๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 03 Ağustos 2012, 11:39:04



Konu Başlığı: Şuayb Peygamber Ve Medyenliler
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 03 Ağustos 2012, 11:39:04
ŞUAYB PEYGAMBER VE MEDYENLİLER

Medyen halkı, atalarının, Hz. İbrahim'in üçüncü hanımı Ketura'dan olan oğlu Medyen olduğunu iddia etmişlerdir. Doğrudan doğ­ruya onun neslinden gelmemiş olduğu hâlde, onlann hepsi onun soyundan olduklarını iddia etmişlerdir. Çünkü eski bir geleneğe göre, büyük bir zata bağlı olan herkes, daha sonra yavaş yavaş onun torunları arasında sayıl­maya başlanırdı. Nitekim Hz. İsmail'in soyundan gelmemesine rağmen bütün Arap­lara 'İsmailoğullan' denmiştir. Aynı şekilde Hz. İbrahim'in çocuklarından biri olan Medyen'in etkisi altına giren bütün bölge sakinleri Benî Medyen (Medyenoğulları), bunların oturduğu yerler de Medyen bölgesi (veya Medain) diye anılır oldu.

Hz. Şuayb onları ıslah etmek üzere gönderil­mişti. Onların başlıca üç kötülükleri vardı: Şirk (Allah'tan ayrı tanrılara tapmak), tica­rette sahtekârlık ve bölgede zûlm yaratmak ve insanları takip etmek: "Medyen'e de kardeş­leri Şuayb'ı (gönderdik): 'Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, O'ndan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi? Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşya­sını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yer­yüzünde bozgunculuk yapmayın... Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek mü'min-leri Allah yolundan çevirmeye ve o (Allah yolu)nu eğriltmeye çalışmayın; düşünün, siz az idiniz. O sizi çoğalttı ve bakın bozguncula­rın sonu nasıl oldu!" (7: 85-86). Şuarâ sure­sinde benzer ifadeler bu defa Eyke halkı için de kullanılır: "Eyke halkı da gönderilen elçi­leri yalanladı. Şuayb onlara demişti ki: '(Allah'ın azabından) korunmaz mısınız? Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin. Sizden buna karşılık bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbi'ne aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların haklarını kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." (26: 176-183).

Burada, Medyenlilerle Eykeliler'in iki farklı kabile mi, yoksa aynı kavim mi olduğu konu­sunda müfessirler arasında görüş ayrılığı var­dır. Bir grup, A'râf suresinde Şuayb aleyhisselâma 'Medyenlİlerin kardeşi' den­diği halde (7: 85), burada Eyke halkıyla ilgili olarak böyle bir ifadede bulunulmadığından hareketle; bunların ayrı kavimler olduğunu savunurken diğer grup, Medyenliler hakkında A'râf ve Hûd surelerinde sözü edilen ahlâkî zaaflar ve özelliklerle, burada Eykeliler hak­kında verilen bilgilerin aynı olduğundan hare­ketle, bunların aynı kavim olduğu görüşünde­dir. Hatta, Hz. Şuayb'ın her iki kavme mesaj ve ikazı aynı olduğu gibi, iki kavmin sonu da aynı olmuştur.

Bu konudaki araştırmalar, her iki görüşün de doğru olduğunu göstermiştir. Mevlânâ Ebu'l-'Alâ Mevdûdî The Meaning of the Qur'an adlı tefsirinde bu hususta şunları yazmaktadır: Medyenliler ile Eykeliler şüphesiz iki ayrı kavimdi, ama aynı soyun kollarıydılar. Hz. İbrahim'in hanımı (veya cariyesi) Ketura'dan üreyen nesli hem Arabistan'da hem İsrailîlerin arasında Ketura'nın çocukları olarak gayet iyi bilinmektedirler. Bunların en önemli kolu, ataları Hz. İbrahim'in oğlu Medyen'e izafeten Medyenliler (veya Medaînler) olarak bilinenlerdi. Bunlar kuzey Arabistan ile güney Filistin arasındaki bölgede, Kızıl Deniz ile Akabe Körfezi kıyılarında yerleş­mişlerdi. Başşehirleri, Ebu'l-Fida'ya göre, Akabe KÖrfezi'nin batı kıyısında Eyle (bugünkü Akabe)den beş günlük mesafede yer alan Medyen'di.

