๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 28 Temmuz 2012, 10:10:17



Konu Başlığı: Sosyal Islahatlar
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 28 Temmuz 2012, 10:10:17
SOSYAL ISLAHATLAR

Allah'ın rasûlü Muhammed'ın sosyal ısla­hatlarının en mühim özelliği, O'nun tüm bun­ları iyilik, hakikat ve iffetin kaynağı olarak kabul edilen ve çok önemli bir mefhum olan Tevhid Prensibi ile birleştirmesidir. Bu pren­sibin mahiyeti ve gerçeğinden uzak olan bir kimse neyin iyi, doğru ve temiz-iffetli oldu­ğunu bilemeyeceği gibi toplumsal düzeyde iyiliğe, doğruluğa ve saflığa da ulaşamaz. Fert, kendisini tamamen Allah'ın rızasına ve iradesine teslim ettiği takdirde doğru ve dü­rüst bir toplum zuhur eder. Başka bir deyişle, İslâmî bir toplum, kişinin kendisini bütünüyle Yaratıcısının rızasına teslim etmesinin bir ne­ticesidir.

Kur'ân-ı Kerim, insanları Rablerine teslim ol­maya davet ediyor: "....İlâhınız bir tek ilâhtır, yalnız O'na teslim olun. (Ey Muhammed!) O temiz yürekli mütevazi insanları müjdele." (22: 34). Yunus Sûresinde yer alan âyetle de açık davet tekrarlanarak bütün insanlığa iyi­lik, barış ve huzurun kaynağına gelmeleri is­tenmektedir: "Allah, selâm yurduna çağırır ve dilediğini doğru yola iletir." (10: 25). Maide sûresi'nde ise şu ifadeler yer alıyor: "...Ger­çekten size Allah'tan bir nûr ve açık bir Kitâb geldi. Onunla Allah, rızâsının peşinde giden­leri esenlik yollarına iletiyor ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp dos­doğru bir yola iletiyor." (5: 15-16).

Kur'ân, Allah katında makbul olan biricik davranış şeklinin ve yegane hayat yolunun ta­mamen O'nun rızasına teslim olmaktan geçti­ğini açıkça ifade etmektedir: "...Bugün size, dininizi kemâle erdirdim, size nimetimi ta­mamladım ve size din olarak İslâm'ı beğen­dim..." (5: 3). Bu hakîkat, şu sözlerle daha bir teyid edilmektedir: "... Allah katında din, İslâm'dır." (3: 19).

Kur'ân-ı Kerim, diğer hayat tarzlarını tama­men reddeder. Çünkü onlar, bu kainatın kai­desi olan tabiî hayat yolunu takdim etmez; aksine ondan sapmaya ve kötü yollara sevkederler. Onlar, bu dünyada hiçbir meseleyi hal­ledemez; bilakis sosyal bünyeyi ve insanı ta­mamen mahveden fesadı, günahkârlığı ve adaletsizliği davet ederler. Âl-i İmrân Sûresi'nde bu gerçeğin üzerinde önemle du­rulmaktadır: "Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez, O'na teslim olmuştur ve O'na döndürülüp götürüleceklerdir." (3: 83).

Ve yine aynı sûrede bir başka âyeti okuyoruz: "Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki, (o din) ondan kabul edilmeyecek ve o, ahiret-te kaybedenlerden olacaktır." (3:85).

Kur'ân-ı Kerim'in bu ayet-i kerîmeleri açıkça göstermektedir ki, İslâmî bir cemiyetin kay­nağı ve aslı ilâhî Vahiy'dir; temeli ise, insanın yalnız Allah'ın rızasına teslimiyetidir. Allah bütün barış ve iyiliğin menşei olduğundan in­sanın Rabbinin iradesine olan bu teslimiyeti; netice itibariyle, cemiyetin, Cenâb-ı Hakk'ın lâtif sıfatlarıyla, bundan da öte barış, güvenlik ve iyilikle donanmasına ve süslenmesine ve­sile olacaktır.

Her türlü değer ve hayat sistemleri Allah'ın iradesine teslim olan ve vahiyle hayat sahne­sine çıkan İslâmî bir toplumu diğer toplum­lardan ayıran iki önemli özellik, Lokman Sûresi'nde de geçtiği gibi, çok bariz bir şekil­de göze çarpmaktadır: "Kim güzel davrana­rak özünü Allah'a teslim ederse o, en sağlam kulpa yapışmıştır. İşlerin sonu Allah'a döner." (31:22).

Nisa Sûresi'nde ise şöyle buyuruluyor: "Han­gi insan, din yönünden, iyilik edici olarak yü­zünü Allah'a teslim edip dosdoğru İbrahim dinine tâbi olandan daha güzel olabilir? Allah İbrahim'i dost edinmişti." (4: 125).

Bu âyetler birkaç hususu açıklamaktadır. Ön­celikle, değer ve hayat sistemlerini Allah'a teslim eden İslâm toplumu, Allah'ın lâtif ve güzel vasıflarını, bünyesindeki muhtelif şekil­lenmelerinde yansıtır. Yine farklı yönlerinde Allah'ın huzur, barış, adalet ve ihsanının bir aynası olduğunu gösterir. Böyle bir toplum, medeniyetin ve insan kültürünün zenginleş­mesine çeşitli şekillerde katkıda bulunacaktır.

İkincisi, sözkonusu toplum, fert fert ve toplu olarak âdil bir davranış sergileyerek, yeryü­zünde doğruluğun ilâhî vasfının tam bir teza­hürü olurlar.

Üçüncü olarak, ilk iki özellik, bu toplumun, Allah'a dosdoğru iman eden ve O'na yakın bir dost olan ibrahim Peygamberin izini takip et­mesini ve sürekli olarak iyilik ve doğruluk üzerinde yürümesini sağlayacaktır. İbrahim aleyhisselâm, emredildiğinde, kendisini hak­kıyla Allah'a teslim eden bir peygamberdi: "...Rabbi O'na: 'İslâm ol' demişti, 'Âlemlerin Rabbi'ne teslim oldum.' dedi." (2: 132).

Tamamen 'Allah'ın boyasıyla boyanan' böyle bir toplumda yaşayan insanların hayatları, ölümleri, ibadetleri, fedakârlıkları ve bütün sosyal, siyasî, iktisadî, ahlâkî ve ruhî amelle­ri, bunların hepsi Allah'ın boyasını yansıtır. Diğer bir ifadeyle, Kur'ân'da Allah'ın koydu­ğu ve Rasûlü Muhammed'in uyguladığı kanun, bu toplumda en yüce kanundur. Bu in­sanların dünyevî ve uhrevî işlerinin hepsi, bü­tünüyle zikredilen kanunlar tarafından düzen­lenir ve yönetilir. Bu, âdil bir İslâm toplumu­nun yapısıdır. Bu toplumun sosyal ilişkilerde göze çarpan en bariz özellikleri İse, iyilik, doğruluk, adalet ve hayırseverliktir.