Konu Başlığı: Sözünü Yerine Getirmek Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 11 Haziran 2012, 07:43:41 16- Sözünü Yerine Getirmek Hz. Muhammed'ın başka bir büyük hususiyeti de, onun daima verdiği sözü yerine getirmesiydi. Neye söz vermişse, zamanında yerine getirmiştir. Risaletten önce dahi, dürüst, doğru ve mükemmel karakteriyle tanınmaktaydı. İnsanlar, mücevher ve paralarını ona emanet edecek kadar çok güveniyorlardı. Bu güvenilirliği, ona el-Emin namını kazandırmıştı. Düşmanları onu nasıl öldüreceklerini tasarlarken, o kendisine bırakılan emanetleri nasıl sahiplerine iade edeceğini düşünüyordu. Medine'ye hicret edeceği akşam, Rasulullah müşrikler tarafından sarılan evinde, kendisine emanet edilen para ve mücevherleri sahiplerine ulaştırması için yatağında daha çocuk olan Ali'yi bırakmış ve sessizce Medine'ye hicret için evden ayrılmıştır. (İbni İshak) Düşmanları da onun doğruluğunu tasdik etmişlerdir. Kayser'in Ebu Süfyan'a, Muhammed hakkında sorduğu sorulardan biri de sözünde durup durmadığı olmuştur. Ebu Süfyan, Muhammed'ın hiçbir sözünden dönmediğini itiraf etmek mecburiyetinde kalmıştır. Azılı düşmanlarından Sufyan b. Ümeyye, Mekke fetholununca Yemen'e geçmek gayesiyle Cidde'ye kaçmıştı. Umeyr b. Vehb Rasulullah'a gelerek Sufyan hakkında konuştu. Rasulullah Umeyr'e sarığını vererek, "Bu onun emniyetinin teminatına bir işarettir!' dedi. Umeyr, Süfyan'a Rasulullah'ın sarığıyla birlikte giderek, emniyetinin teminat altında olduğunu ve kaçmasına gerek olmadığını söyledi. Geri dönerek Rasulullah'a geldiği zaman, 'Bana eman veriyor musun?' diye sorunca, Rasulullah: 'Evet, veriyorum'cevabını verdi. Bir köle olan Ebu Rafi, Medine'ye Kureyş'in elçisi olarak gelmişti. Rasulullah'ı gördüğünde İslâmın hak din olduğunu anladı ve "Ey Allah'ın Rasulü! Müşriklere asla dönmeyeceğim." dedi. Rasulullah ise şu cevabı verdi: "Ben ne anlaşmayı bozabilirim, ne de elçiyi yanımda alıkoyabilirim. Oraya gittiğin zaman da aynı şekilde düşünürsen, geriye dönebilirsin!' Bunun üzerine Ebu Rafi Mekke'ye döndü ve İslâm'a girdi. Hudeybiye antlaşmasındaki şartlardan biri de, Mekke'den Medine'ye gidecek müslümanlann talep edilmesi halinde Mekkelilere geri verilmesiydi. Antlaşma yapıldıktan sonra, Ebu Cendel, Mekke'de hapsedildiği zindandan kaçmış ve zincirli bir vaziyette Medine'ye ulaşmıştı. Onu bu halde gören müslümanlar üzüntüden sarsılmıştı. Ancak, Rasuılullah şöyle dedi: "Ey Ebu Cendel! Sabret. Ahdimizden dönemeyiz". Allah sana yakında bir yol açacaktır." Bunun üzerine, Ebu Cendel Mekke'ye döndürülmüştür. Sahabeden Huzeyfe b. El-Yemân ve bir arkadaşı Mekke'den gelirken müşrikler tarafından yakalanmıştı. Mekkeliler onların Rasulullah'a gitmemesi için ısrar ediyorlar, fakat onlar da bunu kabul etmiyorlardı. Sonunda, Bedir savaşına müslümanlar safında katılmamaları şartıyla serbest bırakıldılar. Rasulullah'a gelerek tüm olayı anlattılar. Onlar için ciddi bir doğruluk sınavıydı bu:Müs-lümanlar sayıca çok azdılar. Öte yandan müşriklere karşı savaşacak adama ihtiyaç vardı. İki adamın dahi onlara katılması önemli bir katkı olacaktı. Bu durumda Rasulullah: "Siz geriye dönün; her halükârda sözünüze riayet edeceğiz. Bizim, yalnız ve yalnız Allah'ın yardımına ihtiyacımız var." buyurmuştur. Peygamber maliyeti ne olursa olsun, düşmanlarına karşı bile ahdine riayet etmiş ve asla sözünden dönmemiştir. Kur'an-ı Kerim'i öğütlemiş, onu hayatına uygulamış, insanlara da Allah'ın emrettiğini öğretmiş ve talim etmiştir. "Ahidleştiğiniz zaman Allah'ın ahdini yerine getiriniz. Allah'ı kendinize kefil kılarak sağlama bağladığınız yeminleri bozmayın. Allah yaptıklarınızı şüphesiz bilir." (16: 91) Ve İsrâ Suresi'nde de şöyle buyurul-maktadır: "... Ahdi de yerine getirin, doğrusu verilen ahidde sorumluluk vardır" (17: 34). Rasulullah Kur'an-ı Kerim'i açık hükümlerine ve ruhuna tam manasıyla uyarak yaşamış ve böylece insanoğluna, dost düşman herkese karşı ahid ve sözlere uyulması bakımından örnek olmuştur. Abdullah b. Ebu Hamza, kendi rivayetine göre Muhammed'dan (asaletten önce) bir şey satın almıştı. Rasulullah'a ödenecek bir miktar kalmıştı. Bu Ödeme için ona gideceğine dair söz vermiş, fakat verdiği sözü de unutmuştu. Muhammed'ın kendisini bekleyeceği yere gittiğinde onu halâ kendisini bekliyor buldu. Muhammed: "Bana büyük bir mesele ve güçlük çıkardın. Üç gündür burada seni bekliyorum." dedi. Abdullah b. Amir'in anlattığına göre, annesi bir gün, evlerinde Rasulullah'la otururken kendisini çağırmış ve "Buraya gel, sana bir şey vereceğim." demiştir. Rasulullah ne vereceğini sorunca, bir miktar hurma vereceğini söyledi. Rasulullah: "Şayet ona.bir şey vermeseydin, sana bir yalan günahı yazılacaktı." buyurmuştur. Abdullah b. Amr-ın rivayetine göre Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Dört haslete sahipseniz dünyada sahip olduklarınız (Hesap Gününde) durumunuza etki etmez. Bunlardan İlk ikisi ahde vefa ve Hakk'ı söylemektir." Ebu Cuhayfe, şunları anlatmıştır: "Rasulullah'ı saçları aklaşmış beyaz tenli bir adam alarak gördüm. Torunu Hasan b. Ali ona benzerdi. Bize on üç genç dişi deve verilmesini emretmişti. Fakat, biztdeveleri almak için gittiğimizde develeri almadan onun ölüm haberi ulaştı. Daha sonra Ebu Bekir halife olunca, 'Rasulullah'ın verilmiş sözü olan kim varsa gelsin." dedi. Ben de kalkıp ona giderek Rasulullah'ın verdiği sözden bahsettim. Ebu Bekir de develerin bana verilmesini emretti." (Tirmizî) |