> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Hücum
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hücum  (Okunma Sayısı 722 defa)
19 Mayıs 2012, 15:34:19
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 19 Mayıs 2012, 15:34:19 »



2- Hücum


Çoğunlukla, bir savaşı kazanmak için hücu­mun zorunlu olduğunu bütün askerî uzman­lar kabul eder. Hakikaten, hücum başarının bir garantisidir. Bunun zarurî olması yalnızca savaşın taktik bir manevra olması dolayısıyla değil, fakat hücum eden tarafın ne istediği­ni ve gayesinin ne olduğunu bilmesi, savun­mada kalan tarafın ise gayesinin ne olduğu­nu belirleyememesi dolaylıyladır. Hücum eden tarafın komutanı planlarını hazırlaya­bilir, kendi muhakemesini yürüterek hedef­lerini, gayelerini ve neyi arzulayacaklarını se­çebilir, her cephede düşmana bir sürpriz ya­pabilir. Hücum politikasının avantajı, taktik insiyatifinin hücum eden tarafta bulunma­sıdır; hücum eden taraf dilediği zaman ya da askerî harekâtın lehlerinde seyretmediğini gördükleri zaman en az can ve mal kaybıyla geri çekilebilir. Bu nedenle, hücum eden ta­rafın büyük bir psikolojik avantajı vardır, bu onların cesaretlerini ve güvenlerini artırır. Aynı zamanda savaşçılara kuvvet verici bir ilaç rolü oynar.

Hücum kullanışlı bir savaş vasıtasıdır ve im­kân bulunur bulunmaz kullanılmalıdır. Bu­nunla beraber, hücumun bütün detaylarını dikkatle planlamak, hatta işler kötü gittiğin­de uygulanacak alternatif planlar dahi ha­zırlamak açık bir zarurettir. Ayrıca, hareke­te geçmeden evvel tam bir hazırlığın yapıl­mış olması esastır. Bir hücum harekâtının ba­şarılı ve zayiatın da az olması için sürat ve gizlilik çok önemlidir. Ve eğer, düşman plan­dan haberdar olursa veya yaptıkları hücum püskürtülürse o zaman vazgeçmeksizin ha­rekâtın devam ettirilmesi için alternatif bir plan olmalıdır.

Şunu da vurgulayalım ki hücum planı, ha­zırlığı ve icra edilmesiyle İlgili bütün mese­lelerde karar vermek komutanın görevidir.

Muharebenin nasıl yapılacağına, hücum ve savunma savaşının hangi prensiplerinin uy­gulanacağına, harekâtta hangi savaş strate­jilerinin ve askerî taktiklerin kullanılabilece­ğine, planın tamamlanması için hangi hazır­lıkların yapılacağına ve ne kadar süreye ih­tiyaç duyulacağına komutan karar verir. Ko­mutan, herhangi bir hücum veya müdafaa planı yaparken bu tip bütün meseleleri dü­şünmelidir.

Bir hücum sırasında, düşman sürpriz halin­de yakalandığında, dengesini kaybetmeye meyleder, adam ve silah gücünü değerlendi-remeyerek askerî operasyonlarında hataya düşer. Başarılı bir komutan böyle hatalardan tam bir avantaj elde eder ve düşmanın aske­rî gücüyle birlikte savaşma ruhunu da yıka­rak, onu bütün gücüyle cezalandırır.

Rasulullah ve sahabeleri Kureyş'in elinde uzun bir süre sıkıntı çektiler ve doğdukları şehri, evlerini ve mallarını bırakarak Medi­ne'ye sığındılar. Askerî veya daha başka bir ihtirasları yoktu. Sadece müdahaleden uzak olarak dinlerini gereği gibi yaşamak istiyor­lardı; fakat Kureyş onlara ne bir düşünce Öz­gürlüğü, ne de din özgürlüğü tamdı. Müs­lümanlar Medine'ye gelince, Kureyş muha­lefetini sürdürdü ve düşmanlıklarını, teca­vüzlerini durdurmadı, aksine artık suikast, yağmalama, baskın şeklinde askerî saldırı­lar düzenlediler. Müslümanların sahip ol­dukları bir tek şeyleri vardı ve o da her şart altında korumak ve sürdürmek istedikleri dinleriydi. Bu korku ve rahatsızlık halinin belirsiz bir şekilde sürüp gitmesine izin ve­remezlerdi. Savaş arzu edilir bir şey değildi, fakat zulüm, zorbalık ve baskı çok daha kö­tü bir şeydi. Çünkü bunlar normal yoldan iyilik, hak ve adaletin gelişmesine imkân ver­mezdi. (2: 191). Kan dökülmesi kötü bir şey­dir, fakat insanlara, dinlerini, inançlarını ter-ketmeleri için baskı ve zulüm yapılması ve onların dinlerinden vazgeçip istemedikleri başka şeylere tapmaya zorlanması, bunları durdurmak için bazı insanların öldürülme­sinden çok daha beterdir.

