๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 18 Haziran 2012, 10:57:07



Konu Başlığı: Sermaye Ve Emek Bağı
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 18 Haziran 2012, 10:57:07
Sermaye Ve Emek Bağı

İslamın altın esaslarından biri, insan kardeşli­ği prensibidir. İslam insanlar arasındaki sun'i farkları kaldırmakla ve onların hepsini aynı insani seviyeye getirir. İslam onlara insanlığın eşitlik ve kardeşlik esasını öğretmekte ve asır­lar boyu süren zenginlerin fakirler üzerindeki hakimiyetine son verdi. İslam kölelere de in­sanlık haysiyeti kazandırdı ve efendilerine kö­lelerinden farklı olmadıkları uyarısını yaptı: "ALLAH imanınızı çok iyi bilendir." (4: 25). Ni­sa suresinde: "Ey insanlar, sizleri tek bir şa­hıstan (Adem'den) yaratan o şahıstan da eşini ( Havva'yı) vücuda getiren, ikisinden birçok erkeklerle kadınlar üreten Rabbinizden sa­kın." (4: 1) buyurulmaktadır. Hucurât suresin­de şöyle buyurulmaktadır: "Ey insanlar! Doğ­rusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki ALLAH ya­nında en değerli ve en üstün olanınız, O'ndan en çok korkanmızdır. Şüphesiz ALLAH her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır." (49: 13).

Kur'an-ı Kerim ayetlerinde insanlığın kardeş­lik esasını tayin etmektedir. Bu ayetler, kar­deşlik esasına bağlı bu genişlikte bir insanın diğer bîr insana üstünlüğünün renk, din veya zenginliğe bağlı olmadığını, ancak itaat ve kulluğa riayete bağlı olduğunu belirtmek­tedir. Böylece İslam tüm insanlar arasında in­sani eşitlik ve kardeşliği ilan etmekte ve milli­yet, zenginlik ve rütbeye bağlı farklılıkları or­tadan kaldırmaktadır. Peygamber, bizzat talim ve tebligatıyla işveren ve işçiyi aynı se­viyeye getirmiş, hepsinin topraktan yaratılan Adem'in çocukları olduğunu belirtmiştir. Peygamber, sadece çok müsait durumu se­bebiyle işçi veya istihdam edilenler üzerinde işveren veya sermayedarın hiçbir üstünlüğü bulunmadığı prensibine dayanan bir toplum oluşturarak insanî eşitlik ve kardeşliği vurgu­lamış ve göstermiştir. Bir insanın diğeri üze­rinde bir üstünlüğü varsa ahlâki üstünlük veya dindarlığından dolayıdır. Peygamber Veda Haccında "takva hariç, bir Arabın Arap olma­yan biri üzerinde, ne de bir siyah adamın kır­mızı bir adam üzerinde ve ne de bir kırmızı adamın bir siyah adam üzerinde takva hariç bir üstünlüğü olmadığını" vurgulamıştır.

Peygamber işverenlere, işçilerine iyilik ve adaletle davranmalarını emretti ve efendi ile köleyi kardeşler olarak tasvir etti. O, mümin­lere, hizmetçi ve kölelerine karşı müşfik ve merhametli olmalarını emretti. Ebu Zer-el Gıfari tarafından Peygamber 'in şöyle buyur­duğu rivayet edilmektedir: "Hizmetçileriniz sizin kardeşlerinizdir. Kim ki kardeşi eli altın­dadır (çalışıyorsa); o halde ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlara güçle­rini aşan bir iş teklif etmeyin, eğer teklif eder­seniz siz de yardım edin." (Buhari). Ayrıca Peygamber kölelerin (ve hizmetçilerin) duygularına hürmet edilmesini ve onlara hatır kinci lakaplarla hitap edilmemesini vurgula­maktadır.

Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Peygamber şöyle buyurdu: "Sizden hiçbiriniz, -bu köle benim ve bu cariye benim demesin. Bu adam benim, bu kız benim demesi daha uygundur." Hz. Ali, Peygamber'ın vefatından önce şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Köleleri­niz (ve hizmetçileriniz) hakkında dua edin ve ALLAH'tan korkun." (Hadisi aktaran Muhammed Kutub, a.g.e., sh. 71).

İslamm bu öğretisinin ışığı altında, müslüman bir sermayedar (veya işveren), aynı modern kapitalist ülkelerdeki sermayedarlar (veya iş­verenler) gibi davranırsa kendisinin gerçek bir mümin olarak kalamayacağı söylenebilir. Eğer bu işveren vurgunculuğu bütün ihtirasla­rının sonu ve hayatının tek amacı olarak gö­rürse ALLAH'a inancı zayıf olacaktır.

İslam, müntesipleri arasında en iyi şekilde topluma hizmeti görev bilen bir ruh (anlayış) geliştirir. Onlar daima ALLAH'ın yarattıklarının hizmetine harcanması gerektiğini ALLAH'ın bir ihsanı olarak kabul ettikleri için sermayesini toplumun İyiliği yolunda yatırım yapacak yol­lar ararlar. Onlar yatırım yaptıkları alandan el­de edebilecekleri kâr miktarına bakmaksızın, sermayelerini topluma gerçekten çok faydalı olan teşebbüslerde kullanmaya gayret edecek­lerdir. Bu teşebbüslerden elde edecekleri kâr ne olursa olsun, onlar daima memnun ve mut­main olurlar, ALLAH'a şükrederler.

Buna ilaveten müslüman bir işveren kendi kânndan çok işçilerin refah ve mutluluğu ile ilgilenecektir. Ve yeni bir yatırım ve üretime girişmeden önce bunun işçiler üzerindeki et­kisini dikkate alacaktır. İşgücü fazlalığı ve iş­sizlik problemi gibi. Sonra projesinin topluma faydahlık derecesini gözden geçirecek ve her­hangi bir şekilde millî menfaate zararlı olma­dığından emin olmak isteyecektir. Müslüman işveren aynı zamanda herhangi bîr fİnansal veya sosyal problemi çözmek İçin hükümet ve işçiler ile daima işbirliği yapmayı göz Önünde tutacaktır.

Müslüman işverenin bu davranışı İslamm ah­laki eğitim ve Öğretiminin doğrudan bir sonu­cudur. İşveren işçisine kötü ve haksız davra­nırsa kıyamet gününde bunun hesabını vere­ceğini bilir: "Fakat kimin de tartılan (İyilikle­ri) hafif gelmişse!" (101: 8).

ALLAH'ın, sadece içinde bulundukları durumlar (şartlar)dan nasıl davranacaklarını görmek için İnsanları farklı pozisyonlarda (bîr kısmı işverenler ve diğerleri işçiler, bir kısmı serma­yedarlar diğerleri çalışanlar olarak) görevlen­dirdiğini bir işveren hiçbir zaman hatırından çıkarmaz: "ALLAH, odur ki, sizi arzın halifeleri yaptı ve derecelerle kiminizi kiminizin üstüne çıkardı. (Bunun hikmeti ise, sizi) size verdiği şeylerde imtihan etmek içindir." (6: 165). Bu ilahi kontrol insanı daha sorumlu ve diğer in­sanlara ilgili işlerinde faziletli kılar, insanlığa hizmeti basan telakki eden fertlerin üretimine devam eder. Böyle bir toplumda işçi olsun, iş­veren olsun, fertlerin başkalarını aldatarak dev kârlar yapmaları düşünülemez. İslam'ın önerdiği yüksek talim ve terbiye, tatbikatta fertlere insanlık idealini yaş attırmaktadır. İn­sanı diğer canlılardan farklı kılan onun yalnız­ca maddi değil, aynı zamanda manevî değer­lere de sahip olmasıdır. O, kendi hayatiyetini sürdürmek için bir takım iktisadi gayretler İçinde olurken, başkalarının iyiliği ve refahı için de çaba gösterecektir. İnsanın bu yüksek idealine şu ayette işaret edilmektedir: "Siz, in­sanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet oldu­nuz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz ve ALLAH'a inanırsınız..." (30: 110).

Aynı şekilde işçilere de, iş sahiplerine karşı sabırlı ve anlayışlı olmaları ve bulundukları görevden dolayı hesaba çekilecekleri hatırlatı­larak bu görevlerini dürüst ve verimli bir şe­kilde yapmaları, topluma karşı görevlerinde ihmalkârlık gösterirlerse cezalandırılacakları bildirilmektedir. Bundan dolayı Müslüman bir işçi, dünyada insanlar arasındaki derecelerin tabu olduğuna inandığı için, yüklendiği mesu­liyeti güç ve kabiliyetinin gerektirdiği en iyi şekilde yerine getirecektir. Görev aldığı mev­ki sadece insanların faaliyetlerinin yönetildiği ve herkesin kendi görevlerine göre değerlen­dirildiği yerdir: "ALLAH'ın sizi birbirinizden üs­tün kıldığı şeyleri arzu etmeyin..." (4: 32). Zuhruf suresinde de şöyle denilir: "...Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik ve onlardan kimini ötekine derecelerle üstün kıldık ki biri, diğerine iş gördürebilsin..." (43: 32). Tâhâ suresinde de benzer ifadeler vardır: "Onlardan bazı zümre­lere kendilerini denemek için verdiğimiz dün­ya hayatının süsüne gözlerini dikme. Rabbi-nin nzkı daha hayırlı ve daha süreklidir." (20: 131). En'âm suresinde yer alan bir başka ayet bu hususu hülâsa etmektedir: "Sizi yeryüzü­nün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, si­zi denemek için, kiminizi kiminizden üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin,   cezası çabuk olandır ve O, bağışlayan, merhamet edendir." (6: 165).

Peygamber, müslümanlara zorluk ve sıkın­tılara sabırlı olmalarım, bollukta cömert olma­larım ve kendilerinin sahip olmadığı bir şeye asla üzülmemelerini emretmektedir. O'nun şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Senin için açlığını giderecek ve çıplaklığını örtecek kadar yeterlidir. Eğer bunlara sahipsen (barın­mak için) bir ev alman iyi ve güzeldir ve eğer binmek için bir şey alabilirsen daha da iyidir." (Ahmed ve Tirmizi). Başka bir vesile ile şöyle buyurdu: "Sizden biriniz kendisinden daha aşağı birini görmek isterse kendisinden servet (varlık)i daha az olana baksın." (Buhari ve Müslim).

İslam devletinde vatandaşları sorumlu yapan İslamdaki bu eğitimdir. İşverenler ve sanayi­ciler bir taraftan kendi menfaatleri için çalışır­ken, diğer taraftan kendi İdarelerindeki çalı­şanların menfaatlerine zarar vermez veya ka­mu malını tehlikeye atmaz. İşçiler, emeklerini tembellikle israf etmeksizin veya kasten ve ihmal ile sermayeye hasar vermeksizin, firma­larının verimliliğini arttırmak için ellerinden geleni yaparlar. Böylece İslam, işçi ve işve­renlerin her ikisinin, kamu menfaati için, çatı­şan ve ve ayrılan menfaatlerini tanzim etme­ye ve ahenk içinde sürüdürmelerini temine ça­lışmaktadır.

Temel hedef, ahlakî tavsiye ve yaptırımlar ile ve kişileri bilgilendirme yoluyla başarıya ulaşmaktır. Fakat, gerekli görüldüğünde ser­mayedar ve İşverenlerin suistimaHerini önle­mek için ayrıca kanuni tedbirler uygulanır. Bu bakımdan, emek ile sermaye arasındaki ilişki­leri düzeltmek için İslamm tavsiye ettiği bazı tedbirleri sıralayacağız:

1- Mü'minler, işçilerine makul ücret Ödemeli ve onlara bedenî güçlerinin üstünde ağır ve aşırı iş yüklememelidir. Peygamber bu hu­susu şu sözlerle belirtmiştir: "ALLAH Teala şöy­le buyurdu: Kıyamet gününde şu üç grup kim­se beni karşılarında bulacaklardır... (Bunlar­dan biri de) işçiyi ücretle tutup ona işini tam olarak yaptırdığı halde ona ücretini tam olarak vermeyen  kimsedir."   (Beyhaki).

Peygamber, işverenlerin işçilerden (köle veya hür) güçlerinin yeteceği ve kolayca ya­pabilecekleri tek bir iş istemeleri gerektiğini ve işverenlerin onlara sağlıklarını olumsuz yönde etkileyecek ağır ve zor iş vermemeleri gerektiğini de ifade etmiştir.

2- İşverenler çalıştırmaya başlamadan önce çalıştırdıklarının ücretleri üzerinde anlaşmala­rı gerekir ve ücreti (belirlemeksizin)nde anlaş-maksızın bir işçinin istihdam edilmesi meşru değildir. Ebu Said el-Hudri, Peygamber'in "Bir işçiyi Önceden ücretinde anlaşmaksizın istihdam etmeyi yasakladığım" rivayet etmek­tedir. (Buhari ve Müslim).

3- Ayrıca işverenin ücretleri derhal ödemesi gerekir. İşçiye ücret ödemelerini geciktirmek büyük bir günah ve haksız bir fiil olarak kabul edilmektedir. Ebu Hureyre, Rasulullah'ın "zengin bir kişinin zenginliğine rağmen baş­kalarının hakkını (ücretini) geciktirmesi yan­lıştır" buyurduğunu rivayet etmektedir. (Bey­haki).

4- İşverenin, üretim araçlarının kırılması veya aletlerdeki herhangi bir hasar için için işçinir ücretinde herhangi bîr azaltma (tenzil) yapma sı veya para cezası kesmesi veya işçiyi sorum­lu tutması meşru değildir. Müslüman hukuk­çular, kasıtlı ve bilerek yaptığı ispat edilme­dikçe, işçinin çalışması sırasında bir kayıp ve­ya makineye herhangi bir hasar olduğundan dolayı bir para cezasıyla sorumlu olmadığı görüşündedirler. Eğer bu olaylarda şahit yok­sa, işçinin beyanı güvenilir telakki edilecektir. (Muhalla).

5- İslam işçileri ve çalışanları, sermayedar ve­ya işverenlere karşı haksız ve adaletsiz birsey yapmaktan ve onların üretim araçlarına veya mülküne herhangi bir zarar vermekten alıkor. Rasulullah bunu şöyle açıklamıştır: "En iyi kazanç, işverenin işini iyilik ve hüsnüniyetle yaparak bir İşçinin elde ettiği kazançtır."

6- İslam, aralarındaki ilişkilerde denge ve iti­dali sürdürebilmek için, hem işçi ve hem işve­rene eşitlikle ve adalet ile davranır. Ve ahlaki öğüt ve kanuni tedbirlerle birlikte, onların her İkisine şu kelimelerle bir çerçeve çizer: "Aranızdan hiç kimse kendisi için arzu ettiğini müslüman kardeşi İçin de arzu etmedikçe ger­çek bir mü'min olamaz."

Ve fıkıh âlimleri bu prensibi şu şekilde açık­lamışlardır: "Bütün insanların (sermaye oldu­ğu kadar emek de) İşlerini iyilik, merhamet ve karşılıklı anlayışla düzenlemeleri ve kendileri için istediklerini müslüman kardeşleri için de istemeleri, İslami gelenektir. Diğer bir ifadey­le, herhangi bir teşebbüste yalnızca kendi maddi menfaatlerini dikkate almamalı, fakat işlerinde onlara yardımcı olan diğer insanların refahını da düşünmelidir. (Ahmed).