Konu Başlığı: Sonuçlar Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 02 Eylül 2012, 21:05:22 Sonuçlar 1- Bu vak'ada ashabın, Müseyleme'ye, peygamberlik iddiasını destekleyecek delil ve mucizeleri olup olmadığını sormadıklarını görüyoruz. Yine de bütün sahabeler onun sahtekâr ve büyük bir yalancı olduğu konusunda hemfikirdirler. Ashabın onun karşısına savaş alanında ve onu yoketmek gayesiyle çıkmış olmaları gerçeğinden şunu anlıyoruz ki, Hz. Muhammed'den sonra her kim bir sözü veya bir takım sözleri tevil ederek Allah'ın Rasûlü olmak iddiasında bulunursa ashabın icmaı uyarınca küfür ve irti-dat suçu işlemiş kabul edilir ve gereğince cezalandırılır. 2- Bundan dolayı Mirza ve taraftarları da her ne kadar bir takım zorlama tevillerle yeni bir şeriat getirmeyen, gayrimüstakil, geçici, zıllî veya bürûzî ya da kısmî peygamberlik iddiasında bulunuyorlarsa da sonuç olarak hâtmü'n-nübüvvet kavramının içini boşalttıklarından ve genelde Müslümanların gözlerini boyamaya çalıştıklarından dolayı küfür ve irîidat hükmünün açıkça muhatabıdırlar. Ashabın Müseyleme ve taraftarları hadisesi ile ilgili icmaı müslümanlann Kur'ân âyetlerinin teviline ve tahrifine kapılmalarını yasaklamakta ve nübüvvet iddiasının açıkça küfür fiili sayılacağını ortaya koymaktadır. 3- Buradan çıkarılacak bir diğer sonuç da şudur: Bir kimse İslâm'ın bütün yükümlülüklerini, ibadetlerini, emir ve yasaklarını samimiyetle yerine getirse ancak şeriatın bir hükmünü inkâr etse bile (eğer bu hüküm İslâm inancının temel hükümlerinden ise) şeriatın tümünü inkâr etmiş gibi küfür ve irtidat suçunu işlemiş sayılır. Müseyleme ve taraftarları da Hz. Muhammed'e inanmalarına, namaz kılmalarına ve oruç tutmalarına rağmen kâfir olarak kabul edilmişlerdir. Mirzâîler Tebliğ-i İslâm dedikleri çalışmaları ile pek övünürler. Ancak Müseyleme'nin olayı göstermektedir ki onlar İslâm'ı yaymak için her türlü adımı atsalar da inançları küfür ve irtidat temelli olduğu için (sonunda) kaybedenlerden olacaklardır. Bu vak'adan çıkarılan, onun sahih olduğunu ispatlamayacağı gerçeğidir. Aksi taktirde, Müseyleme'nin iddiasına inananların Yemame'de çoğunluğu teşkil etmiş olması, iddialarının doğruluğuna delil teşkil ederdi. Onun askerlerinin sayısının 40.000'den aşağı olmadığı ve buna kadın, çocuk ve yaşlılar da eklendiğinde çıkacak rakamın ne olduğu tahmin edilebilir. Halbuki Mirza çok daha az sayıdaki taraftarı ile pek gururlanmakta ve bu kimseleri iddiasına delil olarak göstermektedir. Halbuki Mirzâîlerin sayısı Müseyleme ve taraftarlarının sayısına asla erişemez. Ashabın bu fiili, ümmetin herhangi bir grubunun bir sahtekârın ya da peygamberlik iddia eden bir kimsenin ardından gitmesi durumunda, doğrudan İslâm dairesinden çıkmış sayılacağını da göstermektedir: Bu tip insanlar Yahudiler, Hıristiyanlar ve müşrikler gibi İslâm'ın açık düşmanlarından bile daha kötü kabul edilirler. Çünkü bunlar, genellikle müslümanlarm dahilî ve haricî düşmanlar tarafından kuşatıldığında ve müslü-manlar siyasî ve askerî bakımdan güçsüz olduğu zamanlarda ortaya çıkarlar. Müseyleme'ye karşı cihad ilân edildiğinde de müslümanîar teçhizat bakımından zayıf ve kötü durumdaydılarr. Hz. Muhammed daha yeni ebedî âleme göçmüştü. Yahudiler, Hıristiyanlar ve müşrikler gibi İslâm düşmanları Müslümanlara saldırmak için ve onlara karşı desiseler hazırlamak için fırsat kollamaktaydılar. Ayrıca Müseyleme'nin ordusuna taraftarlarından başka diğer bazı düşman Arap kabileleri de katıldılar. Arabistan yarımadasında karışıklık hüküm sürmeye başlamıştı; barış ve huzur için daimî bir tehlike başgöstermişti. Çeşitli mezheplere ve fikir ayrılıklarına her yerde sıklıkla rastlanmaya başlanmıştı. Sorumluluk makamında bulunan ve önde gelen sahabeler bu durumdan endişe etmeye başladılar. Günümüzün ateist eğilimli politikacılarına bu konuda danışılmış olsaydı, onlar o zamanın İslâm devletine Müseyleme ve taraftarlarını İslâm'ın şartlarından pek çoklarını Müslümanlar gibi yerine getirdikleri için Müslümanlığın bir mezhebi gibi kabul etmesini tavsiye ederlerdi. Ayrıca Müseyleme ve taraftarlarından gelecek saldırıyı bu şekilde bertaraf ederek, diğer düşmanlar ve muhalifler ile savaşılmasın! da tavsiye ederlerdi. Halbuki bu devlet ilâhî emirlere bağlı bir devletti. Hz. Ebu Bekir-i Sıddık ve diğer sahabeler bu hususta geri adım atmadılar. İlk cihad seferi bu sahtekar ve yalancı peygamberin üzerine gönderildi. Çünkü ashab, zafer ve galibiyetin sayılarının çokluğuna bağlı olmadığım; kendilerine sayıca az olmalarına ve silah bakımından zayıf olmalarına rağmen Bedir'de zafer bahşeden Yüce Allah'a bağlı olduğunu çok iyi biliyorlardı. Ve yine biliyorlardı ki kendilerine sayıca çok oldukları ve silahça güçlü oldukları bir zamanda güvendiklerinde Allah mağlûbiyeti tattırmıştı. Müminler gerçekten iman etmişlerse, sayıca az olsalar bile güçlüdürler; iman etmedikleri taktirde ise hiçbir şeye sahip değildirler ve hiçbir güçleri yoktur. Kısaca, "Müslümanlar" kavramım bazı inanmayanları da kapsayacak şekilde genişleterek dış düşmanlara karşı sayıca üstün görünmek karşı olduğu bir uygulamadır ve ayrıca faydası da yoktur. |