Peygamber  ve ashabı Medine'ye hicret et­tiklerinde işler işte bu vaziyetteydi. Müslü­manların gayesi yalnızca inançlarını sürdür­mek ve hiç kimseyi İslâm'ı kabul etmeye zor­lamadan, rahatsız etmeden ve kimse tarafın­dan da zorlanmadan kendi şehirlerinde İs­lâm'ı yaşamaktı. 10 yıl boyunca Kureyş.'in elinde zulüm altında yaşamışlardı; fakat ar­tık bu zulme, baskıya ve taciz edilmeye kat­lanamazlardı ve her zulmü, karşılarına çıkan bütün engellemeleri durdurmak için iyice ha­zırlanmışlardı. Gayeleri dinlerim Medine şeh­rinde tesis ve müdafaa etmekti ve bVneden-le şunlara gerek gördüler: Birincisi, şehrin müdafaa sistemini muhtemel bütün tehlike ve riskleri karşılayacak şekilde düzenlemek; ikincisi, müslümanların yolunda duran bü­tün engelleyici güçleri durdurmak; üçüncü­sü, dinlerini güçlenmeden, daha tomuruk halindeyken yok etmeye karar vermiş bütün düşman güçleri yok etmek; dördüncüsü, İs­lâm'a karşı dünmanca faaliyetlerde aktif ola­rak rol alan ve insanları Medine'ye saldırı­lar ve baskınlar düzenlemeye kışkırtan lider­leri yok etmek; ve beşincisi İslâm'a meyle­den toplulukları tehdit edip taciz eden güç­lere darbe indirmek.

Amaç insanları öldürmek veya gereksiz yere kan dökmek değildi. Amaç, zorbalığa kal­kışanları gerektiğinde dirençlerini en etkili bir şekilde zayıflatarak tam bir güvenlik sağ­lamaktı. Bu, Hakk'ın. kuvvetleriyle, bâtılın kuvvetleri arasında ideolojik bir mücadeleydi ve bu amaçla da yerinde oturup müdafaada kalmak da kâfi değildi. Medine'de oturup, düşmanların saldırmasını beklemek ve on­dan sonra kendilerini savunmak ne şartlara uygun düşerdi, ne müdafaa anlayışıyla bağ­daşır, ne de askerî olarak akıllıca bir davra­nış olurdu. Rasulullah , dışardan Kureyş ve müttefikleri tarafından ve içerden de Ya­hudi kabileleri tarafından tehdit altında bu­lunurken böyle bir politikanın tehlikelerinin farkındaydı. Rasulullah  düşmanların üze­rine cüretle ve cesaretle yürümenin hayatî bir gereklilik olduğunu düşündü; aksi halde ta-ğutun ve zulmün güçleri birleşerek Hakkı ebediyyen yıkıp yok etmeye kalkışacaklardı. İnsanlar düşmanlardan korkuya kapılıp, ka­falarındaki Allah korkusu yok olabilirdi. Bâ­tılın güçlerine İslâm'ı anlamaları İçin yete­rince zaman tanınmıştı; fakat onlar bunu hiç dikkate almamışlardı. Artık Hakk'ın kuvvet­lerinin teşkilatlanıp tüm güçleriyle ve karar­lılıkla ortaya çıkmaları ve bâtılı yok edip, güç kaynaklarını kurutmanın zamanı gelmişti.

Bu amaç, etkili ve başarılı bir şekilde ancak hücum yoluyla gerçekleştirilebilirdi; çünkü bu politika müslümanlara azamî güvenlik avantajı sağlamakla kalmıyor, fakat aynı za­manda can kaybının asgarî olmasına yarıyor­du. Bu sebeple, Rasulullah  hücumu, böyle bir işi becerip aynı zamanda da savunması­nı güçlü tutabileceği bütün savaşlarda aske­rî stratejisinin ana silahı olarak benimsedi. Düşman savunmada veya saldırıda ne zaman bir yanlış yapsa ya da taktik bir hataya düş­se, Peygamber  asla etkili bir avantaj ola­rak kullanmadan fırsatın elinden kaçması­na müsaade etmedi. Büyük muharebelerde çoğunlukla düşmanı kendi askerî planı doğ­rultusunda hareket etmeye zorlamada başa­rılı oldu.