Ketura'nın, içlerinde Dedanîler'in diğerlerine oranla daha çok bilindiği diğer çocukları, Kuzey Arabistan'da başşehirleri Tebük, eski adıyla Eyke olmak üzere Teyme, Tebük ve el-Ulâ arasındaki bölgede yerleştiler. Yakut, Eyke'yi anlatırken burasının Tebük'ün eski adı olduğunu yazar ki, Tebük'ün yerlileri de bunu doğrulamaktadırlar (Yakut, Mu'cemu'l -Buldan).

Medyenliler ile Eykelilere aynı peygamberle­rin gönderilmiş olmasının sebebi, muhtemel­dir ki, her iki kabilenin de aynı soydan gelmiş olmaları, aynı dili konuşmaları ve yanyana komşu bölgelerde yerleşmiş bulunmalarıdır. Aynı yörelerde yanyana yaşamış ve birbirle­riyle evlilik gibi sosyal münasebetlerde bu­lunmuş olmaları da mümkündür. Bu iki akra­ba kabilenin ikisi de, ticaret ehliydiler. Sosyal ve ahlâkî düşüklük bakımından aynı hayat tarzını paylaşıyorlardı. Kitab-ı Mukaddes'in ilk kitaplarına göre, bunlar Baalpeor'a tapar­lardı. İsrailoğullan Mısır'dan çıkıp da bunla­rın bölgelerine girince, aynı putperestlik ve zina hastalığından etkilenmişlerdi (Sayılar, 25:1-5, 31:16-17). Yine bunlar, biri Yemen ile Suriye'yi, diğeri Fars Körfezi ile Mısır'ı birleştiren iki milletlerarası ticaret yolu üze­rinde yerleşmiş bulunuyorlardı. Bu üstün ko­numlan sebebiyle, büyük ölçüde yol kesicili-ğe başlamışlardı ve ağır haraçlar ödemedikçe hiçbir kervanın geçmesine müsade etmiyor­lardı. Böylece, ticaret yollarını bir hayli tehli­keli hâle getirmişlerdi. Şuayb aleyhisselâmın uyarısına sebep olan bu yol ke sicil iki eri Kur'an'da şöyle geçmektedir: "Her yolun başına oturup da tehdit ederek mü'minleri Allah yolundan çevirmeye ve o (Allah yolu)nu eğriltmeye çalışmayın..." (7: 86). İş­te bu sebeplerle, Allah her iki kavme de aynı peygamberi göndermiş ve bu peygamber ken­dilerine aynı tebligatı ve mesajı getirmiştir.

Kur'ân-ı Kerîm, kavminin Önde gelenlerinden tebliğini kabul etmeyenlerin şöyle dediğini ifade etmektedir: "... 'Şuayb'a uyarsanız, kuş­kusuz büyük kayba uğrayanlardan olursu­nuz'." (7: 90). Bu ifade üstünkörü geçilecek bir cümle değildir. Bilakis mahiyeti itibariyle bir ruh haletini yansıtmaktadır. Medyenlilerin ileri gelenleri ve şefleri şöyle söyleyerek hal­kı kandırmak istediler: "Dürüstlük, doğruluk, ahlâk ve iyilik gibi hususları temel prensip eder ve uygularsak, biz o zaman tamamen mahvoluruz. Ticaret ve alışverişimizde doğru ve dürüst olup mesleğimizi bu şekilde sürdü­rürsek, ticaretimiz kesinlikle gelişip büyüye-mez, mesafe katedemeyiz. Bunun yanında en önemli kervanların, güzergâhlarının kesiştiği bölgede yer alan şu coğrafî konumumuzdan istifade edemez. Bu yörenin uslu vatandaşları olur ve kervanların geçip gitmelerine seyirci kalırsak, işte o zaman bu stratejik durumun sağlamakta olduğu bütün siyasî ve ticarî üs­tünlüklerimiz bitti demektir. Bu da komşu ül­kelere karşı olan hâkimiyetimiz ve nüfuzu­muzun da bir sonu demektir." İşte bu 'mah­volma' korkusu sadece bu kavimlere has bir olay değil, her sefih toplumun taşıdığı bir te­dirginliktir...

Medyenliler ile Hz. Şuayb kıssasının detayla­rı hakkında A 'râf (7: 85-93), HM (11: 84-95) ve Ankebut (29: 36-37) sûrelerine bakıla­bilir (The Meaning ofthe Qur'an, c. VIII, sh. 263)