Konu Başlığı: Servetin Dağılımı Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 18 Haziran 2012, 10:37:47 SERVETİN DAĞILIMI Anlamı Servetin dağılımı, üretime katkıda bulunan çeşitli üretim faktörleri arasında milli servetin dağılım yolunu ve her üretim faktörünün payını belirleyen prensipleri ifade eder. Önemi Servetin dağılımı çok önemli bir problem meydana getirir. Çünkü bunun tam ve adil çözümü bütün toplumun refah ve mutluluğuna dayanır. Şüphesiz servetin üretimi önemli ve gereklidir. Daha da önemlisi servetin dağılım yoludur. Üreticiler gayretli ve çok çalışkan iseler ülkenin servetini arttıracaklardır. Fakat servetin dağılımı adil değil ise, halkın büyük çoğunluğu fakirleşirken ve milli servetin büyüklüğü onlara fayda sağlamazken bu servetin önemli bir kısmı birkaç kapitalistin cebine girecektir. Dolayısıyle denilebilir ki halkın refah ve mutluluğu sadece Üretimi değil fakat aynı zamanda uygun dağılımına bağlıdır Bir ülkede servet büyük bir miktarda üretilebilir, eğer onun dağılımı doğru ve haklı prensiplere dayanmıyorsa o ülke müreffeh değildir. Serveti büyük miktarlara ulaşan modern zengin toplumlarda bile adaletsiz dağılımdan dolayı vatandaşlarının çoğu fakirdir. Servetin adil olmayan dağılımından dolayı toplumun bir bölümü kendi hissesinden mahrum bırakılarak elem ve hiddete sürüklenmektedir. Bu elem ve hiddetin günümüzdeki etkileri, çok tabii olarak, onları komünizme götürmektedir. Dağılım Prensipleri Servetin dağılımı problemi, önemli olduğu kadar hassas ve çetindir. Farklı devirlerde çeşitli iktisatçılar, filozoflar ve politikacılar bu problemi çözmek İçin çaba harcadılar. Fakat onların bu çabalarına rağmen mükemmel bir çözüme ulaşmada başarısız oldular. Bunların bazıları bu konuda bir aşın uca gitmiş ve diğerleri de bir başka İfrata sapmış ve hiçbiri doğru bir cevap bulamamışlardır. Bunun sonucu olarak, problem günümüze kadar düşünürlere meydan okumaya devam etmiştir. Bir düşünce okulu, ferdin, kendinde tabii olarak var olan kabiliyetini kullanarak maksimum servet miktarını üretebilsin diye tam Özgürlüğe sahip olması görüşüne sahiptir. Bu okul, ferdi özel mülkiyet hakkının sınırsız olmasını kabul etmekte ve servetin adaletsiz dağılımını savunmaktadırlar. Diğer Önemli bir düşünce okulu, ferdi Özgürlüğün iyi bir toplum için değişmez bir tehlike olduğunu iddia etmektedir. Böylece, halk arasında tam ekonomik eşitlik sağlanabilmesi için ferdi özgürlük ve mülkiyet hakkı kaldırılacak ve bütün güçler topluma tevdi edilecektir. Bundan dolayı, bir tarafta sınırsız özgürlüğü ve üretim alanında özel mülkiyet hakkını ve servetin dağılımında eşitsizliği savunan kapitalizm; diğer taraf(uç)ta ferdi özgürlüğün ve özel mülkiyetin tamamen ortadan kaldırılmasını savunan ve aynı zamanda halk arasında ekonomik eşitliği savunan komünizm bulunmaktadır. Diğer bir ifade ile, kapitalizm üretim üzerinde ve komünizm servetin dağılımı üzerinde toplum üzerindeki etkileri ne olursa olsun, durmaktadır. İslâm'ın iktisadî görüşü bu iki aşırt uç arasında yer almaktadır. İslam, tam adil bir sistemin kurulmasına yardım eden orta bir yol benimsemektedir. İslam, ne sınırsız özgürlük ve üretim alanında fertlere sınırsız özel mülkiyet hakkı verir, ne de kazanç elde edilemeyen ve servetle beraber özgürlüğün bulunmadığı şartlarda suni ekonomik eşitlik sistemi için kişiye engel olur. Bu sisteme yön veren temel prensip, toplumun farklı kesimleri arasında adil dağılıma yol açması ve birkaç elde toplanmaması bakımından servetin dolaşımım arttırmak için olabildiğince üretimin arttırılması ve servetin dağılımıdır. Kur'an-ı Kerim bu altın kuralı Haşr suresinde şu İfadelerle açıklamaktadır: "Allah'ın o kent halkından, Rasulüne verdiği ganimetler, Allah'a, Rasule, (Rasule) akrabalığı bulananlara, yetimlere, yoksullara, (yolda kalan) yolcuya aittir. Ta ki (o mallar) içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın.Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah'tan korkun Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir." (59: 7). Bu ayet İslamî hayat sisteminde servet dağılımının yönetimiyle ilgili prensibi açıklamaktadır: Servet toplumun tüm kesimleri arasında dağıtılacak ve toplumun zenginleri arasında bir varlık haline gelmeyecektir. Kur'an-ı Kerim toplumda servetin adil dağılımıyla ilgili yukarıdaki hedefe ulaşmak için kesin tedbirler alır. Kur'an-ı Kerim bütün şekilleriyle faizi yasaklamıştır ve kişinin ölümünden sonra yakın akrabaları arasında bütün mülkünün dağıtımını yaparak mülk sahibinin gücünü sınırlandıran miras hukukunu getirmiştir. Bu düzenlemelerin amacı servetin birkaç elde toplanmasını durdurmaktır. Sonra zorunlu zekat, İnfak sistemi ve devlet gelirlerinden fakir ve yoksul için uygun bir (bağış şeklinde) bir pay ayrılmak suretiyle halk arasında servetin yayılması için esaslı adımlar atılır. Bu ve buna benzer diğer tedbirler servetin (belli ellerde) toplanmasını engelemek ve halk arasında yayılmasını teşvik etmek için Kur'an-ı Kerim tarafından tavsiye edilmiştir. Ve aynı zamada mülkiyet hakkı verilerek doğuştan var olan kabiliyetlerini geliştirmesi için kişiye çok güçlü bir teşvik sağlanmıştır. Toplumun güçlü ve istikrarlı olması için, halkın ahlâkî eğitim ve öğretimine büyük bir önem verilirken, toplumda âdil bir servet dağılımının minimum şartlarım sağlamak için kanuni tedbirler benimsenmektedir. Fakirlerin hoşnut edilmesi ve varlıklı kimselere karşı haset duymaması düşünüldüğünde varlıklı birisine (kendisi ve İhtiyaç içindekiler için ihta-yatla) harcama yapması ve cimri olmaması tavsiye edilmektedir. Böylece toplumun diğer bütün kesimlerine görevlerini yapmaları ve Allah'ın kendilerine verdikleriyle hoşnut olmalarını tavsiye ederek, Kur'an-ı Kerim toplumu iç çatışma(ihtilaf)dan ve ayrılıktan korumuştur. Dolayısıyla, islamın insanlık için yapmış olduğu hizmet öncelikle kapitalistlerin ellerinde bulundurdukları tasarrufları çözmesi ve onların iddihar şeklindeki servetlerini dolaşıma sokmasıdır. iki yeni fakat etkili tedbir, yani sadaka-i vacib ve sadaka-i nafile ferdi hürriyete ve mülkiyet hakkına müdahale etmeksizin islamın amacına ulaşmasına yardım etmiştir. Her fert görevini gönüllü olduğu kadar zorunlu, serbestçe, dürüstçe ve şevkle Allah rızasını kazanmak için yerine getirir. Kur'an-ı Kerim, müslümanlann servetlerini ve kazançlarını sadece kendilerine hasretmeyeceklerini, fakat kendi normal ihtiyaçlarım tatmin ettikten sonra akrabalarına, komşularına ve toplumdaki diğer muhtaç kimselere karşı görevlerini yerine getireceklerini tekrar tekrar vurgulamıştır. Orta insanlardan, muhtaç ve fakirlerin menfaatlerini gözetmeleri istenilmektedir. Sosyal hizmetin yüksek idealleri yalnız ahlâki öğretime bırakılmaz, devlet tarafından organize edilir ve mecbur tutulur. Ahlâki öğretim ve kanuni tedbirler aslında, bir islam toplumunda diğerlerini tamamlayıcıdır. Böylece ahlâkî eğitim, sosyal baskı ve sınırlandırmalar hep birlikte, servetin belli ellerde toplanmasının -kapitalizmde olduğu gibi- kötülüklerinden ve ferdi hürriyet ile mülkiyet hakkına baskıdan -komünizmde olduğu gibi- uzak sağlıklı ve müreffeh bir toplumun kurulmasına yardımcı olur. Kanunî tedbirler iki çeşittir: a- Servetin belli ellerde toplanmasını önlemek ve onun topluma yayılmasına yardım etmek için uygulanan pozitif tedbirler, yani zekat ve miras hukuku. Bu tedbirlerin amacı, toplum taleplerinin yararına olan sosyal hakların asgarisini sağlamaktır. Diğer bir ifadeyle, bu tedbirler toplumda sosyal adaleti kurmayı ve bunu sürdürmeyi ifade ederler. b- iş hayatında sağlıksız ve kötü uygulamaların artışını