๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Haziran 2012, 19:13:22



Konu Başlığı: Sosyal Ve Ferdî Refah
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Haziran 2012, 19:13:22
6- Sosyal Ve Ferdî Refah

İslâm, sosyal ve kişisel refahı, birbirine kar­şıt ve rakip olmaktan ziyade, tamamlayıcı olarak kabul eder ve bundan dolayı, zıt fa­kat birbirini bütünleştirici menfaatleri ahenk içinde tutmaya çalışır. O, kişinin ve toplumun menfaatlerinin karşılıklı olduğunu düşünür; eğer kişi refaha ererse, toplum da erer ve top­lum bolluk içindeyse, kişi de daha iyi durum­da olur. Fakat bu, sadece bireylerin kişisel ve toplum menfaatleri arasında tam bir uyumu sürdürdükleri zaman mümkün olur; bu şe­kilde bireyler, kişisel ihtiyaçlarını karşılarken, direkt veya indirekt olarak toplumun men­faatlerine zarar vermezler. Eğer kendileri ya­rarlanırlarsa, diğerlerinin de o yarardan pay almalarına izin verirler; ve eğer girişimlerin­den bir çıkar elde edemezlerse, ondan fay­dalanabilecek diğer kişilerin hatırı için giri­şimlerini tamamlarlar. Her bireyin, diğerle­rinin refahında payı bulunması ve kişisel ve sosyal refahın İslâm ekonomik sisteminde birbirlerini tamamlayıcı olmaları bu şekilde gerçekleşir. Diğer bir deyişle, kişisel ve sos­yal refah birbiriyle yakından bağlıdır.

Böylece, İslâm ekonomik sistemi, kişisel ve sosyal menfaatler arasında tam bir uyum gö­rüşüne dayanır. O ne bireyi toplumdan ayı­rır, ne de onun refahının, toplumunki İle zıt olduğunu kabul eder. İslâmî toplumun ga­yesi, mensupları arasında ihtiyaçlarına göre geçim vasıtalarını âdil ölçüler İçinde sağla­yıp, dağıtmak olduğundan, dağıtım organi­zasyonu biçimini tesbit etmede hiç zorluk çekmez. Üretim vasıtalarının bireye veya ce­miyete verilmesinin öyle büyük bir ehemmi­yeti yoktur. Üretim vasıtaları kendisine tevdî edilen kişi, onu bir emanetçi olarak göze­tir ve yukarıda bahsedilen gayeye erişmede devletle işbirliği yaptığı ve herkes için sosyal refah ve İlerlemeyi garanti eden atmosferi oluşturmada yardımcı olduğu sürece, diğer­leriyle birlikte o vasıtalardan yararlanma hakkına sahiptir. Bu sistemde, üretim vası­talarına kimin sahip olduğu önemli değildir;

önemli olan, gayedir. Eğer o gayeye, insan­lar arasında üretim vasıtalarının vb. dağıtılmasıyla ulaşılabilirse, o zaman onlar, insan­lar arasında dağıtılır; diğer taraftan, eğer ka­mu mülkiyeti daha uygun olacaksa, üretim vasıtaları cemiyete verilir. (Muhammed Ku­tup, islam The Misunderstood Religion, s. 154-155).

İslâm, sistemindeki uyumu devam ettirmek için üyelerinin eğitim ve öğretiminde pratik metotları benimser ve insanın bencillik içgü­düsünü tasfiye etmeye çalışır. Mensupları arasındaki ilişkiler için doğru ahlâkî tavrın oluşmasına daha büyük bir önem verilir; öyle ki, kişilerin akıllarındaki hırs, sadece zap-tedilmemelİ, aynı zamanda maddî başarı ve manevî hazzın yüksekliklerine yüceltilmeli-dir. Ahlâkî eğitimle birlikte, o, toplumdaki kötü arzular ve uzlaşmaz kuvvetlere hâkim olmak için belirli kısıtlamalar da getirir. Onun meşru ölçüleri iki çeşittir:

a- Pozitif,

b- Negatif.

a- Pozitif ölçüler, toplumdaki fakir ve muh­taçlar yararına bütün tasarruflardan % 2,5 oranındaki zekât ödemesini kapsar. Ölmüş insanın bütün malının dağıtımı, gerçek va­risleri arasında, miras kanununa göre yapı­lır.

b- Negatif ölçüler, insanları, topluma zarar­lı olan, aşağıda belirtilmiş hareketlerden alı­koymak içindir: Faizin yasaklanması (bütün biçimlerde), servet yığılması ve kumar, spe­külasyon, karaborsacılık, ihtikâr, istismar, ahlâka aykırı kazançlar, rüşvetten elde edi­len gelir, dürüst olmayan ve aldatıcı işler, lüks ve savurgan yaşayış, alkol alma ve sosyal ser­vetteki kişisel tekeller gibi bütün anti-sosyal ve zararlı faaliyetler. Bu meşru ölçüler, İslâm ekonomik sisteminin sınırlarıdır, fakat esas olarak, insanların manevî eğitimine güveni­lir. (Economic Doctrines of islam, Afzalur Rahman, Cilt II.).

Kur'an-ı Kerim çalışmaları, ziraatin insanlık yararına gelişmesi için insan çabalarına itici bir güç olmuştur.

İnsanın, Allah'a ve O'nun emirlerine itaat dahilinde üstlendiği her çaba ve hareketinin, faziletli bir iş olduğunu belirten İslâmî iba­det felsefesi, müslümanların ziraat, sulama ve bahçıvanlık dahil olmak üzere bütün alan­larda inceleme yapması için bir cesaret ve teş­vik kaynağıdır.