Konu Başlığı: Süleyman Peygamber Ve Sebe Kraliçesi Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 03 Ağustos 2012, 11:35:17 SÜLEYMAN PEYGAMBER VE SEB'E KRALİÇESİ Süleyman aleyhisselâm Hz. Davud'dan sonra gelmiş ve onun yerini almıştı. "Biz Davud'a Süleyman'ı ihsan ettik; ne güzel kuldu o! Daima Allah'a yönelirdi." (38: 30). Diğer peygamberler gibi Hz. Süleyman da Allah'tan vahiy almıştı (6: 84). Kur'an, onu şu vasıflarla anmaktadır: İyi bir kuldu, daima Allah'a yönelirdi, Allah katında yüksek bir makama sahipti, güzel bir istikbali vardı, insanlara ve cinlere hâkimdi, hayvanların dilini anlardı (38: 30,40; 34: 12; 27: 16). Mescid-i Aksa'yi inşâ eden de oydu. Hz. Süleyman Allah'a şöyle niyazda bulunmuştu: "Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana benden sonra hiç kimseye nasîb olmayan bir mülk (hükümdarlık) ihsan et. Şüphesiz sen, çok lûtfedensin!' dedi." (38: 35). Allah da istediklerini verdi: "Biz de rüzgârı emrine verdik; onun iradesiyle tatlı tatlı dilediği tarafa eserdi, bina ustası ve dalgıçlık yapan şeytanları ve zincirlere vurulmuş diğerlerini (verdik)." (38: 36-38). Hz. Süleyman saltanatı kadar adaletiyle de etrafa nam salmıştı. İdaresi altında bulunan insanlar emniyet içinde yaşamaktaydı. Halli güç meselelerde kendisine danışılırdı. Hz. Süleyman ile Sebe Melikesi arasında geçen kıssa da Kur'ân-ı Kerîm'in Nemi sûresinde geniş olarak yer almaktadır. Sebe, Güney Arabistan'da yer alan ve halkı ticaret İle iştigal eden bir ülke idi. Kraliçeleri Hz. Süleyman'dan bir mektup almış, cevaben elçileriyle birlikte bazı hediyeler göndermişti. Hediyeler kabul edilmemiş, Sebelilerin Hakk'a tâbi olmaları ikazıyla elçiler gerisin geriye gönderilmişti. "Onu (Kraliçeyi), Allah'tan başka taptığı şeyler (bu zamana kadar tevhîd dinine girmekten) alıkoymuştu. Çünkü kendisi inkâr eden bir kavimden idi." (27: 43). Pek çok hadise Kraliçe'nin gözlerini açmasına yardımcı oldu. "İlki, Hz. Süleyman'ın mektubuna 'Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla' başlayan mektubu idi. Bu şekilde mektuba başlamak, hükümdarlar arasında olagelen genel bir âdetten farklı bir usûl idi. İkincisi, verdiği hediyeleri reddetmesi ile Kraliçe, O'nun diğerlerinden farklı bir hükümdar olduğunu anlamıştı. Üçüncüsü, Hz. Süleyman hakkında, Kraliçenin elçilerinin verdiği rapordu. Bununla Kraliçe, Hz. Süleyman'ın takvası, ilmi ve Hakk'a olan daveti hususunda bilgi edindi. Kraliçe'yİ, Kudüs'e bizzat yolculuk yapmaya ve Hz. Süleyman ile bizzat görüşmeye sevke-den yegane sebep de bu oldu. O, 'biz bunu zaten Önceden bilmiş ve müslüman olmuştuk' dediği zaman buna işaret etmiş oluyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar çok kısa bir zaman zarfında, Kraliçeye ait tahtın Ma'rib'den Kudüs'e getirilmesi olayı da dördüncü hususu teşkil ediyordu. Kraliçe, Hz. Süleyman'ın arkasında Allah'ın Gücü'nün bulunduğunu bu olaydan çıkarmıştı. Şimdi artık kafasındaki tüm şüpheler ortadan kalkmış ve Hz. Süleyman'ın yüce ve temiz şahsiyetine hürmet ediyordu. Rahat ve konforu sağlayan her türlü imkâna ve ikamet etmek için muhteşem bir saraya sahip olan Hz. Süleyman'ın, en ufak bir nimetinden dolayı