Konu Başlığı: Şeriata Mecburî İtaat Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 21 Ağustos 2012, 10:22:31 Şeriata Mecburî İtaat İnsan tabiatı ve evrensel kanun arasındaki kuşatıcı denge, insan için iyilik ve fayda kaynağıdır. İnsan hayatını, İstismar ve serden korumanın tek yolu bu gerçeği tanımaktır, insan kâinatta güvenlik içinde yaşamak ve aynı zamanda kendisi ile barışık kalmak istiyorsa, kâinat ile tam bir uyum ve dayanışma içinde olması kendisi için kaçınılmazdır. Benzer biçimde, İnsanın zihnî huzuru, ancak fiilleri ve fıtratının talepleri arasında tam bir işbirliği olmasıyla mümkündür. Bu sağlandıktan sonra, İnsanın iç ve dış dünyası arasında bir çatışma olmayacaktır. Ancak Şeriat, işbirliği ve uyumu kolay ve düzenli olarak sağlayabilir. Bu işbirliği ve üyum, Şeriat'ın başarısıyla, bir yandan insanın maddî hayatı ve gerçek (iç) tabiatı arasında, diğer yandan insan ve kâinat arasında sağlanır. İnsanın kendi tabiatıyla işbirliği ve uyum sağlamasıyla, insanlar ve hayatın genel işleyişi arasında bir işbirliği ilişkisi kendiliğinden kurulur. Çünkü, tabiat ile insan arasında işbirliği geliştirildiği zaman, bunu beşeriyet hayatı ve kâinat arasında tam bir uyum takip eder. Böylece, insan hayatının içtimaî yönü, bütün karşılıklı çelişki ve bozukluklardan temizlenir, insanlık Allah'ın tüm varlık âlemine sunduğu genel faydanın meyvelerini toplar. Bundan sonra, kâinatın sırları insan için sır olarak kalmaz ve insan tabiat sırlarının bir bilicisi olur. Kâinatın gizli güçleri insan için aşikâr olur ve insan kâinatın derinliklerinde yatan gizli hazinelerin anahtarını bulur. Bundan sonra da, bu güçleri ve hazineleri, İlâhî Şeriat'ın ışığında, insanlığın genel faydası ve terakkisi için, insan ve tabiat arasında ne bir çelişki ne de bir bozukluk yaratmayan, bilâkis mükemmel bir ahenk sağlayan bir yolda kullanır. İnsanın Şeriat'ten dönmesi halinde ortaya çıkan çelişki ve tehlikelere Kur'ân şu sözlerle değiniyor: "Eğer Hak, onların arzularına uysaydı, gökler, yeryüzü ve bunların içinde bulunanlar düzensizliğe uğrayıp altüst olurdu. Biz onlara zikri (şan ve şereflerini) getirdik; fakat onlar, sırt çeviriyorlar." (23: 71). Âyettekj "zikr" ifadesi şu üç mânaya gelmektedir: a) İnsan tabiatının ve isteklerinin antlısı; b) Uyan; c) Şan, şeref, ün. Bunların ışığında âyetin tam mânası şöyle olmaktadır: "Sizin Kur'ân'ı reddetmeniz akıl işi değildir. Çünkü Kur'ân insan tabiatında iyi gelişen şeyleri ihtiva etmektedir. O, kendi iyiliğiniz ve mutluluğunuz ile sonuçlanacak bir uyandır; hem dünyada, hem de âhirette size şan ve şeref kazandıracaktır." (The Meaning of the Qur an) İslâm düşüncesine göre Hak, Bir'dir. Bu vahdet Dinin temeli olup, yeryüzü ve gökyüzündeki bütün düzenler bu temel üzerine bina edilmiştir; dünyanın ve âhiretin sorunlarını çözen ve düzene koyan bu temeldir. Bütün insanlık Kıyamet Günü, Allah'ın huzurunda bu temele göre yargılanacaktır. Kim haddini aşarsa Allah tarafından cezalandırılır. Hak, Bir'dİr ve bölünemez. Bu birlik, Kadir ve her yerde Hâzır ve Nazır olan Allah'ın, her türlü durum ve şart için yarattığı ve dünyadaki canlı türlerinin ve cansız yaratıkların boyun eğdiği kâinatın merkezî kanunu ile ilişkilidir: "Andolsun, size, içinde sânınız (şerefiniz) bulunan bir Kitâb indirdik. Hâlâ akıllanmayacak mısınız? Oysa biz. zulüm içinde yüzen nice memleket halkım kırıp geçirdik; arkasından da başka topluluklar meydana getirdik. Azabımızı hissettikleri zaman oradan kaçmaya başladılar. 'Kaçmayın! Şımarıklık içinde yaşadığınız nimetlere yurtlarınıza dönün! Çünkü size sorular sı lacak" (denildi). 'Eyvah bizlere,' ded 'gerçekten biz zâlim kimselermişiz.' kendilerini, biçilmiş ot durumuna, ocak sönüp kül yığını hâline getirinceye kada feryatları sürüp gider. Biz göğü, yeri ve t lar arasında bulunanları, eğlence olmak ü: yaratmadık. Eğer eğlence edinmek iste: dik, onu kendimize yakışacak bir şekilde pardık, ama bunu yapacak değiliz. Bil; biz, hakkı, bâtılın tepesine atıp indiririz onu paramparça eder; bir de bakarsın ki I yok olup gitmiştir. Allah'a isnad ettiğin niteliklerden ötürü vay hâlinize! Göklerdi yerde ne varsa hepsi O'nundur. O'nun ı dinde bulunanlar, büyüklük taslayıp ( kulluk etmekten çekinmez ve yorulma; Gece ve gündüz bıkıp usanmadan O'nu bih ederler." (21: 10-20). İnsan fıtratı, bu Hak'kı derinden kavrar. yandan insanın vaziyeti ve yaratılışı (iş ve yapısı), her an insana, bu kâinatın Hal belirlendiğini; Hak'ın onun temeli ve ruhi duğunu ve ona istikrar ve süreklilik vı kâinatın merkezi kanunu ile çalıştığını a tır. Dolayısıyla, bu kâinatta ne intizamsı ve bozulma meydana gelir, ne de kâinatır rimleri ayrı ayrı yollar takip ederler;s uzaklıklar arasında bir değişme veya karışıklık olmadığı gibi, kâinatı oluşturan ögeler arasında bir çatışma da yoktur. Ne geçici arzulara, ne de kör ve sağır tesadüfe göre çalışırlar. Bir plan ve önceden tespit edilmiş takvim dahilinde çalışırlar; değişken arz rın ve ihtirasların bir oyuncağı değildi Tam tersine hiç tereddüt etmeden, belirl gayeyi takip eder, sabit ve değişmez bir tem içinde çalışırlar. Kendi fıtratıyla çelişkiye düşen, fıtratının derinliklerinde saklı olan bu Hak'tan uzak; ve arzularının esiri olan insan, istisnadır. Tabiat kanununu Allah'ın Şeriatı'ndan almak rine, kendi nefsinin Şeriatı'ndan alır. Kâ: Rabb'ine itaat ettiği ve boyun eğdiği insan kendi gücü ve iradesiyle, O'na itaat etmek yerine, O'nun Önünde isyan, itaatsizlik ve meydan okuma tavrı sergiler. |