı, kendi çaba ve zekalarıyla elde ettik­leri şahsî mallan olarak mı sayıyorlar? Yok­sa, Allah'ın bir nimeti olarak düşünüp, baş­kalarının da onda payı olduğuna mı inanı­yorlar? Diğer taraftan, fakirler de kendi zor durumları içinde imtihana tabidirler: Bu du­rum onların Allah'a inançlarını kaybettire­cek de, zenginlere karşı kindar ve kıskanç ol­malarına mı yol açacak? Yoksa, imanlarım muhafaza edip, mevcut durumlarında sabırla ve hoşgörüyle daha iyisi için çalışacaklar mı?