hemen Allah'a secde eden bir karaktere sahip, her çeşit kibir ve gururdan uzak, Allah'a çok şükreden ve yaşadığı hayatın, dünyaya kul-köle olanlarınkinden farklı olduğunu görmüştü. Hz. Süleyman ile Sebe Kraliçesi (Melikesi) arasında geçen bu kıssa, Eski ve Yeni Ahit ve İsrâîlî rivayetlerde muhtelif şekillerde anlatılmıştır. Fakat Kur'ân-ı Kerîm'in bu kıssayı nakledişi diğerlerinden farklıdır. Eski Ahit'te geçtiği şekliyle kıssanın özeti şöyledir: "Ve Şeba kraliçesi, Süleyman'ın şöhretini işitince, Süleyman'ı Yeruşalİm'de bilmecelerle denemek için, çok büyük alayla, ve pek çok altın, ve değerli taşlar yüklü develerle geldi; ve Süleymanın yanına geldi ve yüreğinde olan bütün şeyler için onunla söyleşti. Ve onun bütün sorgularına Süleyman cevap verdi...Ve Süleymanın hikmetini, ve yaptığı evi, ve sofrasının yemeğini ve kullarının oturuşunu, ve hizmetçilerinin duruşunu, ve onların esvaplarını, sakilerini de, ve Rabbin evine çıktığı merdiveni Şeba kraliçesi gördüğü zaman artık kendisinde can kalmadı. Ve kirala dedi: Senin işlerin için, ve hikmetin için, memleketimde işitmiş olduğum söz doğru imiş. Ve gelip gözlerim onu görünceye kadar, onların sözüne inanmamıştım; ve işte, hikmetinin büyüklüğünün yarısı bile bana bildirilmemiş; sen kulağıma gelen şöhretten üstünsün. Adamların ne mutlu, bu kulların da ne mutlu, daima senin önünde duruyorlar, ve hikmetini işitiyorlar. Allanın Rabb uğrunda kıral olmak üz-re, seni kendi, tahtı üzerine oturtmak için senden razı olan Allanın Rab mübarek olsun... Ve kirala yüz yirmi talant altın, ve pek çok baharat, ve değerli taşlar verdi; ve Şeba kıraliçesinin kıral Süleymana verdiği baharat gibi yoktu... Ve kıral Süleyman, Şeba kıraliçesinin kirala getirdiği şeylerden fazlasını, onun bütün dileğini, her istediğini kendisine verdi. Ve kıraliçe kulları ile beraber dönüp memleketine gitti." (II. Tarihler, 9: 1-12. Benzer bir anlatım, I. Kırallar, 10: 1-13'de yer almaktadır). Yeni Ahit'te ise Hz. İsa'nın, Sebe kraliçesi hakkında yaptığı konuşmasından şu cümle nakledilmiştir: "Cenup kıraliçesi, hüküm günü bu nesil ile beraber kalkıp onu mahkûm edecektir; zira o, Süleymanın hikmetini dinlemek için dünyanın Öte uçlarından geldi, ve işte, Süleymandan daha büyüğü buradadır." (Matta, 12:42;Luka, 11:31). Hz. Süleyman ile Sebe Kraliçesi arasında geçen kıssa Musevî geleneklerinde anlatılan şekliyle, birçok kısımlarda Kur'ânî ifadeleri hatırlatır. Şöyle ki, Hüdhüd (Çoban kuşun)un kaybolması, daha sonra geri gelmesi, Sebe ülkesi ve Kraliçesi hakkında bilgi vermesi, Hüdhüd vasıtasıyla Hz. Süleyman'ın Kraliçeye mektup göndermesi, güneşe ibadet etmek için Kraliçe tam mabede gideceği bir sırada, Hüdhüd'ün mektubu onun önüne atması, meseleyi görüşmek üzere Kraliçe'nin, bakanlarını toplantıya çağırması, daha sonra Süleyman Peygambere değerli hediyeler göndermesi, Kudüs'e gidip onunla bizzat görüşmesi, saraya varışı ve O'nun bir gölün ortasında olduğunu zannetmesi ve Kraliçe'nin içeri girmek için eteğini toplaması gibi hususlar, İsrâilî geleneklerde Kur'ân'dakine benzer şekilde anlatılır. Fakat, Hz. Süleyman'ın getirilen hediyeler kendisine verilirken yaptığı cevabî