durdurmak için uygulanan yasaklayıcı tedbirler. Faiz, kumar, spekülasyon, istifçilik, karaborsacılık, vurgunculuk, içki ve dans gibi lükse dayanan müsrif harcamalar, kamu hizmetindeki özel tekeller, gayr-ı ahlâkî ve hilekâr işler ve kazançlar gibi. islamın ekonomik sisteminde kanuni tedbirlerin ilave bir yer işgal edeceği belirtilebilir. Bu tedbirler, toplumdaki ekonomik eşitsizliklerin durdurulması ve düzeltilmesine yaraim ederler. Pozitif tedbirler, ekonomik sistemdeki kötü uygulamaların artışını yasaklayıcı tedbirlerle engellerken, servetin eşit dağılımına yardım eder. Böylece kanuni tedbirler sadece islamın ekonomik sisteminin sağlıklı şekilde gelişmesi için bir koruyucu (avlu) olarak hizmet ederler. Bu tedbirler, toplumdaki kötü düşünceli insanların kanunsuz hareketlerinden sistemi korumak için uygulanır. Bunlar İnsanları tam ve eşit yapmaz. Fakat bunlar, kötü (fırsatçı) fertlerin kötü düzenlemelerine karşı sadece muhafızdırlar. Gerçekten, toplumda tam ve eşit bir ekonomik sistemin kurulmasına ve devam etmesine yardım eden islamın ahlaki prensipleridir. Toplumda ekonomik adalet idealini gerçekleştirmek için, yemek için yaşanılan ve bütün ekonomik faaliyetin başı ve sonu midenin olduğu yerde "ekonomik hayvan" seviyesine düşmesin diye, fakat yemenin yaşamak için olduğu ve yaşamanın da çok daha yüksek ideallere ulaşmak için olduğunu belirterek islam fertlere yüksek bir ideal sunar. İslam, gerçek ve ebedi tasarruf olarak (sadece Allah'ın rızasını kazanmak için) başkalarına ekonomik yardımı benimseyen müntesipleri arasında böyle bir ruh (anlayış) geliştirir. Onlar insanlığa hizmette Allah'ın rızasını ararlar. İnsanlığa yapılacak en önemli hizmet, ezilmiş ve fakir kişileri açlık ve sefaletin ezildiğinden kurtarmaktır. Böylece İslam, halkın para ve onun kullanımı hususundaki bütün bakışım ve davranışını değiştirmektedir. Müslümanlar servetlerini diğerlerine harcamayı ve sonra da toplumun diğer fertlerine hizmet etmek için bu fırsatı veren Allah'a şükran duyarlar. Sosyal adalet ruhu (anlayışı), hiçbir kanunun kendilerini mecbur etmediği topluma karşı ahlâkî yükümlülüklerini idrak etmeleri ve gönüllü olarak ve şevkle yerine getirmeleri için, tüm topluma nüfuz eder ve o toplumun fertleri arasında sevgi, cömertlik ve işbirliği gibi yüce vasıfları geliştirir. Kur'an-ı Kerim hayatın ideali (gayesi)nİ müs-lümana şu ifadelerle açıklamıştır: "Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder kötülükten alıkorsunuz." (3:110). Belirtilebilir ki "müslüman toplumun en iyisi iyiliği emir, kötülüğü nehiy görevlerinde ve Allah'a imanlarında sebat ederler." Bu sosyal hizmet ideali, zamanının, servetinin ve kaynaklarının çok büyük bir bölümünü refah ve İslahına harcayan herbir müslüman ferde bu ruhu aşılar. Müslüman malını ve zamanını lükse veya dünyanın boş zevklerine asla israf etmez. O, kendi ihtiyaçlarını ve mümkün olursa toplumdaki diğer fertlerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek maksadıyla yaşamak için çok çalışır. (Naim Sıddıkî; Muash-i Na-Hamwarian, sh:88-90). Açıkçası ekonomik eşitsizlikler, sosyal ve ekonomik adalet idealinin beşeri hayatın her sahasını istila ettiği; kumarcılık, spekülasyon, karaborsacılık ve istifçiliğin yasaklandığı; dansçılık ve içkicilik gibi gayr-ı ahlâki faaliyetlerin kanun dışı kabul edildiği; halkın lükse müptela olmadığı gibi paralarını gereksiz istekleri için israf etmediği, aksine kendilerini ailelerinin ve kendilerinin ihtiyaçlarına hasrettiği bir toplumda devam edemez. Böyle bir toplumda ekonomik eşitsizlikler artmaz, aksine tedrici olarak azalır ve bütünüyle yerini sosyal adalet ve ekonomik refaha bırakır. Toplumda servetin eşit ve âdil dağılması amacına ulaşmak için islam, kanuni ve ihtiyari tedbirleri (yukarıda açıklandığı gibi) emreder. |