Konu Başlığı: Sosyal Davranış Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 21 Temmuz 2012, 23:30:16 2- Sosyal Davranış 1- Selâm Verme: Hz. Peygamber'in hayatı boyunca uyguladığı ve insanlığa miras bıraktığı sosyal davranış kuralları vardır. Kur'ân, Hadis ve Siyer kitapları, bu âdâb-ı muaşeretin varlığını gösteren Hz. Peygamber'in örnek davranışlarıyla doludur. Nisa sûresinde yer alan âyette şöyle buyurulmaktadır: "Bir selâm ile selâmlandığmız zaman, siz de ondan daha güzeliyle selâm verin yahut verilen selâmı aynen iade edin..." (4: 86). Bu âyet müslümanlan, özellikle kendileriyle ilişki kurmak zor olan gayri müslimlere karşı nâzik ve medenî davranmaları konusunda uyarmaktadır. Gerginlik durumunda müslümanların kaba davranış ve nezaketsizliklere karşı tedbirli olmaları istenir. Dâvetçiler kendilerine saygı ile selâm veren kimselere karşı aynı şekilde saygılı ve nâzik karşılık vermelidirler. Hatta onlar karşılarındaki kimselerden çok daha saygılı ve kibar davranmalıdırlar. Sert davranış ve sözlerin hiç kimseye faydası olmaz. Fakat bu çeşit davranış ve sözle özellikle, kendilerini insanları Hak yola çağırmaya adayan ve insanların yaşayış biçimlerini ıslah etmek için çaba sarfeden Rasûlullah'in tebliğcilerinin çalışma şekillerine uygun değildir. Bu tür davranışlar insanın nefsine hoş görünüp tatmin edebilir, fakat müslümanın yüklendiği göreve büyük zarar verirler. (The Meaning of the Qur'an, c. II, sh. 148-149). En'âm sûresinde şunları okuyoruz: "(Ey Mu-hammed!) Âyetlerimize iman edenler, sana geldikleri zaman: 'Size selâm olsun!' de. Rabb'iniz, sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar da sonra ardından tevbe eder ve kendini düzeltirse ona rahmet etmeyi kendi üzerine almıştır, muhakkak ki O, bağışlar ve merhamet eder." (6: 54). Bu âyet ilk olarak, Rasûlullah'dan, Allah'ın selâmını mü'minlere ulaştırmasını istemektedir ki, bu, aslmda mü'minler için çok büyük bir şereftir. Zira, Allah selâmını, rahmetini ve güvenliğini mü'minlere ihsan etmektedir. îkinci olarak, mü'minlere daha fazla lütuf ve bağışlama vaadedilmektedir. Çünkü Allah, onlara merhamet etme işini üzerine almıştır. Başka bir ifadeyle, Allah, mü'minlere daha merhametli olmayı vaadetmektedir. Rasûlullah şöyle demiştir: "Allah bütün insanlığı yaratıp, onların kaderlerini takdir ettiği zaman, Rahmetinin Gazabını geçtiğini yazmıştır." (Buharı, Müslim ve Müsned-i Ahmed) Açıktır ki, müslümanların birbirleriyle karşılaştıklarında selamlaşmaları çok derin mânaya sahiptir ve birbirlerine olan samimi hislerini gösterir. Gerçekte bu, ümmetin kısımlarını ve muhtelif fertlerini birbirine bağlayıp, sert bir duvar (el-bûnyariul-mersûs) hâline getiren bütünleştirici bir vasıtadır. Selâm'ı ifade eden sözler ise, bu ümmetin barış ve güvenliğinin bir sembolüdür. 2- Ziyaretçiler: Kur'ân, mü'minlerin birbirlerinin evlerini ziyaretleri konusunda şu emirleri verir: "Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, izin alıp halkına selâm vermeden girmeyin. Herhalde bunun, sizin için daha iyi olduğunu düşünüp anlarsınız." (24: 27). Bu emir, kötülüğün yokedilmesi, toplumun saflaştırılması anlamına gelir. Müslümanlara, sahiplerinin izni olmaksızın başkalarının evlerine girmemeleri emredilmiştir. Ayette geçen teste'nisû kelimesi "sevgi, yakınlık, ünsiyet" mânasındakİ üns kökünden türemiştir. Buna göre âyet şu manaya gelecektir: Size