konuşma, Kraliçe'nin tahtım Ma'rib'ten getirilmek üzere cereyan eden müzakereler, bir şükran ifadesi olarak her lûtfuna karşı Allah'a secdeye varması, sonunda Kraliçe'nin Hz. Süleyman'ın huzurunda imanı kabul etmesi ve Peygam-ber'in, Allah'ın birliğine olan inancı gibi konulardan hiç bahsedilmemiştir. Bunların en kötüsü, bu günahkâr insanlar, Allah'ın yasaklamasına rağmen, Hz. Süleyman'ı, Sebe Kraliçesi ile zina yapmakla itham ettiler. Bu birleşmenin neticesinde, Kudüs'ü harab eden Babil Kral'ı Nebukadnezar'ın mensup olduğu neseb-i gayri sahih bir neslin ortaya çıktığını ileri sürdüler (Jewis Encyclopaedia, c. XI, sh. 443). Görüldüğü gibi Yahudi âlimleri, Süleyman Peygamber'i tenkitte çok aşırı gitmiş ve bir peygambere hiç yakışmayan suçlar isnad etmişlerdir. Aynı zamanda Tevrat'ın emirlerini değiştirmek gibi İhanet suçları işlediğini de ileri sürerler. Kendisine verilen hikmet ve saltanattan dolayı gurura kapılmak, kılıbık bir koca olmak, çok lüks bir hayat sürmek, çok-tanrıcı ve putperest olmak gibi suçlarla onu itham ederek suçlamışlardır (Jewis Encyclopaedia, c. XI, sh. 439-441). Kitab-ı Mukad-des'in Hz. Süleyman'ı peygamber yerine, sadece bir hükümdar olarak takdim etmesi, bu menfî propagandaya bağlıdır. Nitekim Hz. Süleyman'ı, İlâhî Emirler'in aksine çok tanrılı müşrik ve putperest kadınlara kapılmak, böylece Allah'tan yüz çevirmek ve başka tanrı ve tanrıçalara yönelmekle suçlamışlardı. (I. Kırallar 1: 1-11). Bunun tam aksine, Kur'ân-ı Kerîm'in şimdi olduğu gibi, nankör İsrailo-ğullarının kendi peygamber ve ileri gelenlerine bizzat attıkları iftira kirlerinden aklamış olmasının ne büyük bir lütuf olduğu açıkça görülebilir. Ve hâlâ onlar nankörlük yapmaktadırlar. Kur'ân'a ve onu getirene, düşmanları olarak bakmaları tam bir nankörlük ve küfrân-ı nimetin ta kendisidir. Kraliyet tahtının, göz açıp kapayıncaya kadar 1500 millik mesafeden nasıl alınıp getirildiği sorusuna gelince, bu kısaca şöyle cevaplanabilir: Zaman ve mekân ile madde ve hareket kavramları, bizim tecrübelerimiz ve gözlemlerimize dayanarak biçimlenmiştir ve uygulanabilir. Fakat bu kavramlar Allah katında geçerli değildir ve O bunlarla sınırlandırılamaz. Sıradan bir taht şöyle dursun, O'nun kudreti, güneşi ve büyük yıldızları bir anda milyonlarca mil mesafelere gönderip getirebilir. Bir emri ile bu muazzam kâinatı varlık âlemine çıkaran Allah'ın, Sebe kraliçesinin tahtını, ışık hızından daha hızlı hareket ettirecek gücü elbette vardır. İşte bununla, Kur'ân'da, güç ve kudretiyle Allah'ın, kulu ve rasûlü Hz. Muhammed'i, aynı gecede Mekke'den Kudüs'e, oradan da tekrar Mekke'ye götürdüğü ifade edilmektedir (The Meanİng of the Qur'an, c. VIII). Konu Başlığı: Ynt: Süleyman Peygamber Ve Sebe Kraliçesi Gönderen: kaan 7A üzerinde 22 Aralık 2014, 20:14:00 Süleyman aleyhisselâm Hz. Davud'dan sonra gelmiş ve onun yerini almıştır. Süleyman saltanatı kadar adaletiyle de etrafa nam salmıştı.Görüldüğü gibi Yahudi âlimleri, Süleyman Peygamber'i tenkitte çok aşırı gitmiş ve bir peygambere hiç yakışmayan suçlar isnad etmişlerdir. Kur'ân'a ve onu getirene, düşmanları olarak bakmaları tam bir nankörlük ve küfrânı nimetin ta kendisidir.
