Konu Başlığı: Sorumluluğun Şahsiliği Problemi Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 22 Temmuz 2012, 13:14:50 SORUMLULUĞUN ŞAHSÎLİĞİ PRENSİBİ Hz. Peygamber'in insanlığın iyiliğine yaptığı bir diğer mühim hizmet şahsî sorumluluk prensibinin mâna ve önemini çokça vurgulamış olmasıdır. Bu prensibe göre, kadın veya erkek herkes kendi yaptıklarından sorumludur, kendi suçunu, yakınlık derecesi ne olursa olsun bir başkasına devredemez. Kur'ân bu hususta çok nettir: "...Herkesin kazandığı yalnız kendisine aittir. Kendi (günah) yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasmın (günah) yükünü taşımaz..." (6: 164). Bu âyet çok basit ifadelerle şahsî sorumluluk ilkesine işaret eder: Herkes kendi amellerinden sorumludur ve yaptıklarının hesabını verecektir. Bu sorumluluk katiyyen bir kişiden başka bir kişiye aktarılamaz. Rasûlullah'e, kâfirlere şöyle demesi emredilmiştir: "Eğer onlar seni yalan-ladılarsa de ki: 'Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız size. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım!" (10:41). İsrâ sûresi, bu ilkenin pratikteki sonuçlarını şu sözlerle belirtir: "Kim yola gelirse kendisi için yola gelmiş olur, kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü taşımaz..." (17: 15). Bu âyetle özellikle şu husus belirtilmektedir: Bir kişi doğru yolu kabul edip izlerse bu, Allah ve Rasûlü'nün lehine değil, ancak kişinin kendi faydasınadır. Diğer yandan, bir kişi doğru yoldan sapmakla Allah ve Rasûlü'ne hiçbir zarar veremez. Zira, onlar sadece insanı sapık yollardan koruyup, doğru yola yöneltmede yol göstericidirler ve bunu kendi amaçlan için yapmazlar. Şahsî sorumluluk prensibi Kur'ân'da muhtelif yerlerde vurgulanmıştır. Çünkü bir kişi onun sonuçlarım tam olarak anlayamazsa, doğru yolu titizlikle izleyemez. Bunun mânası, herkes yalnızca kendi ahlâkî tavırlarından mesuldür ve Allah'a karşı hesap verecektir. Hiç kimse kendi sorumluluk yükünü bir başkasıyla paylaşamaz. Misâl olarak bir neslin, bir toplumun ya da çok sayıda insanın beraberce yaptıkları özel bir hareket veya özel bir davranış biçimini ele alabiliriz. Bu insanlar Hesap günü Allah'ın huzurunda toplandıklarında, müşterek yaptıkları çalışmalar tahlil edilecektir. Sonuçta, o işte pay sahibi olan her bir kişinin sorumluluk derecesi belirlenecek, herkes yükümlülüğü karşılığında ya mükâfatlandırılacak ya da ceza görecektir. Hiç kimse bir diğerinin yaptığından dolayı cezalandırılmayacak, veya bir kişinin günahları bir başkasının omuzlarına yüklenmeyecektir. Bu düstur o kadar çok tekrarlanıp belirtilir ki, akıl sahibi bir kimse, bir başkasını taklit ederek iş yapmaz veya başkalarının benzer İşlerini göstererek kendi davranışlarının haklılığı iddiasında bulunamaz. Ahlâkî bir prensip olan şahsî sorumluluk, dünyevî ve manevî boyutları da dahil olmak üzere bütün İslâm sistemini kaplamıştır. Bu prensip bîr müslümanın şahsî davranışlarına uygulandığı gibi, toplumun bir parçası olarak yaptığı çalışmalara da uygulanmaktadır. Hiç-kimse, yaptıklarının sonuçlarından kaçmamaz ya da hiç kimse başkalarının yaptıklarından dolayı suçlanıp cezalandırılamaz. Her insan, bedenî, ahlâkî ve ruhî dünyasında yaptıklarının sonçlanna katlanmak zorundadır. Bakan sûresinde şöyle buyurulur: "...Kazandığı iyilik lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir." (2: 286). Bu âyet şu hususları belirtir: Hem mükâfat hem de ceza, gerçekten her bir insanın yaptığı hareketlerin ve amellerin bir karşılığı, bir sonucudur. Bir kimse sadece kendisinin yaptığı iyi amellerin karşılığı olarak mükâfat kazanabilir; yoksa başkalarının iyilikleri ona hiçbir şey kazandırmayacaktır. Şu husus çok önemlidir ki, iyi ya da kötü bütün karşılıklar, bir kişinin kendi yaptıklarının sonuçları olacaktır. Tekrar belirtmek gerekirse, bir insan sadece, gerçekten isteyerek, bizzat iştirak ettiği işlerden dolayı mükafatlandırılacak veya cezalandırılacaktır. İlâhî kanunda, hesapların başkalarına yüklenmesi yoktur, şahsî sorumluluk ve hesap verme ilkesi geçerlidir. (The Meaning of îhe Qur'an, c. I, sh. 210). Daha önce işaret edildiği gibi bu prensip, yaptıklarına göre ödüllendirilecek veya cezalandırılacak olan milletlere de aynı şekilde uygulanır: "Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız." (2: 134 ve 141). Bu âyet, toplumda ortaklaşa yapılan işlerden kişilerin tamamen ve bütünüyle sorumlu tutulacaklarını, dolayısıyla, şahsî sorumluluk prensibine uygun olarak her bir kişinin sadece yapılanlardaki payına göre toplumun diğer üyeleriyle birlikte hesap vereceğini açıkça gösterir. Bu hesap verme işleminde, hiçbir toplum kendi suçlarını bir başka topluluğa yükleyemeyece-ği gibi başkalarının yaptıklarından da sorumlu tutulmayacaktır. Kanun, onları hem şahsî hem de toplu olarak, taraf tutmadan, sadece yaptıkları amellere göre yargılayacaktır. |