olan sevgilerinden ve saygılarından emin oluncaya kadar başkalarının evine girmeyiniz. Bir başka ifadeyle, eve girişinizin ev sahiplerince iyi karşılanacağınızdan ve onları memnun etmesinden emin olmalısınız. (The Meaning of the Qur'an, c. VIII, sh. 117-120). Umûmî toplantılardaki sosyal davranışlar konusunda Kur'ân şöyle der: "Ey iman edenler! Size: 'Meclislerde yer açın' dendiği zaman genişletin (yer açm) ki Allah da size (yerinizde ve rızkınızda) genişlik versin. Size: 'Kal-îan' dendiği zaman, kalkın ki Allah sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (58: 11). Evdekilerin iznini alıp, onlara selâm verdikten sonra, başkalarının evlerine girme ve onları selâmlama konusunda, Rasûlullah 'den bir çok hadis nakledilmiştir. Abdullah b. Amr'ın rivayetine göre Hz. Peygamber'e birisi: "Yâ Rasûlullah! İslâm'ın hangi ibadeti hayırlıdır?" diye sordu. Rasûlullah: "(Aça) yemek yedirmen ve bildiğine, bilmediğine selâm vermendir." diye cevap verdi. (Buhari ve Müslim). Ebû Hureyre'ye göre bir defasında Rasûlullah şöyle demiştir: 'Bir mü'minin başka bir mü'mine karşı göstermesi gereken altı husus vardır. Bunlardan birisi de, karşılaştığında ona selâm vermesidir." (Buhari, Müslim ve Nesei). O, Rasûlullah'in şöyle dediğini nakletmiştir: "Size, birbirinizle tanışmanızı sağlayacak bir yol göstereyim mi? Aranızda büyük-küçük herkese selâm verin." (Müslim). Yine Ebû Hureyre'den rivayet edilen bir hadiste Rasûlullah şöyle buyurmuştur: "Sizden biri kardeşiyle karşılaştığında ona selâm versin. Araya bir ağaç, bir duvar ya da bir taş girip birbirlerinden ayrıldıktan sonra tekrar biraraya gelince yine selâmlaş-sınlar." (Ebu Davud). Ebû Hureyre'den nakledildiğine göre Rasûlullah şöyle demiştir: "Binici yürüyene, yürüyen oturana, küçük topluluk büyük topluluğa selâm vermelidir." (Buhari ve Müslim). Yine O'nun rivayetine göre Rasûlullah şunları söylemiştir: "Genç yaşlıya, geçip giden oturana, küçük grup daha büyüğüne selam vermelidir." (Buhari). Rasûlullah: "Allah'a en yakın olanlarınız ilk önce selâm verenlerdir" demiştir. (Ahmed, Tirmizi ve Ebu Davud). Yine Ebû Hureyre'den Rasûlullah'in şu hadisi nakledilmiştir: 'Sizden biri, bir topluluğa geldiği zaman önce selâm versin. Oturmak ihtiyacı hissederse otursun; kalktığında da selâm versin, zira bu selâm da ilki kadar bir vazifedir." Rasûlullah şöyle buyurmuştur: "Selâmı ilk veren kibirlilikten uzaktır." (Beyhaki). Evlere girme hususunda da şöyle buyurmuştur: "Bir eve girdiğinizde içeridekilere selâm verin; çıkacağınız zaman, rahmet ve bağışın onların üzerlerine olması için ayrılış duası ediniz (yani selâm veriniz)." (Beyhaki). Enes'in rivayet ettiğine göre Rasûlullah şöyle buyurmuştur: "Ailenizin yanına girdiğinizde selâm verin. Bu hem sizin için hem de evdekiler için rahmet ve bağışlama olacaktır." (Tirmizi). Câbir'in Rasûlullah'dan naklettiği: "Selâm kelâmdan önce gelir" hadisi, "önce selâm-sonra kelâm" şeklinde darbı mesel hâlini almıştır. Rasûlullah, erkek olsun, kadın veya çocuk olsun selâm vermeksizin kimsenin yanından geçip gitmemiştir. Yezid'in kızı Esma; "Biz bir grup kadındık. Rasûlullah yanımızdan selâm vererek geçti" demiştir. (Ebu Davud, İbni Mâce ve Darimi). 3- Mahremiyet: Rasûlullah, birlikte yaşadığı insanların gizli ve özel hayatlarına saygı göstermede son derece itinalıydı. Başkalarının evlerine girmeden önce daima izinlerini isterdi. Kur'ân bu konu hakkında şu emirleri vermektedir: "Eğer orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Ve eğer size 'dönün1 denirse dönün (girmekte ısrar etmeyin). Bu, sizin için daha temiz (bir hareket)dir. Allah yaptıklarınızı bilendir." (24: 28). İslâm öncesi Arap âdetine göre, insanlar birbirlerinin evlerine sadece 'iyi sabahlar' ya da 'iyi akşamlar' diyerek izin ve tasvip almadan girerlerdi. Bu önceden haber verilmeden yapılan girişler bazen ev halkının ve kadınların mahremiyetlerini ihlâl ederdi. Allah, herkesin kendi evinde gizliliği olabileceği ve dolayısıyla kimsenin bir başkasının evine ev halkının izni olmadan, habersizce giremeyeceği prensibini koydu. Bu hükmün toplumda uygulanmasıyla ilgili olarak Rasulullah'in getirdiği düzenlemeler şunlardır: a- "Gizlilik hakkı" (mahremiyet) yalnızca evlere girişlerle sınırlı değildir. Evleri gözle-memek, dışarıdan içeriye bakmamak, hatta başkasının mektubunu izinsiz okumamak genel bir kuraldır. Azadlı kölesi Sevban'ın rivayetine göre, Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Sen evin içine bir kez göz attıktan sonra, giriş için izin istemenin ne anlamı kalır?" Hu-zeyl b. Şurahbil şu olayı nakleder: Bir adam Rasulullah'i görmeye gelmişti. Kapının tam önünde durup girmek için izin istedi. Bunun üzerine Rasulullah ona: "Sana izin verilmesini beklerken kapının bir kenarında dur. İzin istemekten maksat,evin içine göz atmayı önlemektir." dedi. Rasulullah'in bu konudaki uygulaması şöyleydi: Ne zaman birini görmeye gitse, kapının sağında veya solunda bir kenarda durur ve izin isterdi, o zamanlar kapılara perde aşılmazdı. (Ebu Davud). Rasulullah'in hizmetkârlarından Enes şöyle demiştir: Bir adam dışarıdan Hz. Peygam-ber'in odasını gözetliyordu. O sırada Rasulullah elinde bir ok tutuyordu. Adamın üzerine öyle bir yürüdü ki, sanki oku onun karnına saplayacaktı. (Ebu Davud). Abdullah b. Abbas'ın rivayetine göre, Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Kim izni olmadan kardeşinin mektubuna bakarsa, ateşe bakmış olur." (Ebu Davud). Ebû Hureyre'den Rasulullah'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivayet olunmuştur: "Ey mü'mîn! Evine girmesine izin vermediğin bir kişi senin evine bakar ve mahremine muttali olup sen de bir çakıl taşı atarak gözünü çıkarırsan artık sana bir günah terettüp etmez." (Buharî). Buradan, "evine girmesine izin vermediğin bir adamın evini gözlerken gözünü çıkarırsan kısası lâzım gelmez" hükmü çıkarılmıştır. b- İzin isteme, sadece insanın komşusunun evine girmek istediğinde uygulaması gereken bir emir değildir. Bir kimse kendi annesinin veya kız kardeşinin evine girerken de izin istemek zorundadır. Adamın biri, Rasulullah, annesinin odasına girerken de iznin gerekip gerekmediğini sordu. Rasulullah "evet" cevabını verdi. Adam, annesine kendisinden başka bakacak kimsenin bulunmadığını söyler ve her girişinde "izin isteyecek miyim?" diye sorar. Rasulullah, şöyle cevap verir:"Evet, izin almalısın, aniden odasına girdiğinde, anneni çıplak bir durumda görmek ister misin?" (İbni Cerir, Atâ b. Yesâr'dan). Abdullah b. Mes'ud Rasulullah'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Bir kimse kendi annesini veya kızkardeşini görmeye gittiğinde bile izin almalıdır." (İbni Kesir). O'na göre, bir kişi hanımı evdeyken, eve geldiğini bile en azından öksürerek veya daha başka yollarla bildirmelidir. Rasulullah @'in hanımı Zey-neb'in anlattığına göre, Abdullah b. Mesud eve gelişini daima öksürerek ya da başka şekillerde bildirirmiş ve eve habersiz olarak, aniden girmekten kesinlikle hoşlanmazmış. (İbni Cerir). c- İzin isteme emrinin geldiği ilk zamanlarda, insanlar uygulamanın tam olarak nasıl yapılacağını bilmiyorlardı. Bir keresinde, adamın biri Rasulullah'in evine giderek, kapıdan "Gireyim mi?" diye bağırdı. Bunun üzerine Rasulullah hizmetçisi Ravda'ya şöyle dedi: "Git ve ona münasip şekli öğret, 'es-selâmu aleyküm (selâm üzerinize olsun), girebilir miyim?' desin." (İbni Cerir ve Ebu Davud). Cabir b. Abdullah bir defasında babasının borçlarıyla ilgili olarak Rasulullah'in evine gidip kapıyı çaldığını ve Rasulullah'in: "Kim o?" diye sorduğunu, kendisinin de; "Ben!" deyince, Rasulullah'in: "Ben, ben!" diye iki veya üç kez tekrarda bulunarak "kim olduğun böyle anlaşılır mı?" demek istediğini anlatır. (Ebu Davud). Kalede b. Hanbel isimli bir kişi Rasulullah'i görmeye gider ve selâm vermeden oturur. Bunun üzerine, Rasulullah ona: "Git ve es-selâmû aleykûm dedikten sonra gir" der. (Ebu Davud). Sonuç olarak, izin istemenin uygun usûlü; kişinin önce kendini tanıtması, sonra da içeri girmek için müsade istemesidir. Anlatıldığına göre, Hz. Ömer, ne zaman Rasûlullah'ı görmeye gitse: "es-selâmû aleykûm, yâ Rasûlullah! Ben Ömer'im. Girebilir miyim?" dermiş. (Ebu Davud). Hz. Peygamber, iznin en çok üç defa istenmesini emretmiştir. Eğer üçüncü seslenişte de cevap alınmazsa, geri dönülmelidir. (Buhari, Müslim ve Davud). Rasûlullah, bizzat kendisi de böyle yapardı. Bir defasında, Sa'd b. Ubâde'nin evine gitmiş ve iki kez: "es-selâmû aleykûm ve rahmetullah!" diye selâm verip izni istemişti. Üçüncü defa da izin isteğine herhangi bir cevap gelmeyince dönüp gitmişti. Ardından Sa'd koşarak gelmiş ve "Ey Allah'ın Rasûlü! Seni pekâlâ duyuyordum, fakat mübarek ağzından Allah'ın selâm ve rahmetini mümkün olduğu kadar sık ve çok almak için yavaş sesle cevap veriyordum." demiştir. (Ebu Davud). Yukarıda belirtildiği gibi üç defa izin, hemen birbiri ardınca yapılmamalıdır. İlk çağırışta cevap veremeyecek durumda olan ev sakinlerinin cevap vermelerine fırsat tanıyacak uygun aralıklarla yapılmalıdır. Günümüzde izin isteme, uygun zaman aralıklarıyla üç kez çalınan zille olabilir. d- Giriş izni ya bizzat ev sahibinden, ya da ev sahibi adına izin verebilecek hizmetçi veya sorumlu şahıs gibi bir başka güvenilir kişiden gelmelidir. Sadece bir çocuğun sözüne bakarak eve girilmemelidir, e- İçeri girmek için gereksiz bir şekilde ısrar etmek ya da izin verilmemesine rağmen inatla kapıda beklemek yasaklanmıştır. Üç kere kapıyı çaldıktan sonra giriş izni verilmezse veya evin sahibi görmek istemediğini belirtirse geri dönülmelidir. f- Ev sahibinin izni olmaksızın boş bir eve girilmez. Buna izin verilmemiştir. Meselâ, bir kişi misafirine kendisi gelene kadar odasında beklemesini söyleyebilir veya bir mesajla ona bildirebilir. Evde kimsenin bulunmaması veya çağrıya cevap verilmemesi durumu, bir kişiye izinsiz olarak eve girme hakkını vermez. g- Hiç kimse kendisine giriş izni verilmemesini mesele yapmamalıdır. Zira, herkes bir başka insanla görüşmeme veya o sırada meşgul ise bir başka fırsatta buluşmalarını teklif etme hakkına sahiptir. (The Meaning of the Qur'an, c. VIII, sh. 117-120). Hz. Peygamber, insanların kendi evlerindeki mahrem hayatlarına titizlikle saygı göstermişti. Bu davranış kurallarım kendisi büyük bir dikkatle gözetip uygulamış, takipçilerine de başkalarının evlerine sahiplerinin izni olmaksızın girmemelerini Öğütlemiştir. Hz. Peygamber'in, bir kişinin kapısına geldiğinde yüzünü tam kapıya değil de, sağ veya sol tarafa çevirdiği, sonra da "es-selâmû aleykûm" dediği rivayet edilmiştir. Bunun sebebi, o zaman, evlerin kapısında bir perdenin bulunmamasıdır. (Ebu Davud). Abdullah b. Mes'ud'un rivayetine göre, Rasûlullah kendisine şöyle demiştir: "Beni görmeye geldiğin zaman, içeri girmene izin verildiğinin işareti, eğer ya-saklamamışsam perdeyi kaldırdığında benim sessizce konuştuğumu işitmendir." (Müslim). Hz. Ali: " Rasûlullah'ı gece olsun, gündüz olsun ziyaret ederdim. Geceleyin, girebileceğime işaret etmek için boğazım (öksürerek) temizlerdi." demiştir. (Nesei). Rasûlullah'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İçinizden birisi üç kez izin istediği halde, bu isteği kabul edilmezse, oradan uzaklaşsm." (Buhari ve Müslim). Câbir'in naklettiğine göre, O, şöyle demiştir: "Önce selâm vermeyen kişinin girmesine izin vermeyin." (Buhari). Ebû Hureyre şunları söylemiştir: " Rasûlullah'in yanındaydım. O, kapta bir miktar süt bulunca, bana şöyle dedi: 'Ebu Hir, Suffe ashabına git ve onları buraya davet et.' Sonra ben, onların yanma gidip, davet ettim. Geldiklerinde izin istediler, kabul edilince de içeri girdiler." (Buhari). 4- Hizmetçilere ve Çocuklara Karşı Mahremiyet: Kur'ân, çocuklara ve ev hizmetkârlarına karşı mahremiyet hususunda özel emirler vaazetmiştir: "Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan (köleler, hizmetçiler ve sizden henüz erginliğe ermemiş (çocuk)lar, üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleden sonra elbisenizi çıkar(ıp yat)acağınız vakit ve yatsı namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzün açılabileceği üç vakittir. Bunların dışında (hizmetçilerin ve çocukların, izin almadan içeri girmelerinden dolayı) ne size, ne de onlara bir günah yoktur. (Onlar sizin) yanınızda dolaşırlar, birbirinizin yanına girip çıkarsınız. Allah âyetleri size böyle açıklar. Allah bilendir, hikmet sahibidir. Çocuklarınız erginlik çağına erdikleri zaman, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi (kendileri de) izin istesinler. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor. Allah bilendir, hikmet sahibidir." (24: 59-59). Bu âyet, (kadın olsun erkek olsun) hiç bir kölenin ve erginlik çağına gelmemiş hiç bir çocuğun odalara izinsiz giremeyecekleri üç mahrem vakti açık bir şekilde göstermektedir. Bu, kadın ve erkeklerin giyimlerinde, davranışlarında ve konuşmalarında dikkatsiz ve kaba olarak tamnmamalannın ve zarifliklerinin bir işaretidir. İslâm bütün erkek ve kadınları, mütevâzi, zarif ve nâzik birer insan yapmayı hedefler. Böylece, onlar tevazulu bir şekilde Allah'a güvenerek ve müslüman kardeşleriyle işbirliği yaparak manevî seyir basamaklarını tırmanırlar. İklim, ırk ve şahsî alışkanlıkların farklılığı toplumsal ve mahallî âdetleri değiştirse de burada ortaya konulan kurallar uygulamada uygun bir esneklikle yorumlanabilirler. Büyük şeylerde olduğu gibi, küçük şeylerde de insanın hem kendisinin hem de başkalarının haklanna titizlikle hürmet etmesi bu temel toplumsal kurallann esas dayanağıdır. (A. Yusuf Ali, The Holy Qur'an, sh. 196, not: 3036). |