Konu Başlığı: Ynt: Süleyman Peygamber Ve Sebe Kraliçesi Gönderen: Melda üzerinde 08 Şubat 2015, 17:26:15 hz Süleyma a ALLAH tarafında bir çok mal mülk verilmiştir ama hz Süleyman bunların hiçbiriyle övünmemiştir Sebe kraliçesi Belkıs hediyelerini kabul etmemiştir çünkü ALLAH Hz Süleyman a bir çok mal mülk vermiştir
Konu Başlığı: Ynt: Süleyman Peygamber Ve Sebe Kraliçesi Gönderen: Kaan Han üzerinde 19 Nisan 2015, 19:15:42 Hz. Süleyman ile Sebe Kraliçesi (Melikesi) arasında geçen bu kıssa, Eski ve Yeni Ahit ve İsrâîlî rivayetlerde muhtelif şekillerde anlatılmıştır. Fakat Kur'ân-ı Kerîm'in bu kıssayı nakledişi diğerlerinden farklıdır. Eski Ahit'te geçtiği şekliyle kıssanın özeti şöyledir: "Ve Şeba kraliçesi, Süleyman'ın şöhretini işitince, Süleyman'ı Yeruşalİm'de bilmecelerle denemek için, çok büyük alayla, ve pek çok altın, ve değerli taşlar yüklü develerle geldi; ve Süleymanın yanına geldi ve yüreğinde olan bütün şeyler için onunla söyleşti. Ve onun bütün sorgularına Süleyman cevap verdi...Ve Süleymanın hikmetini, ve yaptığı evi, ve sofrasının yemeğini ve kullarının oturuşunu, ve hizmetçilerinin duruşunu, ve onların esvaplarını, sakilerini de, ve Rabbin evine çıktığı merdiveni Şeba kraliçesi gördüğü zaman artık kendisinde can kalmadı. Ve kirala dedi: Senin işlerin için, ve hikmetin için, memleketimde işitmiş olduğum söz doğru imiş. Ve gelip gözlerim onu görünceye kadar, onların sözüne inanmamıştım; ve işte, hikmetinin büyüklüğünün yarısı bile bana bildirilmemiş; sen kulağıma gelen şöhretten üstünsün. Adamların ne mutlu, bu kulların da ne mutlu, daima senin önünde duruyorlar, ve hikmetini işitiyorlar. Allanın Rabb uğrunda kıral olmak üz-re, seni kendi, tahtı üzerine oturtmak için senden razı olan Allanın Rab mübarek olsun... Ve kirala yüz yirmi talant altın, ve pek çok baharat, ve değerli taşlar verdi; ve Şeba kıraliçesinin kıral Süleymana verdiği baharat gibi yoktu... Ve kıral Süleyman, Şeba kıraliçesinin kirala getirdiği şeylerden fazlasını, onun bütün dileğini, her istediğini kendisine verdi. Ve kıraliçe kulları ile beraber dönüp memleketine gitti." (II. Tarihler, 9: 1-12. Benzer bir anlatım,
|