İlk üç büyük savaşta hücum hareketinin ma­hiyeti değişikti; çünkü, müslümanlar zayıf bir pozisyondaydılar. Sayıca ve silahça düş­manlarından çok azdılar. Bu nedenle Pey­gamber  hücum hareketini düzenledi, ama tümüyle yeni prensipler üzerinde. Her mu­harebe için herkesten gizli savunma planla­rını yaptı. Aynı zamanda gizli servisi saye­sinde düşmanın planları ve hareketleri hak­kında bilgi elde etmeyi başardı. Peygamber  her zaman düşmanın vaziyeti ve planla­rından haberdardı; oysa diğer taraftan düş­man onun niyetlerinden tamamen habersiz­di. Bu sebeple, çoğunlukla her seferinde yap­tığı sürpriz hareketlerle düşmanın savaş stra­tejisini ve askerî taktiklerini boşa çıkarma­ya muvaffak olurdu.

Bedir Savaşı'nda müslüman kuvvetlerinin gücü çok küçük olduğu halde Peygamber  düşman topraklarına girmeyi başaramadan onunla karşılaşmak için Medine dışına çık­tı. Güvenlik meselesi nedeniyle kasdî olarak Medine civarında savaşmaktan kaçındı; kıs­men hareketlerinin hedefi konusunda düş­manı şüphede bırakmak, kısmen de onlarla karşılaştığında sürpriz unsurunu elinde bu­lundurmak için. Bu sayede düşman ne müs­lüman kuvvetlerinin hareketlerinden haber­dar oldu, ne de niyetlerinden. Rasulullah @ Bedir kuyularına erişinceye kadar niyetinin ne olduğunu tahmin etmeye çalışıp durdu­lar. Bazıları onun, Ebu Süfyan'ın Suriye'den dönen kervanının peşinde olduğunu düşün­dü; bazıları da Kureyş'in esas kuvvetleriyle çarpışmak için gelmekte olduğu izlenimine kapıldılar. Peygamber 'ın hareketleri veya hedefi konusunda kimse emin değildi; bu ne­denle belirli hiçbir askerî strateji ya da hiç­bir askerî taktik tesbit edemediler. Rasulul­lah  kervan ve asıl kuvvet konusundaki ni­yeti hakkında onları şüphede bıraktı. Bu be­lirsizlikten dolayı ne hücum planlarını mü­şahhas bir temele oturtabildiler, ne de savun­ma planlarını hazırlayabildiler. Diğer taraf­tan, Rasulullah  çok iyi biliyordu ki, on­ların başarısı Halid b. Velid komutası altın­daki süvarilere ve Ebu Cehil'in komutası al­tındaki piyadelere bağımlıydı. Rasulullah  Bedir vadisinde dilediği yerde savunma hat­tını yerleştirmekte serbestti. Bu sebeple, ken­di planlarına göre düşmanın süvarilerini et­kisiz ve işe yaramaz bırakacak bir şekilde sa­vunma hattını düzenledi.

Çarpışmadan bir önceki gece, vadiyi çamur deryasına döndüren ve yapışkan, kaygan bir hale getiren yağmur yağdı. Vadinin aşağı ucunda bulunan Kureyş hareket güçlüğü içi­ne düştü. Diğer taraftan Rasulullah  sa­vaş alanına düşmandan evvel ulaştı ve en iyi pozisyonu alarak vadideki su kaynaklarını kontrolü altına aldı. Kureyş vadinin çamur­lu yerinden kurtulunca kuru görünen kum­lu bir yerde savaş düzeni aldılar; fakat bura­sı yumuşak kumla kaplıydı ve üzerine konan ağır şeyler kuma gömülüyordu. Kureyş bun­dan habersizdi. Savaş başlayınca süvariler çarpışmada tamamen etkisiz kaldılar. Müslü­man kuvvetlerinin üzerine genel bir saldırı başlatmak için piyadelerini savaş alanına sür­meliydiler...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hücum
« Posted on: 29 Nisan 2024, 06:12:09 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hücum rüya tabiri,Hücum mekke canlı, Hücum kabe canlı yayın, Hücum Üç boyutlu kuran oku Hücum kuran ı kerim, Hücum peygamber kıssaları,Hücum ilitam ders soruları, Hücumönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes