๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Haziran 2012, 19:14:53



Konu Başlığı: Sosyal Adalet
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Haziran 2012, 19:14:53
5- Sosyal Adalet

Yeryüzünde sosyal adalet sisteminin tesis edilmesi, Allah'ın elçilerinin en önemli gö­revlerinden biriydi. Onlar, zaman zaman, böyle bir toplumu oluşturmada, İnsana yol göstermek için gönderildiler. Hz. Muhammed , peygamberler silsilesinin en sonuncusuydu: "Celâlim hakkı için, biz peygam­berlerimizi açık belgelerle gönderdik ve in­sanların doğru hareket etmeleri için peygam­berlere ölçü indirdik. Bir de demiri İndirdik. Onda hem çetin bir sertlik, hem de insanlar için birçok menfaatler vardır." (57: 25).

Bu ayette, üç şeyden söz edilir. Bunlar, ilâhî yolgösterimi, doğruluk ve kanunları bozan­lara karşı müeyyideler uygulamak İçin de Ka­nun otoritesini temsil eden, Kitap, ölçü ve de­mirdir. Diğer bir deyişle, bu ayet, Allah'ın peygamberlerinin büyük görevini bçlirtir. Onlara, amaçlarına,ulaşabilmek için Kitap ve ölçü verilmiştir. Bu şekilde insanların ge­reksiz aşırılıklarını kontrol edebilir ve onla­rı dengede tutabilirler. Şurası da unutulma­malıdır ki, denge sadece ahlâkî ve manevî de­ğildir; aynı zamanda insan hayatının her cep­hesini kapsar. İnsanın, bütün sosyal hayatın­da adaleti tesis etmek gereklidir. Ve ekono­mik alanda uyum ve itidalin devamı, kuvvet olmadan hemen hemen imkânsızdır. Bu ayet­te, politik gücün önemi vurgulanmıştır.

İslâm, Allah ve insan ilişkilerinde bir den­genin sürdürülmesini istediği gibi, benzer şe­kilde, ekonomik alandaki aşırılıkların kötü sonuçlarından insanı korumak için insan iliş­kilerinin düzenlenmesinde de bir denge (öl­çü ve adalet) kurmayı ister. Bu, İslâm'ın in­sanın sosyal hayatının sadece bir cephesin­de değil, tümünde adaletin tesis edilmesini İstemesinin nedenidir.

Üretim: İslâm, mensuplarının, servetlerini el­de ederken insanları sömürmesini veya hak­sız metotlar uygulamasını yasaklar; fakat bu amaçla, bütün iyi vasıtalardan faydalanma­larına izin verir. Aynı zamanda, bireyin, mülk edinme ve serbest çalışma hakkını da kabul eder. Fakat bu hakların kötüye kulla­nılmasını ve suistimal edilmesini hoş görmez. Diğer bir deyişle, İslâm, insanların para ka­zanmalarına, âdil ve meşru vasıtalarla ser­vet elde etmelerine karşı çıkmaz, onun iste­mediği, servetin kazanılmasında yanlış ve haksız vasıtaların kullanılmasıdır.

Kur'an-ı Kerim, her müslümanın hayatını ka­zanmak için kendi kabiliyeti ve gücüne göre mücadele etmesini zorunlu kılar. Kur'an'da, bütün dünyanın, geçinme vasıtalarıyla dolu olduğu ve insanın kendi çabasıyla onları bul­ması gerektiği anlatılır. Peygamber @ dişiyle, insanın gayretinin önemini belirtmiş­tir: "Müsl umanın, namazdan sonraki en önemli görevi, meşru rızık aramasıdır." Di­ğer bir olayda da şöyle buyurmuştur: "Sa­bah namazını kıldıktan sonra rizıklarınızı ta­lep etmeden uyumayınız." İslâm, insanlar­dan, rızkını aramak için sıkı ve devamlı bir çaba isterken, âdil ve doğru yollan benim­semelerini, gayrimeşru ve yanlış olanlarından sakınmalarını emreder.

İslâm, kapital oluşumuna karşı da aynı dav­ranışı benimser. O, para kazanmayı yasak­lamaz; yasaklanan şey, stokçuluk yapılması veya anti-sosyal faaliyetler için para yığılma-sıdır. İslâm, insanlara, tüketerek, yatırım ya­parak veya ihtiyaç sahiplerine vererek, ser­vetlerini bir sirkülasyonda tutmalarını öğüt­ler. Zekât vergisi, servetlerini stok yapmak is­teyenlere karşı, kuvvetli bir koruyucu Ölçü­dür.

Tüketim: Aynı adalet prensibi, tüketim alan­larında da insanlara hükmeder. Hem cimri­liği, hem de müsrifliği yasaklayarak, iki aşı­rılık arasında orta bir yol önerir: "Elini boy­nuna bağlayıp —cimri olma ve büsbütün de onu açıp israf etme ki, sonra pişman olur­sun ve eliboş açıkta kalırsın." (17: 29) Fur-kan Suresi'nde yine şöyle buyurulur: "On­lar ki, harcadıkları zaman israf etmezler, cimrilik de yapmazlar ve harcamalar bu iki­si arası ortalama olur." (25: 67). Peygamber da bunu şöyle açıklamıştır: "Gelir ve gi­der arasındaki Ölçülülük, maddî hayat zev­kinin yarısıdır." İslâm, bu alandaki hedefi­ne ulaşmak için, ahlâkî veya sosyal hasarla­ra sebep olacak bütün gider yollarını yasak­lamıştır. Kazanç fazlasının, lüks tüketim ye­rine, doğruluk, fazilet ve kamu refahı hizmet­lerinde kullanılmasının daha iyi olduğunu savunmuştur.

Dağıtım: İki katlı bir amacı başarmak için, dağıtım alanında hâkim olan esas prensip de, adalet ve iyiliktir. İlki, servet birkaç elde top-lanmamah, fakat cemiyet içinde devamlı sir-küle etmelidir. İkincisi, milli servetin üretiminde payı olan değişik insanlar, âdil ve ta­rafsız olarak ödüllendirilmelidir. İslâm, ser­vet eşitsizliklerinin belli bir noktayı aşması­na izin vermez ve onları makul sınırlar için­de tutmaya çalışır. Servetin büyümesi ve bi­rikmesini kontrol etmek için de, stokçuluğu ve harcamadan biriktirmeyi yasaklar ve pa­ranın cemiyetin yararına harcanmasında ıs­rar eder.

Varlık konusunda İslâm'ın temel görüşü şu­dur: "Bu dünyada Allah'ın yarattığı bütün geçinme vasıtaları, insanlığın gerçek ihtiyaç­larını temin etmeye yöneliktir. Bunun için, eğer, bir İnsan, talihinin dönmesiyle, ihtiyaç­larının gerektirdiğinden daha fazla bu vası­talara sahip olursa, bu, diğer insanların hak­kı olan bir fazlalığın ona ulaştığı anlamına gelir. O halde niçin bu fazlalığı kendisi için tutmalıdır? Onu ihtiyacı olanlara devretme­lidir. İslâm, bu fazlalığın, daha fakir insan­ların ihtiyaçlarını karşılamak için topluma teslim edilmesi gerektiğini belirtir; Öyle ki bu şekilde milli servet, bütün insan sınıfları, ara­sında dolaşımını devam ettirebilsin. Ahlâkî eğitim, insanları, hayatın bu gerçeğinin bi­lincine ulaştırır, bu arada da meşru Ölçüler, cemiyette dengeli bir servet akışını sağlar ve onun muayyen bir noktada gereğinden faz­la toplanıp toplanmadığını kontrol eder. (Ebû'l Âlâ Mevdûdi, Economic Problem of Man, s. 25-26).

Mübadele (Değiş Tokuş): İslâm, aynı pren­sibi, bütün değiş tokuş biçimlerine de uygu­lar. Adalet ve doğruluk esasına dayanan mü­badele yollarına izin verir; fakat haksız olan­ları, muhtemelen kavga ve davalara yol aça­cakları, kumara benzeyenleri, faiz (riba) ve­ya hile unsuru ihtiva edenleri, birinim kazan­cının diğerinin kaybına bağlı olanları yasak­lar. Bunlar, kısmen bütün değişim biçimle­rini sağlıksız ve sosyal olarak zarar verecek unsurlardan arındırmak, kısmen de bütün değişim alanında adalet prensibini pek sıkı bir şekilde uygulanmak için tavsiye edilir.