Konu Başlığı: Şeriat Ve Maslahat Ayrımı Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 14 Ağustos 2012, 12:33:59 Şeriat Ve Maslahat Ayrımı Şeriatta bize Kanun Koyucu (Şari) tarafından bildirilen iki tür ilim sözkonusudur. Her biri farklı statü ve prensiplere sahiptir. İlki emredilen ve yasaklanan şeyler hakkındadır. Rabbimizin iyi ve güzel olarak bildirdiklerini yapmak bizi bu dünyada ve ahirette selamete eriştirir. Bu disiplin insanın fıtratına uygundur. Tersine sonuçlar da yasakların benimsenmesiyle ortaya çıkar. Bu sınıfa sosyal ve siyasî konular girmektedir. Hz. Peygamber bu sınıftan olanları beyan ederken muayyen bir miktarla belirlememiş, açık seçik sınırlarla müphemliğini gidermemiş, bilinen emarelerle müşkilliği izale etmemiştir. Aksine, meziyetleri teşvik etmiş, rezaletlerden de uzak durulmasın istemiştir. Bu konuda kendisi, söylediği sözden ne anlaşılacağını, dili bilenlerin anlayışına havale etmiş, talep ya da men'i bizzat maslahatların kendisine yönelik kılmış, maslahata mahal kılman ya da onu belirleyici emare sayılan şeylere bağlamamıştır. Mesela zekiliği ve kahramanlığı övmesi, yumuşaklığı, sevgiyi, maişette orta yolu tutmayı emretmesi böyledir. Çünkü Rasulullah bu gibi konularla ilgili olarak meselâ, zekiliğin kabul gören olan tarifini yapmamış, sınırlarını belirlememiştir. Hangi hallerin zekaya delil olacağım ve o emarelere sahip olanların zeki sayılacağını açıklamamıştır. Şâri'nin (Kanun Koyucu), bizi teşvikte bulunduğu her maslahat, bizden terkini istediği her mefsedet (fesatlık-bozgunculuk), mutlaka şu üç esastan birine çıkar: a) Ahirette faydalı olacak dört özelliğe ya da dünyada yararlı olacak diğer vasıflara sahip kılmak suretiyle nefsin oyunlaştırılması esası; b) Hakkın yüceltilmesi (İ'lây-ı kelimetullah), şer'i hükümlerin yerleştirilmesi ve yayılması esası; c) İnsanların işlerinin yoluna konulması, ihtiyaç giderme yollarının (irtifaklar) ısfâh edilmesi âdetlerinin güzelleştirilmesi esası. İlmin ikinci türü şer'î hükümler (şerât), hadler ve farizalarla ilgilidir. Bununla, Şâri'in, miktar/sınır belirleyerek koymuş olduğu hükümler kastedilmektedir. Bu kısımda, maslahatlar için bilinen ve mun-zabıt mahaller ve emareler konulmuş, hüküm bunlar üzerine bina edilmiş, insanlar bunlarla yükümlü tutulmuştur. İyilik türleri, rükûnlarının, şartlarının ve âdabının tayin edilmesi suretiyle disiplin altına alınmış her tür için insanlardan mutlak surette riayet etmeleri istenen bir sınır belirlenmiş, ayrıca vâcib olmaksızın mendup olmak üzere uyulması istenilen ikinci bir sınır da belirtilmiştir. Her iyilik türünden belli bîr miktar vacip, belli bir miktar da mendup kılınmıştır. Böylece bu kısımda yükümlülük, bizzat mazınnelerin kendisine yönelik olmuştur. Bunlarda insanın çaba göstermesi, kendi iyiliğinedir. Zorunlu yükümlülükler (vâcib) ve mecburi kısımdan fazlasını yapmak da (müstehab) sözkonusudur. Mesela yılda bir ay oruç tutmak ve günde beş vakit namaz kılmak farzdır. Bundan fazlasını yapmak müstehabdır. |